• Minerva veya Bilgelik

Minerva veya Bilgelik

  • 175,00 TL
  • 122,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

"Minervanın baykuşu ancak alacakaranlıkta uçmaya başlar." Dünyanın düşüncesi olarak felsefe, bilgelik, ancak gerçeklik oluşumunu tamamlayıp bitirdiği zaman ortaya çıkar. "Minervanın baykuşu özgürce uçtukça akıl ancak özgür olabilir ve gerçeği bilebilir."

Montaigne’in izinde Fransız düşüncesinin 20. yüzyıldaki önemli temsilcilerinden ve Fransız dilinin en önemli üslup ustalarından Alain’in bu kitabı insan tabiatını anlama yolunda rehber niteliğinde birer tinsel egzersiz ve söyleşi olarak da görülebilir. Metafizik problemlerden çok psikolojik, sosyal, pedagojik, kısaca insani problemler üzerinde durması, soyut problemlerden değil de somut örneklerden hareket etmiş olması bakımından Platoncu bir düşünce ikliminde Sokratik bir ironiyle yaşama sanatına dair çok canlı bir tablolar dizisi sunar bizlere Alain.

Gerçek sevgi, gerçek dostluk, gerçek iman veya iyimserlik nedir? İnsan için gerekli olan erdemler nelerdir? Ahlâklı olmak için nelere dikkat etmeliyiz? Bütün bunlarda akıl, bilgi ve irade ne derece rol oynamaktadır? Kendimizi ve başkalarını nasıl tanıyabiliriz? Kendimize nasıl çekidüzen verebiliriz? Öfkeye, hırsa, kine, korkuya ve bu gibi yaşamayı bozucu veya engelleyici tutkulara kapılmamak için ne yapmalıyız? Kendi eğilimlerimizin ve zaaflarımızın bizi köle haline getirmemesi için ne şekilde hareket etmeliyiz? Düşüncelerimizi nasıl düzene sokabiliriz? Hayal gücümüze nasıl gem vurabiliriz? Peşin hükümlerden nasıl kurtulabiliriz? Kritik düşüncemizi, başka bir deyimle hür düşüncemizi nasıl geliştirebiliriz? Bütün bunlar Alain’in üzerinde durduğu konulardan sadece birkaçıdır.


  • Yazar: Alain
  • Kitabın Başlığı: Minerva veya Bilgelik
  • Orijinal Başlık:  Minerve ou de la Sagesse
  • Çeviren: Ayda Yörükân [Fransızca]
  • Yayına Hazırlayan: Ufuk Coşkun
  • Kapak Tasarımı: Mr. Z&Z
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 153; Felsefe Dizisi - 50
  • Basım Bilgileri: Doğu Batı Yayınları'ndaki 1. Basım / Ağustos 2016, 3. Basım / Kasım 2018
  • Sayfa Sayısı: 312
  • ISBN: 978-605-9328-15-9
  • Kapak Resmi: Üzerinde bilgelik sembolü Minerva Baykuşu bulunan; antik dönem Atina drahmisi. MÖ 420-480. Lyon Güzel Sanatlar Müzesi.
  • Boyutları: 14 x 21

Çevirenin Önsözü

Yazar Hakkında Birkaç Söz

Önsöz

 

