• Osmanlı ve Avrupalılar

Osmanlı ve Avrupalılar

  • 210,00 TL
  • 147,00 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

Osmanlı’nın Avrupa ile ilişkisi basit bir etkileyen ve etkilenen düzleminde okunamaz. Eğer böyle olsaydı toplumların üstünlükleri veya gerileme nedenleri sıradan koşullarla izah edilmiş olurdu. Bugüne dek Avrupa ile olan inişli çıkışlı ve muhataralı akıl/gönül ilişkisinde Batıcı, geleneksel veya sol çevreler alışılmış bir güç denklemiyle yola koyuldular. Taraflardan gelen her türlü modernleşme/kalkınma/gelişme hamleleri yaşanılan süreci bir dereceye kadar açıklayabilirdi. Çoğu zaman bu teklifler kalıcı olmayan bir ‘tepki’yi dile getiriyordu. Bunun ötesinde zihniyet bakımından sahici bir yüzleşmeye gidilemedi ve geniş düşünce modelleri kurulamadı.

Peki, Osmanlı’daki oyunun kuralı ne idi? Fetih ve kahretmeye dayalı bir düzen hangi motivasyonlardan besleniyordu? Güç ve otorite karşısında her daim aman dileyen bir tebaanın davranış kalıpları, üretim ve tüketim alışkanlıkları ne tür bir gelenek içerisinde şekilleniyordu? “Birey”den yola çıkarak “dünya sistemi”ni oluşturan toplumların “ortak zihniyeti”nin ve farklılıklarının görülebilmesi için her türlü tarihsel, kültürel, etnografik ve antropolojik araştırmaya daha çok gereksinim vardır.

Oğuz Adanır; Marc Bloch, Marcel Mauss, Lucien LévyBruhl, Fernand Braudel, Karl Polanyi ve Jean Baudrillard gibi farklı kulvarların temsilcileriyle Türk düşünce tarihinde kalıcı izler bırakmış Sabri Ülgener, Niyazi Berkes ve Abdülkadir İnan gibi isimleri birlikte değerlendirmektedir. Bu yönüyle bütünlüklü bir zihniyet tarihi okumasına girişmekte ve aykırı bir sentez çalışmasını gündeme getirmektedir.  


  • Yazar: Oğuz Adanır
  • Kitabın Başlığı: Osmanlı ve Avrupalılar
  • Yayına Hazırlayan: Ufuk Coşkun
  • Kapak Tasarımı: Harun Ak
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 86; Sosyoloji Dizisi - 21
  • Basım Bilgileri: 2. Basım: Nisan 2023 (1. Basım: Ocak 2013)
  • Sayfa Sayısı: 383
  • ISBN: 978-975-8717-90-3
  • Boyutları: 13,5 x 21
  • Kapak Resmi: Fausto Zonaro, "Dolmabahçe’de Gezinti".

Önsöz


İlkel Toplumdan Günümüze Zihniyet Evrimi Konusunda

İlkel İnsanlar ve Bir İlkel Zihniyet Tanımı

Evrensel “Armağan” Toplumundan Günümüz Toplumuna Zihinsel/Kültürel Dönüşüm Örnekleri

     İlkel Toplumlarda Tanrılar, Atalar ve İnsanlar Arasında İnanç İlişkileri

     Osmanlı Toplumunda Müslümanla Tanrı Arasındaki İnanç İlişkileri

     İlkel Toplum ve Osmanlı Toplumunda “Mülkiyet” Anlayışı

     İlkel ve Osmanlı Toplumlarında Şefler-Tanrılar-Atalar ve Toplum Arasındaki İlişkiler

     Tanrı, İnanç, Mülkiyet, Tanrısal Güçler Hakkında Bir İlk Yorum         

     İlkel Toplumdan Günümüze Yabancıya Bakış

     Sonuç Olarak

İlkel Toplumdan Kapitalizme Avrupalılar ve Osmanlılar               

     İlkel Toplumlar…

     Avrupalılar…

     Kapitalizm Öncesi Zihniyet

     İlk Dönem Kapitalist Zihniyet

     Son Dönem Kapitalist Zihniyet ya da Modern Ekonomi İnsanı

     Osmanlılar… Özgün Bir Süreç

     Sabri Ülgener’e Göre Osmanlı’nın Ekonomik Ahlâk Anlayışı ve Zihniyeti

Osmanlı Toplumunda Bir Simülasyon Evreninin Varlığından Söz Edilebilir mi?

