• Foucault'yu Unutmak

Foucault'yu Unutmak

  • 125,00 TL
  • 87,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

Niçin Foucault'yu unutmalıyız? Baudrillard'a göre Foucault'nun söylevi iş işten geçtikten sonra ortaya çıkan bir mesih, iş işten geçtikten sonra yapılmaya çalışılan bir devrim gibi, iş işten geçtikten sonra verilmiş bir söylev olma özelliğine sahiptir.

Foucault'nun cinsellik, iktidar, baskı, arzu, delilik vb. konularla ilgili olarak bu kadar güzel ve kusursuz bir söylev çekebilmesinin kökeninde bütün bu konuların ve kuramların günümüzde anlamlarını yitirmiş olmalarının yattığını söyleyen Baudrillard, böylelikle Foucault'nun söylevinin gerçekliği kapsayan bir evrene değil, bir simülasyon evrenine ait olduğunu ve bu yüzden onu bilimsel bir çözümlemeden çok bir “vakayiname” (chronique) olarak nitelendirmenin daha doğru bir şey olacağını iddia etmektedir.

Foucault'yu Unutmak'ta Marksizm ile birlikte Psikanaliz, Lacan ve Deleuze de eleştirilerden payını alır. Baudrillard, “yükte hafif pahada ağır” bu kısa metinle ülkesinde akademik kurumlar tarafından aforoz edilmeyi çoktan göze almıştır bile...


  • Yazar: Jean Baudrillard
  • Kitabın Başlığı: Foucault'yu Unutmak
  • Fransızca Özgün Metin: Oublier Foucault
  • Çeviren: Oğuz Adanır [Fransızca]
  • Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
  • Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 92; Sosyoloji Dizisi - 22
  • Basım Bilgileri: 2. Basım: Ekim 2017 (1. Basım: Temmuz 2013) 
  • Sayfa Sayısı: 75
  • ISBN: 978-975-8717-98-9
  • Boyutları: 14 x 21
  • Kapak Resmi: Michel Foucault

ÇEVİRMENİN ÖNSÖZÜ

 

Mike Gane, “Baudrillard Live” başlıklı metnin girişinde “Foucault’yu Unutmak”la ilgili olarak:

 

...Baudrillard, Foucault’yu eleştirdiği Oublier Foucault adlı dillere destan, ünlü makalesiyle kendi ülkesi Fransa’da adından söz ettiriyor ve bu makalesi yüzünden –aşağı yukarı Derrida’nınkine benzer bir şekilde– Fransa’nın Akademik dünyasında giderek etkisi artan Collège de France (Michel Foucault bu kuruma 1970 yılında seçilmiştir) Profesörünün nüfuzu altında bulunan akademik kurumlardan dışlanıyordu. Aslında bu metin Critique dergisi için bir kitap tanıtım yazısı olarak kaleme alınmış ve metnin bir kopyası üzerinde kimi yorumlarda bulunabileceği beklentisiyle Foucault’ya gönderilmişti. Baudrillard uzun bir gecikmeden sonra makaleyi Galilée yayınevi aracılığıyla yayımladı. Bu Foucault’nun hoşuna gitmedi, hattâ bir keresinde Foucault’nun: “Bunca iş arasında Baudrillard denilen kişiye ayıracak fazla zamanım yok” dediği söylenir (bakınız: D. Eribon, Michel Foucault, Cambridge, Mass. Harvard University Press, 1991). Hiç kuşkusuz, Oublier Foucault, Baudrillard’ın kariyerindeki önemli dönüm noktalarından biridir. Makale, Baudrillard’ın akademik sosyoloji çalışmalarından kesinkes bir şekilde uzaklaşmaya başlamış olduğu bir dönemde yazılmıştı. Bu süreç ortodoks sosyologlarla kendisi arasında dikkate değer bir ayrılığa yol açtı. Nitekim Baudrillard ele geçirdiği ilk fırsatta üniversite öğretim üyeliğinden ayrıldı.

