• Doğu Batı Sayı 82: Faunaya Ağıt: Hayvan

Doğu Batı Sayı 82: Faunaya Ağıt: Hayvan

  • 150,00 TL
  • 112,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda


Etiketler: dergiler

Ezgi Burgan
Bir “Boğa Saldırısı”ndan “Adam Öldüren Boğa”ya

Emre Koyuncu
Acı Çekebilmek: Hayvan Meselesi Bağlamında Duyumsama Yetisinin Ahlâki Yankıları

Burak Esen
Kant Felsefesi ve Hayvan Hakları

Can Batukan
Hayvanların Diliyle Konuşan İnsan

Nazile Kalaycı
Hayvan: Tür mü Birey mi?

Emrah Peksoy
İnsan, Hayvan, Taş: Nesne, Nesne, Nesne Hayvan Haklarına Yeni Bir Bakış: Nesne Yönelimli Ontoloji

Cansu Özge Özmen
Bireylere Empati, Kitlelere Ölüm

Sinan Akıllı & Adem Balcı
Biz Kim Oluyoruz?: Hayvan Hakları/Özgürlüğü Savunuculuğu ve İnsanmerkezcilik Paradoksu

Sezen Ergin Zengin
İnsan-Merkezciliğin Yükselişi: Avcı-Toplayıcılıktan Günümüze Hayvanın Değişen Statüsü

Erol Kuyurtar
Hayvan Hakları ve Sınaî Çiftlikler

Engin Arıkan
Etkileşimde Olduğumuz Hayvanların Yüzde 95’i: Endüstriyel Çiftlik Hayvanlarının Durumu, Etik Tartışmalar ve Çözüm Yaklaşımlarız

Burak Özgüner
Hayvan Soykırımındaki Payımızın Farkında mıyız?

Fatih Altuğ
İhvân-ı Safâ’da Zoopolis ve Kozmopolis Karşı Karşıya

Nuray Tekin
Edebiyatta Hayvan Temsili: Yokluk Olarak Varoluş

Hande Sonsöz
Aynanın İçinden: Nasıl Bakarsak Öyle Görürüz

Oya Bayıltmış Öğütcü
Ortaçağ El Yazmalarında Konuşan Hayvanlar

MASUMLAR İÇİN YAKTIĞIMIZ BİR AĞITTIR

 

Fauna[1] sayısının hazırlıklarına başlanıldığında esasen “hayvan” meselesinin gündemde bir hayli gerilerde yer aldığını ve bu konuda kalıplaşmış düşüncelerin ötesine geçilemediğini üzülerek kaydedelim öncelikle. Evet, hayvana dair korkular, ilkel tepkiler, sıradan yargılar her zaman vardı ama modern dünyanın geldiği noktada haz, şiddet ve sömürü mekanizmasından bakıldığında hayvanların kendi varlıklarının âdeta unutturulduğunu, bir hiçlik seviyesinde şeyleştirildiklerini gözlemleyebiliriz. Hayvana bakıştaki (b)ilgisizlik bir bakıma çok derin karanlık bir tortu olarak kalmıştır ve insanın doğaya, yani kendine yabancılaşması olarak devam edegelmiştir. Oysa hayvanlar değişmemiş, yalnızca edilgen ve pasif bir yaşam alanları çerçevesinde kendi varlıklarını sürdürmeye çabalamışlardır. Hayvanlar saflıklarının ve mekanik reflekslerinin dışına çıkmamışlardır. Onların şaşkınlıkla çevrelerini tanıma alışkanlıklarına her defasında hayret ediyoruz, sevginin karşılığında sadakatlerine imreniyoruz ve en çok da doğal hayat hamlelerine büyük bir özlem duyuyoruz. Günah çemberine dalmış birinin hiçbir zaman elde edemeyeceği cennet nostaljisidir bu bakış. “Rasyonel bir varlık olan, hak sahibi, bilinçli, uygarlaşmış” (!) insana hayvanların bu masumiyet tablosu sunulduğunda ortadaki aykırılık ve dengesizlik hiç de küçümsenecek gibi değildir. Hayvanların “günahsız” olarak varlığını sürdürme, hayat bulma, yavrusunu koruma, nefes alma, acıyı hissetme keyfiyetleri bizi tıpkı kutsal metinlerin tasvir ettiği o ilk zamanlara, yani “yaratılış” mitlerine geri götürürken, doğallığını yitirmiş uygar insanın birçok eylemi, davranış ve düşünceleri içimize şüphe tohumlarını ekmektedir. Çünkü insan önceliği kendine tanımış, değerlerine mutlak üstünlük atfetmiş, haz ve zevklerini doyumsuz ve serbest kılmıştır. Bu hiyerarşik yapıdan bakıldığında toplumda ezilen, hattâ hakları savunulması gereken en alttaki kişi bile, ezecek başka bir varlık bulmakta, örneğin sokakta yürürken bir canlıya pervasızca tekme savurabilmektedir. Belki de bu yüzden Jung hayvanlara dair birçoklarının söylediği gibi “onlara güvenebilirdiniz, değişken değillerdi, insanlara ise daha az güveniyordum” tespitinde bulunmaktadır.

        Hayvan sorununa eğilmek kıyıda köşede kalmış, “marjinal” bir konu gibi algılanmaktadır. Gelgelelim ortada tüm canlılarla birlikte nasıl yaşanılabileceğine dair temelli ve kadim bir sorun yatmaktadır. Hayvanlara dair kullanılan dil ve söylemler, kalıplaşmış ifadeler ırkçı, türcü ve egoist anlamları bugüne kadar biriktirmiştir. “Kuzey kutbundaki fok balıkları” kurtarılamadığı içindir ki dünyanın başka yerinde de insanlar katledilmektedir. Merhametsizlik dünyayı tek ve aynı renge boyamaktadır. Hayvanlar sömürülmekte, hor görülmekte, açlığa ve ölüme terk edilmektedir. Bunun da ötesinde doğal yaşam alanlarından soyutlanıp yerinden yurdundan edilmektedirler. Bu hikâye kimilerine tarihte sömürge güçlerinin yerlilere uyguladığı zorbalıkları, işkence ve tecavüzleri çağrıştırmaktadır. Bu konudaki bakış açısını değiştirmek ise hiç kimsenin işine gelmemektedir. Netice itibariyle hayvan haklarına sahip çıkmak yalnızca bir avuç insanın merhametine bırakılmıştır.  

        Faunaya Ağıt insanmerkezci yaklaşımın sorgulanışıdır. Konunun bütünlüğü açısından okurlarımıza tüm yazıları bütünüyle okumalarını tavsiye ederiz. Yalnızca bilgi ile yetinmedik, bu konuda vicdanlara hitap eden bir tavır ve eylem çağrısında da bulunduk.

        Ve en önemlisi dünyadaki tüm canlıları aynı düzlemde “sonsuzluğun bakış açısından” görme yeteneğini kazanan, yersiz yurtsuz en yakın dostlarımızla kısıtlı imkânlarla ilgilenen, onları özgürleştiren, tedavi ettiren, kazancının bir kısmını onlarla paylaşan ismini bilmediğimiz nice güzel kahramana adıyoruz bu sayımızı.

 

Taşkın Takış



[1] Bu sayımızın başlık önerisi Cansu Özge Özmen ve Hikmet Temel Akarsu’dan geldi. “Fauna’ya Ağıt” tasarladıkları bir öykü projesinin ismiydi. Bu güzel öneri için kendilerine teşekkür ederiz.