Türkiye’den Aydın Portreleri - I: Kurtuluş Kayalı
- 160,00 TL
-
112,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
“Türkiye’den Aydın Portreleri” dizisinin ilk kitabında niçin Kurtuluş Kayalı ismi tercih edildi? Elbette bunun için birçok neden sayılabilir. Kayalı’nın elli yıllık düşünce hayatı bütünüyle resmedildiğinde belirli bir istikrar ve tavrın kendisini özenle koruduğu görülecektir. Yaşam tarzıyla, üniversitedeki hocalığıyla, yazı ve konuşmalarıyla, daima kendi çizgisini takip eden ve “direnç” gösteren bir “içsel kale”ydi bu. Dışarıdan gelen rüzgârlara kapalı ve ait olduğu toplumun zamanını ve mekânını her an gözetleyen sağlam ve dayanaklı bir içsel kale!… Bu sebepledir ki, Kayalı herkesin itibar ettiği, yaslandığı ve güç devşirdiği topluluklarda yer almadı. Her adımda iktidara göz kırpan seçkin “aydın” fotoğraflarının dışındaydı onun soluklandığı iklim. Kayalı’nın tarih, sosyoloji, sinema, edebiyat, mizah üzerine olan yazıları baştan sona okunduğunda onun dün ve bugün arasında verdiği sayısız örnekten hareketle aydınların, üniversitelerin, yayın dünyasının, çeviri kültürünün ne seviyede büyük boşluklar ve uçurumlarla dolu olduğu çok net biçimde görülecektir.
Kayalı yaşam boyu çevresine işaret ettiği bu çelişkileri gösterirken kelimenin tam anlamıyla haklıdır. Ama bunu yaparken daima “içimizden biri” gibi davrandı, yapay “seçkinlik” gösterilerine başvurmadı, bir iktidar yaratmadı, kendine ait bir ada gibi bağımsızlığını sürdürdü, heyecanını korudu, son kertede gençlerin ve halkının yanında duran biriydi o.
Biricik hedefi “hakikati söylemek” ve buradan bir “kendilik bilinci” üretmek olan aydın sorumluluğunun değeri şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.
- Editör: Aytaç Yıldız
- Kitabın Başlığı: Türkiye’den Aydın Portreleri - I: Kurtuluş Kayalı
- Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 199; Sosyoloji Dizisi - 31
- Basım Bilgileri: 1. Basım: Şubat 2018
- Sayfa Sayısı: 293
- ISBN: 978-605-2133-06-4
- Boyutları: 14 x 21
- Kapak Resmi: "Kurtuluş Kayalı"
Sunuş / Aytaç Yıldız
Kısa Biyografi
Kurtuluş Kayalı Bibliyografyası
Sinema Yazıları Bibliyografyası
Ziya Gökalp Hakkında Bir Tartışma
Kurtuluş Kayalı - İlk Yazılar, Mayıs 1968
I. Bölüm
Kurtuluş Kayalı’yı Tanımak
Kurtuluş Kayalı
Uygur Kocabaşoğlu
“Âlimler Âleminden” “Ya da Dünyadaki Varlığı
Okumak, Düşünmek ve Yazmak için Olan İnsanı Anlatma Denemesi”
Sait Munzur
Otobüste Kitap Okuyan Hoca
Portresi
Ahmet Özcan
II. Bölüm
Düşünceleri ve Eserleriyle Kurtuluş Kayalı
Kurtuluş Kayalı Üzerine
Doğan Ergun
Değerli Bir Düşünce Sosyologu Olarak Kurtuluş Kayalı’nın Yöntemine ve Diline Dair Birkaç Gözlem
Tanıl Bora
