Doğu Batı Sayı 09: Söylem Üstüne Söylem
- 180,00 TL
-
135,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Tülin Akşin
Söylem Üstüne Söylem’lere Dair
Ferda Keskin
Söylem, Arkeoloji ve İktidar
Cem Deveci
Foucault’nun İktidar Kavramsallaştırmasında Siyasal Boyutun Ayrıştırılmazlığı
Orhan Tekelioğlu
Moderniteye Sıkışan Özgürlük: Foucault’nun “Kendilik Teknolojileri”ne Bir Bakış
E. Fuat Keyman
Toplumbilimlerinde Yorumbilgisel Yaklaşım ve Modernite/Sekülerleşme Söylemini Anlamak
Mukadder Yakupoğlu
Özne ve Söylem
Efkan Bahri Eskin
Söylemin Aşılması Olarak ‘Ge-Rede’
Ali Utku
Söylenemeyeni Söylemek: Tractatus’ta Paradoksal Yapı
Yücel Dursun
Habermas’ın Söylem Etiki’ne Bakışı
Oğuz Adanır
Baudrillard Postmodern Bir Düşünür Değildir!
Hasan Bülent Kahraman
Türkiye’de Kültürel Söylem Kurguları: Kopuştan Eklemlenmeye ve Geleneksizliğin Geleneği
Ahmet İnam
Söylem Kafesinde Muhabbet Denen Kuş
Etyen Mahçupyan
Ölüm Döşeğindeki Entellekt
Edward W. Said
Michel Foucault 1926-1984
Gilles Deleuze
İçkinlik: “Bir Yaşam...”
Jean François Lyotard
Yönerge
SÖYLEM ÜSTÜNE SÖYLEM
Bir söylem bolluğu içinde yaşıyoruz. Tıpkı kelime
permütasyonlarıyla yeni cümleler elde etmemiz gibi cümlelerin ard arda eklemlenişiyle
yeni söylemler elde ediyor, onları nüanslandırıyor, geliştiriyor ve
çoğaltıyoruz. Eski moda savaşların çok daha iyi bileylenmiş silahlarla yeniden
üretildiği, nesneleri ve tarafları belirsiz, sınır ihlallerinin yapıldığı ve
oyuncuların birbirine karıştığı bir uyurgezerlik hâli, yani bilip-bilmeme
düzlemindeyiz. Bazen hâkim söylem biçiminin kültüralist ve özcü formalarını
taşıyarak topluma açıldığını (Hegelci genellemeler), bazen de dağınık görünen
postmodern düşüncenin tek bir söylem çatısı altında toplandığını görüyoruz.
Söylemin
Düzeni’nde: “Bugün yapmak zorunda
olduğum konuşmada ve burada belki de yıllar boyunca yapmak zorunda kalacağım
konuşmalarda, hiç kimseye sezdirmeden eriyip gitmeyi dilerdim”. Söylem aşırılığının
içerisinde eriyip gidiyoruz. Dahası Michel Foucault: “Söze başlamaktansa, sözün
beni sarıp sarmalamasını ve beni her türlü olası başlangıcın çok ötelerine
taşımasını isterdim. Konuşacağım sırada, kimliği bulunmayan bir sesin benden
epey önce söze başlamış olduğunu farkedi- vermek ne hoş olurdu: o zaman
sözcükleri bağlamak, cümleyi sürdürmek, kendisini, sanki bir an için, askıda
tutarak bana işaret vermişçesine yarattığı boşlukların arasında, hiç kimsenin
fazlaca dikkatini çekmeksizin yerleşivermek yeterdi bana. Böylece başlangıç
olmayacaktı; ve söylemin kendisinden kaynaklandığı kişi olacak yerde, onun
uzayıp gidişinin rastlantısallığında zayıf bir boşluk, olası eriyişindeki bitiş
noktası olacaktım”.
Bu endişe, ‘belirsiz olageliş’lerle
sınırlanmış politik ve felsefî istekler karşısında tekil kalmış bir
duygulanımdır. Önceki düşünürlerin özneyi tarihsel gelişimi içinde dramatize
eden genel bilgi yapılarına karşın Foucault, öznenin oluşum sürecindeki
koşulların ve bu koşullar arasındaki ilişkilerin araştırılmasını tavsiye eder.
Sözü edilen endişeyi silkeleyebilmek için de alışılagelmiş katmanları, tarihin
istif ettiği o bilindik ayrımları, a
priori kategorileri ve yürürlükteki
önyargıları sarsmak, parçalayarak ayrı bir bütünlük oluşturmak gereklidir.
Söylem heyulası, hacmi ve ağır kokusuyla giderek hantallaştı. Logosa gönderme yapan, rehavetle yinelediğimiz antik bilgeliklerle dolu heveskâr sözler, (Her baskı bir direniş yaratır vb...) hem iktidarın kurgulanış biçimini ve tahakküm sanatını esgeçmemize neden olacaktır, hem de varoluşsal özgüvenimizi doyuramayacaktır.
Her çağ farklı bir söylem biçimine
sahiptir. Bu seferki söyleyişimizi, özellikle son yüzyılın söylem biçimlerine
ayırdık. Söylem üstüne söylemde bulunarak muhtemel en geniş imkânları ve
katkıları arıyor, söylemin peşinde iz sürüyoruz.
Taşkın Takış