Osmanlı Toplumunda Batıl İnançlar, Talih, “Kader” ve Zihinsel Durağanlık

     Genel Bir Değerlendirme

Osmanlı Dönemi ve Öncesinde Doğu Avrupa, Balkanlar ve Anadolu ile İlgili Bazı Gözlem ve Tespitler

Osmanlı Egemenliği Altındaki Coğrafyada Armağan Kültürü İzleri

Yeni Bir Osmanlı Tarihi Yorumundan Yeni Bir “Evrensel Tarih” Yorumuna

Antropoloji ve Tarih

Yakın-Uzak Coğrafyalara Ait Toplumlarla Anadolu Kültürü/Zihniyeti Arasında Benzerlikler

 

Kaynakça

Dizin

Önsöz

 

 

Bugün artık “ilkel insanlara özgü” bir zihniyet düşüncesini desteklemiyorum. Onların zihinsel yapısında bulunan pek çok şeyle bizimkinde de karşılaşıyoruz. Aynı şekilde bizim zihinsel yapımızda mevcut olan (genel koşullarla doğru orantılı bir şekilde değişkenlik gösteren inançlar, kurumlar, sosyal sınıflar vb.) pek çok şeyle de ilkel insanların zihinsel yapısında karşılaşıyoruz. (s. 116)

1910 yılında doğru olduğunu sandığım bir düşünceyi şimdi düzeltelim: iki ayrı özelliği (mistik ve mantık öncesi) aracılığıyla diğerinden ayrılabilen bir ilkel zihniyet yoktur. İlkel toplumlardaki belirginliği nedeniyle bizimkinden daha kolay bir şekilde gözlemlenebilen mistik bir zihniyetle her insanda karşılaşabiliriz. (s. 94)

Lucien Lévy-Bruhl,

Carnets, (1938-1939)

 

Lévy-Bruhl, ilkel toplumlar konusundaki bu sözleri yaklaşık otuz yıllık bir birikimden sonra söylemiştir. Bu sözler bizim çalışmamız açısından da çok önemlidir, zira Osmanlı’nın başlangıcından günümüz Türkiyesi’ne giden bir zihniyet ve kültür incelemesi boyunca bize yol gösterecektir.

Zihniyet/kültür incelemeleri, araştırmalarının tarihten bağımsız bir şekilde yapılamayacağı daha önce bu konuda çalışmış pek çok bilim, düşünce insanı tarafından tekrar tekrar dile getirilmiştir. Buna karşın zihniyet/kültür araştırmalarının yepyeni bir tarih anlayışına hizmet edebileceğini söyleyenlerin sayısı yok denilecek kadar azdır. M. Mauss bu konudaki nadir isimlerden biri olup, etnograflara, dünya toplumlarını araştırma konusunda sunduğu Etnografinin El Kitabı (1926, 1947) evrensel ortak paydaların somut bir şekilde ortaya çıkarılmasına büyük ölçüde katkıda bulunan bir çalışmadır. Burada yöntem özetle, dünyanın neresine gidilirse gidilsin istisnasız bütün toplumlarda karşılaşılan ortak paydaların betimlemelerini, tanımlamalarını yapmak şeklindedir. Mauss’un madde madde sıraladığı araştırılması gereken ortak paydaları biz ana başlıklar olarak sunalım: Toplumsal morfoloji (konut, dil); Teknoloji [bedenin kullanımıyla ilgili teknikler, genelin kullanımına açık teknikler, mekanik teknikler, ateş tekniği, genelin kullanımına açık özel teknikler (çanak, çömlek vb.), tüketim teknikleri (yemek, mutfak vb.) ele geçirme teknikleri (av, toplama, vb.) üretim teknikleri (hayvancılık, tarım), koruma ve konfor teknikleri (giyim, eşya, taşımacılık vb.)]; Estetik (oyunlar, sanatlar); Ekonomik olgular (üretim, dağıtım, tüketim, para); Hukuki olgular [toplumsal ve politik örgütlenme, (birincil örgütlenme biçimleri yani şeflik, monarşi vb.; ikincil örgütlenme biçimleri yani erkekler topluluğu, gizli örgütlenmeler, kastlar ve sınıflar, vb.), ev örgütlenmesi, mülkiyet, çeşitli hukuki uygulamalar]; Ahlâki olgular; Dinî olgular.

