Doğu Batı Sayı 43: Şiddet
- 150,00 TL
-
112,50 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
- Genel Yayın Yönetmeni: Taşkın Takış
- Onur Kurucuları: Halil İnalcık, Şerif Mardin
- Yayın Kurulu: Oğuz Adanır, Ali Akay, Simten Coşar, Özcan Doğan, Kurtuluş Kayalı, Armağan Öztürk, Özgür Taburoğlu, Ali Utku, Aytaç Yıldız
- Dergi Başlığı: Şiddet
- Dönem: Kasım, Aralık, Ocak 2007-08 [Yıl 10, Sayı: 43]
- Basım Bilgileri: 2. Basım / Kasım 2019 [1. Basım / Kasım 2007]
- Sayfa Sayısı: 252
- ISSN: 1303-7242
- Barkod: 9771303724436
- Kapak Tasarımı: Aziz Tuna
- Boyutları: 16,5 x 24
EBU GARİP’TEN SONRA
Pınar Uyaroğlu Yıldız
Ebu Garip İşkence Fotoğrafları:
Şiddetin Politik İkonografisi
ORTAÇAĞ
T. Tolga Gümüş
Ortaçağ Avrupa’sında
Şiddet: Toplumsal Değişim ve Şiddetin Yeniden Yapılanışı
ŞİDDET
Gülbanu Altunok
Şiddetin Eleştirisi
Olarak İktidar: Arendt ve Foucault
Tahir Karakaş
Nietzsche’nin Şiddeti
Metin Bal
Rousseau ve Şiddetin Kaynağı
Olarak Eşitsizlik
Kemal Bakır
Anarşizm, Bilim ve
Şiddet: “Mihail Bakunin”
Armağan Öztürk
Bir Haklı Savaş
Tartışması: Şiddet Meşru Olabilir mi?
Özge Erşen
Psikanalitik Bir Deneme
Şiddet: Öteki’nin Yıkımı
G. Gürkan Öztan
Şiddetin Modern
Meşruiyet Zemini: “Ulusun İntikamı”
Aliye Mavili Aktaş
Aile İçi Şiddet
MEDYA
Süreyya Çakır
Medya ve Şiddet
SİNEMA
Orhun Yakın
Nedensiz Şiddet
İNTİHAR
Nurgün Oktik
Bireysel Bir Şiddet
Olarak İntiharın Sosyolojik Açılımı
TERÖR
Ahmet Kavlak
Terör ve Meşru Terör
DİSİPLİN
John O’Neill
Disiplin Toplumu:
Weber’den Foucault’ya
ŞİDDET
Bugün Rabbın öç günüdür; ve akıntılar zifte dönecek, toprak yanan
zift olacak. Gece gündüz söndürülmeyecek, kuşaklar boyu yanıp duracak; saka onu
eline geçirecek, baykuş ve karga orada yerleşecek; üzerine boşluğun şakülü
asılacak. Soyluları oradan çağırdıklarında hiçbiri orada olmayacak; ve
saraylarında dikenler bitecek, çakallara yuva ve baykuşlara avlu olacak.
Eski Ahit
Şiddetin genel bir tanımını vermeden önce onu kendi içinde
aramalıyız. Şiddet, her zaman gizli ve karanlık bir doğaya sahip olmuştur. O,
doğrudan kendini teşhir ettiği yerlerde bile acımasız derinliğini saklamıştır.
Öyle ki yaşanılan şiddetin tamamı bilinmemektedir ve bu gerilimli gücün
sınırlarını ölçme imkânı yoktur. Ancak, bazen o, doğanın bozulan görüntüsü
olarak karşımıza çıkacak, bazen de insanlığın bir çürüme hali olarak derin bir
şekilde hissedilecektir.
Bugüne gelene kadar şiddet, farklı toplum ve kültürlerde daima
kazanacağı bir oyunun içinde yer almıştır. Doğanın eşitsizliği ve insanların
sonradan ürettikleri eşitsizlik bu oyunun kurallarını belirlemiştir. Birinden
kurtulmaya çalışıldığı takdirde diğeri hep acımasızlığını göstermiştir.
Şiddetin tüm biçimlerine karşı direnmek kuşkusuz insani bir erdemdir ama aşırı
bir soyutlamaya gidildiğinde, temeldeki yozlaştırıcı unsurlar fark edilmeyecek,
şiddete karşı şiddet uygulamak gibi bu sefer karşıt-şiddet modellerinin
tuzağına düşülecektir.
Şiddete karşı her türlü cephe alabilmek mümkün. Tabii kendi
çelişkisini de içinde barındırarak… Uluslararası barıştan yana olduğunu iddia
eden biri, belli bir süre sonra çözüm adına ortak bir şiddet tekelinin
üretilmesini önerecektir. Tüm bilinen savaş görüntülerine rağmen, siyasi
propagandanın temel kurallarından biri, sanki barışa çok az bir zaman kalmış
gibi, yaşanan handikabın derecesini hafifletmek, savaşın açık ve doğal olan
dilini siyasetin yapay diliyle değiştirmektir.
*
Felsefi bakımdan, insan varoluşu şiddeti karşılamakta çoğu zaman
acemi davranmıştır. Kişi kendi sesini dinlediğinde bile, pek hassas olarak
tanımladığı dünyasında sert bir üslûbun yankılarını bulacaktır. Birbirinden
bağımsız derin boşluklar ortaya çıkaran içsel sesin yükselen ve alçalan
ritimleri, dünyanın tamamında bir uyumsuzluk görecek fakat kendi içinde uyumu yakalayacak
iradeyi henüz ortaya koyamayacaktır. Şiddete bağlı olan bu içsel savaş tutsak
edicidir. Doğrudan kişinin kendisini hedef alır. Engelleyici bir kuvvet olarak
açığa çıkmıştır. Var olmayan bir varlığı taşımak, hiç olmayan bir şeyin
ağırlığı altında ezilmek kadar müthiş bir baskı uyandırır.
Geçmişe dönüldüğünde, tarihi şiddetten ayrıştırmak anlamsızdır.
Bilâkis tarihin hız kazandığı, parlak sayfalara dönüştüğü devirlerde hiç de
masumiyet dolu anlar yaşanmamıştır. Saf bir tarih edinme arayışı özünde sakattır
çünkü böyle bir mutlaklaştırmaya gidildiğinde şiddetle birlikte güç, otorite ve
iktidar kavramları görmezlikten gelinecek ve tarihi oluşturan en önemli
unsurlar tamamen yok edilecektir.
Şiddetin gündelik yaşamın akışına çabucak karışmaması için ortada
herhangi bir neden yoktur. Artık o, bizi uykumuzdan uyandıracak sebeplerin
arasında yer almamaktadır. Onun bir tüketim malzemesi değerindeki yeni görevi
hayatın ‘keyif’li unsurlarına ‘heyecan’ ve ‘renk’ katmaktır. Bireysel şiddetin
tatmin imkânı bulmadığı yerlerde daha geniş çaptaki kalabalıkların öfkeleri
devreye girecektir. Körelmiş duygular sonu bitmez bir hınç ve nefretle daima
teskin edilme ihtiyacı içindedirler. Böylelikle küçük şiddet parçacıkları
halinde uygarlığı da kötürüm koltuğuna oturtan zaman, bütün tekil vahşetleri
aynı anda unutturarak insan iradesini olumsuz bir kuvvetin ellerine teslim
edebilmektedir.
Taşkın Takış