Doğu Batı Sayı 32: Bir Zamanlar Amerika - I
- 150,00 TL
-
112,50 TL
- Stok Durumu: Stokta Yok
Meldan Tanrısal
Kolomb’dan Wovoka’ya Kızılderililer
Gülriz Büken
Yerli ve Yerli Olmayan Evrenlerde Amerikan Kızılderilileri’nin “Yaşayakalış”ı: Sanat Yoluyla Kendi Kaderini Belirleme, Tanınma ve Güçlenme
Bülent Arı
Avrupalılar Kozlarını Amerika Kıtası’nda Paylaştı
C. Akça Ataç & Bahar Gürsel
Amerikan Apokaliptik’inin Dünü Bugünü
Fermâ Lekesizalın
Amerika’nın Kuruluş Mitleri: Pastoral Cennet, Umutlar, Yeni Başlangıçlar
Ayşe Lahur Kırtunç
Kim Bu Amerikalı, Bu Yeni Adam?
Oğuz Adanır
İki Amerika: Gerçek ve Sanal
Lawrence B. Goodheart
Joseph McCarthy’nin Günümüz Amerikasına Kalmış Olan Uğursuz Mirası
Ali L. Karaosmanoğlu
Hiroşima’ya Giden Yol
Füsun Türkmen
ABD’nin Dış Politikası: Devamlılık ve Değişim
Selçuk Çolakoğlu
Asya-Pasifik’te Amerika: ABD’nin “Batı”ya Açılma Macerası
Nazım İrem
Eritme Potasından Eriyen Pota’ya: XXI. yüzyılın Eşiğinde Amerika
Işıl Acehan
Eski Dünya’dan Yeni Dünya’ya: Anadolu’dan ABD’ye İlk Müslüman Türk Göçü Üzerine
Nur Gürani Arslan
Bir Zamanlar Türk Edebiyatında Amerika
Matthew J. Iannucci
Post-Modern Anti-Kahraman Taxi Driver’da Kapitalizm ve Kahramanlık Travis Bickle Üzerine
Suzan Bakır
Stieglitz’in Fotoğraflarındaki Yüce (!) Amerika
Orhan Kandemir
Afrikalılar Cazı veya Blues’u İcat Etmek için Gelmediler Yeni Dünya’ya
AMERİKAYI YENİDEN KEŞFEDELİM
Bir kıyamet senaryosu için
düşünülebilecek neredeyse bütün ögeler ABD tarihinde toplanmıştır. Pek az
senaryo bu kadar göz alıcı, gerçeğe yakın ve daha az yanıltıcı olabilir. ABD
tarihindeki olaylar için ayrıca bir senaryo yazmak ya da komplo teorisi
üretmek anlamsızdır. Bu ülkenin dünya üzerindeki doğal varlığı ve şimdiye kadar
uygulayageldiği ezici hâkimiyet, komplo teorilerindeki kuru olay anlatımlarının
çoktan ötesine geçmiştir.
Britanyalı ve
Avrupalı göçmenlerin doğurduğu, sonradan emperyal bir kudrete dönüşecek iri ve
suni bir ülke... Tocqueville’e göre Amerika kıtası, “Nuh tufanının sularından
yükselmiş gibi” bir görünüm arz ediyordu. Farklı uluslardan buraya yerleşen
milyonlarca insan, Nuh’un gemisine âdeta ikinci kez ayak basmıştı. Avrupa’nın
geleceğinden umut görmeyen ve Paris despotizminden bunalan kalabalıklar için
burası şimdiye kadar görülmemiş bir serbestiyeti temsil ediyordu. Yeni Dünya,
herşeyden önce özgürlük demekti. Özgürlük silahını Amerikalılar her fırsatta en
etkili biçimde kullanmışlardır. Bu silahla boş ve bakir topraklar üzerinde her
günahı işleyebilirdiniz. Âsi bir Amerikalı Marlon Brando şunları söylemektedir:
“Hükümetimiz, Kızılderililerle neredeyse
dört yüz anlaşma yapmıştı ve her birini teker teker çiğnemişti. Yapılan bu
anlaşmaların hemen her metninde şu ifadeler yer alıyordu: ‘Irmaklar aktıkça,
güneş tepede parladıkça ve çimenler yeşerdikçe bu topraklar sizindir ve sizin
izniniz olmadıkça da, ne elinizden alınabilir, ne de satılabilir’. Evet, bütün
bu anlaşmalar, yüce mahkemelerimizin takdis ve takdiriyle birer birer
çiğnenmişti”. Fırsatlar manzumesinde vahşi bir rekabet, acımasız bir
ikiyüzlülük ve sınırsızca elde etme tutkusu hüküm sürüyordu. Her başarılı eylem
ardından meşruiyetini sağlayabiliyordu. Affedilmeyecek tek eylem mükâfatı
olmayan bir davranıştı. Teşebbüs ruhunu tatmayan bir Amerikalı vaftiz
edilmemiş gibiydi. Kısa sürede ülkenin dört bir yanı başarı hikâyeleriyle
doldu, taştı. Herşeyin imkân dahilinde olabileceği inancı tek Amerikan
mucizesiydi. Ve Amerikalılar’ın yaşamlarında sadık kaldıkları belki de tek
inanç buydu.