 

Bundan sonrasını Baudrillard’dan (1993 yılında İstanbul’a geldiği günlerde) dinlemiştim. Foucault’yu Unutmak yüzünden (Türkiye ve daha pek çok ülkede olduğu gibi, bulunduğu kadrodan bir üst kadroya atanmak isteyen, akademik kariyer peşinde koşan insanların, girmek zorunda oldukları sınavlarla=aşmaları gereken jüriler vardır!) Baudrillard, birçok kez karşısına çıktığı (bu hep aynı üyelerden oluşan bir jüriymiş!) jürideki kadın profesörün Foucault yandaşı olması ve görüşlerine yakın diğer iki öğretim üyesini de kendi yanına çekmesi sonucunda bir türlü üst kadroya yükselemez. Bu “ilk fırsatın” eline geçebilmesi için yaklaşık on, on iki yıl beklemek zorunda kalır. Sonunda değişen jüri üyesi kadın profesörün yerine Baudrillard’ın doktora tez jürisinde yer alan bir profesör atanınca, Baudrillard üst düzey bir kadroya yükseltilir ve emekliye ayrılması sağlanır. Doğal olarak bu işin tatlı, yani dedikodu yanıdır. Peki, ne olmuştur da Baudrillard’ın başına bu işler gelmiştir?

Bu sorunun yanıtını bu metnin tamamını okuduğunuzda almış olacaksınız. Ama ben okuyucunun müsaadesiyle metinle ilgili bir iki şey söylemek istiyorum.

Foucault’yu Unutmak yükte hafif pahada “ağır” değil, “çok ağır” cinsinden bir metin olup, Michel Foucault’yu ‘döven’ ama hakkını yemeyen bir metindir!

Baudrillard, bu uzun bir makale olabilecek kadar kısa metinde özellikle Foucault’nun Gözaltında Tutma ve Cezalandırma... ve Cinselliğin Tarihi ile yazarın daha eski tarihlerde yayımladığı Deliliğin Tarihi gibi metinlerine de gönderme yaparak: politik iktidar, cinsel iktidar, arzu, üretim (bu arada Deleuze ve Guattari’nin Anti-Ödip’ini de eleştirmeyi unutmadan), psikanaliz, devrim, baskı altında tutma vb. alanları kapsayan çözümlemesini hedef almaktadır.

Baudrillard Foucault’yu Unutmak’da simgesel değiş tokuş (ya da potlaç) düzenine ait terminoloji ve verilerden yararlanmanın yanısıra, bizzat Foucault’nun unuttuğu ya da öyle göründüğü, içinde bulunulan tarihsel konjonktürü de göz önünde bulundurarak ünlü düşünürü eleştirmektedir. Örneğin en azından başlangıcı konusunda çok somut ve net bilgi ve verilere sahip olunmadığı söylenen Klasik Çağı bir çözümleme alanı olarak seçmiş bulunan Foucault’nun bu seçiminin bir anlamda bilinçli bir seçim olduğunu söyleyen Baudrillard, Foucault’nun böyle bir seçim olanağından yararlanarak aslında çektiği söylev aracılığıyla –diğerleri arasında– kendine ait bir iktidar alanı yaratma çabasında olduğunu iddia etmektedir. Öte yandan: delilik, toplum, baskı, cinsel arzular, bilinçaltı ve iktidar arasındaki ilişkileri açıklamaya çalışan Foucault’nun gene bilinçli olarak İktidar kavramını (özellikle de politik iktidar) sorgulamaktan kaçtığını söylemektedir. Bu arada devrimcilerin asıl istedikleri şeyin devrim yapmak değil iktidarı elde etmek olduğunu, zaten bu yüzden (1960-70’lerde) iyice yüzeyselleşen Marksist düşüncenin iktidar kavramını sorgulayarak onu aşmak gibi bir niyete kesinlikle sahip olmadığını ileri sürmektedir.

