• Günah ve İtiraf

Günah ve İtiraf

  • 170,00 TL
  • 119,00 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

“Aranızda kim günahsızsa ilk taşı o atsın!” diye seslenir Kutsal Kitap.

İlk günah öğretisinden günümüze büyük bir itiraf çemberi döner durur. Bu trajedide haklı, haksız, iyilik, kötülük, mağdurluk, masumiyet hallerini birbirinden ayıran sı­nırlar sanki silinmiş ve her şey iç içe geçmiş gibidir. Herkes haklıdır, herkes haksızdır, herkes mağdurdur, ya da hiç kimse mağdur değildir ve sonunda herkes suçludur. Ma­sumiyet belki de acı ve günahın en kesif yaşandığı yerde saklıdır. Çünkü ten zevklerine dalmış biri tüm düşkün­lüğüne rağmen hâlâ saf ve iyi olanın izini sürer, tüm güç­süzlüğüne rağmen mutlakla bağını yitirmez.

İtiraf, Batı düşüncesinin kalbinde tüm gerilimleriyle yer edinmiştir. İtiraflar bir düşünce, düşünceler ise birer iti­raftır. Augustinus’un Tanrı'ya yakarışlarında, hep var ol­mak isteyen o küçük ve zavallı “ben”in sesi duyulur. Rousseau mahrem dünyasında olabildiğince içten davranmak ister ve düşüncelerini itiraflarla geliştirir. Acaba kendimizi açarken, günahlarımızı itiraf ederken ne derece samimiyiz? Neleri maharetle gizler, neleri dürüstçe itiraf ederiz? Kierkegaard’ın güzergâhında itiraflar koca bir ironiye dönü­şecektir. Günah meselesi Batı romanının en önemli mal­zemesi olmuştur, bu açıdan düşünüldüğünde Tolstoy ve Dostoyevski gibi yazarların eserleri birer canlı itirafnâmeler olarak karşımızda dururlar.

Mehmet Aydın, günah ve itiraf çemberinde büyük bir us­talıkla düşünür ve yazarların “iç ses”lerine kulak verir. Felsefe ve ilahiyat kitaplarında, romanlarda, günlüklerde, biyografilerde, hatıratlarda ve daha önemlisi şimdiye ka­dar gözden kaçan birçok ayrıntıda ustaların “itiraf”larını dinler. Hem Batı’da hem de Batı dışı kültürlerde itirafın yerini sorgular. Ve tabii Türk düşüncesine yoğun gönder­melerle...

Kayıp Zamanın İzinde: Ahmet Hamdi Tanpınar’dan sonra Mehmet Aydın’ın ikinci kitabı...


  • Yazar: Mehmet Aydın
  • Kitabın Başlığı: Günah ve İtiraf
  • Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış 
  • Kapak Tasarımı: Mr. Z &
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 380; Felsefe Dizisi - 44
  • Basım Bilgileri: 1. Basım: Mart 2016
  • Sayfa Sayısı: 253
  • ISBN: 978-605-9328-04-3
  • Boyutları: 14 x 21
  • Kapak Resmi: “Nedamet, Kefaret ve İtiraf”, IV Sacramentum Poenitentia - Francesco Novelli - Amad. Gabrieli, 1800.


Önsöz

İtiraf: Genel Bir Bakış

Yahudilik, Hıristiyanlık, İslâm Dinlerinde Günah ve İtiraf: Batı Kimliği

Batı’da “İtiraf”ın Kısa Tarihi ve Felsefe

Batı Dışı İtiraf Söylemi Mümkün mü?

Tolstoy’da İtiraf

Dostoyevski’de İtiraf

Sonsöz

Kaynakça

Dizin

ÖNSÖZ

 

Alman şair ve yazar Goethe büyük bir heyecanla İranlı Hafız’ın şiirlerini çevirilerinden okuduktan sonra artık bir “Weltliterature (Dünya Edebiyatı) var” demişti. Bundan böyle Doğu ve Batı edebî düzlemde bir diyalog arayışına girecekti. Aradan zaman geçtikten sonra, sanki Goethe bu güzel ve düşündürücü sözü söylememiş gibi Hindistan’da doğmuş ve orada yaşamış, 1907 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Rudyard Kipling “Doğu ve Batı asla biraraya gelemez!” diyerek kestirip atmıştı. Bence, yazarın asıl söylemek istediği şuydu: Doğu ve Batı asla biraraya gelmesin!