Her Türlü Bilginin İlk Şekli
Hür Düşünce ve Hüküm Verme Gücü

Düşünceler Gerçeğe Dayanmalıdır

Olguları Tespit Etme Sanatı

Tecrübenin Yalanları

Kritik Düşünce

Ölçüsüz Dikkat

Gerçek Dikkat

Düşüncelerimizi Uyutmayı Bilmek

İçgüdünün Fonksiyonu

Hoşa Giden Şeye İnanmamak

Gerçek Bilgi

Sezgi

Hayal Gücünü Disipline Sokmak

Cömertlik

Taassup

Düşünmekten İleri-Gelen Öfke

Uykusuzluk

Korku

Korkmak Tedbirli Olmak Demek Değildir

İstemeden İşlenen Suçlar

Kendini Tanı

Düşüncelerimize Çekidüzen Vermek

Bunu Sen İstedin

Her İnsanın Gerçek Varlığını Keşfetme

Farklılık Dolayısıyla Eşitlik

Düşünceler Bakımından Eşitlik

Çok Şey Bekleyen Sevgi

Hasetin Boşluğu

Müzik Yöneticisi

Öfkelenmek Komedisi

Kolayca Değişen Tutkular

Prestij Hakkında

Dostluk Hakkında

Güç Kardeşlik

İnsanın Gerçek Olan Tarafı

Dört Erdem

Ahlâkın Olgulara Karşı Olması

Vicdan

Havari Pierre

Yalanın İncelikleri

Vicdanın Yanılmazlığı

Polis ve Ahlâk

Ahlâkın Tuzakları

Kulak Asmamak

İyimserlik

Cesaret ve Mutluluk

Kural Olarak İyimserlik

Materyalizmin Erdemi

Atasözleri

Çok Fazla Gerçek

Gerçek Sevgisi

Akıllıca Bir Bönlük

Bozulamayan Şeyin Otoritesi

Gölgeli Düşünce

Hürriyet Öğretisi

İlerleme Kuruntusu

Düşüncelerimize Hâkim Olmak

Grek ve Latin Bilgisinin Düşüncelerimize Düzen Vermiş Olması

Zekânın Acıklı Oyunları

Yeniliklere Karşı

İç Hayatımız

İki Din

Dua

Gerçek veya Fiilî Durum ve Hak

Fikir ve Gerçek

Bir Çeşit Barış

Delilleri Hazmedememe

İnsanı Tanımak

İkna Etme Sanatı

Yeryüzünde Barış

Büyük Büyücüler

Şans

İntibak

Hürriyet Bir Fikirden Başka Bir Şey Değildir

Seçmemek

İrade ve Hareket veya Faaliyet

Hareket veya Faaliyet Adamı

Çalışma Sanatı

Harekete Geçme Doktrini

Cesaret

Muhakemenin Karşısında Batıl İnançlar

Düşüncenin Tedbirliliği

Rüyaların Anahtarı

Sokrates

Bizi İnciten Şey Düşüncedir

Makineleşmiş Medeniyet

Fikirler ve Nesneler

İnatçı Eşekler

Önsöz

 

Henüz cilt hâlinde yayımlanmamış Söyleşiler’i okurken, tezlerden ve tartışmalardan ürkmüş olan düşünceyi tekrar dengeye sokabilecek bu söyleşilerde, çözüm yolları bakımından olduğu kadar güçlükler bakımından da belli bir düzen olduğunu fark ettim. Çünkü düşüncenin karşılaştığı güçlükler, genellikle fikirler arasındaki çelişmelerden ileri gelmektedirler. Demek ki, ilk olarak düşüncenin engelleri ile içli dışlı olmayı bilmek gerekmektedir. Teneffüs etmemiz gereken bir hava gibidir bu. Platoncu bir havadır. Fakat tutarlı fikirlerden meydana gelmiş bir sistem kurmakla iş bitmez; çünkü bu takdirde düşünceye uygun gelen objeyi bulmak mümkün olmayabilir. Bu durumda, ondan vazgeçmekten daha iyi bir şey vardır yapılacak; çünkü kural budur ve böyle olması da iyidir. Nesnelerin akla uygun olmaması bizim işimizi kolaylaştırmaktadır. Nesnelerden gelen karşı koymalar, fikirlerimi­zi daha ustaca bir hâle getirmek ve bizi onları tamamlamamız ge­rektiği konusunda uyarmak bakımından eninde sonunda hoşa git­mektedir.

Düşüncenin fiil ve hareketlere bu şekilde intibak etmiş olması, incelememiz gereken bir konudur. Şaşmayı bilmek ve bazen de, şaşırmamızın niçinini nedenini keşfetmek gerekmektedir. Kolayca yıkılacakmış gibi gelen bir fikrin eninde sonunda haklı çıktığını keşfetmek insana çok şey kazandırmaktadır.

Egzersizlerden başka bir şey olmayan bu söyleşilerle, hür bir insana yakışan şüphenin hakkını vermemiz mümkün olacaktır. Yalnızca bu şekilde hareket ettiğimiz takdirde, fikirleri kâinatın açık bıraktığı dar geçitlere intibak ettirmek sayesinde onları etkin bir hâle getirmek kabil olabilecektir.

