• Doğu Batı Sayı 54: Osmanlılar - IV

Doğu Batı Sayı 54: Osmanlılar - IV

  • 150,00 TL
  • 112,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda


Etiketler: dergiler

Halil İnalcık
Osmanlı Padişahı

Lale Uluç
On Altıncı Yüzyılda Osmanlı-Safevî Kültürel İlişkileri Çerçevesinde Nakkaşhânenin Önemi

Bedri Gencer
Osmanlı İslâm Yorumu

Ahmet Özcan
Popüler Tarihçilik ve Osmanlı Tarihine İlgisi Üzerine Bazı Tespitler

Nalan Soyarık Şentürk
Vatandaşlığın İmparatorluk Kökleri: Osmanlı’ya Bakmak

İsmet Parlak
Osmanlı’nın Tebaasından Cumhuriyet’in Yurttaşına Giden Yol

Şerife Yorulmaz
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ruhsatsız Okullaşma: 19.Yüzyılda Açılan Gayrimüslim ve Yabancı Okullar Üzerine Bir Değerlendirme

Cansu Özge Özmen Pushkin
Osmanlı İmparatorluğu, Orta Doğu ve Kuzey Afrika Üzerine 19. Yüzyılda Yayımlanan Amerikan Seyâhatnameleri

İlyas Söğütlü
Jön Türk Düşüncesinde Modernlik ve Modernleşme

Cem Orhan
Avrupa-Merkezcilik Çıkmazını Aşmak: Tim Jacoby’nın Sosyal İktidar ve Türk Devleti Çalışması Üzerine Bir İnceleme

OSMANLILAR


“Bizans, Türk, İran ve İslâm gelenekleriyle beslenen ve yenilikçi kapasite­sinden güç alan Osmanlı İmparatorluğu Ortaçağ’dan Yeniçağ’a geçişin mükem­mel bir örneği olarak karşımıza çıkar. Bu ikili yapı, Hıristiyanlık aç­ısından bakıldığında Müslüman olan, fakat geleneklere dayanan kanunuy­la Arap topraklarındaki klasik Müslümanlıktan ayrılan Osmanlı kültü­rü­nü de nitelendirmektedir. Osmanlı’nın göçebe ve kabile kültürünün hâkim olduğu Orta Asya steplerinden yavaş yavaş göç ettikleri dikkate alındı­ğı takdirde bu yaşam biçiminin tamamen Türk kültürüne ait olmadığı anla­şılır. Osmanlı İmparatorluğu ne sadece bir ortaçağ devleti ne de tama­men bir modern çağ devletidir.” *                   

                                                                                                                                       

Doğu Batı dergisinin Osmanlılar özel sayısı dört cildi kapsıyor. Konunun ge­­­­­­niş­liğinden dolayı ciltlerimizde belli bir kronoloji takip edilmedi. Bunun yerine, bazı dönemler ve başlıklar seçilerek Osmanlı tarihiyle ilgili bir “zihniyet okuması” yapılmaya çalışıldı. Osmanlı tarihi incelenirken na­­­­sıl bir yaklaşım geliştirilmesi gerektiği metodolojik sorun olarak ciddiye­­­­­tini hâlâ korumaktadır. Bu noktada İnalcık’ın giriş yazısında yapmış ol­du­­­­­ğu tespitler kayda değerdir: “Tarihî süreç başlıca şu temel cepheleriyle e­­­le alınmalıdır. İlk olarak, yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu ve ya­­­­­ban­cı güçler arasında kurulan değişen denge, sonra imparatorluk içinde hü­­­­küm­darın değişen siyasî otoritesi sorunu ve bunun imparatorluk içinde­ki öteki kuvvetler karşısında denge durumu ve nihayet devletin askerî, ma­­­­lî ve toplumsal kurumlarının dayandığı toprak tasarrufu ve işlenmesi sis­­­­­­teminin geçirdiği aşamalar açısından incelemek gerektiğine inanıyoruz.”

        Osmanlı tarihi, sağlıklı bir biçimde bugüne taşınabildiği takdirdedir ki ancak toplumsal, kültürel ve siyasî meseleler belli bir açıklığa kavuşabilsin. Son yıllarda ülkemizde Osmanlı ile ilgili yayınlar artmış olmakla bir­lik­te temelde iki yaklaşımın sabit kaldığı görülecektir. İlki, savunma psiko­lojisiyle yola çıkan muhafazakâr tarihçilik anlayışıdır. Bu anlayış çerçe­vesinde Osmanlı tarihi her düzeyde hikâyeleştirilip idealize edilmektedir. Öncelikle, tarihi genel olaylardan ayırarak modern ulus devlet anlayışıy­la imparatorluklar çağını değerlendirmek ne derece gerçeğe yakın dur­mak­tadır? “Soru ve cevaplar” silsilesi halinde bir takım “hazırcevaplar” üret­me kolaylığı tarihi ahlâki anekdotlar yığınına çevirecektir. Örneğin,  Osman­lı, aşiretten bir imparatorluk düzeyine nasıl yükseldi? Osmanlı, bir İslâm devleti miydi, yoksa bir Türk devleti mi? Kardeş katli meselesi, harem hayatı, Fâtih, Abdülhamid ve Vahdettin hakkında bilinmeyen gerçek­ler vb. birçok soru etrafında tarih neredeyse karikatürleştirilmektedir. İde­alleştirilmiş bir Osmanlı anlayışı, Batılı tarihçilerin önyargılarından ve çok­ça eleştirilen oryantalist tutumdan hiç de bağımsız değildir. Nasıl ki, oryan­talizmde Doğu’ya dair, emperyal öznenin arzuladığı gerçeklerden uzak bir takım imgeler inşa edilmişse, kendi içimizde de ürettiğimiz, bugün­kü kimlik meseleleriyle doğrudan alâkalı, zihnimizde yaşayan yarı haya­lî bir Osmanlı coğrafyası vardır.   

        Popüler bir “Osmanlı (!)” imgesinin geniş kitleler tarafınca benimsen­me­sinde, elbette, Cumhuriyet’in sağlıklı bir tarih bilinci geliştirememesi önem­li bir nedendir. Bu noktada tarihe “eleştirel” gözle bakılması gerekti­ğini iddia eden ideolojik sol yaklaşımlar da mercek altına alınmalıdır. Aslın­da bu tavır, eleştirellik ve tarafsızlık değil, tarihle bugün arasına bir “mesa­fe” koyma isteğidir. Tanzimat’taki seçkin aydın tavrının en iyi göz­lem­leneceği alan, tarihe ‘arkaik’ bir olaylar dizisiymiş gibi bakan, onu ken­dinden uzak gören ve geçmişi hep mahkûm etmek isteyen yabani ve naif entelektüel tutumlarda aranmalıdır.    

        Yalnızca, bu iki tutuma bakıldığında bile, tek bir Osmanlı’nın değil bir­çok Osmanlı’nın var olduğu söylenebilir. Cumhuriyet’in çeşitli dönem­lerinde, Osmanlı’nın nasıl ele alındığı üzerine yapılacak bir araştırma­da, birbirinden farklı Osmanlı portreleri ortaya çıkacaktır. Osmanlı ile ilgi­li yapılan araştırmalar, metodolojik bir birikim çerçevesinde gelişmeyip, neredeyse onar yıllık dilimler halinde birbirinden ayrılmış, tekil uzman­lık çalışmalarına bölünmüş, bazen Batılı tarihçilerin desteğiyle ivme kaza­nan, bazen de güncel siyasî tartışmaların ilgi doğurduğu bir alan hali­ne gelmiştir.

        Sonuç olarak her türden tarihsel bilinç eksikliği, gelecekte herhangi özgün bir dil, düşünce, kültür ve sanat anlayışı yaratamamanın ve Türkiye’de sosyal bilimlerin uzun bir dönem daha zayıf kalmasının en önemli neden­leri arasında sayılmalıdır.


Taşkın Takış



* Bizans’tan İstanbul’a, Grand Palais sergisi, 10 Ekim 2009 - 25 Ocak 2010 tarihleri arası, Paris.