• Doğu Batı Sayı 50: Romalılar - II

Doğu Batı Sayı 50: Romalılar - II

  • 150,00 TL
  • 112,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

Bülent İplikçioğlu
Antik Roma ve Mirası

Pelin Aytaman İplikçioğlu
Roma’nın Kuruluş Efsaneleri

Burak Çınar
Roma Ordusunun Savaşlardaki Üstünlüğü

Çağatay Akşit
Tanrılarla Barış İçinde Yaşamak

Kemal Bakır
Roma’da Felsefe, Stoa Ahlâkı, Kölelik ve İmparatorluk: Epiktetos ve Marcus Aurelius

Metin Bal
Roma’da Yeni Platonculuğun Kurucusu Plotinus ve Öğretisi

Havva Karagöz
Stoisyen Düşüncenin Roma Hukukuna Etkisi ve Doğal Hukuk Anlayışı

Fatih Türe
Roma İmparatorluğu’nda Annona Kurumu

Cicero
Quintus Cicero’dan Consul Adayı Marcus Cicero’a Mektup

Gürsel Aytaç
Alman Edebiyatında Antik Roma

Alp Ejder Kantoğlu
Roma’nın Unutulan Yıldızı
Marcus Manilius

Turhan Kaçar
Roma’dan Sonra Akdeniz Dünyası ve ‘Pirenne Tezi’

Mustafa Kömürcüoğlu
Yeniden Roma: Machiavelli Düşüncesinde Roma Siyasi Tarihi

Hasan Bülent Kahraman
Anayasacılıktan Demokrasiye

ROMA: SONSUZ ŞEHİR

 

Ülke ve şehirlerin zengin mekân anlayışı, güçlü bir merkez duygusu ile iç içedir. Konumları itibariyle New York, Paris, Londra, Floransa, Venedik, İstanbul gibi şehirler değişik yüzyıllarda dünyaya bir ‘merkez’den baka­bilme üstünlüğünü edinmişlerdir. İmparatorlukların güç ve dinamizmleri ölçüsünde her şehir, zamanın parlaklığını kendi özgül karakterinde top­lamış, tek başına dünyaya başkentlik edebilme ayrıcalığını yakalamıştır. Değişen çağlara göre, dünya merkezleri bir yerden başka bir yere taşın­mış, ama mekâna ait olan bu merkezî doğal gücün izleri silinmemiştir. Diğer tüm merkezlerden önce gelen Roma şehri ise, dünyaya başkentlik edebilen ilk yerdi…Roma dünyasına dönmek öncelikli olarak yaşanılan dünyanın başlangıcına dönmek, tarihte daha sonra gelişecek karmaşık olayların merkezine gitmektir.

        Roma… Sonsuzluğu çağrıştıran şehir (La vie éternelle)… şiddetin ve kudretin sembolü…Kılıç (gladius), sonsuzluk ile kutsanan en değerli varlık… Her şey, şiddete dayalı yapıda erimişti. Roma, öncelikli olarak geleneksel askerî devletin özelliklerini taşıyordu. Roma emperyalizmi, muazzam bir savaş mekanizmasının üzerine kuruluydu. Latin edebiyatı bir bakıma Roma tarihini öğrenmektir, daha özelinde de Roma’nın uzun savaşlar tarihini öğrenmektir. Tarihte hiçbir imparatorluğun sınırları Roma sınırları kadar genişlememiş ve hiçbir imparatorluğun ömrü onunki kadar uzun olmamıştır. Roma’nın kuruluşu başlı başına bir yükseliş öy­küsüdür…Küçük bir ovada, Latium bölgesinden dünya egemenliğine uzanan bir yol... Tarihçi Livius, Roma’yı daima yücelen bir yazgıya ben­zetmekteydi. Ama bundan daha önemlisi, Roma’nın yükselişi kadar dü­şüş ve parçalanış öyküsüdür. Roma’nın tarih sahnesinden çekilişi uzun yıllar almış, yakın çağlara kadar uzanan her karmaşa ve bunalımın ar­dında Roma’nın adı zikredilmiştir.