Türkiye’de Sosyal Bilimler, Aydınlar, Tarih,
Edebiyat ve Sosyolojiye dair
Mustafa Gündüz
Türk Düşüncesini Yerlilik Noktai
Nazarından Okumak
Fahri Yetim
Bır Düşünce Adamı: Hocam Kurtuluş
Kayalı
Mustafa Oral
Türk Düşünce Tarihinin Coğrafyasını Aydınlatan Bir Düşünürün Portresi: Kurtuluş Kayalı
Yaşar Özkandaş
Türkiye’deki Sosyal Bilim Pratiğinde Bir Bilgi Sosyologu Olarak Kurtuluş Kayalı
Mustafa Doğacan Sümer
Kişisel İzlenimler Eşliğinde Bizim Kuşağın Temsilî
Nitelikler Taşıyan Düşünsel Atmosferi Üzerine Düzensiz Notlar
Kurtuluş Kayalı
III. Bölüm
Bağımsız Makaleler
27 Mayıs 1960 Darbesinin ve İlk
Anayasa Referandumunun Afişlerle Propagandası
Mehmet Ö. Alkan
Mütareke ve Milli Mücadele Basını
(1918-1922)
Uygur Kocabaşoğlu
Osmanlı’dan Ulus Devlete Geçiş
Sürecinde Liberalizm, Milliyetçilik
ve Kemalizm Bağlamında Basında Muhalefet: Ahmet Emin Yalman Örneği
Asuman Tezcan
Türkiye’de İttihatçı Algısı ve İttihat
ve Terakki Çalışmaları
İbrahim Şirin
Osmanlı Modernleşmesinde
Entelijansiyanın İcadı: Şinasi
Mustafa Kemal Sağlam
Sunuş
Aytaç Yıldız
Hilmi Ziya Ülken, bir seferinde Mustafa Şekip üzerine düzenlenen
bir toplantıda, aydınlara gereken değeri vermenin anlamı üzerine önemli şeyler
söylemişti. Ülken’e göre Batı’da bir düşünce geleneğinin oluşabilmesindeki en
temel unsurlardan biri, eserleriyle ve yaptıklarıyla iz bırakmış kişilerin hak
ettikleri şekilde bir muamele görmüş olmasıydı. Bu tavır, düşünen ve üreten
insanlara dönük bir tür şükran duygusu ve kadirşinaslığı içinde barındırırken
aynı zamanda düşüncenin bizzat kendisine bir itibar kazandırma işlevi görmekte;
en azından bu amaca açık bir katkıda bulunmaktaydı. Elinizdeki kitap Hilmi
Ziya’nın vurguladığı çerçeveyle mütenasip bir tarzda, yazıları ve sözleriyle bu
çorak topraklarda düşünceye hizmet etmiş ve etmeye devam eden bir aydına
sunulmuş, mütevazı bir saygı nişanesi olarak görülmelidir.
Uzun yıllar görev yaptığı Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü’nden 2016 yılında emekli olan
Kurtuluş Kayalı’nın oluşturduğu külliyat, Cumhuriyet dönemi ağırlıklı olmak
üzere Türk düşünce hayatına adanmış onlarca makale, kitap, konferans ve
söyleşiden oluşmaktadır. Ancak buradaki “düşünce” ibaresinin, kelimenin
olabildiğince geniş anlamıyla kavranması gerekir. Çünkü Kurtuluş Hoca’nın
eserlerinde Türk düşünce hayatını oluşturan başlıklar edebiyattan tarihe,
siyaset biliminden sinemaya ve mizaha ve oradan sosyolojiye uzanan geniş bir
evreni içermektedir. Bu alanlardaki yazılar, tartışmalar ve akımlar kendi
dönemleri içinde ve ardından farklı dönemlerde sergiledikleri dinamikler
açısından da mukayeseli biçimde Kayalı tarafından ele alınmış ve
yorumlanmıştır.