ABD, gücünü ve
hâkimiyetini nereden almıştır? Kapitalizm ve iki büyük Dünya Savaşı bu sorunun
küresel çaptaki yanıtıdır, daha küçük ve görünmeyen fakat en etkili yanıtı ise
Amerikan yaşam tarzının gündelik hayata nüfuz eden kabiliyetidir. Artık zafer
çığlıklarını dinlemeye gerek yoktu. Belki de hiçbir İmparatorluğun
gerçekleştiremediği ütopyayı sessizce ve yalın usullerle Amerika
gerçekleştirmiştir. Şeytanîlik tam da bu olsa gerek. Tüketim kültürünün hiçbir
kutsallık, ideoloji ve sınır tanımayan gücü karşısında dünyanın en ücra
bölgeleri bile topyekûn teslime zorlanmıştır.
Amerika’nın
dünya hâkimiyetine giden yolları sayısız cehennem taşlarıyla döşenmiştir.
Kuşkusuz siyasî geleneklerinde hiçbir ülkeyle tam bir ittifak kurmamak
(Jefforsoncu siyaset) ya da merkezî otoritenin varlığını sürekli muhafaza eden
Hamiltoncu anlayış, uluslararası arenada Tanrı adına “ebedî barış”ı talep eden yapay
sözlerden daha gerçekçidir. Bu şekliyle Amerika’nın Püriten bağnazlığı ilginç
sayılabilecek bağnazlık motiflerinden birini oluşturmaktadır. Halk
meclislerinde, senatoda, mahkeme salonlarında, Kongre’de o bildiğimiz ifadelerle tekrar edilegelen,
yasaları yüceltme, müreffeh bir ülkenin nimetlerinden hep birlikte yararlanma,
atalara tapınma ritüeli her Amerikalı’nın işe koyulmadan önce edilen duaları anımsatmaktadır.
Yalnızca kendilerinin iyi olduğuna ve bu iyiliklere kendilerini de inandıracak
kadar bencilce bir söylemdir bu. 11 Eylül’den sonra güçlü bir şekilde dile
gelen Amerikan İstisnacılığı, artık başka dünyaları da kendi bencilliklerine
inandırmaya zorlamaktadırlar.
Türkiye’den
bakıldığında ise bir Amerika fotoğrafı son derece flu kalır. Özellikle bu
konuda herhangi bir muhalif söylem, Avrupa’nın nostaljik düşünsel mirası
üzerinden geçinmek zorundadır (Kaldı ki, Avrupa’nın kültürel ve ideolojik
kavramları Amerika’da ciddi akisler bulmamıştır).
Keşfettiğimiz Amerika hiçbir zaman olmadı. Bunun siyasî, ekonomik ve kültürel birçok nedeni sıralanabilir. İlginç bir nokta da, entelektüel camiamız konformist ve pragmatik bir hayat algısına sahipken dönem dönem bu konuda bir takım ‘radikal’ düşünceleri hatırına getirmesidir. Doğal olarak anti-amerikancı eleştiriler bile fazlasıyla yabancı ve Şeytan’ın her sabah, her akşam bizden duymak istediği kelimelerdir.
Taşkın
Takış