Mikrotarih alanında çalışmalarıyla tanınan Alain Corbin, kültür tarihine önemli bir katkıda bulunmaktadır. Bu yapıtta, kokunun düşünce tarihinde yerleştiği konumla birlikte duyuların, özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda hem insanın özel mekânını hem de kentin kamusal mekânını nasıl biçimlendirdiği araştırılıyor. Corbin, kokunun tarihini incelerken esasen Paris’teki evlerin, mahallelerin aşama aşama kötü kokulardan nasıl arındığını, temizlik algısı içinde yeni oluşan şehircilik anlayışını göstermektedir. Kitapta tıp tarihine ve eczacılığa yapılan göndermeler bir kültürün ayrıntılarda kalmış yönünü açıklığa kavuşturuyor. İyi ve kötü koku ayırımları toplumsal düzenin işleyişini, sınıf farklarını, konfor arayışını, lüks ve zenginliği de göstermektedir. Kokular, dünyayı algılama ve bir tasavvur etme biçimidir. Mistikliğin, sefahatin veya cezbetmenin mutlak surette gizemli bir kokusu vardır. Tutkular vücut sıvılarını etkilerken son derece “kişisel bir koku”yu da ardından sürüklerler.
“Narin, duyarlı ve hassas bir kişinin, caddeden yükselen birçok kokuşmuş, bozulmuş, can sıkıcı karışımı, iğrenç ruhların esintisini; dumanların, kötü yayılımların ve karanlık şehirlerimizin üzerine süzülen kötü rüyaların karışımını algılayıp da etkilenmemesi mümkün değildir!”
Jules Michelet, La femme (Kadın), 1859
- Yazar: Alain Corbin
- Kitabın Başlığı: Kokunun Tarihi - Miyasma ile Fulya: Koku ve Toplumsal İmgelem 18-19. Yüzyıllar
- Fransızca Özgün Metin: Le Miasme et la Jonquille: L’odorat et l’imaginaire social XVIIIe-XIXe siècles
- Çevirenler: Pınar Güzelyürek Çelik, Mehmet Emin Özcan, Lale Özcan [Fransızca]
- Yayına Hazırlayanlar: Taşkın Takış - Ufuk Coşkun
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 373; Tarih Dizisi - 48
- Basım Bilgileri: 2. Basım: Kasım 2022 (1. Basım: Dost Kitabevi Yayınları, Ekim 2007)
- Sayfa Sayısı: 398
- ISBN: 978-625-8123-28-9
- Boyutları: 13,5 x 21
- Kapak Resmi: Marie-François Firmin-Girard, "Charlieu’de Bir Pazar".
Önsöz
Birinci Kısım
Algı Devrimi ya da Şüpheli Koku
1. Hava ve Kokuşma Tehdidi
Korkutucu Bir Hava Kabarcığı
Çürüme Kokuları
2. Koku Alma Duyusunun Duyarlılık
Kutupları
Toprak ve Miyasmanın Arkeolojisi
Zehirli Gaz Bataklığı
3. Toplumdaki Hava Yayılımları
Vücut Kokusu
Arzunun ve Tiksintinin Yönetilişi
Sintine ve Hasta Şehrin Kokuları
4. Katlanılmaz Olanı Yeniden Tanımlamak
Tahammül Sınırının Düşmesi
Eskilerin Tedaviyle Buldukları Çareler
Miskin Dışlanması
Itırların Gözden Düşmesi
5. Koku Alma Zevkine İlişkin Yeni
Hesaplar
Zevkler ve Gülsuyu
Narkissos’un Parfümü
İkinci Kısım
Kamusal Alanı Temizlemek
1. Koku Giderme Stratejileri
Kaldırım Döşenmesi. Akaçlama. Havalandırma
Yığılmaları Önlemek, Mikroptan Arındırmak
Yeni Stratejilerin Laboratuvarları
2. Kokular ve Toplumsal Düzenin