Gerçekten de edebiyat alanında Kemal
Tahir, Selim İleri, Vedat Türkali, Sezai Karakoç, Fethi Naci, Orhan Kemal, Nuri
Pakdil, Yakup Kadri; sosyolojide Baykan Sezer, Doğan Ergun, Hilmi Ziya
Ülken, Mübeccel Kıray, Emre Kongar, Behice Boran, Nurettin Topçu, Erol Güngör
ve Mümtaz Turhan ile Cemil Meriç; tarihsel ve sosyolojik bağlamıyla
Şerif Mardin, Mustafa Akdağ, Hikmet Kıvılcımlı, İdris Küçükömer, Said Halim
Paşa, Niyazi Berkes, Adnan Adıvar, siyasal ağırlıklarıyla Bülent Ecevit, Samet
Ağaoğlu, Murat Belge, Cüneyt Arcayürek, Çetin Altan; folklor alanında
Pertev Naili Boratav ve Sedat Veyis Örnek; sinemada Metin Erksan, Halit
Refiğ, Ömer Lütfi Akad, Zeki Ökten, Yılmaz Güney, Yücel Çakmaklı gibi isimlere
dair kaleme aldığı yazılar bu ülkenin toplumsal ve kültürel birikimini anlama
noktasında taşıdıkları önem kadar, bu birikimin bizzat kendisine yapılmış büyük
bir katkıdır da. Bu katkının daha geniş boyutlarını Kayalı’nın dönemler ve
temalar eksenli değerlendirmelerinde müşahade etmek mümkündür. Bu bağlamda
Kadro dergisi, TBMM’deki İkinci Grup ya da Yön hareketi üzerine yazdıklarının
yanısıra 1940’lı yıllar, 1960’lar ya da 80’lerin entelektüel iklimine dair
tespitleri ufuk açıcıdır. Sözü edilen alanlarda sunulan kapsamlı tahliller, bir
üst aşamada kimi önemli genellemeleri ortaya çıkarmıştır ki Kurtuluş hocanın
fikirlerinin geleceğe bakan mirası da daha çok burada yatmaktadır.
Kurtuluş Kayalı’nın yazı hayatı elli yıl önce
başlamıştır. Elinizdeki kitapta da yer alan ve Mayıs/Kasım 1968’de yayımlanmış
ilk yazılardan biri “Ziya Gökalp Hakkında Bir Tartışma” başlıklı yazı ile
düşünce hayatına adım atmış olan Kayalı’nın henüz yirmi yaşında bir lisans
talebesi iken kaleme aldığı satırlar, onun sonraki yıllarda belirginleşecek
olan üslubu, heyecanı ve ilgi alanlarının erken bir işaretçisi gibidir. Ama bu
uzun sürece rengini verecek (haddizatında vermiş) olan asıl unsur, en genel
ifadesiyle “yerli bir bakış”ın belirgin ağırlığıdır. O nedenle, elinizdeki
kitapta yer alan makalelerin önemlice bir kısmının bu meseleye temas edip,
Kayalı’nın düşünce dünyasını yerlilik kavramıyla birlikte ele almış olması
şaşırtıcı değildir. “Yerel” ile “evrensel”; “yerli” ile “evrensi” arasında bir
çatışma yahut ayrışmadan söz edilecekse, Kayalı’nın açık olarak ilkinden yana
bir tavır takındığını, yazılarına ve konuşmalarına yön veren bakış açısının bu
hissiyat olduğunu söylemeye bile gerek yoktur. Ancak bunu söylerken, “yerel
düşünce” ve “evrensel düşünce” gibi kavramların müphemliğini ve belirli bir
kalıba sokulmak istendiklerinde sergiledikleri direnişi hatırda tutmak gerekir.
