• Doğu Batı Sayı 14: Avrupa

Doğu Batı Sayı 14: Avrupa

  • 150,00 TL
  • 112,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda


Etiketler: dergiler

Hasan Bülent Kahraman
Avrupa: Türk Modernleşmesinin Xanadu’su: Türk Modernleşmesi Kurucu İradesinde Yeni Bir Bakış Denemesi

Aslı Çırakman
Avrupa Fikrinden Avrupa Merkezciliğe

Betül Çotuksöken
Avrupa: Öznenin Doğum Yeri

Recep Boztemur
Avrupa’nın Uzun Ondokuzuncu Yüzyılı

Serdar Taşçı
İktidar ve Söylem: Kapitalizm ve Avrupa

Murat Belge
Ortaçağ

Ali Akay
Ortaçağ’dan Çıkarken Kadın ve Yeni Çağ Dante’si

Mehmet Ali Kılıçbay
Tarihsizliğin Marjından Marjinalleştiren Tarih Alanına: Avrupa’nın Kendini ve Dünyayı İnşa Etmesi

Oğuz Adanır
Occidentalisme!

Ahmet Ulvi Türkbağ
Doğu’nun Akşamından Batı’nın Şafağına: Modern Avrupa’yı Yaratan Anlayışın Doğuşu

Vehbi Hacıkadiroğlu
Toplumlar Arasındaki Ayrımlar Üzerine

Halil İnalcık
Avrupa Devletler Sistemi, Fransa ve Osmanlı: Avrupa’da “Geleneksel Dostumuz” Fransa Tarihine Ait Bir Olay

Kürşat Ertuğrul
AB ve Avrupalılık

Ali L. Karaosmanoğlu
Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği Açısından Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri

Ömer Naci Soykan
Deus Sive Logica: Wittgenstein’ın Tanrı Anlayışı Üstüne

Ali Utku
Yazı Oyunundaki Ölü Adam Yazarın Ölümü ve Foucaultcu Retorik Immanuel Kant Bütün Felsefî Teodise Denemelerinin Başarısızlığı Üzerine

Dilek Barlas
Akdeniz’de Hasmane Dostlar: İki Dünya Savaşı Arasında Türkiye ve İtalya

Hüner Tuncer
19. Yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri

AVRUPA’NIN AVRUPALILAŞMASI

 

Kendi küllerinden inşa edilmişçesine yükselen görkemli yapılar karşı­sın­da bir an hayretimizi gizleyemeyiz. Hakikatte, vücuda gelen devasa büyük­lüğün; fırça darbeleri, cam parçaları, çakıl taşlarına kadar inen ay­rın­tı­la­rı vardır. Ama biz, birçok nesneyi, varlık türünü, bütün olan yapı­dan soyut­layarak anlamlandırabiliyoruz. Bu yöntem karmaşık yapıları çözümle­me konusunda belli kolaylıklar sağlasa da aşırı genelleme ve tektipleş­tir­­meler bazen insanda mucizevî bir suskunluk etkisi bırakabilir: Yeni modelleri ve bilgi rejimlerini kendimizi hareketsiz bırakacak kadar mükem­melleştirebiliriz. Genellikle, tarihi algılama konusunda da benzer bir yöntemi takip ederiz. Ayrıntılara inmeden, tek tek parçalara bakmadan kimi uygarlıkları “imkânsızlığın heykelleri” olarak bir bütün halinde gö­rü­rüz. Örneğin, Yunanlıların matematiği Mısır’dan, astronomiyi Babil’ den getirdiği kabul edilirse, Yunan mucizesine gölge düşecektir. Kaldı ki, Yunan­lılar Pers savaşlarında “barbar”lar sayesinde “barbar” sö­zünü telaffuz ettikten sonra kimliklerinin bilincine daha çok varmışlardır. Cop­les­ton gibi felsefe tarihçileri Yunanlılar sayesinde bilimde “sistema­tik” bir baş­langıcın olduğunu iddia eder ancak “hegemonik” üslupla ya­zılan tarih­le­rin barbar, pagan, Asyalı ve heretik gibi ikincil kaynakları kolayca es geç­­tikleri unutulmamalıdır.