Fizyolojisi
Koku Bilimi Kısa Ömürlü Altın Çağı ve Lavoisier
Devriminin Sonuçları
Yararcılık ve Kamusal Alandaki Kokular
Klorür Devrimi ve Akımların Denetimi
3. Siyaset ve Zararlı Etkileri
Yasanın Oluşturulması ve Koku Almanın
Önceliği
Kirliliğe Karşı Duyarsızlığın Yerleşmesi
Üçüncü Kısım
Kokular, Semboller ve Toplumsal Temsilleri
Cabanis ve İlişkilerin
Anlamı
1. Yoksulun Kokusu
Sefalet Salgıları
Kafes ve İn
Sefaleti Yola Getirmek
2. “Evin Kokusu”
Havasız Kalma Fobisi ve Kalıtımsal Koku
Sağlıkbilimcilerin Israrları ve Yeni
Duyarlılık
Alışkanlıklar ve Normlar
3. Mahremiyet Kokuları
“Dayanıklı Temizlik”
Kokular ve Zarafetin Yeni Tasavvurları
Beden Dilini İnceleyen Bilim İnsanı
Parfüm Tarihindeki Kısa Süreli Çalkantılar
4. Esriklik ve Parfüm Şişesi
Zamanın Nefesi
Yatak Odası Tütsüsü
Arzuların Yeni İdaresi
5. “Terli Gülüşler”
Dışkı Konusundaki Zorlu Mücadele
İki Hava Kavrayışı
Kirin Yararları
Burnun Pervasızlığı
Çözüm: “Paris’in
Kokuları”
Pasteur Öncesi
Mitolojilerin Çöküşü
Kapalı Devre ya da Sel
Durgunluk ya da Sulandırma
Sondeyiş
Sonuç
Dizin
Önsöz
Kokuları Giderme ve Algı Tarihi
Koku alma duyusuyla ilgili bir kitap yazma fikrini geliştirmem,
Eski Rejim’e ait Kraliyet Tıp Akademisi üyesi ve Paris’te 1794’te
kurulan kamu sağlığı kürsüsünün de ilk başkanı olan Jean-Noël Hallé’nin Mémoires’ını (Anılar) okumamla başlamıştır.
İğrenç miyasmalara karşı yorulmaz bir savaşçı
olan Jean-Noël Hallé kokuları gidermek için bir mücadele yürütmüştür. 14 Şubat
1790’da meslektaşları tarafından görevlendirilerek, pis kokuları tespit etmek
ve Seine nehrinin iki yakasını ne derece kapladığını ölçmek için nehir
kıyısında incelemeler yapar; bir başka gün Fransa’nın o dönemdeki en büyük
bilim adamlarıyla birlikte özellikle en zehirlisi olarak bilinen bir çukurun
boşaltımını denetler ve koku oluşumunu alt edebilecek işlemleri test eder.
Bunlar yalnızca onun günlük işleriydi. Profesör Hallé hastanede, bu hastalık yaratan türlerin her birinin kokusunu
titizlikle inceleyerek tanımlar; erkeklerin, kadınların ya da çocukların
doluştuğu salonların etrafa yaydıkları kendilerine özgü kokuları ayırt etmeyi
bilmektedir. Bicêtre’de defterine “zavallı fakirlerin yavan kokusu” diye bir
not eklemiştir.
Bu tutum Hallé’yle sınırlı değildir; görüleceği üzere bu döneme ait
metinlerin dikkatle yorumlanması bu alanda aşırı bir ortak duyarlılık olduğunu
gözlemlememizi sağlar. 18. yüzyılda İngiliz tarzı bahçelerin ya da ölçekli
ideal şehir çizimlerinin oluşturduğu manzaraya bakınca büyük mutluluk
duyulurken, şehrin miyasmalarını koklamak insanları dehşete düşürür. Bu
bağlamda tarih karmaşası bir tehdit oluşturur. Jean-Noël Hallé’nin zorlu araştırmasından beri kokuları algılamada ve
incelemede birtakım değişiklikler olmuştur; işte bu kitap bu konuyu ele
almaktadır.
