• Stokta Yok
    Doğu Batı Sayı 05: Kamusal Alan

Doğu Batı Sayı 05: Kamusal Alan

  • 150,00 TL
  • 112,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta Yok


Etiketler: dergiler

Halil İnalcık
Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı

Etyen Mahçupyan
Osmanlı’dan Günümüze Parçalı Kamusal Alan ve Siyaset

Süleyman Seyfi Öğün
Kamusal Hayatın Kültürel Kökleri Üzerine: Sennett, Habermas, Abdülaziz Efendi

E. Fuat Keyman
Kamusal Alan ve “Cumhuriyetçi Liberalizm”: Türkiye’de Demokrasi Sorunu

Ömer Çaha
İdeolojik Kamusalın Sivil Kamusala Dönüşümü

Ferda Keskin
Kamusal Alan ve Yalın Yaşam

Cem Deveci
Siyasetin Sınırı Olarak Kamusallık: Arendt’in Kant’tan Çıkarsadıkları

Efkan Bahri Eskin
Kamusal Değişimin Psikopatolojisi

Mümtaz’er Türköne
Cumhuriyet’in Kamusal Alanı

Mahmut Mutman
Sivil Toplum Tartışması

Ahmet İçduygu
Globalleşme, Anayasallık ve Türkiye’de Vatandaşlık Tartışması

Halime Karakaş
Sivil İtaatsizlik Ne Kadar İtaatsiz?

Ahmet İnam
Hânemizdeki Sır

Kerem Ünüvar
Osmanlı’da Bir Kamusal Mekân: Kahvehaneler

Hatice Nur Erkızan
Aristoteles’te Akılsallığın Kavranımı ve Kadın

Songül Demir
Kamusal Alanın Belirlenmesinde Ben ve Ötekinin Yeri

Jean-Pierre Vernant
Kent Devlette Birey 

YURTTAŞLARDAN BİR MÜZAKERE

  

Özgürlük isteğinin düşünme eyleminde yozlaşmanın bir sebebi olduğunu söyleyen antik gelenek, farklı yönelimlerden yoksun bir uyumu temsil ediyordu. Bu kavrayışa göre “sorgulama düşüncenin softalığıdır”. Çünkü yaşamın her safhası “özdeşlik” ilkesini seyreden bir yapıdaydı. “Dü­şün­me” ile “varlık” arasında geçişlilikleri olmayan hiçbir mesafe yoktu. Ah­lâ­­­ki tutum, tecrübeyle kazanılan bir süreç değil, bizzat “ortak iyi” anla­yı­şı­­nın sembolüydü. Yurttaşların –istisnalar da dâhil– şehir hayatında kuru­lan siyasetlerindeki iradesi yönetim iradesiyle örtüşebiliyordu. Gü­nü­mü­zün “otorite” çözümlemelerinden farklı olarak, yönetimi elinde tutan muk­­tedir sınıf ancak “erdem”li olmanın gereğini yerine getirenler­den se­çi­lirdi. Bu tür sayısız örneklerle kadim düşünce çelişkisiz bir top­luluğu oluşturuyordu.

        Modern düşüncenin alışkın olduğumuz iki yanlılıkları, genel bir kav­ra­­yışı yakalamakta zorlandığımız bölümlenmiş bir dünya tasarımı getir­miş­­tir. MacIntyre adalet üzerinde yoğunlaştığı çalışmasında, bilimsel tek­­no­lojik gelişmişliğin yok olduğu ve insanların eski birikimlerinden kopuk, teorik dağınıklık içinde yeniden kurmaya çalıştıkları bir dünyayı ha­yal eder. Artık, geleneksel zihnî oluşumlar yerine, yıkıntılar arasında bağ­lamları olmayan fragmanlar uçuşacaktır. Ona göre söz konusu olan bi­ri­kim­sel ilerleme değil ama moralite olursa, o zaman hayalî örneğin bir ben­­zeriyle karşı karşıya bulunmadığımız görülecektir. Öyleyse alenî olan­la mahrem olanın, rasyonel olanla akıldışının, insanî olanla karşıtının yer değiştirmeye çalıştığı gerilimli bir dünyada, nelerin kamusal nelerin özel olmasına gerektiğine ilişkin her tasarım kendinden yeterince emin görünmemektedir. Çalışmamız tümüyle bu sorgulamanın (devlet/toplum/ bi­rey ilişkisinin) arayışındadır.

        Kamusal alanla ilgili tartışmaların yapıldığı yerlerde ciddi bir tem­siliyet meselesi kendini hissettirmektedir. Ancak sorunu salt temsiliyet ve katı­lım meselesine indirgediğimizde kamusal alanın sınırla­rını baştan da­ralt­mış oluruz ki, bu tehlikenin altını sık sık çizmekte fayda gördük. Ön­ce­­likle kültürel ve tarihsel krizlerin nedenleri etraflıca anla­şılmalıdır.

        Diğer taraftan “Siyasal akıl üreten bir kamusal topluluk”tan söz edili­yor: Bu topluluğun “kamusal akıl yürütme”, muhalefet (sivil toplum), ile­ti­şim (ile­tilebilirlik), sanat, edebiyat, mekân, polemik, siyasal hiciv vb. ik­ti­­darı ayrıştırabilecek bu tür güçlü ve güvenilir araçları “doğ­rudan” kul­lan­ma salâhiyeti var mıdır?

        Tekrar başa dönecek olursak, düşünme eyleminin yozlaşmaması an­cak “or­taklaşa”lığın kamusal alanda yetkinliğince ele alınmasıyla müm­kün­ ola­bilir.

        Bu müzakerenin gerçekleşmesi dileğiyle...

 

 Taşkın Takış