Aksi halde kimin yerel neyin evrensel olduğuna ilişkin sürgit bir tartışmada
kaybolmak işten bile değildir. Dolayısıyla Kayalı’yı nitelemek için “yerli”
kavramına başvurmak kaçınılmaz gibi görünmekle birlikte, söz konusu tartışmanın
sınırlarını tayin etmesi gereken asıl unsurun, bu kavramın işlevsel kapasitesi
olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Kurtuluş Kayalı armağanı olarak tasarlanan bu
çalışma, onu hem insani yanıyla hem de akademik ve entelektüel nitelikleriyle
ele alan yazılardan oluşmaktadır. Bu yönüyle Kurtuluş hocaya dair kapsamlı ve
ayrıntılı bir okuma imkânı sunuyor denebilir. Dahası yazıların içeriği ve
kapsamı göz önüne alındığında, Kurtuluş hoca eksenli olarak geliştirilen
argümanların ve yapılan tahlillerin aslında daha geniş bir bağlama oturduğu ve
böylece Türkiye’nin düşünce hayatının nitelikleri ve sınırlarına ilişkin
verimli bir tartışmaya dönüştüğünü gözlemlemek mümkündür. Bu durum, kitapta
yayımlanan diğer bağımsız makaleler için de geçerlidir. Son kertede her biri,
Kayalı’nın düşünce sahasına girmekte ve sundukları yeni bilgi ve bakış
açılarıyla alana katkıda bulunmaktadırlar.
Kitaptaki yazılar kendi içinde üç bölüme
ayrılmaktadır. Birinci bölümde Kurtuluş Kayalı’nın üç portresine yer
verilmektedir. İkinci bölümde, doğrudan Kurtuluş Kayalı’nın düşünceleri ve
eserleri etrafında kaleme alınmış yazılara yer verilmekte üçüncü bölümde ise
bağımsız makaleler takdim edilmektedir. Bunların dışında, Kurtuluş hocanın
kaleme aldığı ve otobiyografik özellikler sergileyen makalesi de sunulmuştur.
Uygur Kocabaşoğlu’nun bu kitap için hazırlamış
olduğu yazı, iki kısımdan oluşmakta. Yazının ilk kısmında yazar, Kayalı’yla çok
eski dönemlere uzanan ilişkilerine ve yakınlıklarına odaklanıyor. Kocabaşoğlu,
birinci elden kimi gözlemlerini ve önemli gördüğü dönemleri eksene alarak bir
Kayalı portresi çiziyor. Yazının ikinci kısmı ise, Uygur Kocabaşoğlu’nun
Mütareke ve Milli Mücadele basınını konu alan “çoktan seçmeli”, “doğru yanlış”
ve “boşluk doldurma” şeklinde hazırladığı bir testten oluşmakta. “Hadi Bilin
Bakalım!” başlıklı bu test, adeta dönemin bir panaromasını sunarak okuyucuyu
keyifli bir bilgi yolculuğuna davet ediyor.
Kurtuluş Kayalı’nın “abi” diyerek andığı ve
uzun yıllara dayalı bir dostluğu olan Doğan Ergun, yazısında esasen Kayalı’nın
Ordu ve Siyaset adıyla yayımlanmış çalışmasını odağa alıyor. Ergun bu kitabın
öneminden bahsetmekle yetinmeyerek çalışmanın kendi dönemi ve sonrası
bağlamındaki yerini, içerdiği tartışmaları da gözler önüne seriyor. Bütün
bunları da daima Kayalı’nın genel düşünceleri ve zihniyet dünyasıyla
ilişkilendirerek yapıyor. Kayalı’nın fikir sisteminin çerçevesini, kaynaklarını
ve yapısını ustalıkla gösteren Ergun, yazısını Kayalı’nın diğer kitaplarından
söz ederek tamamlıyor. Ergun’un altını çizdiği en temel olgu, Kayalı’nın bütün
düşüncesini belirleyen asıl unsurun Türk kültürü ve yerlilik hassasiyeti
olduğudur.