Duyarlılığın bu kadar önemsenmesi ne anlama
gelir? Çevremizin koku alma sessizliğini bozarak bizleri dayanılmaz insanlar
haline getiren bu kokulardan arınmak için yürütülen gizemli ve kaygı dolu
çalışma nasıl gerçekleşmiştir? Bu antropolojik yapının köklü değişiminin
aşamaları nelerdir? Beğeni şemaları ve simgesel sistemlerdeki değişimin
ardındaki toplumsal olgular nelerdir?
Bilindiği üzere, sorun Lucien Febvre’in gözünden kaçmamıştır: Koku alma duyusu tarihi,
kendisinin açmış olduğu birçok alanda yer almaktadır. O zamandan bu yana görme
ve tat alma duyuları oldukça ilgi çekmiştir; görme, büyük panoptik rüyanın
keşfiyle canlanmış ve estetikle olan bağlantısı sayesinde büyük bir güç
kazanmıştır; tat almaysa, günlük yaşamın toplumsallaştırılması ve kurallara
bağlanışını inceleme isteğinin ardına sığınmıştır. Bu alanda da koku
dışlanmanın cezasını çekmiştir, oysa kamu alanının koku yoğunluğuna karşı bir
saldırı belirmekteydi.
Bir kez daha sessizlik olur. Duyuların
kullanımının, yaşamdaki hiyerarşilerinin bir tarihi vardır; bu bağlamda her şey
kendiliğinden olmaz; hiçbir şey uzmanların bilinçsiz küçümsemelerini haklı
çıkarmaz. Kokuların reddi yalnızca tekniklerin gelişmesinin bir sonucu
değildir; spreyler ve vücut deodorantlarıyla birlikte çıkmamıştır ortaya;
bunlar yalnızca eski bir takıntının açıklanmasını ve gelecekteki bir hareketin
şişirilmesini sağlayacaktır.
Algının bu tarihini/savaşını yeniden çizmenin
ve çıkışına yön veren imge sistemlerinin uyumunu saptamanın vakti gelmiştir.
Ancak aynı zamanda, toplumsal yapılarla algı tutumlarını karşılaştırma ilke
olarak benimsenmelidir. Gerilim ve çatışmaları, tamamen bu zıtlılıkların bünyesinde
var olan duyarlılık şekillerinin çeşitliliğini yadsıyarak ele almak boşunadır.
İğrençlik güçlüdür; iç bulandırıcı atık toplumsal düzeni tehdit etmektedir;
hijyenin ve hoşluğun güven dolu zaferi istikrarı belirtmektedir.
Koku alma duyusu üzerine bilimsel ve kuralcı
söylem analizi, bilim adamları tarafından geliştirilen davranış sosyolojisi,
buna getirdikleri öznel yorumlar, yaşanan hoşgörüsüzlük, zevk ya da hoşnutluk
tarih sürecindeki toplumsal karmaşıklıklar içerisinde ortaya çıkış şekilleriyle
davranışlar, otoriteler tarafından uygulamaya geçirilen stratejiler, bütün
bunlar, içerisinde, her şeye rağmen ve her an paylaştırma isteminin kolaycılık
olacak derecede gerçek ile düşün birbirine karıştığı bölümlenmiş bir çalışma
alanı oluştururlar.
Böylesi bir enginlik karşısında, mantık sınırlı
amaçlar gütmeyi zorunlu kılmaktadır; algı tarihi konusunda yapılan çalışmaların
çokluğu tutumların bütüncül bir şekilde ele alınmasını zorunlu kılmadan önce,
bütün araştırmacılara özenle etiketlenmiş, inceleme araçlarının gerçek bir
psiko-tarihin gelecekte tasarlanmasını sağlayacak olan malzemeler sunmak
istiyorum.
