• Stokta Yok
    Doğu Batı Sayı 44: Etnisite

Doğu Batı Sayı 44: Etnisite

  • 150,00 TL
  • 112,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta Yok


Etiketler: dergiler

Erol Kurubaş
Etnik Sorunlar: Ulus-Devlet ve Etnik Gruplar Arasındaki Varoluşsal İlişki

Şener Aktürk
Türkiye Siyasetinde Etnik Hareketler: 1920-2007

Semra Somersan
Babil Kulesi’nde Etnilerden Ulus-Devletlere

Hüseyin Kalaycı
Etnisite ve Ulus Karşılaştırması

Davut Ateş
Etnisiteden Ulusa, Ulustan Etnisiteye (?): Kültürel Siyasî ve İktisadî Çerçeveler

Sibel Yardımcı & Şükrü Aslan
1930’ların Biyopolitik Paradigması: Dil, Etnisite, İskân ve Ulusun İnşası

İlker Aytürk
“Yahudi Kimdir?” Tartışmasının Işığında İsrail’de Din ve Etnik Kimlik

Gülden Hatipoğlu
İrlanda: Edebiyat Politikaları ve Kimlik Retoriği

Ayça Ergun
Güney Kafkasya’da Etnik Kimlik ve Çatışma:  Azerbaycan ve Ermenistan Ulusal Kimliklerinde Karabağ Sorunu

Rogers Brubaker & David D. Laitin
Etnik ve Milliyetçi Şiddet

Bahar Gürsel
Yargıç Lynch’in Mirası: Amerikan Tarihinde Kolektif Şiddet

Fırat Mollaer
Görünmez Ötekiler Çingeneler Örneği ve Ötekiliğin Dayanılmaz Hâli

ETNİSİTE

 

90’lı yıllardan itibaren Soğuk savaşın ertesinde birbiri ardınca patlak ve­ren çatışmalar aynı zamanda etnik anlaşmazlıkların kötü bir habercisiydi. Tarih içsel dinamiklerini hiçbir zaman kaybetmemiş, imparatorlukların uğursuz bakiyeleri yüzyıl sonrasında etnik rüzgârlarla yeniden dirilmişti. Derin bölgesel uyuşmazlıklar etnik ayrılıkları kuvvetlendiriyor, zamanın es­kitemediği meseleler küçük bir kıvılcımla bir tehdit olarak yeniden alev­leniyordu.

        Dünyadaki bu dönüşümü kavrayabilmek açısından etnisite çalışmalarına ilgi her bakımdan artmıştır. Sosyal bilimlerin geleneksel bir sahası güncel sorunlarla dikkati çekmekteydi. Öncelikli olarak etnisitenin sınırla­rının başka açılardan tespit edilmesi gerekti. Zira bu konuda genellemelere varmak suretiyle, klasik ideolojik yaklaşımların uluslararası alanda meydana gelen mikro ölçekteki olayları açıklaması zordu. Etnik uyuşmazlıklar her yerde aynı ilişkisellik zincirine sahip değildi ve ülkelerin kendi içlerinde birbirinden farklı nedenlere dayanan etnik anlaşmazlıkları, birbirini yadsıyacak şekilde ayrı sonuçlar üretebiliyordu.

        Bir etnolog gözüyle bakıldığında, halkların doğuştan sahip olduğu çeşitli renkler gibi etnisitenin kurduğu teorik akrabalık da ırk, din ve kültür gibi ortak özellikler içermeyen olgularla daima genişleyebiliyor, mesele siyasal açıdan değerlendirildiğinde ise etnisite kavramı ulus-devletlerin kuruluş sürecinden millet ve milliyetçilik kavramlarının türdeş yapılarına kadar uzanabiliyordu. Bu nedenle son çeyrek yüzyıldaki birleşme ve ayrılık hareketleriyle birlikte kavramın yeni tariflerini yapmak mecburi görünmektedir.

        Yeni gelişmeler etrafında, özellikle devlet ve milleti oluşturan tüm öğelerin büyük kırılma anları hesaplandığında etnisite ve siyaset ilişkisini tekrar ve tekrar ele almak gerekecektir. Ulus devletlerin çatısı altında biraraya gelen çeşitli etnik gruplar daima hassas bir dengenin üzerinde bu­lunmuşlardır. Bu hassas dengeyi hatırlatacak olursak, devlet gücünü ko­ruduğu zaman etnik kimlikler bir zenginlik olarak kabul ediliyor ama devlet gücünü yitirmeye başladığı zaman etnik unsurlar devlet karşısında potansiyel bir tehlikeye dönüşebiliyordu. Siyasal ve ekonomik anlamda güçlü ülkelerin ‘etnik’ unsurların bir tehdide dönüşmesi noktasında direnç seviyeleri yüksek olmuştur. Çağdaş siyasal mitlere göre, etnik unsurlar bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ‘yara’landığı takdirde doğal savunma refleksleri devreye girecek, ‘şiddet’ kaçınılmaz hale gelecektir. Herhalde hiçbir şiddet örneği “benlik”te yaratılan tahribatlar kadar ağır olmayacaktır. Çağdaş mitlerin devamında, etnisite sorununun temelde “aidiyet” ve “algılama” gibi doğrudan etnik özellikler taşımayan toplumsal kimliklerle bağlantılı olduğu vurgulanmaktadır. Yani, tüm mesele bir ‘hayal’ sorunudur. Devletler, yurttaşların hayalleri ölçüsünde yaşayabilmektedirler.

        Bu sayımızın hazırlanma vesilelerinden biri etnisite sorununa bakıştaki Cumhuriyet’in kurduğu ‘hayal’ seviyeleri ile ilgilidir. Bir hayal seviyesinde yükselen zayıf ve duygusal tepkiler, sadece o günün kahramanı olmaya yetmektedir, geleceğe ilişkin hiçbir kalıcılıkları yoktur. Birlikte yaşama projesi tüm yurttaşların hayallerini dolduracak, benliklerine hitap edecek ortak akla maalesef hizmet etmemektedir. Siyasal ve düşünsel her türlü yoksulluk Cumhuriyet’in pek korktuğu “dinsel ve etnik tuzaklar”ı kendiliğinden körüklemektedir. Çoğu yönüyle etnisite sorunu dar bir etnisite sorununun ötesine geçmektedir. Her şeyden önce, bir ‘etni’nin muhayyilesinde kendini ait kıldığı bir imgeyi keşfetmektir önemli olan. Mevcut akıl dışı söylem ise, böyle bir imgeyle iletişim kurabilecek ergenliğe henüz ulaşmış değildir. Ortada potansiyel olarak böyle bir dil de bulunmamaktadır. Zafiyetler üzerine kurulu bir yaşam kültürü, en temel meselelerde baskı ve güç istencinin eksikliğini hissedecek ve siyasal aklı mütemadiyen gündelik savrulmaların karanlık güdülerine terk edecektir.

  

Taşkın Takış