Tanıl Bora yazısında ilkin “düşünce sosyoloğu”
olarak nitelediği Kayalı’nın düşüncesinin genel özelliklerini, onun yöntemine
yorarak ele alıyor. Ardından Kayalı’nın bazı yazılarında başvurduğu “isim
vermeme taktiği”ne odaklanan Bora, son derece renkli bir “isimsizler listesi”
sıralıyor. Ortalama okurun tespit etmekte zorlanabileceği bu “isimsizler”in
varlığını da içten ve samimi bir üslupla hem Kayalı’nın düşünme tarzına hem de
“hınzırlığı”na bağlıyor. Tanıl hocanın deyimiyle “hocaya yakışan bir
hınzırlık”! Son olarak yerlilik mevzuuna eğilen Bora, Kurtuluş Kayalı’nın en
mümeyyiz vasfı olan bu “yerli düşünme” konusunu, kısa ama yoğun bir tarzda
irdeliyor. Bunu yaparken aslında, kendisi ile Kayalı arasında –en azından böyle
bir yazıda– oluşması beklenebilecek tek ayırım çizgisini de ortaya koymuş
oluyor.
Mustafa Gündüz’ün yazısı bir öğrencisinin
penceresinden ayrıntılı ve oldukça yetkin bir Kurtuluş Kayalı resmi sunuyor.
Yüksek lisans ve doktora derslerinde tuttuğu notlar ile farklı zamanlardaki
gözlemlerini bir araya getiren Gündüz’ün yazısı, akademik yönüyle Kayalı’ya
ilişkin birincil veriler taşıması açısından da önem taşıyor. İlkin hocanın
genel düşüncelerini ve kişilik özelliklerini aktaran Gündüz, daha sonra Köy
Enstitüleri bağlamında Türkiye’nin eğitim zihniyeti, aydınlar ve toplumsal
teori, Türkiye’de tarihyazımı, Türk edebiyatı ve sosyolojisine ilişkin
Kayalı’nın serdetmiş olduğu fikirleri ortaya koyuyor. Gündüz’ün metni, hocanın
dersteki konuşmalarının, öğrencisi tarafından alımlanma biçimini görme imkânı
sunması açısından da ayrı bir öneme sahip.
Doktorasını Kurtuluş Kayalı danışmanlığında
tamamlayan Fahri Yetim, hocasının düşüncelerini yerlilik kavramı ile ilişki
içinde tartıştığı yazısında öncelikle Türk düşüncesinin tarihsel gelişim
çizgisi ve dinamiklerini ele alıyor. Yetim’e göre son dönem Türk düşüncesi 19.
yüzyılda Osmanlı aydınının Batıyla teması neticesinde başlamış ve zaman
geçtikçe de onunla olan ilişkisinden kaynaklı bir anlam ve yöntem çerçevesi
içine oturmuştur. Çalışmasının sonraki kısmında Türkiye’de yerli düşünce
meselesini irdeleyen Yetim’e göre bu konuda ciddi bir eksiklik vardır ve bunun
muhtelif nedenleri bulunabilir: Örneğin Türk aydınının zihinsel bir
yabancılaşma yaşaması veya yabancı dilde yayın yapma zorunluluğu ya da
aydınların siyasi gelişmelere göre topluca ve hızlıca saf değiştirmeleri gibi.
Yazara göre Kayalı’nın en belirgin vasfı yerli düşünceyi merkeze alması ve
herşeye yerlilik nokta-i nazarından bakmaya çalışmasıdır. Fahri Yetim bu amaçla
onun düşüncelerini, diğer yerli hassasiyete sahip isimlerle birlikte
tartışarak, ana tezini güçlendirmeye çalışmaktadır.
Mustafa Oral, öğrencisinin ve aynı zamanda
meslektaşının gözünden bir Kurtuluş Kayalı değerlendirmesi sunuyor. 1989’da
lisans öğreniminde tanıştığı Kayalı’yı hem insani hem de entelektüel
boyutlarıyla değerlendiren Oral, sıcak bir üslupla bir yandan döneme dair
anılarını ve gözlemlerini paylaşırken öte yandan hocanın hayat hikâyesinden
önemli notlar ve kesitler aktarıyor. Kayalı’nın tarihçiler camiası içindeki
aykırı ve sıradışı duruşunun nedenlerini sarih bir dille aktaran yazar,
yazısının sonunda da Kayalı’yı “iktidar çevrelerine yaranmaya çalışmadan hakkın
yanında yer alan” gerçek entelektüellerden biri olarak nitelendiriyor.