Bilimsel Söylemin Endişe Verici Belirsizliği
İlk bakışta, Jean-Noël Hallé’nin tavrıyla zamanının felsefi inançları arasında bir uyum
olduğu gözlenmektedir. Duyusal verilere karşı aşırı dikkati, bilimsel yöntemde
duyulara verdiği önemi yansıtmaktadır. Locke düşüncesinden miras kalan, 1709 yılında Maubec tarafından Principes physiques de la raison et des
passions des hommes (İnsan Aklının ve Tutkularının Fiziksel İlkeleri) adlı
yapıtında genel olarak ele aldığı, 1755’te Fransızcaya çevrilecek Hartley’in
ayrıntılandırdığı bu kuram, Condillac iki temel kitabını (L’Essai sur l’origine des
connaissances humaines, İnsan Bilgilerinin Kökenine Dair, 1746 ve Le
Traité des sensations, Duyulara Dair, 1754) yayımladığında tutarlı bir
sisteme sahip olmuştur. Locke’un hâlâ “özel bir etkinliğin özerk ve yetenekli” ilkesi
olarak sunduğu anlama yetisi, Condillac’ta “ruhun eylemlerinin birikimi ya da biraraya
gelmesi”ne indirgenmektedir. Karar, düşünme, arzular, tutkular, bütün bunlar
farklı kılıklara giren duyulardan başka bir şey değildir; ayrıca hepimizin
hafızasında gülü kokladığımızda can bulan ve bu kokuyla karışan bir bedenin
hatırası vardır.
Duyular artık bütün bilim adamları ve felsefecilerin
karşılarına çıkacaktır; ne kadar direnirlerse dirensinler sonunda onun etkisine
maruz kalacaklardır. Ancak bunlar Aydınlanma Çağı felsefesinin tarihine ait bir
iki kısa nottur ve bu tarihi irdelemenin yeri de burası değildir. Burada bizi
ilgilendiren duyarlılığın vurgulanmasıdır. Duyular “giderek daha çok
çözümleyici olmayı sağlamakta, fiziksel ortamın tadı ve sıkıcılığının
derecelerini daha da özenle ele almaktadır.” Jean-Noël Hallé’nin sürekli tetikte olan koku alma duyusu ölümcül tehlikeyi
beklemektedir; oysa iyimser rahip Pluche doğanın gösterisinin tadını çıkarmaya
davet etmektedir.
Bununla birlikte, felsefeciler koku alma
duyusuna fazla önem vermezler. Bilim dünyasının yadsıyıcı tutumu, Modern
Zamanların doğmaya başlamasından itibaren bu duyunun öneminin sona erdiğini
düşünen Lucien Febvre’in bakış açısını desteklemektedir. Bunun dışında, bilimsel
söylemler, kendi çelişkileri içerisinde saplanıp kalmış olan bu konuyu ele
aldıklarında belirsizleşmektedir. Koku alma duyusuyla ilgili verilere önem
verilmesiyle dışlanması arasında yaşanan gelgitler bilim düşüncesinin endişe
verici belirsizliğini ortaya koymaktadır. Dilin kafa karıştırıcı fakirliği,
kokuların yapılarını anlamamak ve kimilerinin baskın esans kuramından
vazgeçmemesi düşüncelerdeki tereddütü ve söylemin dolambaçlılığını açıklamaya
yardımcı olmaktadır.
Oldukça basit kimi kalıpsözler koku alma
paradoksunu çizer. Arzu, iştah, içgüdü duyusu hayvansallığın özellikleridir.
Koklamak hayvana özgü bir davranıştır. Dilin kokusal duyumları ifade etmekteki
yetersizliği, eğer bu algı baskın çıksaydı, insanı dış dünyaya sıkı sıkıya
bağlı bir canlıya dönüştürürdü. Geçiciliğinin kurbanı olan koku alma duyusu
varlığını hafızada uzun süre sağlayamaz. Koku almanın yoğunluğu zekâyla ters
orantılı olarak gelişir.
Gelişmesi sürekli olarak dile getirilen
Platoncu bir önyargı temeline dayanan işitme ve görme duyusunun tersine,
dışlanan bu duyunun toplumsal durumda fazla bir işlevi yoktur. “Koku onun
(insan) için daha az gerekliydi; insan dik yürüyecek, yiyebileceği şeyleri
uzaktan bulabilecek biçimde yaratılmıştı; toplumsal yaşam ve dil yemeye
yeltendiği besinlerin niteliklerini öğretebilirdi ona” der baron Haller. Kanıtıysa vahşi olan, uygar insana göre çok daha yoğun
kokusal niteliklere sahiptir. Rahip Tertre, Rahip Lafitau, Humbolt, Cook ve ilk
antropologlar bu konuda hemfikirdirler. Ve aynı biçimde, bugüne kadar bu konuda
aktarılan hikâyeler abartılı gelse de vahşilerin çocukları gözlemlendiğinde,
toplumsal durumun dışında büyümüş bir kişinin koku alma konusundaki üstünlüğü
görülür.
