Doğu Batı Sayı 69: Kitle ve İktidar
- 180,00 TL
-
135,00 TL
- Stok Durumu: Stokta Yok
Aykut Çelebi
Teknik Yeniden Üretilebilirlik Çağında Kitle ve Kitlesellik
C. Cengiz Çevik
Kökensel Bir İnceleme: De Re Publica'da İktidarın Adalet Sorunu
Cemal Bâli Akal
İktidar ve Hukukilik
Ünal Şentürk
Toplumsal Alanın İktidar Devriyeleri
Doğancan Özsel
Aşkın Kolektif ve Kitle: Bir Muhafazakârlık Okuması
Urs Marti
Canetti'de İktidar Kavramı
Kurtul Gülenç & Mehmet Büyüktuncay
Herbert Marcuse'nin Hedonizm Soruşturması Üzerinden Kitle ve İktidar İlişkisini Yeniden Düşünmek
Özgür Taburoğlu
Kitlesel ve Bireysel Disiplinler Nasıl Yaratılırlar?
Veli Urhan
Michel Foucault'da Disiplinci Düzenleyici İktidar Ayırımı
Metin Becermen
Michel Foucault'da İktidar Sorunu
Kadir Pektezel
Kitle ve İktidarın İnsanı Kitlenin Diyalektiği
Mehmet Necati Kutlu
XX. Yüzyıl İspanyol Düşüncesinin Altın Çocuğu Jose Ortega Y Gasset
Emek Yıldırım
Sovyetler Birliği'nde Propaganda ve Proleter Hegemonik İdeolojinin Kurulumu Üzerine
C. Akça Ataç
“Ama Bilmediğiniz Çok Şey Var!”: Bilgi Edinme Hakkı, Şeffaflık, Sivil Toplum ve Hackerlar
Güney Çeğin & Vefa Saygın Öğütle & Emrah Göker
Gezi Epizodunun Hakikat'ine Dair: “Politik Bir Pratiğe Hakikat Değeri Vermek İçin Düşünceyi Kullanmayın”
“SEVGİLİ DOSTUM, HEP KURTLAR KOYUNLARI YEMİŞTİR;
BU KEZ KOYUNLAR MI KURTLARI YİYECEK?”*
Kitle
ve iktidar sarmalının ne tür bir oyun sergilediğini anlamak için yüz-yüz elli
yıl öncesine dönmemiz gerekecek. Uygarlık, geleceğe doğru attığı güvenli
adımların yanında hiç umulmadık sorunları bünyesinde taşımıştır. “Kitle”nin
sınırsız bir iktidar yaratan tehlikeli gücü bunlardan biridir. XIX. yüzyılda
sanayi devrimiyle birlikte büyük bir nüfus artışı yaşanır. Bir anda ortaya
çıkan kalabalıklar yavaş yavaş her yeri, cadde ve sokakları, evleri, işyerlerini,
pasajları, istasyonları, kahve ve eğlence mekânlarını işgal eder. Kâh ışıltılı
kâh karanlık bir tabakanın akışını izlemek sanattan edebiyata sosyolojiden
siyasete yepyeni gözlemlerin konusu olacaktır. Eski yaşam kalıplarının sınırlı
bir bölgesinde toplanan bireysel enerjiler, merak ve tatmin olma duygusuyla
bu kez yepyeni alanlara yayılacak, başka zevklerin peşinde kendini rastlantılara
bırakacaktır. Geniş ve homojen kalabalıklar oradan oraya sürükleniyor; hız ve
büyümenin, para ve bolluğun, yaşamı kolaylaştıran her türlü ayrıcalığın tadı
çıkarılıyordu. Bir anda çok uzak ülkelerden gazetelere düşen bir haber, çılgınca
yayılan bir moda yahut bilim ve teknolojideki bir gelişme, her sabah
uyanıldığında dünyanın sınırlarını biraz daha küçültüyor, yüzlerde saf ve
hoşnut bir ifade bırakıyordu. Kitleleri büyüleyen sihirli araç keşfedilmişti
artık. Modernleşmenin sınır gözetmeyen vaadi herkese açıktı: Her şey kolaylaşabilir
ve elde edilebilirdi. Özetle, bugün dünyanın çok değiştiği yanılsamasını
yaratan tüm virtüel gerçeklerin temeli esasen çok önceden atılmıştı.
