Doğu Batı Sayı 05: Kamusal Alan
- 180,00 TL
-
135,00 TL
- Stok Durumu: Stokta Yok
Halil İnalcık
Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı
Etyen Mahçupyan
Osmanlı’dan Günümüze Parçalı Kamusal Alan ve Siyaset
Süleyman Seyfi Öğün
Kamusal Hayatın Kültürel Kökleri Üzerine: Sennett, Habermas, Abdülaziz Efendi
E. Fuat Keyman
Kamusal Alan ve “Cumhuriyetçi Liberalizm”: Türkiye’de Demokrasi Sorunu
Ömer Çaha
İdeolojik Kamusalın Sivil Kamusala Dönüşümü
Ferda Keskin
Kamusal Alan ve Yalın Yaşam
Cem Deveci
Siyasetin Sınırı Olarak Kamusallık: Arendt’in Kant’tan Çıkarsadıkları
Efkan Bahri Eskin
Kamusal Değişimin Psikopatolojisi
Mümtaz’er Türköne
Cumhuriyet’in Kamusal Alanı
Mahmut Mutman
Sivil Toplum Tartışması
Ahmet İçduygu
Globalleşme, Anayasallık ve Türkiye’de Vatandaşlık Tartışması
Halime Karakaş
Sivil İtaatsizlik Ne Kadar İtaatsiz?
Ahmet İnam
Hânemizdeki Sır
Kerem Ünüvar
Osmanlı’da Bir Kamusal Mekân: Kahvehaneler
Hatice Nur Erkızan
Aristoteles’te Akılsallığın Kavranımı ve Kadın
Songül Demir
Kamusal Alanın Belirlenmesinde Ben ve Ötekinin Yeri
Jean-Pierre Vernant
Kent Devlette Birey
YURTTAŞLARDAN BİR MÜZAKERE
Özgürlük isteğinin düşünme eyleminde yozlaşmanın bir
sebebi olduğunu söyleyen antik gelenek, farklı yönelimlerden yoksun bir uyumu
temsil ediyordu. Bu kavrayışa göre “sorgulama düşüncenin softalığıdır”. Çünkü
yaşamın her safhası “özdeşlik” ilkesini seyreden bir yapıdaydı. “Düşünme” ile
“varlık” arasında geçişlilikleri olmayan hiçbir mesafe yoktu. Ahlâki tutum,
tecrübeyle kazanılan bir süreç değil, bizzat “ortak iyi” anlayışının
sembolüydü. Yurttaşların –istisnalar da dâhil– şehir hayatında kurulan
siyasetlerindeki iradesi yönetim iradesiyle örtüşebiliyordu. Günümüzün “otorite”
çözümlemelerinden farklı olarak, yönetimi elinde tutan muktedir sınıf ancak “erdem”li
olmanın gereğini yerine getirenlerden seçilirdi. Bu tür sayısız örneklerle
kadim düşünce çelişkisiz bir topluluğu oluşturuyordu.
Modern düşüncenin
alışkın olduğumuz iki yanlılıkları, genel bir kavrayışı yakalamakta
zorlandığımız bölümlenmiş bir dünya tasarımı getirmiştir. MacIntyre adalet üzerinde
yoğunlaştığı çalışmasında, bilimsel teknolojik gelişmişliğin yok olduğu ve
insanların eski birikimlerinden kopuk, teorik dağınıklık içinde yeniden kurmaya
çalıştıkları bir dünyayı hayal eder. Artık, geleneksel zihnî oluşumlar yerine,
yıkıntılar arasında bağlamları olmayan fragmanlar uçuşacaktır. Ona göre söz
konusu olan birikimsel ilerleme değil ama moralite olursa, o zaman hayalî
örneğin bir benzeriyle karşı karşıya bulunmadığımız görülecektir. Öyleyse
alenî olanla mahrem olanın, rasyonel olanla akıldışının, insanî olanla
karşıtının yer değiştirmeye çalıştığı gerilimli bir dünyada, nelerin kamusal
nelerin özel olmasına gerektiğine ilişkin her tasarım kendinden yeterince emin
görünmemektedir. Çalışmamız tümüyle bu sorgulamanın (devlet/toplum/ birey
ilişkisinin) arayışındadır.
Diğer taraftan “Siyasal akıl üreten bir
kamusal topluluk”tan söz ediliyor: Bu topluluğun “kamusal akıl yürütme”,
muhalefet (sivil toplum), iletişim (iletilebilirlik), sanat, edebiyat,
mekân, polemik, siyasal hiciv vb. iktidarı ayrıştırabilecek bu tür güçlü ve
güvenilir araçları “doğrudan” kullanma salâhiyeti var mıdır?
Tekrar başa dönecek olursak, düşünme
eyleminin yozlaşmaması ancak “ortaklaşa”lığın kamusal alanda yetkinliğince
ele alınmasıyla mümkün olabilir.
Bu müzakerenin gerçekleşmesi dileğiyle...
Taşkın Takış