Charles Baudelaire
9 Nisan 1821’de Paris’te doğdu.
Ressam Joseph-François Baudelaire’in oğludur.
1827’de babası ölünce, annesi (sonradan
general olan) Aupick adında bir subay ile evlendi.
Baudelaire üvey babasıyla hiçbir zaman yakınlık kuramadı. Mutsuz bir çocukluk geçirdi. 1839 yılında disiplinsizlik yüzünden
okuldan atıldı. Bohem bir hayatın
içine daldı. Yirmi yaşında Hindistan’a gitmek üzere yola çıktı, bu yolculuktan şiirlerini dolduran birtakım hayaller ve alışılmamış ülkelere özlem duyarak
1842’de Fransa’ya döndü. Jeanne Duval ile tanıştı, oldukça fırtınalı
geçen bu ilişki, şairin bütün hayatı
boyunca sürdü. Aşırı para harcaması
yüzünden çevresi tarafından vesayet altına alındı, baba mirasını tutumlu kullanmak zorundaydı. 1845’ten sonra resim sergileri üstüne yeni ve
derin bir estetik anlayışı ile yazılar yazmaya başladı. Bu sanat yazıları Curiosités esthétiques (Estetik Meraklar)
başlığı altında toplandı.
Sanatsal yaklaşımında Eugène Delacroix ve Constantin Guys isimleri
belirleyici olmuştur. 1869’da L’Art
romantique (Romantik Sanat) adı
altında toplanan sanat ve edebiyat yazıları
ayrı bir önem taşır.
Edgar Allan Poe’nun eserlerini eşsiz bir çeviriyle Fransızcaya kazandırdı. Ama ona dünya edebiyatında haklı
ününü kazandıran1857’de yayımladığı Les Fleurs du Mal adlı
eseridir. Charles Baudelaire yaşamının sonlarına doğru
iki yıl kaldığı Belçika’dan dönüşte felç geçirerek 31 Ağustos 1967’de yaşamını yitirdi.
Baudelaire çağının sanat anlayışını aşarak Parnasçıların ötesinde sembolistleri müjdeledi. Baudelaire’in
son derece özgün nesir şiir tarzı; Verlaine, Rimbaud ve Mallarmé gibi kendinden
sonraki dönem sanatçılarını oldukça etkiledi. O her şeyden önce, çağımız insanının içinde yaşadığı “Spleen”i (Melâl/İç Sıkıntısı) “Paradis Artificiels”i
(Yapay Cennetler) ve sonsuzluk peşinde
koşan Tanrısız insanın
sefaletini dile getiren bir şairdir. Victor Hugo onun
için “Fransız şiirine yeni bir heyecan getirmiştir” der. Baudelaire’in şiirlerinde tasvirler şaşılacak derecede zengin,
uyumlu, yoğun ve marazî ögeler taşır. Yaşamda
ender görülen şeyleri son derece güçlü bir
gerçeklikle şiirine kazandırmıştır.