Bu bilimsel inanışlar, koku alma duyusunun
kullanımları üzerine bir yasaklar örtüsü örter. Hayvanlar gibi koklamak, koku
almada şaşmazlık sergilemek, ağır hayvansal kokuları sevmek, cinsel kokuların
erotik rolünü kabul etmek şüphe yaratmaktadır; vahşi varlığınkiyle benzerlik
gösteren böylesi davranışlar hayvanlara olan yakınlığı, özen eksikliğini,
kullanma kurallarının bilinmediğini ortaya koymaktadır; bunlar kısacası toplumsal
durumu tanımlayan öğretilerin başarısızlığını ortaya koyar. Koku alma algılar
sıralamasında, dokunmayla birlikte en altta yer almaktadır, ayrıca Kant da bu duyuyu estetikten çıkarmıştır.
Jean-Noël Hallé’nin algılar konusundaki tutumu iddialarının yanlış olduğunu
ileri sürmektedir; burada koku almayla ilgili ilk çelişkiyle
karşılaşılmaktadır. Hayvansallığın anlamı olan bu duyu aynı zamanda ve aynı
nedenden ötürü muhafazakârlığın da duyusudur. Oysa nöbetteki koku alma
duyusunun görevi yeni bir önem kazanır. Tadın öncüsü olan burun zehiri haber
verir; ama işin özü bu değildir; koku alma duyusu atmosferdeki tehlikeleri
saptar. Havanın niteliklerinin en iyi inceleyicisidir. Kimya ve enfeksiyonla
ilgilenen tıp tarafından bu akışkana verilen fazla önem Lucien Febvre tarafından saptanan koku alma duyusunun inişini bir zaman
durdurur. Koku alma duyusu tehlikeyi önceden sezer; zararlı çürümeleri ve
miyasmanın varlığını uzaktan fark eder. Geçici olan her şeyden uzak durulmasını
sağlar. Havaya verilen önem nedeniyle endişeli duyarlılığın bu ayrıcalıklı
duyusuna da önem verilir. Bu duyu modern kimyanın ortaya çıkışıyla zorunlu hale
gelen alan paylaşımını da elinde tutmuştur.
Birbiriyle çelişen ikinci bir çift veri bu
karışıklığa dâhil olur. Kokusal izlenimlerin âni, hattâ kesik kesik oluşu,
hafızada tutmayı ve duyuların karşılaştırılmasını zorlaştırır. Koku almayı
terbiyeye kalkışmak hayal kırıklığından başka bir şey doğurmaz; ayrıca
duyuların eğitilip keyfinin çıkarıldığı özel mekânlar olan İngiliz bahçeleri
yapılırken bu duyuya pek aldırış edilmez.
Bununla birlikte, Antikçağ’dan bu yana
doktorlar bütün duyu organları içerisinde burnun beyne, dolayısıyla da
“duygunun kökenine,” en yakın olanı olduğunu, sürekli tekrarlamaktadırlar.
Ayrıca bu duyu “esansla dolunca sinirlerinin, tepeciklerinin bütün telleri
çözülür; bunun aksine bu kaynaktan uzaklaşanların sinirleri ortak yasa gereği
daha sağlamdır.” Kokuya ilişkin duyumların son derece incelikli oluşu buradan
ileri gelir; bu duyumlar kişinin sertliğinin aksine zekâsıyla birlikte artar.
Güzel çiçek kokuları “sanki yalnızca insan için yaratılmış gibidir.”