Kayalı’nın fikirlerini ayrıntılı olarak ele
alan Yaşar Özkandaş, onun düşünce yapısını üç başlık altında analiz ediyor.
Bunların ilki, güncel gelişmelerin aydınlara olan etkisine dairdir. Burada
yazar, Kayalı’nın, güncel gelişmeler ve siyasal meselelerden kopamayan ve onlar
tarafından belirlenen bir çerçevenin sathiliğine dönük yaklaşımına odaklanıyor.
İkinci mesele Türkiye’nin özgünlüğü ve Türkçe yazma meselesine ayrılmış
durumda. Kayalı’nın yerli düşünme ve Türkçe konusundaki hassasiyetlerine
değinen Özkandaş, çeşitli isimler etrafında bu tartışmanın boyutlarını
gösteriyor. Son kısımda ise “disiplinlerarasılık” başlığı altında, Kurtuluş
hocanın sosyoloji ve tarih bilimleri ekseninde konumlandığı eleştirel duruşa
dikkat çekilerek, Kemal Tahir’in bu bağlamda taşıdığı önem vurgulanıyor.
Mustafa Doğacan Sümer, Kayalı’nın düşünme
yöntemine odaklanıyor. Bilgi sosyolojisi kapsamında onun düşüncelerinin bir
analizini yapmaya girişen Sümer, Mannheim ve Bourdieu gibi entelektüellerin
yaklaşımından da istifade etmek suretiyle Türkiye’de bilgi sosyolojisi
yapabilmenin imkânlarını yokluyor. Bu amaçla Kayalı’nın düşünce yapısının
ayrıntılarına odaklanan yazar, çeşitli alt başlıklar halinde ilerleyerek
bütünlüklü bir çerçeve sunmaya girişiyor. Sümer, Türkiye’de teorik ve
sistematik bir bilgi sosyolojisinin oluşabilmesinin önemine dikkat çekerek
Kayalı’ya dönük ilgisini bu bağlama yerleştiriyor.
Sait Munzur’un yazısı, kısalığıyla ters
orantılı olarak Kurtuluş hocayı tanıma noktasında çok geniş bir perspektif
sunuyor. Başından sonuna kadar ironi ve mizah yüklü yazısıyla Munzur, bir
yandan kendi alanındaki yetkinliğini cömertçe sergilerken öte yandan verdiği
ayrıntılarla bambaşka bir Kayalı profili sunuyor. Düşünceleri, kitapları ve
konuşmalarıyla Kurtuluş Kayalı’yı anlamak ve yakalamak belki herkes için her
zaman mümkündür ama bir insan olarak Kayalı’yı, Munzur kadar gerçekçi
betimlemek pek kolay olmasa gerektir. Dikkatle okunduğunda yazının ne çok şey
söylediği daha iyi anlaşılacaktır diye düşünüyorum.
Bağımsız makaleler kısmında Mehmet Ö. Alkan, 27
Mayıs darbesi ile onun ardından gelen ilk anayasanın hazırlanış sürecini ele
alıyor. Ancak Alkan meseleye yeni bir yöntem eşliğinde yaklaşıyor. İlgili
konuları “afişler” eşliğinde ortaya koyması yazıya yeni bir bakış açısının
zenginliğini katıyor. Üstelik bu afişlerin, ilk kez yayınlanıyor olması da
çalışmanın özgünlüğünü arttırıyor. 27 Mayıs sonrasının gelişmelerini siyasi
propaganda bağlamında yeniden ele almak gerektiğini belirten yazar, bu amaçla
arşivlerden ulaştığı 20 afişi okuyucunun dikkatine sunuyor. Türkiye siyasi
tarihinin bu en önemli anlarından birini, afişler üzerinden okumanın ve
değerlendirmenin son derece yararlı ve öğretici olduğunu belirtmek yerinde
olur.