Dünyada hiçbir toplum bu yöntemin dışında kalamamaktadır (günümüze doğru geldikçe bu yöntemin daha da geliştirildiği söylenmektedir). Her toplum kendisine sorulan sorulara belli yanıtlar, belli açıklamalar getirmektedir. Kimse bu evrensel ortak paydaların dışında değildir. Burada bir fark aramaya çalışanlar neden böyle bir farklılık arama gereksinimi duymakta, eğer bulabiliyorlarsa bu farkı nerede bulmakta ve nasıl ifade etmektedirler?

Bir kültür bir başka kültürden hangi açılardan farklı olabilir? Her toplum kendi olanaklarına göre barınma sorununu çözmüşse, her toplumun bir ya da birden çok dili varsa, her toplum kendi üretimi ya da borç aldığı ve kendine uygun hale getirdiği çeşitli tekniklere ve bir teknolojiye sahipse, her toplumda bir estetik duygusu varsa, her toplumda ekonomik denilebilen türden olgularla karşılaşılıyorsa, her toplum bir hukuk anlayışı, bir inanç ve bir ahlâk sistemine sahipse fark nerededir?

Bu soruyu yüzeysel bir şekilde algılayanlar doğal olarak yüzeysel yanıtlar vereceklerdir. Oysa Mauss’un burada önerdiği yöntemi istisnasız bütün toplumlar “armağan kültürü” perspektifinden yola çıkarak uygulamaya çalıştıkları takdirde bugüne kadar ortaya konulmuş olanlardan çok daha net ve somut bir dünya tarihinin oluşturulabilmesi mümkün olabilir. Zira burada asıl sorun Mauss’un sıraladığı olgu, inanç, davranış ve düşüncelerin herhangi bir şekilde ortaya konulması değil insanlığa ait bir ortak payda gibi görünen “armağan kültürü/zihniyeti” doğrultusunda, kısaca “armağan kuramının” sunduğu perspektif doğrultusunda derlenmesi, değerlendirilmesi ve çözümlenmesidir.

Bir tarihçinin birikim ve deneyimine sahip olmamakla birlikte bu çalışma boyunca üzerinde durmak zorunda kalacağımız konulardan biri de bu olacaktır. Çünkü biz antropoloji, etnoloji, sosyoloji vb. disiplinlerden derinlemesine esinlenip yararlanarak yepyeni bir tarih kuramının öne sürülebileceğini çok somut bir şekilde görebiliyor ve bu konuda ülkemiz tarihçilerinin tuzunun bulunmamasının Türkiye tarihçiliği açısından önemli bir kayıp olacağını düşünüyoruz.

