• Bhagavadgītā

Bhagavadgītā

  • 125,00 TL
  • 87,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

Yedi yüz beyitten oluşan Bhagavadgītā, Hint kültürünün en önemli eserlerinden biridir. Yazılış tarihi muhtemelen MÖ 300 ile 100 tarihleri arasındaki bir zaman olarak düşünülmektedir. Bu eserde Vedalar’daki Yaratılış İlâhisi’nden etkilerle birlikte Veda döneminin güneş tanrısı Vishnu, altı felsefe sisteminden ikisi olan Sāmkhya-Yoga, kırsal kesimin çoban kahramanı Krishna ve ondan öncesine ait olan Vāsudeva kültü, Mahābhārata Destanı karakteri Krishna, Upanishadlar’daki Brahma felsefesi, az da olsa Buddhistik ve hattâ materyalist düşüncelerle karıştırılıp bir potada eritilmiştir. Dili rafine edilmiş, son derece temiz bir Sanskrittir. Rahat okunur, kolay anlaşılır, hikmet dolu bir eserdir. Birçok dile çevrilmiş olan bu eser sadece Hindistan’da değil, Hindistan dışındaki birçok ülkede beğenilerek okunmakta, bazıları için başucu kitabı niteliği taşımaktadır.

Eserde tanrı, ruh ve yeniden doğuşlardan oluşan bir felsefe akıcı bir dille anlatılır. Bu felsefi diyalog, Kuru-Pāndava savaşının öncesinde, savaş alanında yapılır. Bhagavadgītā, Mahābhārata Destanı’nın Bhīshmaparvan bölümünün bir alt bölümüdür. Bu eserin neden buraya yerleştirildiği tam olarak bilinmemekle birlikte, muhtemelen “ölüm ve yaşamı sorgulatan bir savaşın” buna neden olduğu söylenebilir.

Eserde Krishna’nın Arcuna’ya söylediği ilk can alıcı cümle şöyledir: “Aslında benim, senin ve bu kralların olmadığı bir zaman hiç olmadı; bundan sonra da hepimiz bütün zamanlarda olacağız.”

Bundan sonra bilgelik dolu cümleler eser boyunca birbiri arkasından gelir.


  • Kitabın Başlığı: Bhagavadgītā: Tanrı'nın Şarkısı
  • Özgün Metin: Bhagavadgītā
  • Çeviren: Korhan Kaya [Sanskrit Dili]
  • Yayına Hazırlayanlar: Taşkın Takış, Ufuk Coşkun
  • Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 411; Antropoloji - Kültürel Çalışmalar / Dinler Tarihi Dizisi - 26
  • Basım Bilgileri: 5. Basım: Ocak 2024 (1. Basım: Dost Kitabevi Yayınları, 2001)
  • Sayfa Sayısı: 112
  • ISBN: 978-625-8123-71-5
  • Boyutları: 13,5 x 21

Çeviri ve Okunuşlar Üzerine

Önsöz

Bhagavadgītā’nın Dili

Krishna-Vishnu

Bhagavadgītā’da Etkiler

Bhagavadgītā

Arcuna ve Krishna’nın İsim Dizini

Genel Dizin

Kaynakça

Önsöz

 

Yedi yüz beyitten (şloka) oluşan ve olasılıkla MÖ 300-100 arası bir tarihte yazılmış olan Bhagavadgītā, Veda döneminin güneş tanrısı Vishnu’yu, Vedalar’daki Yaratılış İlâhisi’nden (X, 129) hareketle yaratılış konusunu, Sāmkhya ve Yoga felsefesini, Krishna’dan önce gelen Vāsudeva kültünü, bir tür Hint Herkülü olan çoban kahraman Krishna’yı ve Mahābhārata Destanı’ndaki sorun çözücü, plan yapıcı, adeta bir tür Kavya Ushanā olan Krishna’yı, Upanishadlar’daki “Ātman-Brahma” felsefesini, az da olsa Buddhistik ve hattâ Materyalistik düşüncelerle karıştırıp bir potada eritmiş olan, muazzam bir eserdir. Dili, arılaştırılmış son derece temiz bir Sanskrittir. Çevirmesi, okuması, anlaması rahat ve kolaydır. Bugün, okumuş ve eğitimli Hinduların hepsi de bu kitaba büyük bir saygı ve sevgi ile bağlıdırlar. Bunun yanı sıra dünya entelektüel hayatı da bu esere büyük ilgi göstermektedir.