Bu noktadan hareket ettiğimiz zaman, henüz bir şeyler öğren­me devresinde olan bir kimse için bir sınav veya bir tecrübe niteliğini taşıyan hareket veya faaliyetle ilgili problemler, bir sis perdesi arkasına gizlenmişçesine ortadan kaybolmaktadırlar. Bu durumda herkes, kendisinin hareket veya faaliyet hâlinde bulunduğunu ve başlamış olan bu hareketi veya faaliyeti devam ettirmekten başka yapılacak bir şey olmadığını fark etmektedir. Her birimize bir insan olmayı teklif eden o temel insanî sanatın ilk bölümlerini yeterince incelemiş olduğunu zanneden bir insanın karşısına çıkacak çelişmeler bunlardır işte! Genellikle şunu söylemek istiyorum ki, Einstein’a lâyık o çok çetrefil güçlüklerin göstermiş olduğu gibi, sonuçları değil başlangıçları değiştirmek gerekmektedir. Artık öğüt verici bir kimse olmaktan çıktım diye bazen epeyce canım sıkıldığından, yaşlanmış ve öğütlere kulak asmama­ya ahdetmiş öğrenci için eski mesleğime yeniden başlamak­tan ken­dimi alamadım. Ahdetmek çok iyi bir şey; fakat bir kitap bir öğütçübaşı değildir; çünkü soruları işitmemektedir. O hâlde cesaret!.. Etrafıma baktığım zaman, olağanüstü bir cesaret ve zekâ ile düşüncelerin insana tuhaf gelen bir duraklamasını görüyorum; tıpkı bir trafik tıkanıklığında vasıtaların duraklaması gibi...

 

6 Kasım 1938
ALAIN

 

Çevirenin Önsözü

 

Yaşamanın bir sanat olduğu ve insanların yaşamayı bilmedikleri çok eski çağlardan beri söylenegelen bir gerçektir. Daha iyi nasıl yaşanabileceği sorusu, düşünce tarihinin ilk basamaklarından bugüne gelinceye kadar, felsefe, edebiyat ve sosyal bilim alanlarını kendilerine konu olarak seçmiş olan çeşitli düşünürlerin tekrar tekrar üzerinde durdukları bir konu olmuştur. Bu gibi kimseler gerek kendilerinin, gerekse çevrelerindeki insanların yaşamayı bilmediklerini, daha doğrusu kötü bir şekilde yaşadıklarını görmüş ve kavramış olanlar arasından çıkmıştır hep. Onlar bir yandan gündelik hayattaki gözlemleri, denemeleri ve yanılmaları ile, daha iyi nasıl yaşanabileceği problemini çözmeye çalışmışlar ve bu konuda ulaşmış oldukları sonuçları kendi hayatlarına uygulamak istemişler, öbür yandan başka insanları da bu sonuçlardan haberdar etme, dolayısıyla uyarma sorumluluğunu da duymuşlardır.

Buna rağmen, bugün için büyük çoğunluğun yaşama sanatını bildiği ve şu kısacık hayatı elinden geldiği kadar iyi bir şekilde geçirmek konusunda iradeli bir tutum sergilediği söylenemez. Ayrıca bu gerçeği fark etmiş olan küçük bir azınlığın da yaşama sanatının ilkeleri diyebileceğimiz esasları, her zaman için hayatın büyük problemlerine uygulamak şöyle dursun, küçük problemlerine bile her zaman uyguladıkları iddia edilemez. Çağımızın ünlü filozoflarından Bertrand Russell, Saadet Yolu adlı kitabında mutluluk problemi üzerinde tartışırken şöyle diyordu:

Bu problemi incelerken ele alacağım kimseler, mutsuz olmaları için son derece büyük dış sebepler olmayan kimseler olacaktır. Beslenme ve barınma için yeter bir gelirleri, alelâde beden faaliyetlerini sürdürmeye elverişli bir sıhhatleri olduğunu kabul edeceğim. Çocuklarının hepsini yitirmek, ya da halk önünde rezil olmak gibi büyük felâketleri yok sayacağım. Bunlar üzerinde söylenecek şeyler vardır ve bunlar önemli şeylerdir, ama benim söylemek istediklerimin dışında kalırlar. Benim maksadım, uygar ülkelerdeki insanların çoğunun çektiği ve görünür hiçbir dış sebebi olmadığından kaçınılmaz sanıldığı için katlanılması imkânsız hâle gelen her günkü mutsuzluklara çareler tavsiye etmektir. (Bertrand Russell, Saadet Yolu, çev. Nurettin Özyürek, İstanbul, Varlık Yayınları, 2. Baskı, 1966, s. 9.)

Alain de Söyleşiler’de şöyle diyordu:

Çocuklara mesut olma sanatını da öğretmek lâzım. Felâket gelip kafamıza dank ettiği zaman mesut olma sanatını değil; bunu ben Stoacılara bırakıyorum; aksine, şartlar müsait olduğu, hayattaki bütün acıların ufak tefek sıkıntılara, önemsiz huzursuzluklara müncer olduğu zaman mesut olma sanatını öğretelim diyorum. (Alain, Söyleşiler, çev. Fehmi Baldaş, Ankara, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1961, s. 136.)

