Doğu Batı Sayı 07: Akademi ve İktidar
- 180,00 TL
-
135,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Halil İnalcık
Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu Problemi
Halil İnalcık
Osmanlı Tarihi Üzerinde Kamuoyunu İlgilendiren Bazı Sorular
Nur Vergin
Bilim Camiası ve Tanınma İsteği
Hüsamettin Arslan
Bilim, Bilimsel Bilgi ve İktidar
Halil Nalçaoğlu
Türkiye’nin Yeni Üniversite Düzeni: Kriz ve Kalite
Etyen Mahçupyan
Kemalizm, Pozitivizm ve İktidar
Ayşe İnal
Derslikleri Kamusal Tartışmanın Oluştuğu Bir Mekân Olarak Yeniden Düşünmek
Ahmet İnam
Akademisyen mi? Ak-Adam-İsyan mı?
Hasan Bülent Kahraman
Modernite, Sosyal Bilimler ve Bir Disiplinlerarasılık Olanağı Olarak Görsellik
Mehmet Okyayuz
Ernst Bloch’un Gözüyle Alman Aydınlanması
Ayşe Kadıoğlu
Sosyal Bilimsel Sancılar
İKTİDAR BURADA, ÜNİVERSİTE NEREDE?
Onlar (üstadlar) köprüleri geçtiler ve Seine nehrinin
sol yakasına yerleştiler...Kilisenin vâsiliğinden kurtulunca kendi çıkarlarını
düşündüler. Çıkarlarını ve düşüncelerini savunabilmek için kendi öğrencileriyle
birleştiler ve bir lonca Üniversitas oluşturdular.
Émile Durkheim
Sosyal
bilimlerde sağlıklı bir analiz, araştırmacıdan bütünlüklü ve incelenen alana
ilişkin karşılıklı bir bilgi yapısını çözümlemesini ister. Siyaset üzerinde
düşündüğümüzde, siyasetin araç ve amaçlar, güç ve ahlâk gibi göreceli ve zorluk
katsayıları yüksek değerleriyle karşılaşırız. Üniversite ya da belirli bir
tavır, dil ve ekolü sürdürme anlamında akademia’nın ‘iktidar’ ve
siyasetle ilişkisi bazı çözümleme imkânları sunmaktadır. Bu tür çözümlemeleri
yapmanın henüz çok gerisindeyiz. Akademinin iktidarla olan hem epistemolojik
(Bilgi iktidardır) bağı, hem de taşıdığı zengin sosyolojik akrabalıklar, bazı
toplumlarda sancılı bir dönüşüme yol açarken, diğerlerinde düz bir mantık
silsilesi içinde kalmıştır.
Resmî ideoloji (Kemalizm) çerçevesinde üniversiteler
yoluyla akademik kurumsallaşma, toplumun totaliter bir kurgulanmasının aracı
olarak düşünüldü. Başka bir seçenek de düşünülemezdi! Üniversitelerdeki hükümferma
değerler, yani akılcılık, pozitivizm ve çağdaşlık gibi değerler yaşamımızla
içselleştirildiği oranda değil, tezelden pragmatik bir karşılığın izdüşümleri
olduğu için iltifat gördüler. Bir toplumun içi, geç kalmış anakronik değerlerle
doldurulmaya çalışılırken, sözü edilen değerler bütünsel bir yapıda herhangi
bir anlam kümesine kavuşamıyordu. Hümanizm ve Aydınlanma süreci, dış dünyanın
hareketlerini toparlayamama huzursuzluğundan insanın kendi içine çekilmesi
sonucunu doğurmuştu. İnsanın kendini evrenin merkezinde bir değer olarak
atfetmesi, başlangıçta bencil ve sorumsuz ama sonuçta birey olabilmenin
koşulu olarak yorumlanmıştır. Bizde ise, kuşkucu ve rasyonel hümanistik
değerler manzumesi idealleştirilirken, hâlihazırda, üstü kapalı söylemlerle
Cumhuriyet bireyinin kendi dışındaki resmî ideolojiye beslediği irrasyonel
sadakat duygusu, inancından bir şey yitirmemiştir. Dolayısıyla
üniversitelerimiz ve akademisyenlerimiz ne oldukları gibi görünebilmişlerdir,
ne de göründükleri gibi olabilmişlerdir.
Üniversitelerin günümüzdeki durumunu resmetmek açısından bir başka örnek vermek gerekirse, Descartes’ın cogito ergo sum formülü modernleşme projesinin kalıp cümlesi olarak daima tekrar edilmiştir. Descartes’ın bu ilkeyi belirli bir sistematizasyon çerçevesinde, mathesis üniversalis (evrensel olma) düşüncesinden türettiğini hatırda tutmalıyız. Sormak gerekir, Türkiye’deki üniversiteler hangi üniversel değeri, kendi sınırları dışında, hangi evrensel ilkeyi dile getirmekte ve savunmaktadır? Sık sık akademisyenlerin özgün önermelere, aykırı kanılara sahip olmadıklarından yakınılır. Doğrudur, çünkü düşünme yalnızca tekil bir eylem değil (‘düşünüyorum’da olduğu gibi) geniş bir kültürel iklimde hayatiyet ve canlılık kazanabilen bir eylemdir.
* * *
Sosyal
bilimcilerimizden akademik ilmihâlin bir portresini istedik. İlerleyen
sayfalarda –özellikle satır aralarında– sürekli “iktidar burada” göndermelerine
tanık olduk, sorduğumuz “üniversite nerede?” sorusunun karşılığı olarak...
Taşkın
Takış