Doğu Batı Sayı 99: Geleceği Düşünmek
- 150,00 TL
-
112,50 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
- Genel Yayın Yönetmeni: Taşkın Takış
- Sayı Editörü: Özgür Taburoğlu
- Onursal Kurucuları: Halil İnalcık, Şerif Mardin
- Yayın Kurulu: Oğuz Adanır, Ali Akay, Simten Coşar, Özcan Doğan, Kurtuluş Kayalı, Armağan Öztürk, Özgür Taburoğlu, Ali Utku, Aytaç Yıldız
- Dergi Başlığı: Geleceği Düşünmek
- Dönem: Kasım, Aralık, Ocak 2021-22 [Yıl 25, Sayı: 99]
- Basım Bilgisi: 2000 Adet / 1. Basım Mart 2022
- Sayfa Sayısı: 183
- ISSN: 1303-7242
- Barkod: 9771303724993
- Ön Kapak Resmi: "İki Yüzlü Janus", geç 18. yüzyıl, Hermitage Müzesi.
- Arka Kapak Resmi: Nicholas Roerich, "Kahramanın Yıldızı", 1936.
- Boyutları: 16,5 x 24 cm
Cemal Bâli Akal
Geleceği
Geçmişte Düşünmek
Boğaç Berkmen
Yaşama
ve Geleceğe Dair Bir Felsefe: Alagmatik
Senem Kurtar
İnsanlık
Mucizesinin Çöküşü/Yeryüzünün Kadim Bilgeliği Ekofenomenoloji’ye Doğru
Özgür Taburoğlu
Yeni
Medya Sözlüğünden Parçalar: Algı Yönetimi, Yankı Odaları, Troller
Necati Erbil Ertürk & Erdem Tezbaşaran
“Akılsız
Başa” Övgü Epimetheus’u Hatırlamak…
Bilgin Saydam’la Söyleşi
Geleceği
Psiko-Mitoloji İçinden Düşünmek
Eric J. W. Orlowski
Evrim,
Devrim ve Yeni İnsan: Mikroçipleme, İnsan Gelişimi ve Yeni Gelecekler İnşa Etme
Üzerine Etnografik Bir Araştırma
Fred Baumann
Hümanizm
ve Transhümanizm
Ezgi Burgan
Rüyanın
Öte Yakası’nda Birlikte Yaşam: Düşmanlık, Başkalık ve
Konukluk
Oğuz Karayemiş
Hakikat
Sonrasında Muhakeme Yetisi: Bilgi ve Öğrenim
Geleceği Düşünmenin
Düğüm Noktaları
İlerleyen sayfalarda, Geleceği Düşünmek dosyası kapsamında
yer alan yazılar, geçmiş, şimdi ve geleceğin, aralarında sayısız düğüm olsa da,
tam olarak birbirinden kopmadıklarını bize anlatıyorlar. Düğüm, ayırmanın ve
bir arada tutmanın ortak ifadesidir. Geleceği düşünmeyi, geçmişe dönmekten, şimdimize
bakmaktan çok da ayrı görmeyen, gelecekle ilgili düşünceleri sadece avangard
veya bilim-kurgu yapıtlara, teknoloji havarilerine terk etmeyen yazılar bunlar.
Geleceği, geçmiş ve şimdiyi muhafaza ederek aşan bir yere ve zamana yerleştirme
çabasındaki bu denemelerin değerli yazarları, zamanın bilinen uğraklarının
birbiriyle konuşma koşullarını aralamaya çalışıyorlar.
Dosyanın giriş yazısında Cemal Bâli Akal, geçmiş ve gelecek
arasına yerleştirdiği bir düğümden söz ediyor. Bu düğüm en eski geçmişle, nihai
son arasında da bir bağlantının ifadesidir. Orada üst üste binen mitolojiyle
bilimkurgunun birbirinden çok farklı anlatılar olmadığını anlıyoruz. Geçmişin
de gelecek kadar kurgu olduğu açığa çıkıyor. Gelecek ne tam olarak geçmişte
saklıdır ne de bütünüyle onun dışındadır. Geçmişin hatırlanması, geleceğin
kurgulanmasıyla eşbiçimlidir. Boğaç Berkmen de farklı bir bitişme olanağı,
düğüm üzerinde durarak, organik ve mekanik varlıklar arasındaki “alagmatik”
ilişkilere değiniyor. Canlılık, makineden ayrı biyolojik bir kendilik gibi
okunamaz. Canlı sibernetik, veri işleyen, mekanik bir uzuvlaşma içerisinden de
anlaşılabilir. Bilimkurgu eserlerde karşılaştığımız gibi, organik ve mekanik
bünyeler her zaman diğerini bütünleyerek, “alagmatik bir bireyleşme” içerisine
girerler. Bu sayede yeniden yapılaşan, farklı özneler ve nesneler üreten bir
dinamik oluşur. Geleceği düşünmek, böyle bağlantıların doğası ve imkânları
üzerine düşünmek ve düşlemek gibi de anlaşılabilir. Senem Kurtar, Heidegger’e
göndermelerle derin ekolojik bir tartışmayı geleceği düşünmenin ayrılmaz
parçası sayıyor. Bu tartışma bir kez daha insanın özneliğini sorguluyor, onun
diğer canlılarla paylaştığı yaşam küresindeki ayrıcalığını tartışmaya açıyor.