Russell’ın “her günkü mutsuzluklar”, Alain’in “ufak tefek sıkıntılar, önemsiz huzursuzluklar” dediği bu küçük mutsuzlukların insanın başına nasıl belâ kesilebileceğini ve hayatı nasıl zindana çevirebileceğini görmek için yakın çevremize bir göz atmak yetecektir. Mutlulukla geçebilecek güzel bir Pazar gününün hiç yoktan zehir olup gitmesi; asık bir suratla yenilen o güzelim akşam yemekleri; birbirlerini seven ana babalar ve çocuklar, karı kocalar, kardeşler, yakın dostlar arasındaki anlaşmazlıklar, serzenişler, sitemler ve boş yere dökülen gözyaşları... İncir çekirdeğini doldurmayacak şeyler yüzünden çıkan tartışmalar ve bunların bazen yıllarca sürüp giden ve hattâ mezarın ötesinde bile devam eden yankıları: dargınlıklar, husumetler, nefretler ve kinler. Gençler tarafından anlaşılmadıklarından şikâyet eden yaşlılar ve yaşlılara meram anlatamadıklarından dert yanan gençler. Kocalarına dert anlatamadıklarından sızlanan tedirgin kadınlar ve eşlerinin hâlden anlamadıklarından acı acı yakınan yorgun erkekler... Ve bütün bu küçük mutsuzluklar yüzünden ziyan olup giden hayatlar...

Montaigne, 16. yüzyılın sonlarına doğru, çocuklara her şeyden önce nasıl yaşanacağını öğretmek gerektiği noktası üzerinde duruyordu:

Bilmek ve bilmemek nedir? Öğrenimin amacı ne olmalıdır? Mertlik, tokgözlülük ve doğruluk nedir? İyiye özenme ile açgözlülük, krala bağlılık ile kölelik, hür yaşamak ile keyfine göre yaşamak arasında ne fark vardır? Gerçek ve sağlam bir mutluluk nasıl olur? (Mumdan, acıdan ve ayıptan ne zaman korkulmaz? İşte ona (öğrenciye) bunları söyleyeceğiz. Çünkü insanın zihnine dolduracağımız ilk sözler onun ahlâkını ve ruhunu yoğuracak, iyi yaşamasını ve iyi ölmesini öğretecek olan sözler olmalıdır.          

… Çocuklarımıza kendi dünyalarından önce sekizinci kat göklerdeki yıldızların ve devinimlerinin bilimini öğretmek büyük bir saflıktır. (Montaigne, Denemeler, Çev. Sabahattin Eyuboğlu, İstanbul, Cem Yayınevi, 1970, ss. 171, 172.)

Alain, metafizik problemlerden çok psikolojik, sosyal, pedagojik, kısaca insanî problemler üzerinde durması, soyut problemlerden değil de somut örneklerden hareket etmiş olması bakımından Montaigne’in izinden gitmiş olan bir düşünürdür. Cesaretle aptalca bir cüretkârlık, açıksözlülük ile kabalık, fikrini açıkça ifade etmek ile küstahlık veya ukalâlık, gerçek iman ile körü körüne inanç veya taassup, toplum içinde yaşamak için gerekli olan nezaket kuralları ile ikiyüzlülük, hürriyet ile anarşi, iyimserlik ile umursamazlık, gurur ile böbürlenme, vazife-severlik ile katılık veya merhametsizlik, korku ile tedbirlilik arasında ne fark vardır? Gerçek sevgi, gerçek dostluk, gerçek iman veya iyimserlik nedir? İnsan için gerekli olan erdemler nelerdir? Ahlâklı olmak için nelere dikkat etmeliyiz? Erdemli olmanın mutluluğumuzdaki payı nedir? Ve bütün bunlarda akıl, bilgi ve irade ne derece rol oynamaktadır? Kendimizi ve başkalarını nasıl tanıyabiliriz? Kendimize nasıl çekidüzen verebiliriz? Öfkeye, hırsa, kine, korkuya ve bu gibi yaşamayı bozucu veya engelleyici tutkulara kapılmamak için ne yapmalıyız? Kendi eğilimlerimizin ve zaaflarımızın bizi köle hâline getirmemesi için ne şekilde hareket etmeliyiz? Düşüncelerimizi nasıl düzene sokabiliriz? Hayal gücümüze nasıl gem vurabiliriz? Peşin hükümlerden nasıl kurtulabiliriz? Kritik düşüncemizi, başka bir deyimle hür düşüncemizi nasıl geliştirebiliriz? Bütün bunlar Alain’in üzerinde durduğu konulardan sadece birkaçıdır. Özellikle kritik düşünce probleminin çağımız ve toplumumuz için büyük bir önemi olduğunu düşünüyorum. İçinde yaşadığımız günlerde kritik düşünceye şiddetle ihtiyacımız olduğu bir gerçektir. Körü körüne bir fikre saplanmamak, neye karşı, niçin ve ne ile mücadele ettiğimizi bilmek, başkalarının söylediği şeylere rastgele inanmamak, basmakalıp düşüncelere, klişelere, sloganlara, peşin hükümlere kendimizi kaptırmamak, her şeyi aklın ve bilginin süzgecinden geçirmek, bu konuda kendi eğilimlerimizin, tutkularımızın ve menfaatlerimizin kritik düşünceyi köstekleyen zincirler olduğunu bilmek... Evet, içerisinde yaşadığımız çağda ve ortamda pek çok ihtiyacımız var buna. Ve Alain de bunu bize bir sohbet havası içerisinde tatlı tatlı anlatmasını bilen, bu konuda Sokrates’in, Montaigne’in ve Descartes’ın –aklın veya kritik düşüncenin izinden ayrılmayan o üç büyük önderin– ardından giden bir düşünürdür.