        Hâkim bir zihniyet olarak Roma, bütün dünyayı kendi imperium’u altında toplamayı hedefliyordu. Kuzey’deki Cermen tehditleri ve barbar istilaları sayılmazsa bu devasa çocuksu ülkü, tarihte ilk ve son defa gerçeklik bulmuştu. Pax Romana, Akdeniz’in ev sahibi olmak demekti. Roma, başka halkları kendi sisteminde birleştirmekte başarılıydı. Roma’nın ele geçir­diği topraklarda hızla yayılıp çabuk örgütlenebilmesi, Romanizasyonun kendinden sonraki imparatorluklara en önemli mirasıdır.

        Başlangıçta Hellen uygarlığı ile barbarlık arasında sıkışan bir devlet, görkemli devirlerinde elden kolay bırakamayacağı bir üstünlüğü elde et­mişti. Roma vatandaşı olmak bir ayrıcalıktı. Eğer bir kıyaslama yapmak mümkünse ‘Romalı’ olmak, modern ulusların sık sık kendilerine atfettiği sıfatlardan, örneğin Amerikalı, İngiliz, Fransız vb. olmaktan çok daha üs-tün bir değerdi. Modern ulusların kendini beğenmiş kimliklerinin aksine sıradan Roma köylüsü sadelikten hoşlanırdı. Çalışmayı seven, düzenli ve erdemden yana bir hal takınırdı. Geleneksel aile anlayışı, süreklilik duygusunu besliyordu ve bu da düzeni korumanın en iyi yo­luydu. Çiftçilik, geniş kitlelere sabır ve dayanıklılığı aşılamaktaydı. Ro­malılar, işlerinde Tanrıların kendilerini gözetlediklerini düşünürlerdi. Tanrılarla uyum içinde olmak gündelik hayatın huzuru adına önemliydi. Kendini üstün bir güce adama anlayışı Romalılarda oldukça gelişmişti. Burada, bazı kelimelerin yardımına başvurursak, “Romalıların nefret ettikleri bir nitelik olan levitas…ciddi olacağınız yerde, kaygısız ve ka­rarsız olmayı ifade eder. Disciplina, karakterin değişmezliğini sağlayan eğitimdir; industria çok çalışmayı ifade eder; virtus metinlik ve kuvvettir; clementia, insanın hakkından gönüllü olarak vazgeçmesi demektir” (R. Barrow). İlk anlamıyla, kişinin kendine saygısını gösteren humanitas, Latin kültürü­nün armağan ettiği en önemli kelimelerden biridir. Erdem anlayışının ve Stoacılık felsefesinin Roma’da kök salması tesadüf sayılmamalıdır. Stoacılık, Roma’nın sert disiplinini yumuşatan bir öğretiydi. Tarihte, bu tür içsel bakışı geliştiren öğretilerin sert askerî imparatorlukların gölgesinde ye­şermesi, bir yandan şiddetin sınırsızlığını gösteriyor, diğer yandan erdem arayışlarına bir meşruiyet kazandırıyordu.

        Üç döneme ayrılan krallık, cumhuriyet ve imparatorluğun çeşitli ev­releri dünya tarihinin en ilginç sayfalarıdır. Bu evrelerden geçilirken siyasetten hukuka, mühendislikten mimariye kadar yeryüzündeki birçok şeyin nasıl ve hangi sacayakları üzerine kurulduğuna tanıklık edilebilir. Bu aynı zamanda yaşadığımız dünyanın bilgisini de verir.  

        Anıtlar, meydanlar, köprüler, yollar, amfiteatrlar, hamamlar, bazilikalar Roma’nın kayda değer miraslarıdır. Tuğladan kenti mermerden bir ülkeye dönüştüren İmparator Augustus, zaferlerini taçlan­dırmak için inşa ettiği eserlerinde Res Gestea imzasını kullanmıştır. Res Gestea, yaptıkları, gerçekleştirdikleri ve de ‘jest’leri anlamına gelir ki, bu kelimenin öteki anlamı TARİH’tir. Geçmişin somut kaynakları, dil, hukuk, sanat, mimari vb. alanların nasıl ortaya çıktığı incelen­diğinde Roma ile günümüz arasında sağlam birçok köprü kurulacaktır.                                                                 


Taşkın Takış