Doğu Batı Sayı 50: Romalılar - II
- 180,00 TL
-
135,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Bülent İplikçioğlu
Antik Roma ve Mirası
Pelin Aytaman İplikçioğlu
Roma’nın Kuruluş Efsaneleri
Burak Çınar
Roma Ordusunun Savaşlardaki Üstünlüğü
Çağatay Akşit
Tanrılarla Barış İçinde Yaşamak
Kemal Bakır
Roma’da Felsefe, Stoa Ahlâkı, Kölelik ve İmparatorluk: Epiktetos ve Marcus Aurelius
Metin Bal
Roma’da Yeni Platonculuğun Kurucusu Plotinus ve Öğretisi
Havva Karagöz
Stoisyen Düşüncenin Roma Hukukuna Etkisi ve Doğal Hukuk Anlayışı
Fatih Türe
Roma İmparatorluğu’nda Annona Kurumu
Cicero
Quintus Cicero’dan Consul Adayı Marcus Cicero’a Mektup
Gürsel Aytaç
Alman Edebiyatında Antik Roma
Alp Ejder Kantoğlu
Roma’nın Unutulan Yıldızı Marcus Manilius
Turhan Kaçar
Roma’dan Sonra Akdeniz Dünyası ve ‘Pirenne Tezi’
Mustafa Kömürcüoğlu
Yeniden Roma: Machiavelli Düşüncesinde Roma Siyasi Tarihi
Hasan Bülent Kahraman
Anayasacılıktan Demokrasiye
ROMA: SONSUZ ŞEHİR
Ülke
ve şehirlerin zengin mekân anlayışı, güçlü bir merkez duygusu ile iç içedir.
Konumları itibariyle New York, Paris, Londra, Floransa, Venedik, İstanbul gibi
şehirler değişik yüzyıllarda dünyaya bir ‘merkez’den bakabilme üstünlüğünü
edinmişlerdir. İmparatorlukların güç ve dinamizmleri ölçüsünde her şehir,
zamanın parlaklığını kendi özgül karakterinde toplamış, tek başına dünyaya
başkentlik edebilme ayrıcalığını yakalamıştır. Değişen çağlara göre, dünya
merkezleri bir yerden başka bir yere taşınmış, ama mekâna ait olan bu merkezî
doğal gücün izleri silinmemiştir. Diğer tüm merkezlerden önce gelen Roma şehri
ise, dünyaya başkentlik edebilen ilk yerdi…Roma dünyasına dönmek öncelikli
olarak yaşanılan dünyanın başlangıcına dönmek, tarihte daha sonra gelişecek
karmaşık olayların merkezine gitmektir.
Roma… Sonsuzluğu çağrıştıran şehir (La vie
éternelle)… şiddetin ve kudretin sembolü…Kılıç (gladius), sonsuzluk
ile kutsanan en değerli varlık… Her şey, şiddete dayalı yapıda erimişti. Roma,
öncelikli olarak geleneksel askerî devletin özelliklerini taşıyordu. Roma
emperyalizmi, muazzam bir savaş mekanizmasının üzerine kuruluydu. Latin
edebiyatı bir bakıma Roma tarihini öğrenmektir, daha özelinde de Roma’nın uzun
savaşlar tarihini öğrenmektir. Tarihte hiçbir imparatorluğun sınırları Roma
sınırları kadar genişlememiş ve hiçbir imparatorluğun ömrü onunki kadar uzun
olmamıştır. Roma’nın kuruluşu başlı başına bir yükseliş öyküsüdür…Küçük bir
ovada, Latium bölgesinden dünya egemenliğine uzanan bir yol... Tarihçi Livius,
Roma’yı daima yücelen bir yazgıya benzetmekteydi. Ama bundan daha önemlisi,
Roma’nın yükselişi kadar düşüş ve parçalanış öyküsüdür. Roma’nın tarih
sahnesinden çekilişi uzun yıllar almış, yakın çağlara kadar uzanan her karmaşa
ve bunalımın ardında Roma’nın adı zikredilmiştir.