Bir zihniyet/kültür araştırmasının böyle bir sonuca yol açması mümkün müdür? Max Weber, Werner Sombart, Sabri Ülgener vb. isimlerin metinleriyle ilgilenenler belki daha bir kolaylıkla bunun mümkün olabileceğine inanabilirler. Üstelik yalnızca Türk tarihçiliğinin değil dünya tarihçiliğinin, gerçek ve doğru bir tarih yazımıyla doğrudan ilintili olan kuramsal yaratıcılık konusunda büyük sorunlarla karşı karşıya olduğu bir sırada başka alanlardan gelen yaratıcı seslere kulak vermesinin herkese yararı dokunabilir. Biz burada yeni bir tarih yazmaya çalışmaktan çok yeni bir tarih yazımında eski toplumları belirleyen temel unsurlar sayılabilecek zihniyet/kültür olgusuna dikkat çekmenin yanısıra (Osmanlı’nın da zihinsel/kültürel kökenlerini tespit etme açısından bu, hayatî bir öneme sahiptir. Ekler bölümündeki üç makale okuyucuya bu konuda bir fikir verebilir.); Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde ulusal bir Burjuvazi oluşturulamamasının ve modern Kapitalizm anlayışının 1950’lerden sonra ortaya çıkış nedenleri gibi önemli soruların da yanıtlarını arayacağız. Kısaca burada gelecekte yepyeni bir perspektiften yazılacak Osmanlı ve dolayısıyla Dünya tarihi konusunda öngörüde bulunmak, bir takım ipuçları sunmak ve uygulama konusunda fikir vermekten başka bir şey yapmayacağız. Zaten istesek de yapamayız, zira bizim sözünü ettiğimiz tarih neredeyse bir sosyal ve insan bilimciler ordusunun katılımını zorunlu kılmaktadır. Başka bir deyişle armağan kültür/zihniyetinin ilk örneklerine rastlanan toplumlara hattâ yeterli kaynak olduğu takdirde daha da öncesine kadar giderek Mauss’un yöntemini harfiyen uygulamak ve adı geçen kuram çerçevesinde örneğin yüzyıldan yüzyıla varsa (özellikle toplumsal, politik, ekonomik, kültürel vb.) değişim ve gelişmeleri tespit etmek dolayısıyla başlangıçtan günümüze doğru uzanan bir silsile izlemek gerekmektedir. Böylesine devasa bir çalışma sürecine antropolog, etnolog, sosyolog, arkeolog, dilbilim uzmanları, filologlar, tarihçiler ya da hukuk, kültür, iktisat, din, sanat tarihçileri ve estetik uzmanları, felsefecilerin vb. katılması kaçınılmaz görünmektedir. Ancak bu şekilde yazılacak ulusal tarihlerden sonra evrensel bir insanlık tarihi yazımı aşamasına geçebilmek mümkün olacaktır, yoksa daha önce değil. Daha önce de tekrar tekrar söylediğimiz gibi bizim yaptığımız çalışmalar bu konuda fikir verici olmaktan öteye gidemez.

 

İzmir, Ocak - Mayıs 2007/Ağustos 2010

 

Oğuz Adanır

1951’de İzmir doğmuştur. İlk, Orta ve Lise öğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra Paris I Pantheon/Sorbonne Üniversitesi’nde Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora öğrenimi görmüştür. 1979 yılında Ege Üniversitesi’nde; 1985 yılından sonraysa Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Sinema-TV Bölümü’nde çalışmaya başlamıştır. Özgün çalışmaları arasında Kültür, Politika ve Sinema, İşitsel ve Görsel Anlam Üretimi, Anlamsız Düşünceler, Simülasyon Kuramı Üzerine Notlar vb. başlıklı metinleri vardır. Çok sayıda Jean Baudrillard metni yanısıra Lucien Lévy-Bruhl, Emile Durkheim, Werner Sombart, Jacques Le Goff, Michel de Certeau, Eugène Simon, J.-M. Sestier, Lafcadio Hearn, Christian Metz, Jean Mitry gibi yazar ve kuramcıların kitaplarını çevirmiştir. Sinema, televizyon, kültür konusunda çok sayıda makale, inceleme yazısı yazmış ve belgesel filmler çekmiştir. Eski Dünyaya Yeni Bir Bakış (2010); Osmanlı ve Ötekiler (2013), Bir Antikçağ Masalı: Tanrıçanın Gözdesi (2019) Doğu Batı’dan yayımlanan diğer kitaplarıdır.