Rousseau’nun imgelem ve arzunun duyusu dediği etkilerin ve
bunların gizemlerinin duyuları olan koku alma duyusu, ruhsal yaşamı işitme ya
da görmeden daha derin bir şekilde etkiler; sanki yaşamın köklerinde bu duyu
vardır. Ardından, akla geliveren anılarla ilgili duyu, ben ile dünyanın
birlikte var olduğunu bildiren haberci, iç dünyaya özgü duyu haline gelecektir.
Narsisizmin, tıpkı hava saplantısı ve bulaşıcılarla mücadele takıntısı gibi
yükselişi, bütün duyuların en önemsenmeyenin lehine çalışmaktadır.
Böylelikle koku almaya ait kuramsal söylem ilgi
çekici yasakların ve gizemli çekiciliklerin ağını dokumaktadır, içgüdünün
hayvansı şehvetlerinin reddedilişi kokuşmuş miyasma yüzünden oluşan zorunlu
duyarlılıkla, çiçek kokularının mükemmel zevkiyle, Narkissos parfümleriyle
dengelenmeye çalışılır sanki, işte bu yüzden kokuyu, görme ve işitme duyularına
pek önem veren duyu tarihinin alanından dışlarsak aceleci davranmış oluruz.
Ben burada bu belirsiz kuramlar üzerinde yer
etmiş tutumları saptamaya çalışacağım. Bunun için de Jean-Noël Hallé’nin açtığı yola geri gelelim.
Alain Corbin (1936)
Paris Üniversitesi’nde tarih profesörü. Mikrotarih alanında çok sayıda
birbirinden ilginç çalışmalarıyla tanınır. Özellikle duyu ile tasavvurlar üzerine
odaklanmıştır. Araştırma alanları koku, sessizlik, dinlenme, gökyüzü, deniz,
rüzgâr, yağmur, hobiler, insan bedeni,
fahişelik vb. gibi kültürel tarihin ilginç konularından oluşmaktadır. Çok sayıdaki
kitapları arasında
şunlar sayılabilir:
L’archaïsme et modernité en Limousine au XIXe siècle (1845-1880)
(19. yüzyılda Limousine’de Arkaizm ile Modernite), Presse
Universitaire de Limoge, Limoge, 1999; Les Filles de noce. Misère sexuelle
et prostitution (XIXe siècle) (Gerdek Kızları.
Cinsel Sefalet ve Fahişelik) Flammarion, Paris,
1982; Le village des “Cannibales”, (“Yamyamlar” Köyü),
Flammarion, Paris, 1990; Le Territoire du vide et le désir du rivage,
1750-1840 (Boşluğun Yurdu ve Kıyı Hasreti), Flammarion, Paris, 1998; Histoire
du corps, (Bedenin Tarihi), Seuil, Paris, 2005; Histoire du christianisme,
(Hıristiyanlığın Tarihi) der., Seuil, 2007.
Pınar Güzelyürek Çelik
İstanbul 1977 doğumlu. Lisans ve yüksek lisans öğrenimini Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi,
Fransızca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalı’nda
tamamladı. 1999’dan beri aynı
bölümde araştırma görevilisi olarak çalışmaktadır.
Doktorasını Hacettepe Üniversitesi
Fransız Dili ve Edebiyatı
Bölümü’nde tamamlamıştır.
Mehmet Emin Özcan
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi, Fransız Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim üyesi. Mircea Eliade, François Hartog,
Marcel Gauchet, Victor Hugo, Philippe Borgeaud, Hugo Pratt, Marguerite Duras, Philippe Boulle,
Jean-Marie Guéhenno, Charles Baudelaire, Jean-Pierre Vernant, Pierre Nora, Jean Bottéro, Yves
Bonnefoy, Jean-Paul Sartre ve Jean Starobinski’den çevirileri bulunmaktadır.
Lale Özcan
Ankara 1973 doğumlu. Lisans ve yükseklisans öğrenimini Yıldız
Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Fransızca Mütercim-Tercümanlık
Anabilim Dalı’nda tamamladı. 1999’dan beri aynı bölümde çalışmalarını
yürütmektedir. Roger Chartier, Eugéne Ionesco, Jean Paul Roux, Mircea Eliade’den
çeviriler yapmıştır.