Johan Huizinga
Johan Huizinga
(1872-1945)
Hollanda’nın en büyük tarihçilerinden biridir. Groningen ve Leipzig
üniversitelerindeki başarılı bir eğitimin ardından Doğu üzerine yazdığı bir uzmanlık teziyle bilim
doktoru oldu. Haarlem’de tarih, Amsterdam’da da Hint edebiyatı dersleri verdi.
1905-1915 arasında Groningen’de,
ardından 1942’ye değin Leiden
Üniversitesi’nde Tarih profesörü olarak görev yaptı. Ayrıca 1929-1945 yılları arasında Den Haag
Bilimler Akademisi Edebiyat Bölümü’nün yöneticiliğini üstlendi. 1942’de Nazilerce rehin alındı ve ölümüne değin gözaltında tutuldu.
Önceleri Hint
edebiyatı ve Hindistan’daki
kültürler üzerine çalışmalar yaptı. Ama asıl ününü, 14.-15.
yüzyıllarda Fransa ve
Felemenk’teki yaşam biçimlerini ve
düşünce yapısını ele alan Herfsttij
der middeleeuwen [Ortaçağ’ın Günbatımı, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Doğu Batı Yayınları, 2023] adlı eseriyle kazandı. Canlı ve akıcı üslubuyla yapıt, tarih açısından olduğu kadar edebî açıdan da önem taşımaktadır. 1919 yılında Hollanda’da yayımlanan bu temel
kitap, ardından Fransızcaya ve birçok
yabancı dile çevrildi.
Tarihçi Huizinga’nın, Amerika Birleşik Devletleri
üzerine iki kitabını (1918 ve 1926), Erasmus biyografisini (1924) ve çeşitli inceleme
eserlerini de önemli çalışmaları arasında sayabiliriz.
Tarihle ilgili eserleri kılı kırk yaran
kesinlikteki belgeleme çalışmasıyla ve orijinal bakış açısından kaynaklanan
üslupçu özelliğiyle ayırt edilir.
Fakat Huizinga’nın aynı zamanda birinci sınıf bir denemeci olduğu 1938’de yazdığı Homo Ludens
okunduğunda fark
edilecektir. Bunun dışında In de
schaduwen van Morgen (1935) adlı eseriyle de bütün dünyada adından söz ettirdi.
Bu eserde, zamanımızın özelliği olan endişe verici
fenomenleri ustaca analiz etmiş ve değerlendirmiştir.
Huizinga, tüm yapıtlarında
tarihsel olgular arasındaki toplumsal ve tinsel ilişkileri gerçekçi bir tutumla
açıklamaya çalışmıştır. Kültürü, toplumun maddi, ruhsal ve ahlâki alanların
niteliği, doğal durumdan daha yüksek bir varlık durumuna geçişte ortaya çıkan
olgu olarak tanımlamıştır. Güç kavramına karşı tarihsel deneyimden kaynaklanan
bir güvensizlik duyan Huizinga, dengeli ve uyumlu bir hümanizmanın savunucusu
olmuştur.
Ölüm bilinci
kavramı üzerinde de duran Huizinga, bunu bireyciliğe bağlamıştır. Ona göre ölüm
bilinci toplumsal örgütsüzlük dönemlerinde belirir. Çünkü böyle zamanlarda
bireysel seçim, toplumsal değerlere kendiliğinden gösterilen uyumun önüne
geçer. Huizinga bu tür dönemlere örnek olarak şehir devletlerinin çözülmesinden
sonraki klasik toplumu, feodalizmin çöküşünden sonraki erken Rönesans dönemini ve 20. yüzyılı verir.