• Doğu Batı Sayı 69: Kitle ve İktidar

Doğu Batı Sayı 69: Kitle ve İktidar

  • 150,00 TL
  • 112,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda


Etiketler: dergiler

Aykut Çelebi
Teknik Yeniden Üretilebilirlik Çağında Kitle ve Kitlesellik

C. Cengiz Çevik
Kökensel Bir İnceleme: De Re Publica'da İktidarın Adalet Sorunu

Cemal Bâli Akal
İktidar ve Hukukilik

Ünal Şentürk
Toplumsal Alanın İktidar Devriyeleri

Doğancan Özsel
Aşkın Kolektif ve Kitle: Bir Muhafazakârlık Okuması

Urs Marti
Canetti'de İktidar Kavramı

Kurtul Gülenç & Mehmet Büyüktuncay
Herbert Marcuse'nin Hedonizm Soruşturması Üzerinden Kitle ve İktidar İlişkisini Yeniden Düşünmek

Özgür Taburoğlu
Kitlesel ve Bireysel Disiplinler Nasıl Yaratılırlar?

Veli Urhan
Michel Foucault'da Disiplinci Düzenleyici İktidar Ayırımı

Metin Becermen
Michel Foucault'da İktidar Sorunu

Kadir Pektezel
Kitle ve İktidarın İnsanı Kitlenin Diyalektiği

Mehmet Necati Kutlu
XX. Yüzyıl İspanyol Düşüncesinin Altın Çocuğu Jose Ortega Y Gasset

Emek Yıldırım
Sovyetler Birliği'nde Propaganda ve Proleter Hegemonik İdeolojinin Kurulumu Üzerine

C. Akça Ataç
“Ama Bilmediğiniz Çok Şey Var!”: Bilgi Edinme Hakkı, Şeffaflık, Sivil Toplum ve Hackerlar

Güney Çeğin & Vefa Saygın Öğütle & Emrah Göker
Gezi Epizodunun Hakikat'ine Dair: “Politik Bir Pratiğe Hakikat Değeri Vermek İçin Düşünceyi Kullanmayın”

SEVGİLİ DOSTUM, HEP KURTLAR KOYUNLARI YEMİŞTİR;
BU KEZ KOYUNLAR MI KURTLARI YİYECEK?”*

 

Kitle ve iktidar sarmalının ne tür bir oyun sergilediğini anlamak için yüz-yüz elli yıl öncesine dönmemiz gerekecek. Uygarlık, geleceğe doğru attığı güvenli adımların yanında hiç umulmadık sorunları bünyesinde taşımış­tır. “Kitle”nin sınırsız bir iktidar yaratan tehlikeli gücü bunlardan bi­ri­dir. XIX. yüzyılda sanayi devrimiyle birlikte büyük bir nüfus artışı yaşanır. Bir anda ortaya çıkan kalabalıklar yavaş yavaş her yeri, cadde ve so­kak­ları, evleri, işyerlerini, pasajları, istasyonları, kahve ve eğlence me­kân­larını işgal eder. Kâh ışıltılı kâh karanlık bir tabakanın akışını izlemek sa­nattan edebiyata sosyolojiden siyasete yepyeni gözlemlerin konusu ola­cak­tır. Eski yaşam kalıplarının sınırlı bir bölgesinde toplanan bireysel ener­­jiler, merak ve tatmin olma duygusuyla bu kez yepyeni alanlara yayıla­cak, başka zevklerin peşinde kendini rastlantılara bırakacaktır. Geniş ve homojen kalabalıklar oradan oraya sürükleniyor; hız ve büyümenin, para ve bolluğun, yaşamı kolaylaştıran her türlü ayrıcalığın tadı çıkarılıyordu. Bir anda çok uzak ülkelerden gazetelere düşen bir haber, çılgınca yayılan bir moda yahut bilim ve teknolojideki bir gelişme, her sabah uyanıldığında dünyanın sınırlarını biraz daha küçül­tüyor, yüzlerde saf ve hoşnut bir ifade bırakıyordu. Kitleleri büyüleyen sihirli araç keşfedilmişti artık. Modernleşmenin sınır gözet­meyen vaadi herkese açıktı: Her şey kolaylaşabilir ve elde edilebilirdi. Özetle, bugün dünyanın çok değiştiği yanılsamasını yaratan tüm virtüel gerçeklerin temeli esasen çok önceden atılmıştı.