Hâkim
bir zihniyet olarak Roma, bütün dünyayı kendi imperium’u altında
toplamayı hedefliyordu. Kuzey’deki Cermen tehditleri ve barbar istilaları
sayılmazsa bu devasa çocuksu ülkü, tarihte ilk ve son defa gerçeklik bulmuştu.
Pax Romana, Akdeniz’in ev sahibi olmak demekti. Roma, başka halkları
kendi sisteminde birleştirmekte başarılıydı. Roma’nın ele geçirdiği
topraklarda hızla yayılıp çabuk örgütlenebilmesi, Romanizasyonun kendinden
sonraki imparatorluklara en önemli mirasıdır.
Başlangıçta Hellen uygarlığı ile barbarlık
arasında sıkışan bir devlet, görkemli devirlerinde elden kolay bırakamayacağı
bir üstünlüğü elde etmişti. Roma vatandaşı olmak bir ayrıcalıktı. Eğer bir
kıyaslama yapmak mümkünse ‘Romalı’ olmak, modern ulusların sık sık kendilerine
atfettiği sıfatlardan, örneğin Amerikalı, İngiliz, Fransız vb. olmaktan çok
daha üs-tün bir değerdi. Modern ulusların kendini beğenmiş kimliklerinin aksine
sıradan Roma köylüsü sadelikten hoşlanırdı. Çalışmayı seven, düzenli ve
erdemden yana bir hal takınırdı. Geleneksel aile anlayışı, süreklilik duygusunu
besliyordu ve bu da düzeni korumanın en iyi yoluydu. Çiftçilik, geniş
kitlelere sabır ve dayanıklılığı aşılamaktaydı. Romalılar, işlerinde
Tanrıların kendilerini gözetlediklerini düşünürlerdi. Tanrılarla uyum içinde
olmak gündelik hayatın huzuru adına önemliydi. Kendini üstün bir güce adama
anlayışı Romalılarda oldukça gelişmişti. Burada, bazı kelimelerin yardımına
başvurursak, “Romalıların nefret ettikleri bir nitelik olan levitas…ciddi
olacağınız yerde, kaygısız ve kararsız olmayı ifade eder. Disciplina,
karakterin değişmezliğini sağlayan eğitimdir; industria çok çalışmayı
ifade eder; virtus metinlik ve kuvvettir; clementia, insanın hakkından
gönüllü olarak vazgeçmesi demektir” (R. Barrow). İlk anlamıyla, kişinin
kendine saygısını gösteren humanitas, Latin kültürünün armağan ettiği en
önemli kelimelerden biridir. Erdem anlayışının ve Stoacılık felsefesinin
Roma’da kök salması tesadüf sayılmamalıdır. Stoacılık, Roma’nın sert
disiplinini yumuşatan bir öğretiydi. Tarihte, bu tür içsel bakışı geliştiren
öğretilerin sert askerî imparatorlukların gölgesinde yeşermesi, bir yandan
şiddetin sınırsızlığını gösteriyor, diğer yandan erdem arayışlarına bir
meşruiyet kazandırıyordu.
Üç döneme ayrılan krallık, cumhuriyet ve
imparatorluğun çeşitli evreleri dünya tarihinin en ilginç sayfalarıdır. Bu
evrelerden geçilirken siyasetten hukuka, mühendislikten mimariye kadar
yeryüzündeki birçok şeyin nasıl ve hangi sacayakları üzerine kurulduğuna
tanıklık edilebilir. Bu aynı zamanda yaşadığımız dünyanın bilgisini de verir.
Anıtlar, meydanlar, köprüler, yollar,
amfiteatrlar, hamamlar, bazilikalar Roma’nın kayda değer miraslarıdır. Tuğladan
kenti mermerden bir ülkeye dönüştüren İmparator Augustus, zaferlerini taçlandırmak
için inşa ettiği eserlerinde Res Gestea
imzasını kullanmıştır. Res Gestea, yaptıkları, gerçekleştirdikleri ve de
‘jest’leri anlamına gelir ki, bu kelimenin öteki anlamı TARİH’tir. Geçmişin
somut kaynakları, dil, hukuk, sanat, mimari vb. alanların nasıl ortaya çıktığı
incelendiğinde Roma ile günümüz arasında sağlam birçok köprü
kurulacaktır.
Taşkın
Takış