Foucault’nun cinsellik, iktidar, baskı, arzu, delilik vb. konularla ilgili olarak bu kadar güzel ve kusursuz bir söylev çekebilmesinin kökeninde bütün bu konuların ve kuramların günümüzde anlamlarını yitirmiş olmalarının yattığını söyleyen Baudrillard, böylelikle Foucault’nun söylevinin gerçekliği kapsayan bir evrene değil, bir simülasyon evrenine ait olduğunu ve bu yüzden onu bilimsel bir çözümlemeden çok bir “vakayiname” (chronique) olarak nitelendirmenin daha doğru bir şey olacağını iddia etmektedir.

İktidar’ın bir nesne-özne (kadın-erkek ilişkilerinde olduğu gibi) oyunu olduğunu ve bunun kökeninde meydan okuma ve ayartma kavramlarının bulunduğunu söyleyen Baudrillard, gerçekte iktidarın gerisi hiçlik ve boşluktan ibarettir demektedir. Çünkü ilkel toplumlarda iktidar diye bir şey yoktur ya da iktidar öznesi bir kukladan başka bir şey değildir. Başka bir deyişle iktidar simgesel bir şeydir ve özneye ancak başkaları tarafından vekâleten, geçici olarak devredilebilir. Bunun bilincinde olmayan bir iktidar öznesi (aydın, politikacı vb.) en kısa süre içinde alaşağı edilme durumuyla karşı karşıya kalacaktır. Öznenin vekâleten iktidara gelebilmesi için nesneyi ayartması, ikna etmesi, ona meydan okuması gerekmektedir. Baudrillard’a göre Foucault işte bu ayartma ve meydan okuma düzenini reddettiği için, iktidarı cinsellik, arzu, baskı altında tutma ve bilinçaltı gibi kavramlarla, mikro-fizik, mikro-biyoloji terminolojisinden de yararlanarak bireyselleştirmeye yani maddileştirmeye ya da somutlaştırmaya yani iktidar kavramını çarpıtmaya kalkışır.

Özetle Foucault’nun söylevi Baudrillard’a göre iş işten geçtikten sonra ortaya çıkan bir mesih, iş işten geçtikten sonra yapılmaya çalışılan bir devrim gibi, iş işten geçtikten sonra verilmiş bir söylev olma özelliğine sahiptir. İşte bu yüzden Foucault’yu Unutmak’ta yarar vardır!

Oğuz Adanır

 İzmir, Ekim 1995/Ocak 2012

Jean Baudrillard (1929-2007)

Fransız düşünür ve sosyolog. Medya üzerine yaptığı çalışmalarla bütün dünyada ün kazanmıştır. Simülasyon kuramıyla günümüz siyasi ve ideolojik akımlarına radikal eleştiriler yöneltmiştir. Baudrillard’a göre artık gerçek dünya ile imgeleri arasında ayırım yapma becerisine sahip değiliz. Bugün, reklâmlar ‘şey’lerden çok imgeler satıyor bize. Chanel, Calvin Klein veya GAP gibi markaların temsil ettiği nitelik veya değerden çok etiketlerini veya göstergesini satın alıyoruz. Baudrillard’ın en ünlü açıklaması, Körfez Savaşı’nın “gerçekten yaşanmadığı” ile ilgiliydi. Ortadoğu’nun ekrandaki temsili düşmanı iblisleştirmek için kullanıldı, görüntüleme araçlarıyla güdümlü füzeler fırlatıldı ve hedefler vuruldu. CNN izleyicileri savaşı bir ‘medya olayı’ olarak rahat ve geniş koltuklarında cipsi yiyerek izledi. Savaşın yeri ve bölgesi herhangi bir sınır içermiyordu. Bu savaş yayılarak Batı’da televizyon ekranlarına taşınmıştı. Füze bombardımanı ile imge bombardımanı arasında bir ayırımın yapılamayacağı noktaya dek üstelik… Baudrillard böyle bir dünyada eleştiri gücünü tamamen yitirmiş olduğumuzu öne sürer.

İndirimli Setler

Baudrillard Kitaplığı

İndirimli Fiyat: 1.345,05 TL 1.494,50 TL

Kazanç: 149,45 TL

Mevcut Seçenekler: