• Doğu Batı Sayı 09: Söylem Üstüne Söylem

Doğu Batı Sayı 09: Söylem Üstüne Söylem

  • 150,00 TL
  • 112,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda


Etiketler: dergiler

Tülin Akşin
Söylem Üstüne Söylem’lere Dair

Ferda Keskin
Söylem, Arkeoloji ve İktidar

Cem Deveci
Foucault’nun İktidar Kavramsallaştırmasında Siyasal Boyutun Ayrıştırılmazlığı

Orhan Tekelioğlu
Moderniteye Sıkışan Özgürlük: Foucault’nun “Kendilik Teknolojileri”ne Bir Bakış

E. Fuat Keyman
Toplumbilimlerinde Yorumbilgisel Yaklaşım ve Modernite/Sekülerleşme Söylemini Anlamak

Mukadder Yakupoğlu
Özne ve Söylem

Efkan Bahri Eskin
Söylemin Aşılması Olarak ‘Ge-Rede’

Ali Utku
Söylenemeyeni Söylemek: Tractatus’ta Paradoksal Yapı

Yücel Dursun
Habermas’ın Söylem Etiki’ne Bakışı

Oğuz Adanır
Baudrillard Postmodern Bir Düşünür Değildir!

Hasan Bülent Kahraman
Türkiye’de Kültürel Söylem Kurguları: Kopuştan Eklemlenmeye ve Geleneksizliğin Geleneği

Ahmet İnam
Söylem Kafesinde Muhabbet Denen Kuş

Etyen Mahçupyan
Ölüm Döşeğindeki Entellekt

Edward W. Said
Michel Foucault 1926-1984

Gilles Deleuze
İçkinlik: “Bir Yaşam...”

Jean François Lyotard
Yönerge

SÖYLEM ÜSTÜNE SÖYLEM


Bir söylem bolluğu içinde yaşıyoruz. Tıpkı kelime permütasyonlarıyla yeni cümleler elde etmemiz gibi cümlelerin ard arda eklemlenişiyle yeni söylemler elde ediyor, onları nüanslandırıyor, geliştiriyor ve çoğaltıyoruz. Eski moda savaşların çok daha iyi bileylenmiş silahlarla yeniden üretildiği, nesneleri ve tarafları belirsiz, sınır ihlallerinin yapıldığı ve oyuncuların birbirine karıştığı bir uyurgezerlik hâli, yani bilip-bilmeme düzlemindeyiz. Bazen hâkim söylem biçiminin kültüralist ve özcü formalarını taşıyarak topluma açıldığını (Hegelci genellemeler), bazen de dağınık görünen postmodern düşüncenin tek bir söylem çatısı altında toplandığını görüyoruz.

        Söylemin Düzeni’nde: “Bugün yapmak zorunda olduğum konuşmada ve burada belki de yıllar boyunca yapmak zorunda kalacağım konuşmalarda, hiç kimseye sezdirmeden eriyip gitmeyi dilerdim”. Söylem aşırılığının içerisinde eriyip gidiyoruz. Dahası Michel Foucault: “Söze başlamaktansa, sözün beni sarıp sarmalamasını ve beni her türlü olası başlangıcın çok ötelerine taşımasını isterdim. Konuşacağım sırada, kimliği bulunmayan bir sesin benden epey önce söze başlamış olduğunu farkedi- vermek ne hoş olurdu: o zaman sözcükleri bağlamak, cümleyi sürdürmek, kendisini, sanki bir an için, askıda tutarak bana işaret vermişçesine yarattığı boşlukların arasında, hiç kimsenin fazlaca dikkatini çekmeksizin yerleşivermek yeterdi bana. Böylece başlangıç olmayacaktı; ve söylemin kendisinden kaynaklandığı kişi olacak yerde, onun uzayıp gidişinin rastlantısallığında zayıf bir boşluk, olası eriyişindeki bitiş noktası olacaktım”.

        Bu endişe, ‘belirsiz olageliş’lerle sınırlanmış politik ve felsefî istekler karşısında tekil kalmış bir duygulanımdır. Önceki düşünürlerin özneyi tarihsel gelişimi içinde dramatize eden genel bilgi yapılarına karşın Foucault, öznenin oluşum sürecindeki koşulların ve bu koşullar arasındaki ilişkilerin araştırılmasını tavsiye eder. Sözü edilen endişeyi silkeleyebilmek için de alışılagelmiş katmanları, tarihin istif ettiği o bilindik ayrımları, a priori  kategorileri ve yürürlükteki önyargıları sarsmak, parçalayarak ayrı bir bütünlük oluşturmak gereklidir.

          Söylem heyulası, hacmi ve ağır kokusuyla giderek hantallaştı. Logosa gönderme yapan, rehavetle yinelediğimiz antik bilgeliklerle dolu heveskâr sözler, (Her baskı bir direniş yaratır vb...) hem iktidarın kurgulanış biçimini ve tahakküm sanatını esgeçmemize neden olacaktır, hem de varoluşsal özgüvenimizi doyuramayacaktır.

        Her çağ farklı bir söylem biçimine sahiptir. Bu seferki söyleyişimizi, özellikle son yüzyılın söylem biçimlerine ayırdık. Söylem üstüne söylemde bulunarak muhtemel en geniş imkânları ve katkıları arıyor, söylemin peşinde iz sürüyoruz.   

                          

Taşkın Takış