        Doğu Batı’nın bu sayısı Avrupa’nın bir kez değil birçok kez kurul­duğu tezinden hareket etmektedir. Temel iddia, ne Yunan görkemini dile getir­mek ne de her şeyi Avrupa’nın sınırlı tarihsel olaylarıyla sınırlandı­rıp, sözgelimi Romalılık hastalığıyla (romanité) bütün bir yapıyı açıkla­ma­ya çalışmaktır. Avrupa’yı sadece bir yapı olarak değil, yapı-çevre, alt-üst, Avrupa-Türkiye (mesela Pas­ta-Krema) denklemleriyle açıklamaya çalış­tık. Zira, Avrupa karşılıklı etkiler ba­kımından her dönemde yeniden yapı­lanmış, dolayısıyla birçok kez Avrupalılaşmıştır. Avrupa’nın Grek­leş­mesi, Latinleşmesi, Romalılaşması, Germenleşmesi, Hıristiyanlaşması ayrı ayrı süreçler, ayrı ayrı etkileşimlerdir. Her adaptasyon farklı bir Av­rupa yaratmış, her bölünme Avrupa’nın kültürel sınırlarına esneklik ka­zan­dırmıştır. Doğu’dan gelen Hıristiyanlık sabit bir İncil coğrafyası or­taya çıkaramamıştır ve Hıristiyanlık toprakları, dolayısıyla Hıristiyanlık bilinci ve epistemesi sürekli değişmiştir. Aydınlanma döneminin değerleri bazen insanlığa müjde olarak sunulmuş, aynı değerler bazen Kant, Vol­ta­i­re, Montesquieu gibi düşünürlerin elinde üstün bir kültürün, yer yer Avru­pa-merkezli bir ayrımcılığın şiddetine bürünebilmiştir.

        Avrupa’nın birincil kaynakları var mıdır yoksa tüm özgünlüğü ikincil kay­nakları biraraya getirip buradan –sentez yoluyla– olağanüstü sonuçlar üret­mesinde mi aranmalıdır? Avrupa’nın papalık, krallık ve burjuvazi üç­genindeki alışverişinden nasıl ortak bir kimlik üretebiliriz? Kaldı ki, kendi çıkarlarına mahkûm, son derece kıskanç ulus-devlet birliklerinin ortak bir kimlik arayışını engellediğini düşünecek olursak… Burada, Av­rupa tari­hi açısından çatışma kültürü büyük bir önem arz etmektedir. Mi­to­lo­ji­de­ki erdemle yüklü kahramanlar ile parmaklarının ucundan şehvet damla­yan kahramanların çelişkisinden, akıl ve nihilizm arasındaki sonsuz sayıda yuvarlanmalara varıncaya dek sanatsal, kültürel ve felsefi olarak Avru­pa kendini farklı biçimlerde açığa sermiştir.

        Avrupa hakkındaki bir soruşturmada, çekilecek fotoğrafın hangi ka­re­le­ri öne çıkarılabilir? Öncelikle öne çıkarılması gereken tek bir kare var mıdır? Arka planda bırakılan konumlar, –örneğin Orta Çağ– Avrupa tari­hi­nin gerisinde durması gereken karanlık bir devir midir? Kiliseyle devlet ara­sındaki sözleşme geleneği, temsilî hükümet modeli, sınırsız ira­denin yasak­lanışı gibi fikirler Orta Çağ olarak adlandırılan dönemde ortaya atıl­mış­tır ve bunlar de­mokrasi tarihi açısından antik çağ kadar önem ta­şı­mak­tadır. Felsefi ve siyasal eşitlik düşüncesine Orta Çağ’daki ruhani eşitlik düşüncesinden geçilmiştir. Yine Orta Çağ’daki Tanrıbilim, Ruh’ül-kudüs gibi dinsel tartışmalara katılmadan Batı metafiziğini ve Batı bire­yini sağlıklı değerlendirmek mümkün görünme­mektedir. Bütün bu geliş­me­leri geri plana itmek tarihi kamaştırıcı ve al­benili giysilerle süslemektir ama bu bağlamda bilimin estetik zevkinin çok da geliştiği ve renk ton­la­ma­larıyla pek fazla uğraştığı söylenemez.

 

* * *

 

Salvadore Dali’ye bir de şu soru sorulmalıydı: Pasta mı önce yenmeliydi yoksa kre­ma mı?

 

Taşkın Takış