Hinduların pek çok kutsal kitabı vardır. En başta Rigveda ve sonra Sāma, Yacur ve Atharva Vedalar gelir. Sonra Brāhmanalar, Āranyakalar ve Upanishadlar sayılabilir. Destanlar (Mahābhārata, Rāmāyana ve Harivamşa) ve on sekiz büyük Purāna (Mahāpurāna) da Hindular için kutsaldır. Bunlarla hacim yönünden kıyaslanamasa da bütün bu kitaplar içinde Bhagavadgītā’nın ayrı bir yeri vardır.

Bu kitap kısa ve özlüdür. Efsanelerden ve birtakım mitolojik öykülerden söz etmez. Eski düşüncelere sahip çıkıyor gibi görünerek onları nazikçe eleştirir; tanrı, ruh ve yeniden doğuşlardan söz eden felsefesini akıcı bir dille anlatır. Bu felsefe konuşması, bir savaşın başlangıcında, kutsal Kurukshetra savaş alanında yapılır. Bhagavadgītā, Mahābhārata Destanı’nın bir bölümünün alt bölümüdür. On sekiz bölümden oluşan destanın altıncı bölümünde, Bhīshma Parvan 25-42. beyitler arasında yer alır. Bu eserin neden buraya yerleştirildiği tam olarak bilinmemekle birlikte, olasılıkla “ölümü” ve “yaşamı” sorgulatan bir savaşın buna neden olduğu söylenilebilir. Daha doğrusu insanları savaşmaktan caydıran dinsel düşüncelerle savaşın gerekli olduğuna ikna etmek zorunda kalan düşüncelerin bir tür uzlaştırılmasıdır. Savaşan taraflar iki akraba ailedir: Kauravalar ve Pāndavalar.

Bhagavadgītā 18 bölümdür, büyük “Bhārata” savaşı da 18 gün sürer. İktidar için çekişen taraflar, tarih boyunca büyük savaşlara sahne olmuş, Kuzey Hindistan’daki kutsal Kuru alanında karşılaşırlar. Eskiden Brāhmanlar bu alanda büyük kurban törenleri düzenledikleri için, Kurukshetra’ya “kutsal” deniliyor (dharmakshetra kurukshetra). Kurular ve Pāndavalar, akrabalık bağlarını unutmuş, savaşmaya hazırdırlar. Bu öylesine korkunç bir savaştır ki ne baba oğlunu ne kardeş kardeşini ne amca yeğenini ne de arkadaş arkadaşını tanımaktadır. Böylesine korkunç bir ortamda Arcuna, arabacısı Krishna’dan, arabasını, savaşanları daha iyi görebilmek için, iki ordunun ortasında durdurmasını ister. O âna kadar korkunç gerçeği kafasında pek tartmamış olacak ki, karşı taraftaki akrabaları ve dostları görüp sarsılır, müthiş bir kedere kapılır, yayını yere düşürür ve arabasının içindeki koltuğa çöker kalır. İşte tam bu anda Krishna söz alır ve ona savaşma cesareti vermek için konuşmaya başlar. Ona söylediği en etkili ilk söz “aslında benim, senin ve bu kralların olmadığı bir zaman hiç olmadı; bundan sonra da hepimiz bütün zamanlarda olacağız” (II, 12) olur. Bedenimizin ölümlü ama ruhumuzun ölümsüz olduğunu, ruhun bedenden bedene dolaştığını anlatır. Madem beden geçici ruh kalıcıdır, o halde üzülmeye ne gerek vardır? Çünkü beden ölse bile ölüm gerçekleşmez, bunun için ruhun ölmesi gerekir, ruh da ölümsüz olduğuna göre, o halde üzülmeye gerek yoktur. Kimse kimseyi öldürmüş olamayacağına göre, Arcuna rahatça savaşabilecektir.