        Öte taraftan, XX. yüzyıl düşünürlerinin ciddi bir kısmı sıradan insanların yazdığı bu hikâyeyi hiç de inandırıcı bulmayacaktır. Öncelikle yaşam tarzı bakımından her şeyin birbirine benzediği ve kendini tekrar ettiği ortak bir hikâye yazılmaktadır ve bu oyunun yazarı ise milyonlardır. Vasatlık üst seviyededir; tüm düşünce sistemlerine, ideolojilere ve kurum­lara sirayet etmiştir. Örneğin, bir zamanlar eğitimli olmak ayırt edici bir unsurken şimdilerde eğitim aracılığıyla pekâlâ “herkes” yozlaşabilir, eşit kılınabilirdi. Ortega y Gasset nasıl olur diye soruyor, Batı’nın üç yüz­yılda biriktirdiği değerler kalabalıkların hoyrat hükümranlığına teslim edi­lebilir? Kitlelerin elinde hukuk ve özgürlüğe dayalı kavramlar bir toz bu­lutuna dönüşmekte, korkutucu bir hiçlik uçurumunda her şey tersine dön­mektedir. Ya hiçbir var olma kaygısı gütmeyen, hazır bir mirası devralan ve tüketen, en büyük fikirleri kendine mâl eden bir güruhun kendini be­ğenmişliğine ne demeli?... Tepki ve eleştiriler kitlenin temsilinde oluşan tüm iktidarlara yöneliktir. Varoluşçular için ken­di­ni gerçekleştirme is­teği kitlenin cehenneminden, umut­suz­lu­ğun­dan bir kaçıştır. Sürü insanı­nın güçlü insanı yerinden etmesi Nietzsche’de trajik bir öge olarak ele alı­nır. Kitle ve iktidarın oyunu bellidir: Dünün masum ve mağdur kuzuları sistemin nimetlerinden nasiplenmeyi öğrendikçe yarının acımasız kurtlarına dönüşecektir. Frankfurt Okulu’ndan Foucault’ya kitlenin denetiminde disipline edilmiş bir toplumun hastalığı sorgulanır. Canetti, Kitle ve İktidar’da yığınların kendinden geçercesine niçin iktidarın peşinden koştuğunu sorar. Canetti, vahşi zamanlara geri döner. İstisnalar sayılmazsa ter­cih daima sığ ve dar olandan yanadır. Kitle kafa karışıklığından, yalnız­lıktan nefret eder, tekrardan hoşlanır, buyruk altına girmeyi sever. Bir ri­tüeli uygularcasına önce kutsanacak bir iktidar yaratıp, sonrasında ise onu aşağı çeker. Hınç ve nefretle beslenir, her gün kendine kurban edeceği birilerini arar. Kitlenin etrafında olup bitenler daima bir “tehdit” unsurudur. Tıpkı ilkel toplumlarda avcının öldürmek istediği avı esasen kendi be­denine katmak istemesi gibi… Ve başkasının düşüşünü ve yaralandığını görmesi kişinin kendi bedenindeki boşluğu gizlemesi, yani âcizliğini bir süreliğine unutturması gibi…

        Kitle ve İktidar dosyasında – bilhassa klasik ve modern tezleri gözeterek, birey olmaya yoğun göndermelerle– farklı konular bir araya getirildi. İktidarın tüm alanlara nüfuz eden yapısı çeşitli örneklerle gösterilmeye çalışıldı. Kendimizi kitle ve iktidar sarmalının dışında tutmak düşünsel kaynakların eylemlerimize etki edebilmesiyle mümkün. İktidara talip ol­maktan çok, çevremizdeki her türlü akıldışılığın ne tür bir otorite ve baskı yarattığını ve sıradanlığı özendiren, hiçliği yaygınlaştıran bir sürü toplumu oluşturduğunu anlamak belki çok daha önemlidir.  

                                                                                   

 Taşkın Takış



* “Madam Jullien’in Fransız Devrimi sırasında oğluna yazdığı bir mektuptan” (Elias Canetti, Kitle ve İktidar, s. 59.)