• İyinin ve Kötünün Ötesinde

İyinin ve Kötünün Ötesinde

  • 125,00 TL
  • 87,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

Nietzsche’nin 1886 yılında yazdığı İyinin ve Kötünün Ötesinde adlı eseri, zamanın çok ötesine geçebilmiş, yeni bir bakış açısının ürünüdür. Çeşitli sembollerle ve edebî bir üslupla, bir dağın tepesinde, -Böyle Buyurdu Zerdüşt-, birbirleriyle örülen konular, bu sefer tamamlayıcı nitelikteki bu başyapıtta yeryüzüne iner; daha açık, ayrıntılı ve eleştirel bir üsluba kavuşur.

Nietzsche daima gelecekte kendisini keşfedecek okurlar için yazdığını söyler. Bu yüzden “uyarıcı” çağrısıyla modernitenin ilk kapsamlı eleştirisi ona aittir. Nietzsche geleneksel Batı düşüncesindeki Tanrı, hakikat, iyi ve kötü gibi kavramları tersine çevirirken uygarlığın altında yatan karanlık tortuları, habis ruhları ve kendine güvenli limanlar bulmaya çalışan filozofları deyim yerindeyse yerden yere vurur. Nietzsche, kendisinden önceki ve çağdaşı olan filozofları ahlâk felsefesi çerçevesinde dogmatik ön kabullerle fikir yürüttüklerini ve dolayısıyla eleştirel bir bakış açısından yoksun olduklarını belirtir. Ahlâk düşüncesi diye benimsediğimiz şey esasen bir “köle ahlâkı”dır. O, iyi ve kötü kavramlarını metafiziksel bir yaklaşımla tanımlamaz, aksine ironi ve neşesiyle, içtenliği ve felsefi derinliğiyle içinde bulunduğumuz gerçeklere ve insan doğasına odaklanır.

Nietzsche bu eserinde geleneksel kalıpların tümüyle karşısında konumunu alırken zamanı aşan yönüyle yeni bir tür filozof neslinin ortaya çıkması için vaktin artık tamam olduğunu haykırır.


  • Yazar: Friedrich Nietzsche
  • Kitabın Başlığı: İyinin ve Kötünün Ötesinde
  • Almanca Özgün Metin: Jenseits von Gut und Böse
  • Almancadan Çeviren: Gözde Türker
  • Yayına Hazırlayanlar: Taşkın Takış - Ufuk Coşkun
  • Kapak Tasarımı: Harun Ak
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 353; Felsefe- 93
  • Basım Bilgileri: 1. Basım: Haziran 2022
  • Sayfa Sayısı: 258
  • ISBN: 978-625-8123-08-1
  • Boyutları: 13,5 x 21

Önsöz

I. Filozofların Önyargıları Üzerine

II. Özgür Tin

III. Dinî Mahiyet

IV. Aforizmalar ve Ara Nağmeler

V. Ahlâkın Doğal Tarihi Üzerine

VI. Biz Aydınlar

VII. Erdemlerimiz

VIII. Halklar ve Vatanlar

IX. Soylu Olan Nedir?

Yüksek Dağlardan Bir Şarkı

Önsöz

 