İbrahim Şirin yazısında Türkiye’deki İttihat ve
Terakki dönemine dönük algıyı, “ittihatçılık” kavramına dönük algı eşliğinde
inceliyor. Yazısının ilk kısmında milliyetçi, muhafazakâr, liberal sol ve
Kemalist düşüncedeki ittihatçılık algısına odaklanan Şirin, bu düşünceleri
temsil eden kritik figürler ve metinlerden hareketle mezkur algının niteliğine
dikkat çekiyor. Şirin’e göre bu algıda İttihatçılık ve İttihatçılar,
algılayanın ait olduğu ideolojik kapma göre değişmekte ve “din düşmanı”,
“mason,” “darbeci” ve “komitacı” gibi sıfatlarla inşa olunmaktadır. Şirin
yazısının ikinci kısmındaysa konu hakkındaki akademik çalışmaları ele almakta
ve kronolojik bir sıra izleyerek İttihatçılık literatürünü analiz etmektedir.
Ahmet Emin Yalman, Osmanlı-Türkiye tarihinin
derin izler bırakmış gazeteci/aydınlarından biridir. Ne yazık ki –başka
isimlerde olduğu gibi– Yalman hakkında da gereğince araştırmalar yapılmamıştır.
Asuman Tezcan’ın çalışması bu boşluğu doldurma yolunda kaleme alınmış, özgün ve
öncü incelemelerden biridir. Ahmet Emin Yalman’ın uzun yazı hayatının belirli
bir kesitine odaklanan Tezcan, I. Dünya Savaşı’nın sonu ile Cumhuriyet’in erken
yılları arası dönemde Yalman’ın hayatını ve düşüncelerini mercek altına alıyor.
Çalışmanın özellikle birincil kaynaklara dayandırılmış olması dikkat çekicidir.
Yazar, Ahmet Emin’in düşüncelerini ve diğer ilgili tartışmaları, dönemin
basınından takip ederek, kapsamlı bir analizle sunuyor. Yalman’ı liberalizm,
kemalizm ve milliyetçilik kavramları eşliğinde ele alan yazısıyla Tezcan hem
Türk basın tarihine hem de Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinin tam
ortasında duran bir aydını ele almak suretiyle yakın tarih çalışmalarına ciddi
bir katkıda bulunmaktadır.
Bağımsız makaleler kısmındaki son yazı Mustafa
Kemal Sağlam’a ait. Osmanlı modernleşme tarihinin kilit isimlerinden biri olan
Şinasi’nin düşüncelerini ele alan Sağlam, onun düşünce ve kavramlarını kapsamlı
bir analize tâbi tutuyor. Şinasi’yi kısmen bile olsa “aydınlanmacı bir muhalefet”in
imkânlarını hazırlayan bir aydın olarak değerlendiren yazar, bilhassa “ümmet”,
“millet” ve “halk” kavramlarını hem dönemin toplumsal ve siyasal gerçekliği hem
de bu kavramların bizatihi kendi tarihsellikleri ve özgünlükleri bağlamında ele
alarak önemli değerlendirmelerde bulunuyor.
Aytaç Yıldız
Lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi’nde
tamamladı.2010-2011 yıllarında Londra Üniversitesi’nde (SOAS); 2016 yılında da
Berlin Frei Üniversitesi’nden post-doktora çalışmaları bağlamında misafir
akademisyen olarak görev yaptı. Temel çalışma alanları Osmanlı modernleşmesi,
Türk düşünce hayatı, kavramlar tarihi ve oryantalizmdir. Halen Ankara Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.