 Gene aradan uzun bir zaman geçtikten sonra Belçikalı şair Henri Michaux, 1929’da Uzak Doğu ülkelerine uzun bir yolculuğa çıkar. Hindistan, Endonezya, Çin, Japonya ve Kore’yi dolaşır. İzlenimlerini de Un barbare en Asie’de (Asya’da Bir Barbar) bir denemeye dönüştürür. Şair-yazar, Batı’nın Doğu üzerinde oluşturduğu değer yargılarının ve efsanelerinin bir eleştirisini yapar. İronik bir şekilde adlandırdığı denemesinin başlığında bahsettiği “barbar” kendisidir. Edward Said’in şarkiyatçılık eleştirilerinin popüler olma derecesinde bir hayli ilgi gördüğü zamanlarda zaten hakkıyla tanınmamış Michaux’nun bu metni pek dikkat çekmemiş olsa gerek. İlk basımı 1933’te yapılan bu metin Said’in ünlü kitabından çok önce yazılmış olduğundan üzerinde özellikle durmaya değer. Michaux’ya göre Batı, kendi dışındaki kültürleri kendine eşit göremez ve onlara dair efsaneler yaratır.

Henri Michaux’dan yıllar sonra Amerikalı akademisyen Said, Şarkiyatçılık (1979) kitabında Batı ve Doğu arasındaki ilişkiyi bir iktidar ve egemenlik ilişkisi olarak tanımlamıştı. Kitabın temel tezi şöyle özetlenebilir: Doğu denilen imge ve kavram aslında Batılıların kendilerinden farklı olanı göstermek için tahayyül ettikleri bir “öteki”dir. O halde, Doğu üzerine yapılacak bir söylem çözümlemesi bizim Doğu’yu değil de Batı’nın geliştirdiği söylemi anlamamıza yardımcı olur. E. Said, tezini açarken Nerval, Flaubert gibi yazarların, Chateaubriand gibi politikacı yazarların, Disraeli, Cromer, Balfour gibi politikacıların, Silvestre de Sacy, Renan ve Marx gibi düşünürlerin eserlerini bu yönde eleştirir. Eleştirdiği Doğu imgesini her ne kadar kültürel ve dinî olarak ortak bir kimlik içinde tanımlamak mümkün değilse de Batı’dan farklı kültür ve uluslar genel bir Doğu kavramı içinde kabul görürler. Doğu uluslarının, 20. yüzyılda ulusal kimliklerini oluştururken Batı ulusçuluğundan etkilendikleri gerçeği de var (Türk milliyetçiliği, Arap milliyetçiliği, Rusya’da ve Çin’deki “Batı sosyalizmi”...). Said’in kitabı birçok dile çevrildi, büyük tartışmalara yol açtı. Buna karşın, Said’in “Avrupamerkezcilik” eleştirilerinin polemik dozu yüksekti. Said’in 19. yüzyıldaki tanınmış Batı romantik yazarları ve düşünürleri ile sınırlı kalarak inceleyip geliştirdiği Şarkiyatçılık sanki orada donup kalmış, değişmeden günümüze kadar devam etmiş gibi bir izlenim bırakır. “19. yüzyıl Batı merkezciliği” dolaylı da olsa, Said’den önce, C. Lévi-Strauss ve Michel Foucault gibi tanınmış Batılı düşünürler tarafından da eleştirilmişti. Örneğin, Şerif Mardin “Oryantalizmin Hasıraltı Ettikleri” başlıklı kısa makalesinde, Said’in genellikle eleştiriye tâbi tutulmadan okunan “Batı’nın Doğu söylemi” hakkındaki tezleri üzerine bazı ilginç hatırlatmalarda bulunur.

Burada, Said’in bence dikkat etmediği, Michaux’nun vurguladığı, önemli olduğunu düşündüğüm bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Batı insanının Doğu kültürleriyle ilgilenirken itiraf etmediği ya da edemediği bir husus da var: Kendisinde az olan veya olmadığını hissettiği şeyleri ötekinde aramak. Bu arayış, ruhsal dengesini sağlayabilmek gibi bir amaç da taşıyabilir. Doğu kültürlerinin, dinlerinin ve felsefelerinin Batı insanını nasıl cezbettiğini biliyoruz. Çok uzun zamandan beri Batı’da Budizm, Sufizm ve Antik Doğu felsefelerinin gördüğü ilgi boşuna değildir. Buna, yaşlı Avrupa kıtasından Nazizmin yıkılışından sonra da hep var olmaya devam etmiş Yahudi düşmanlığının yanısıra hızla gelişen İslâmofobi dalgası içinde fark edilmemesine rağmen birçok Batılının İslâm dinine gösterdiği ilgiyi de ekleyebiliriz.

