• Doğu Batı Sayı 57: Türk Liberalizminin Eleştirisi

Doğu Batı Sayı 57: Türk Liberalizminin Eleştirisi

  • 150,00 TL
  • 112,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda


Etiketler: dergiler

Taşkın Takış
Yerlilikten Yurtsuzluğa: Zürcher, Bizim Kitap Kurdunu Okudu mu? –Kurtuluş Kayalı Üzerine Bir Portre Denemesi–

Özgür Taburoğlu
Türkiye’de Toplumsal ve Siyasal Boşlukların Kurucu İşlevleri: Tanpınar, Küçükömer ve Mardin’in Düşünceleri

Uğur Kömeçoğlu
Kürt Sorunu ve Çatışma Sonrası Toplum: Ulusal Güçlerle Yerel Güçler Arasındaki Gerilim, Diyalogcu Kamusal Alan ve Demokratikleşme        

Simten Coşar
Kamusuzluğu Tahayyül Edebilmek: Türkiye’de Liberal Düşünce

Hilmi Ozan Özavcı
Düşünce Tarihi Merceğinden: Türkiye’de Liberalizm

Özlem Denli
Liberal Düşünce Topluluğu veya Bir Paradoks Olarak Siyaset Arayışı

Boğaç Erozan
Ahmet Ağaoğlu ve “Nizamlı Hürriyet”: Bir Cumhuriyetçi Yorum Denemesi

Ahmet Ağaoğlu
Nizamlı Hürriyet

Cemil Oktay
Liberal Siyasî Düzenler Hakkında Notlar

Oğuz Adanır
Zihniyet, Ulusal Burjuvazi, Aydınlanma

YENİ ÜÇ TARZ-I SİYASET

 

Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır, ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür: Mantıktan sara hastalığına geçiş tamamlanmış olur… İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar.

                                                                

                                                      E. M. Cioran, Çürümenin Kitabı

 

Türkiye’de farklı siyasî akımlar üzerinde fikir yürütmek bir bakıma uzun modern­leşme serüveninin derin zıtlıklar içeren yapısını başka formüllerle yeni­den ifade etmeye benzemektedir. Siyasal düşüncelerimizin kökenlerine inildiğinde daha çok Batılılaşma ve modernleşme sorunu karşısında üre­tilmiş bir dizi tepkiyle karşılaşıyoruz. Kimi tepkiler dünyaya açık ve prag­matik, kimi geleneksel ve korunmacı, kimi ise daha seçkin veya payla­şımcı… Ancak, birbirinden ayrı dünyalara seslenen liberal, muhafazakâr ve sosyalist ideolojiler ne tür bir tahayyüle sahip olurlarsa olsunlar Türk modernleşmesinin gözden kaçırılamayacak ikilemlerini taşımaktadır­lar. Her üç siyaset tarzını mutlak ve bağımsız yapılar olarak kurgulamak yerine her birinin toplumsal süreç içindeki gelişimi bütünlüklü olarak incelenmelidir. Ve belirli bir “tutarlılık” ve “özgün”lük arayışından çok, dikkatimiz geleneksel siyaset dilinin hâkim ve otoriter kodları üzerine toplanmalıdır.