İnsanın bir zamanlar yarattığı “dünya resmine meydan okuma” çabası derin
ekolojik yönsemenin başlangıç eylemidir. Kendisini odağına yerleştirdiği bu
resmi aradan çıkardığında, başka varlıklarla “karşılıklı sorumluluk esaslı
bağdaştırıcı” bir ilgiyi harekete geçirmiş olur. Kurtar’ın Heidegger’den
ilhamla sınırlarını çizdiği “ekofenomenoloji” de başkasına “özen göstermek”
gibi kökensel bir yüklemde temelleniyor. Özgür Taburoğlu, geleceği düşünmenin
yeni medya sözlüğü içerisinden imkânlarını araştırdığı yazısında, yine geçmiş
ve gelecek arasındaki düğümlü ayrışma ve devamlılık ilişkisini ortaya koymaya
çalışıyor. Özellikle geleceği hakikat sonrası bir tabloya yerleştirmenin
yersizliği üzerinde duruyor. Geleceğe dönük çoğu zaman karamsar cümleler
kurmamızın sebebinin hakikat rejimlerine kaydolmak konusundaki gönülsüzlüğümüz
olduğunu belirliyor. Geçmiş ve gelecek arasındaki bir tabiat farkından ziyade,
nicelik ve yoğunluk farkları üzerine düşünüyor. Geleceği algı yöneticilerinin,
teknoloji havarilerinin veya trollerin kurguladığı bir zaman parçası gibi
görmemenin yollarını arıyor. Necati Erbil Ertürk ve Erdem Tezbaşaran ortak
yazılarında, geleceği düşünmeye çalışanların uzak duramayacakları “kibir”
üzerinde duruyorlar. Onlara göre geçmiş ve geleceğin şimdide düğümlendiği
varoluş içerisinden yol alarak, geleceğe dönük kibirli ve “müphem” cümleler
kurmaktan biraz olsun uzak durabiliriz. Varoluşun geleceğe doğru “açımlanması”
teknik bir imgelem içerisinden araştırılamaz. Prometheus ve Epimetheus gibi iki
zıt kardeşten, zamanı “plan ve proje” kapsamında okumaktan uzak duran
Epimetheus gibi geleceğe dönmekten yana olduklarını ifade ediyorlar. Ayrıca
geleceğin tahayyülünde her zaman unutuşun payı hesaba katılmalıdır. Geçmişin
önümüzde açtığı kadar unutturdukları da geleceğe şekil verir. Bilgi Saydam,
kendisiyle yaptığımız söyleşide, insan ruhunun “gri ve karanlık” bölgelerini
geleceğe dönük yeni “öykülerle” anlatmayı gerekli görüyor. İnsan ruhunun ve
bilinçdışının öyküsünü psiko-mitolojik bir katmanda aramaktan yana olduğunu
söylüyor. Ona göre teknolojik çerçeveye sıkışmış ruhlarda saklı “karmaşa” her
zaman mitik öykülerle sarmalanmış olarak karşımıza çıkıyor. “Ruhsuzlaşma”
geleceğin kaybı, tarihin sonu demektir; yeni ve yaratıcı öyküler anlatma
noksanlığıdır. Gelecek ötede olsa da mitik öykülerde saklı olmaya devam ediyor.
Eric J. W. Orlowski’den yaptığımız çeviride, geleceği düşünmekle yeni insanlık
kiplerinin bağdaşıklığını fark ediyoruz. Böyle bir insanlık, teknik protezler,
mikroçiplerle biyolojik bir yapıçözümün nesnesi olduğu kadar farklı bir
failliğe de yer açar. Fred Baumann’dan tercüme edilen metin de bu izleği
sürdürerek, geçmiş ve gelecek bağlantısını, hümanizm ve transhümanizm ilişkisi
üzerinden aralıyor. Ona göre transhümanizmin belirtisi olarak teknik ve organik
kendiliklerin bitişmesi olgusu, yeni sınırlar, denetim olanakları kadar farklı
özgürlük alanları da açabilir. Ezgi Burgan, Ursula Le Guin’in Rüya’nın Öte
Yakasında metnini yorumlayarak, gelecekteki muhtemel düşmanlık ve dostluk
temaları üzerinde duruyor. Düşmanlık, ben ve başkası arasındaki sınırlarla ilişkilidir.
Levinas’a göndermeyle “başkasının yüzünün çağrısını duyarak” düşmanlığımızı
konukseverliğe ve dostluğa dönüştürmenin olanaklarını araştırıyor. Sadece başka
insanların değil, sayısız başka türlerin de yüzlerinin karşımızda belirdiği
türler arası karşılaşmaların yüzeyinde düşmanlıklardan uzak durmanın
zorluklarını ayırt ediyoruz. Oğuz Karayemiş, dosyanın son yazısında hakikat
sonrası zamanlarda, özellikle de pandemi ertesi sahnede yalanın yaygınlık
kazanması üzerine düşünüyor. “Muhakeme yetisi”ndeki belirgin geri çekilmenin
izlerini takip ediyor. Doğuştan değil de sonradan kazanılan bir meleke olarak
muhakeme etmeyi öğrenme zemininin kaybolmasından söz ediyor. Bu yeti
hayatımızdan çekildikçe, doğru ve yanlış, yalan ve gerçek gibi ayrımları da
yapamayacak duruma geliyoruz. Karayemiş, bu çözülmeyi sadece tasvir etmekle
kalmıyor, böyle bir tabloya karşı neler yapabileceğimiz üzerine düşünerek
yazısını tamamlıyor.
Doğu Batı