Michaux’nun dikkat çektiği hususu yaşadığımız dünyanın gerçeğine bakıp “anlamsız bir iyimserlik” olarak yorumlayanlar çıkabilir. Örneğin, dünyanın bugün geldiği noktaya Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington’ın 1993’te yayımlanıp birçok dile çevrilerek tartışmalara yol açan The Clash of Civilisation (Medeniyetler Çatışması) kitabından bakanlar ironiyle gülümseyeceklerdir. Ne diyordu Huntington? Batı gittikçe kendisine düşman uygarlıklarla çevrili bir hale gelmekteydi. Batı dışı dinî referanslı kültürler özellikle Batı ile genel bir çatışma arayabilirlerdi ve bu çatışmada da İslâm’ın özel bir yeri olabilirdi. Huntington 11 Eylül saldırılarını da bu tezine kanıt göstermeyi ihmal etmemişti. Huntington, “akademik” hüviyetine dayanarak geliştirdiği “tezler”inde araştırmaya dayanan yeni verilerin izine de rastlayamazsınız. Huntington, kültürler ve uygarlıklar arasındaki muhtemel “çatışmalardan” bahsederken, kültürler arasında hep var olmuş ilişkiler konusunda klasik ve yeni, iz bırakmış düşünürlerin ve araştırmacıların eserlerini göz ardı eder. Dolaylı olarak anlatmak istediği şöyle özetlenebilir: Medeniyetler çatışsın. Onlar, “medeniyetler çatışması”nı Hollywood filmleri seyretmek ister gibi bekleyedursunlar Batı ve Doğu çok zamandan beri küreselleşme gerçeği içinde birarada yaşayabiliyor. Günümüzde “Batı dışı” derken konuya sadece coğrafya açısından bakmıyoruz. Batı’da Batı dışındaki tüm kültür ve etnik grupları Batı’nın içinde bulmak mümkün. Yaşadıkları Batı ülkelerinde birkaç kuşaktan beri vazgeçilmez bir kültürün parçası olmuş Müslüman ve Doğu kökenli göçmenlerin varlığının gündeme getirdiği sorunlar ve açtığı tartışmalar bizzat Avrupa modernizminin içeriden sorgulandığı gerçeğini gösteriyor. Sosyolog Nilüfer Göle’nin “Batı dışı modernleşmeler” tartışmasında anlatmak istediği olgulardan biri de budur diye düşünüyorum: “Batı dışı”, Batı modernizminin bir “ayna”sı olma durumunda…

Okuyucular, buraya kadar anlattıklarımın kitaba başlık olarak seçtiğim “Günah ve İtiraf” ile ne ilişkisi olabilir diye soracaklardır. “Günah ve İtiraf”, Doğu ve Batı olsun, dinlere, kültürlere, inançlara, kişisel felsefelere göre değişen, tanımlanması zor kavram örgüleri içinde yer alır. “Günah ve İtiraf”ın farklı coğrafyalarda açılımlarının şarkiyatçılık tartışmalarına ilginç bir perspektif sunabileceğini düşünüyorum. Kökeninde Hıristiyan inancının yer aldığı itiraf kavramının modern Batı kültürünün anlaşılmasında son derece önemli olduğunu biliyoruz. Bunun içindir ki araştırmamda felsefe, tarih metinlerini sorgulayıp güncelliğin de izini sürmeye çalıştım. Sadece Batı ile sınırlı kalmayıp, Batı dışında da itirafın ne anlama gelebileceğini anlamaya çalıştım. Edebiyatın, özellikle büyük yazarların vazgeçilmez bir yeri var çalışmamda. Bu kitabı her şeyden önce felsefi bir deneme olarak düşündüm.

Tolstoy ve Dostoyevski gibi yazarların eserlerini Fransızca çevirilerinden okumak zorunda kaldım. Moskova ve Paris’te Türkoloji doktorası yapmış arkadaşım Katarina Sedova ise Tolstoy ve Dostoyevski’nin Fransızca çevirilerinin bazı bölümlerini Rusçasıyla karşılaştırıp Türkçeye çevirerek bana çok yardımcı oldu. Kendisine minnettarım.

 

 Paris, Ağustos 2015

 

Mehmet Aydın

1961 Ağustos’ta Trabzon’da doğdu. Yüksek öğrenimini Paris’te Nanterre, Sorbonne ve Paris VIII üniversitelerinde tamamladı. Saint Augustin et Léon Tolstoï: Confesser en phi­lo­sophant? (Saint Augustinus ve Lev Tolstoy: Felsefe Yaparak İtiraf Etmek?), başlıklı doktora çalışmasını tamamladı. Edebiyat, tarih ve felsefe ilişkisinde Fransızca, İngilizce, İspanyolca ve Türkçe makaleleri bulunmaktadır. Gnostikler konusunda yayına hazır bir kitabı var. Halen Paris’te bir Lise’de başarısız öğrencilere ders vermektedir. Fransa, ABD, Türkiye arasında dolaşan kendi halinde bir zattır. Yayımlanan ilk kitabı: Kayıp Zamanın İzinde: Ahmet Hamdi Tanpınar (Doğu Batı Yayınları, 2010).