Şrī Bhagavān duyuların zararından, her türlü bağın atılmasından ve kurtuluşa erişmekten söz eder. Arcuna onun sözlerini çelişkili bulur, kafası karışır ve daha fazla bilgi ister. Krishna ona Cnāna Yoga ve Karma Yoga’yı anlatır. Doğanın (Prakriti) gücünü över ve eylemlerin ondan güç aldığını söyler. Birbirinden güzel sözler sarf eder. Nefret ve şehvetin, yol üzerindeki iki düşman olduğunu hatırlatır. Tutku (racas) her şeyi kaplamıştır. Tutkuyu öldürmek gerekir. Arcuna gene bilgi ister, Tanrı anlatmayı sürdürür. X. bölümde, Hint mitolojisi içinde kısa bir gezinti yapılır. Burada Krishna, tüm mitoloji evrenindeki karakterlerin aslında kendisi olduğunu söyler. XI. bölümde de Arcuna’nın ısrarı üzerine Krishna, tanrılığını ona gösterir. Bu, hiçbir canlının görmediği ve göremeyeceği bir görüntüdür. Korkutucu, ihtişamlı ve olağanüstü renk ve çeşitlilikte bir tanrı görüntüsüdür bu. XIII. bölümde Purusha ve Prakriti’nin birbirine göre durumları (19-23), XIV. bölümden itibaren de Sattva, Racas ve Tamas durumları açıklanır.

En sonunda (XVIII, 63) Bhagavan Arcuna’ya, “İşte benim tarafımdan sana bildirilen gizlerin gizi bilgi böyle; bunu zihninde iyice tart ve sonra da istediğini yap” diyerek onu karar vermeye sevk eder. Ayrıca “aklını bana ver, bana inan, bana kurban sun, benim önümde eğil; bana kavuşacaksın, sana içtenlikle söz veriyorum” diyerek ona en büyük güveni verir. En son Sancaya’nın ağzından konuşma bitirilir ve bu muhteşem kutsal kitap, şanına layık bir görkem içinde tamamlanmış olur.

Bu kitabın Türkçeye kazandırılmasının çok yararlı bir iş olduğunu düşünmekteyim. Öncelikle Hinduların dinsel inançlarının –bize ne kadar tuhaf gelen tapınma ve inanç biçimleri olursa olsun– ilkel dinler arasına sokulmasının çok büyük bir hata olduğunu bu kitap sayesinde anlıyoruz. İkincisi, bu çeviriler bize, diğer dinlerin kutsal kitaplarıyla karşılaştırmalar yapma olanağını veriyor. Bu sayede teoloji bilimiyle uğraşanlara yeni bir sayfa açılmış oluyor. Üçüncü aşamada, toplumun başka din kitaplarını ve dinsel görüşlerini görmeleri ve bakış açılarını geniş tutmaları amaçlanmış oluyor. Bu söylenenler, Buddhist Sūtraları ve Suttaları için de geçerlidir. Elmas Sūtra, Lotus Sūtra, Suvarnabhāsa Sūtra, Dhammapada veya Suttanipāta çevirilerini yaparken de Buddhistlerin bakış açılarını, birinci dereceden kaynaklara dayanarak yansıtmaya çalışmıştım. Umarım bu çalışmalar teoloji ve dinler tarihi çalışmalarının daha titizlikle yapılmasına katkı sağlar. Dinlerin ve dinsel düşüncelerin oluşumunun ne denli karışık ve karanlık süreçlerden geçtiğini ortaya çıkarmak o kadar zordur ki insan sonunda basit açıklamalarla yetinmeye mecbur kalabilir. Oysaki kutsal bilgilerin derinliğine incelenmesi ve dinler arasında ciddi karşılaştırmalar yapılması toplumun aydınlanması açısından elzemdir.

Korhan Kaya

Korhan Kaya

1959 Ankara doğumlu olan Korhan Kaya, 1977 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Hindoloji bilimi ile tanıştı. 1985’te Hindoloji asistanı olan Korhan Kaya, 2003 yılında aynı dalda profesör oldu. Görevi sırasında pek çok defa Hindistan’a giderek oradaki JNU, BHU, Delhi, Allahabad, Kalküta, Utkal gibi belli başlı üniversitelerde ve Asiatic Society’de incelemeler yapma fırsatı yakaladı. 2015 Kasım ayında Uluslararası Hindoloji Konferansı için gittiği başkent Yeni Delhi’de, Hindistan Cumhurbaşkanlığı külliyesinde (Rashtrapati Bhavan’da) Hindistan Cumhurbaşkanı ve ICCR (Indian Council for Cultural Relations) kurumu tarafından “seçkin Hindolog” unvanı verildi ve bir şal ile ödüllendirildi. Aynı tarihte Delhi Üniversitesi Sanskrit bölümü de bir şal taktı. Korhan Kaya’nın Hindoloji ile ilgili otuzu aşkın makalesi, çeviri ve telif olmak üzere kırk kitabı bulunmaktadır. Halen AÜ, DTCF’deki Hindoloji Anabilim Dalı’nda öğretim üyesidir.