Leland E. Hinsie, çağımızın ünlü psikologlarından Alfred Adler’in İnsan Tabiatını Tanıma adlı kitabına koyduğu önsözde “Kendini tanıma, mutluluğun ilk kanunudur” diye yazıyordu. Adler ise, bu kitabında, “İnsan tabiatı hakkında daha iyi, daha fazla bir bilgi edinmiş olsalardı, insanların birlikte yaşaması çok daha kolay olurdu” diyordu. (Alfred Adler, Understanding Human Nature, New York, Greenberg, 1946, s. VII ve 4.)

Alain’in bu kitabı, insan tabiatını tanıma yolunda bir çaba olarak görülmelidir. Orada gerek kendimizi, gerekse başkalarını, zaaflarımız ve kusurlarımız, fakat aynı zamanda güçlerimiz ve imkânlarımızla birlikte görmemiz mümkün olacaktır. Dolayısıyla bu kitap, insanın mutluluk yolunda atacağı adımlar için bir rehber vazifesini görecektir. Aynı zamanda, “isteyin size verilecektir, arayın bulacaksınız, kapıyı çalın size açılacaktır” diyen bir iyimserlikle, insanları gayret göstermeye sevk edecek bir umut da var bu kitapta. Akıl, irade ve iyimserlik –ya da inanç veya umut– insanın üç büyük kuvveti olarak görünmekte ve hepsinin temelinde de derin bir iyilikseverlik ile kayıtsız şartsız bir insan sevgisi yer almaktadır.

 

Dr. Ayda Yörükân

 

 

Alain (1868-1951)

Fransız felsefeci, eğitimci ve deneme yazarı. Asıl adı Émile-Auguste Chartier’dir. 15. yüzyıl şairi Alain Chartier’e hürmeten Alain adını almıştır. École Normale Supérieur mezunudur. Fransa’nın çeşitli liselerinde felsefe dersleri vermiştir. I. Dünya Savaşı’nın çıkacağını önceden yazmıştır. Savaş patlak verdiğinde ise üst rütbelerde atanmayı reddederek bizzat cephede savaşmıştır. Tüm yaşamı boyunca felsefenin birçok alanıyla ilgilenen Alain aynı zamanda bir üslup ustasıdır. Üslup konusunda Sokratik geleneğin modern bir takipçisi sayılır. Bu yönüyle Alain çeşitli konular hakkında kaleme aldığı “Propos”ları (Sohbet) ile ünlüdür. Alain, en karmaşık meselelerde yalın ve özlü anlatımıyla rasyonalist düşüncenin önemli temsilcilerinden biri sayılır. Fransız düşüncesini derinden etkilemiştir. Özellikle Simone Weil, Raymond Aron, Georges Canguilhem, André Maurois ve Julien Gracq gibi isimler üzerinde onun düşüncelerinin izlerini takip etmek mümkündür. Alain’in önemli eserlerinden bazıları: Spinoza (1900), Propos (1908-1919), Système des beaux-arts (1920), Propos sur l’esthétique (1923), Propos sur le bonheur (1925), Propos sur l’éducation (1932), Idées (1932), Propos sur la littérature (1934), Eléments de philosophie (1940).