        İlk eleştirimiz Türkiye’deki liberal tezler üzerine… Türk usulü laissez fai­re temalı proje, hem entelektüel birikim anlamında hem de kitlelere ulaş­ma bakımından tahmin edileceği üzere yumuşak bir karna sahiptir. Ekle­meden geçmeyelim, bilinçaltında ‘liberal’ sözcüğü sıradan bir konformizmi çağrıştırmaktadır. Elbette böyle olumsuz bir imajın ortaya çıkışın­da pür liberallerimizin payı var. Her şeyden önce bir zihniyet olarak libe­ral düşüncenin bu topraklarda yer ediniş şekli birbirinden kopuk halka­la­ra sahiptir. Siyasal ve ekonomik anlamıyla liberalizm bağımsız ve özgür bir projeyi canlandırmaktan ziyade devletin ve bürokratik yapıların göl­gesi altında bir rol biçmiştir kendisine. Her konuda uyumlu davranan, birey olmaya dair basit algılar sunan ve özgürlük tariflerini tarihsel ve top­lumsal gerçekliklerden ayrıştıran bir düşünce sistemi tam da ideolojile­rin kendini gizlemeye yatkın, yanlış bilinç üreten doğasına uygun düşmek­tedir. Liberalizmin bizdeki iyimserliği, manifestolarla yola çıkan siya­sî bir hareketin daha baştan kendini ölü doğmaya mahkûm eden yazgı­sı­nı andırıyor. Oysa, Batı’daki burjuva düşüncesinin bıraktığı evrensel miras, –sosyalist manifestoları da buna dâhil etmeliyiz– uzun bir toplumsal mücadele ve çatışmanın ardından ortaya çıkmıştı. Batı liberalizmi, gelin, önce hukukun üstünlüğü, özgürlük, demokrasi, birey ve yüce idealler hakkında insanlığa bir manifesto vazedelim, sonra da hareketimize bir yön çizelim tarzındaki iyimserliğe hiç düşmemişti. Sınıflar arasındaki kaba güç ve sömürü sistemi, hukuk ve özgürlük ilkeleriyle daima karşılık­lı bir mücadeleyi gerektirecekti. Türkiye’de liberalizm söylemi ise biraz da manifestolar üzerinden varlığını ispatlamaya çalışan bir teşebbüsü andırmaktadır. Uçları her yöne açık bu teşebbüs kesintiye uğradığı dönemlerde muhafazakâr ve devletçi söylemlerin kusursuz bir parçası ola­bilecek kıvamdadır.

        Bu sayımızda yer verilen makaleler liberalizmin eklemlenme sürecine dair somut örnekler sunmaktadır. Simten Coşar’ın yazısında açıkça görüle­ceği üzere liberal söylemler, hem geçmişte hem de günümüzde geleneksel-otoriter siyaset dilinden hiç de ayrıksı bir yere düşmemiştir. Hilmi Ozan Özavcı, Batı’daki liberal düşünce ile liberallerimiz arasındaki temel ayrımlara işaret etmektedir. Batı’da liberalizmin tarihi, köhne yapılarla top­lumu dönüştüren ilerici sınıfların savaşına sahne olurken, Cemil Oktay’ın da altını çizdiği üzere, Türk Liberalizmi geleneksel otoriter değerlerle mücadeleye girmeyi çoğu zaman göze alamamıştır. Özlem Denli’nin LDT ile ilgili kayda değer çalışması son dönem liberal düşüncenin tıkanık­lıkları hakkında önemli fikirler vermektedir. Boğaç Erozan, Ahmet Ağa­oğlu portresini Cumhuriyetçi proje üzerinden okuyarak ve Ağaoğlu’ na dair tezleri gözden geçirerek yeni bir perspektif sunuyor.  Son olarak, Uğur Kömeçoğlu’nun Kürt sorunu ile ilgili kaleme aldığı yazıya değinme­liyiz. Yazının ilk bölümünde sosyolojik-siyasal bir yaklaşımla bu derin yara­yı her yönüyle teşhis eden, ikinci bölümünde de tarafsız bir gözle ve içten­likli bir aydın sorumluluğunu paylaşarak meseleyi irdeleyen makaleyi yayınladığımız için kendimizi şanslı hissetmeliyiz. Ortak bir duyarlılık geliştirmek adına Kömeçoğlu’nun sesine de kulak vermeliyiz: Söyledikle­ri her iki taraf için de geçerli bir mesaj içeriyor:

        “Sîwar hatin peya çûn, êdî bes e! Artık yeter!..”

                                                                                                                      

Taşkın Takış