Öte taraftan, XX. yüzyıl düşünürlerinin ciddi bir kısmı sıradan insanların yazdığı bu hikâyeyi hiç de inandırıcı bulmayacaktır. Öncelikle yaşam tarzı bakımından her şeyin birbirine benzediği ve kendini tekrar ettiği ortak bir hikâye yazılmaktadır ve bu oyunun yazarı ise milyonlardır. Vasatlık üst seviyededir; tüm düşünce sistemlerine, ideolojilere ve kurumlara sirayet etmiştir. Örneğin, bir zamanlar eğitimli olmak ayırt edici bir unsurken şimdilerde eğitim aracılığıyla pekâlâ “herkes” yozlaşabilir, eşit kılınabilirdi. Ortega y Gasset nasıl olur diye soruyor, Batı’nın üç yüzyılda biriktirdiği değerler kalabalıkların hoyrat hükümranlığına teslim edilebilir? Kitlelerin elinde hukuk ve özgürlüğe dayalı kavramlar bir toz bulutuna dönüşmekte, korkutucu bir hiçlik uçurumunda her şey tersine dönmektedir. Ya hiçbir var olma kaygısı gütmeyen, hazır bir mirası devralan ve tüketen, en büyük fikirleri kendine mâl eden bir güruhun kendini beğenmişliğine ne demeli?... Tepki ve eleştiriler kitlenin temsilinde oluşan tüm iktidarlara yöneliktir. Varoluşçular için kendini gerçekleştirme isteği kitlenin cehenneminden, umutsuzluğundan bir kaçıştır. Sürü insanının güçlü insanı yerinden etmesi Nietzsche’de trajik bir öge olarak ele alınır. Kitle ve iktidarın oyunu bellidir: Dünün masum ve mağdur kuzuları sistemin nimetlerinden nasiplenmeyi öğrendikçe yarının acımasız kurtlarına dönüşecektir. Frankfurt Okulu’ndan Foucault’ya kitlenin denetiminde disipline edilmiş bir toplumun hastalığı sorgulanır. Canetti, Kitle ve İktidar’da yığınların kendinden geçercesine niçin iktidarın peşinden koştuğunu sorar. Canetti, vahşi zamanlara geri döner. İstisnalar sayılmazsa tercih daima sığ ve dar olandan yanadır. Kitle kafa karışıklığından, yalnızlıktan nefret eder, tekrardan hoşlanır, buyruk altına girmeyi sever. Bir ritüeli uygularcasına önce kutsanacak bir iktidar yaratıp, sonrasında ise onu aşağı çeker. Hınç ve nefretle beslenir, her gün kendine kurban edeceği birilerini arar. Kitlenin etrafında olup bitenler daima bir “tehdit” unsurudur. Tıpkı ilkel toplumlarda avcının öldürmek istediği avı esasen kendi bedenine katmak istemesi gibi… Ve başkasının düşüşünü ve yaralandığını görmesi kişinin kendi bedenindeki boşluğu gizlemesi, yani âcizliğini bir süreliğine unutturması gibi…
Kitle ve İktidar dosyasında – bilhassa klasik ve
modern tezleri gözeterek, birey olmaya yoğun göndermelerle– farklı konular bir
araya getirildi. İktidarın tüm alanlara nüfuz eden yapısı çeşitli örneklerle
gösterilmeye çalışıldı. Kendimizi kitle ve iktidar sarmalının dışında tutmak
düşünsel kaynakların eylemlerimize etki edebilmesiyle mümkün. İktidara talip olmaktan
çok, çevremizdeki her türlü akıldışılığın ne tür bir otorite ve baskı yarattığını
ve sıradanlığı özendiren, hiçliği yaygınlaştıran bir sürü toplumu oluşturduğunu
anlamak belki çok daha önemlidir.
Taşkın Takış
*
“Madam Jullien’in Fransız Devrimi sırasında oğluna yazdığı bir mektuptan”
(Elias Canetti, Kitle ve İktidar, s.
59.)