Doğu Batı Sayı 44: Etnisite
- 180,00 TL
-
135,00 TL
- Stok Durumu: Stokta Yok
Erol Kurubaş
Etnik Sorunlar: Ulus-Devlet ve Etnik Gruplar Arasındaki Varoluşsal İlişki
Şener Aktürk
Türkiye Siyasetinde Etnik Hareketler: 1920-2007
Semra Somersan
Babil Kulesi’nde Etnilerden Ulus-Devletlere
Hüseyin Kalaycı
Etnisite ve Ulus Karşılaştırması
Davut Ateş
Etnisiteden Ulusa, Ulustan Etnisiteye (?): Kültürel Siyasî ve İktisadî Çerçeveler
Sibel Yardımcı & Şükrü Aslan
1930’ların Biyopolitik Paradigması: Dil, Etnisite, İskân ve Ulusun İnşası
İlker Aytürk
“Yahudi Kimdir?” Tartışmasının Işığında İsrail’de Din ve Etnik Kimlik
Gülden Hatipoğlu
İrlanda: Edebiyat Politikaları ve Kimlik Retoriği
Ayça Ergun
Güney Kafkasya’da Etnik Kimlik ve Çatışma: Azerbaycan ve Ermenistan Ulusal Kimliklerinde Karabağ Sorunu
Rogers Brubaker & David D. Laitin
Etnik ve Milliyetçi Şiddet
Bahar Gürsel
Yargıç Lynch’in Mirası: Amerikan Tarihinde Kolektif Şiddet
Fırat Mollaer
Görünmez Ötekiler Çingeneler Örneği ve Ötekiliğin Dayanılmaz Hâli
ETNİSİTE
90’lı yıllardan itibaren Soğuk
savaşın ertesinde birbiri ardınca patlak veren çatışmalar aynı zamanda etnik anlaşmazlıkların
kötü bir habercisiydi. Tarih içsel dinamiklerini hiçbir zaman kaybetmemiş,
imparatorlukların uğursuz bakiyeleri yüzyıl sonrasında etnik rüzgârlarla
yeniden dirilmişti. Derin bölgesel uyuşmazlıklar etnik ayrılıkları
kuvvetlendiriyor, zamanın eskitemediği meseleler küçük bir kıvılcımla bir
tehdit olarak yeniden alevleniyordu.
Dünyadaki bu dönüşümü
kavrayabilmek açısından etnisite çalışmalarına ilgi her bakımdan artmıştır. Sosyal
bilimlerin geleneksel bir sahası güncel sorunlarla dikkati çekmekteydi. Öncelikli
olarak etnisitenin sınırlarının başka açılardan tespit edilmesi gerekti. Zira
bu konuda genellemelere varmak suretiyle, klasik ideolojik yaklaşımların
uluslararası alanda meydana gelen mikro ölçekteki olayları açıklaması zordu.
Etnik uyuşmazlıklar her yerde aynı ilişkisellik zincirine sahip değildi ve ülkelerin
kendi içlerinde birbirinden farklı nedenlere dayanan etnik anlaşmazlıkları, birbirini
yadsıyacak şekilde ayrı sonuçlar üretebiliyordu.
Bir etnolog gözüyle
bakıldığında, halkların doğuştan sahip olduğu çeşitli renkler gibi etnisitenin
kurduğu teorik akrabalık da ırk, din ve kültür gibi ortak özellikler içermeyen
olgularla daima genişleyebiliyor, mesele siyasal açıdan değerlendirildiğinde
ise etnisite kavramı ulus-devletlerin kuruluş sürecinden millet ve milliyetçilik
kavramlarının türdeş yapılarına kadar uzanabiliyordu. Bu nedenle son çeyrek
yüzyıldaki birleşme ve ayrılık hareketleriyle birlikte kavramın yeni
tariflerini yapmak mecburi görünmektedir.
Yeni gelişmeler
etrafında, özellikle devlet ve milleti oluşturan tüm öğelerin büyük kırılma
anları hesaplandığında etnisite ve siyaset ilişkisini tekrar ve tekrar ele
almak gerekecektir. Ulus devletlerin çatısı altında biraraya gelen çeşitli
etnik gruplar daima hassas bir dengenin üzerinde bulunmuşlardır. Bu hassas
dengeyi hatırlatacak olursak, devlet gücünü koruduğu zaman etnik kimlikler bir
zenginlik olarak kabul ediliyor ama devlet gücünü yitirmeye başladığı zaman
etnik unsurlar devlet karşısında potansiyel bir tehlikeye dönüşebiliyordu. Siyasal
ve ekonomik anlamda güçlü ülkelerin ‘etnik’ unsurların bir tehdide dönüşmesi
noktasında direnç seviyeleri yüksek olmuştur. Çağdaş siyasal mitlere göre,
etnik unsurlar bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ‘yara’landığı takdirde doğal
savunma refleksleri devreye girecek, ‘şiddet’ kaçınılmaz hale gelecektir.
Herhalde hiçbir şiddet örneği “benlik”te yaratılan tahribatlar kadar ağır
olmayacaktır. Çağdaş mitlerin devamında, etnisite sorununun temelde “aidiyet”
ve “algılama” gibi doğrudan etnik özellikler taşımayan toplumsal kimliklerle
bağlantılı olduğu vurgulanmaktadır. Yani, tüm mesele bir ‘hayal’ sorunudur.
Devletler, yurttaşların hayalleri ölçüsünde yaşayabilmektedirler.
Bu sayımızın hazırlanma
vesilelerinden biri etnisite sorununa bakıştaki Cumhuriyet’in kurduğu ‘hayal’
seviyeleri ile ilgilidir. Bir hayal seviyesinde yükselen zayıf ve duygusal
tepkiler, sadece o günün kahramanı olmaya yetmektedir, geleceğe ilişkin hiçbir kalıcılıkları
yoktur. Birlikte yaşama projesi tüm yurttaşların hayallerini dolduracak,
benliklerine hitap edecek ortak akla maalesef hizmet etmemektedir. Siyasal ve düşünsel
her türlü yoksulluk Cumhuriyet’in pek korktuğu “dinsel ve etnik tuzaklar”ı kendiliğinden
körüklemektedir. Çoğu yönüyle etnisite sorunu dar bir etnisite sorununun ötesine
geçmektedir. Her şeyden önce, bir ‘etni’nin muhayyilesinde kendini ait kıldığı
bir imgeyi keşfetmektir önemli olan. Mevcut akıl dışı söylem ise, böyle bir
imgeyle iletişim kurabilecek ergenliğe henüz ulaşmış değildir. Ortada
potansiyel olarak böyle bir dil de bulunmamaktadır. Zafiyetler üzerine kurulu
bir yaşam kültürü, en temel meselelerde baskı ve güç istencinin eksikliğini
hissedecek ve siyasal aklı mütemadiyen gündelik savrulmaların karanlık güdülerine
terk edecektir.
Taşkın Takış