Farz edelim ki hakikat dişidir, peki nasıl? Dogmacı olduklarında tüm filozofların kadınları anlamadığına, şimdiye dek hakikate ulaşmak için takındıkları korkunç ciddiyetin, acemice sergiledikleri sırnaşıklığın, bir kadını kazanmak için niteliksiz ve yakışıksız bir yol olduğuna dair şüphenin temelinde hiçbir şey yok mudur? Kuşkusuz kadın hiçbir zaman kazanılmak istememiştir ve bugün her türlü dogmatik düşünce mahzun, boynu bükük bir haldedir. Tabii ortada hâlâ dogmatik bir düşünce varsa! Bir de bütün dogmatik düşüncelerin ayağa düştüğünü, yerlerde süründüğünü, hattâ ve hattâ hepsinin son nefesini vermek üzere olduğunu söyleyen alaycı tipler var. As­lında felsefenin içindeki dogmatikleştirici unsurların, her ne kadar önemli, kesin ve değişmez görünseler de, esasen her birinin övgüye değer bir çocukluk ve acemilikten oluştuğuna dair umut beslemek için gayet mantıklı sebeplerimiz olduğunu söyleyebiliriz. Belki de insanın, dogmatiklerin şimdiye dek meydana getirdikleri gibi yüce ve mutlak bir felsefenin yapıtaşını oluşturmak için gerçekten neyin yeterli olduğunu tekrar tekrar anlamasının zamanı gelmiştir: bunun için gerekli olan, ezelden gelen, halk arasında yaygın herhangi bir batıl inanç (mesela bugün hâlâ saçmalığından bir şey kaybetmeyen özne ve ben inancının kendini ruh inancı olarak gösterdiği bir batıl inanç), herhangi bir söz oyunu, dilbilgisel bir yanıltmaca veya çok öznel, kişisel, insani, insancıl olguların cüretkârca genellenmesidir. Umudumuz, dogmatik felsefenin yalnızca, binlerce yıl sonra yerine getirilecek bir vaat olduğu yönündedir; tıpkı eski zamanlarda astrolojinin de böyle olması gibi. Astroloji için verilen emek, harcanan para, ortaya koyulan zekâ ve gösterilen sabır daha önce hiçbir önemli bilim uğruna verilmemiş, harcanmamış, ortaya konmamış ve gösterilmemiştir. Asya ve Mısır’daki görkemli mimariyi, astrolojiye ve onun bu yerlerdeki doğa-üstü temsillerine borçluyuz. Sonu gelmez taleplerle insanın içine işlemesi için bütün büyük şeylerin önce dehşet verici, devasa maskelerin arkasında yeryüzünü dolaşmaları gerekir: dogmatik felsefe de böyle bir maskedir işte; tıpkı Asya’daki Vedanta felsefesi, Avrupa’daki Platonculuk gibi. Bunlara karşı nankörlük etmeyelim tabii ama şimdiye kadar görülen en kötü, en kalıcı ve en tehlikeli yanılgının dogmatiklerin yanılgısı olduğunu da söylemek gerekir; ki bu da Platon’un saf tini ve kendinde iyiliği keşfetmesi ile başlar. Şimdi bu tehlike geçtiğine, Avrupa bu kâbustan uyandığına ve nihayet rahat bir uyku uyuyabileceğine göre bizler, görevi yalnız uyanık kalmak olan bizler, bu yanılgıya karşı verilen mücadele ile beslenen mukavemetin varisleriyiz. Tinden ve iyilikten Platon’un yaptığı gibi bahsetmek her şeyden önce gerçekliği alaşağı etmek ve hayatın en temel gerekliliği olan Perspektivizmi bile inkâr etmek anlamına gelir; bir doktor pekâlâ şöyle bir soru sorabilir: “Platon, eski zamanların yetiştirdiği en güzel insan bu hastalığı nasıl kaptı? Yoksa bunu ona uğursuz Sokrates mi bulaştırdı? Gençlere bu belayı bulaştıran Sokrates miydi? İçtiği baldıran zehrini hak etmiş miydi o zaman?” Fakat Platon’a karşı verilen mücadele, ya da basitçe ve halk dilinde söyleyecek olursak, Hıristiyan kilisesinin baskısına karşı verilen mücadele –çünkü Hıristiyanlık “halk” için Platonculuktur– Avrupa’da daha önce eşi benzeri görülmemiş tinsel bir gerilim yarattı: öyle ki, böylesine gerilmiş bir yayla en uzaktaki hedefleri dahi vurabiliriz. Tabii Avrupa insanı bu gerilimi bir sıkıntı olarak algıladı ve büyük bir girişimle iki kez onu yok etmeye çalıştı; bunun için ilkin Cizvitlik, sonra da demokratik aydınlanma yolunu denedi; ki bu aydınlanma aslında basın özgürlüğü ve bu sayede gazetelerin okunması ile tinin kendisini öyle kolayca sıkıntı içinde bulmamasını sağlayabilirdi. (Barutu Almanlar buldu – takdire şayan! Ama sonra durumu eşitlediler – ilk matbaayı da onlar kurdu.) Fakat bizler, ne Cizvit ne demokrat ne de yeterince Alman olmayan bizler, biz iyi Avrupalılar, özgür, çok özgür tinler – biz hâlâ tinin ihtiyacı olan şeyi ve yaydaki o gerilimi olduğu gibi hissediyoruz. Hattâ kim bilir, belki pusulamız da var, amacımız da. Ve hedefimiz de…

 

Sils-Maria, Oberengadin
Haziran 1885

 

Friedrich Wilhelm Nietzsche (1844-1900)

Alman filozof, filolog ve kültür eleştirmeni. Çoğu çevrelerce Avrupa’nın en büyük düşünürü olarak kabul edilir. Yazdığı eserler zamana meydan okumuş ve 21. yüzyıl dâhil tüm zamanların en çok alıntı yapılan filozofu olmuştur. 1844 yılında Leipzig yakınlarında Röcker kasabasında dünyaya gelir. Bonn Üniversitesi’nde filoloji ve ilahiyat eğitimi alır. Henüz yirmi dört yaşındayken Basel Üniversitesi’nde klasik filoloji kürsüsüne en genç kişi olarak atanır. Gençlik yıllarında Schopenhauer ve Wagner’in etkisi altındadır. Yaşamı boyunca felsefenin daima temellerine inmeye çalışır. Belki de bu yüzden Wagner dâhil, üniversite çevreleriyle, birçok dostuyla sürekli bir gerilim içindedir. Bu kopuşun bedelini derin yalnızlığıyla ödeyecektir Nietzsche. Yaşamının ilerleyen yıllarında Basel’den aldığı emekli maaşıyla geçinen Nietzsche, sağlığına yararlı iklimleri bulmak için Fransa, İtalya ve İsviçre’de seyahat eder. Büyük yapıtlarının bir kısmını buralarda kaleme alır. Onun eserleri çağına tümden bir karşı çıkış olarak yorumlanabilir. Düşünceleri ve üslubuyla varoluşçuluktan psikanalize, sanattan felsefenin her sahasına derin izler bırakmıştır. Aforizmaları, karşıt kavramları ve ironisiyle düşünce tarihini taçlandırmıştır. Çok az düşünür, yazar ve sanatçı onun kadar özgün olmayı başarabilmiştir. Nietzsche her zaman yeniden okunmuş ve yeniden değerlendirilmiştir.

Gözde Türker

2014 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce-Almanca Mütercim Tercümanlık bölümünü kazandı ve 2019 yılında bu bölümden başarıyla mezun oldu. Öğrencilik yıllarında edebî metin çevirisine yöneldi ve ilk çevirisi mezun olduktan hemen sonra yayımlandı. Friedrich Nietzsche’nin Almancadan Türkçeye kazandırdığı Der Antichrist isimli eseri, Deccal: Hıristiyanlığa Sövgü başlığıyla 2020 yılında Doğu Batı Yayınları’ndan çıktı. Halen çeviri faaliyetlerine devam etmektedir.