Bhagavadgītā
- 140,00 TL
-
98,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Yedi yüz beyitten oluşan Bhagavadgītā, Hint kültürünün en önemli eserlerinden biridir. Yazılış tarihi muhtemelen MÖ 300 ile 100 tarihleri arasındaki bir zaman olarak düşünülmektedir. Bu eserde Vedalar’daki Yaratılış İlâhisi’nden etkilerle birlikte Veda döneminin güneş tanrısı Vishnu, altı felsefe sisteminden ikisi olan Sāmkhya-Yoga, kırsal kesimin çoban kahramanı Krishna ve ondan öncesine ait olan Vāsudeva kültü, Mahābhārata Destanı karakteri Krishna, Upanishadlar’daki Brahma felsefesi, az da olsa Buddhistik ve hattâ materyalist düşüncelerle karıştırılıp bir potada eritilmiştir. Dili rafine edilmiş, son derece temiz bir Sanskrittir. Rahat okunur, kolay anlaşılır, hikmet dolu bir eserdir. Birçok dile çevrilmiş olan bu eser sadece Hindistan’da değil, Hindistan dışındaki birçok ülkede beğenilerek okunmakta, bazıları için başucu kitabı niteliği taşımaktadır.
Eserde tanrı, ruh ve yeniden doğuşlardan oluşan bir felsefe akıcı bir dille anlatılır. Bu felsefi diyalog, Kuru-Pāndava savaşının öncesinde, savaş alanında yapılır. Bhagavadgītā, Mahābhārata Destanı’nın Bhīshmaparvan bölümünün bir alt bölümüdür. Bu eserin neden buraya yerleştirildiği tam olarak bilinmemekle birlikte, muhtemelen “ölüm ve yaşamı sorgulatan bir savaşın” buna neden olduğu söylenebilir.
Eserde Krishna’nın Arcuna’ya söylediği ilk can alıcı cümle şöyledir: “Aslında benim, senin ve bu kralların olmadığı bir zaman hiç olmadı; bundan sonra da hepimiz bütün zamanlarda olacağız.”
Bundan sonra bilgelik dolu cümleler eser boyunca birbiri arkasından gelir.
- Kitabın Başlığı: Bhagavadgītā: Tanrı'nın Şarkısı
- Özgün Metin: Bhagavadgītā
- Çeviren: Korhan Kaya [Sanskrit Dili]
- Yayına Hazırlayanlar: Taşkın Takış, Ufuk Coşkun
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 411; Antropoloji - Kültürel Çalışmalar / Dinler Tarihi Dizisi - 26
- Basım Bilgileri: 5. Basım: Ocak 2024 (1. Basım: Dost Kitabevi Yayınları, 2001)
- Sayfa Sayısı: 112
- ISBN: 978-625-8123-71-5
- Boyutları: 13,5 x 21
Çeviri ve Okunuşlar Üzerine
Önsöz
Bhagavadgītā’nın Dili
Krishna-Vishnu
Bhagavadgītā’da Etkiler
Bhagavadgītā
Arcuna ve Krishna’nın İsim Dizini
Genel Dizin
Kaynakça
Önsöz
Yedi yüz beyitten (şloka) oluşan ve olasılıkla MÖ 300-100 arası
bir tarihte yazılmış olan Bhagavadgītā, Veda döneminin güneş tanrısı
Vishnu’yu, Vedalar’daki Yaratılış İlâhisi’nden (X, 129) hareketle
yaratılış konusunu, Sāmkhya ve Yoga felsefesini, Krishna’dan önce gelen
Vāsudeva kültünü, bir tür Hint Herkülü olan çoban kahraman Krishna’yı ve Mahābhārata
Destanı’ndaki sorun çözücü, plan yapıcı, adeta bir tür Kavya Ushanā olan
Krishna’yı, Upanishadlar’daki “Ātman-Brahma” felsefesini, az da olsa
Buddhistik ve hattâ Materyalistik düşüncelerle karıştırıp bir potada eritmiş
olan, muazzam bir eserdir. Dili, arılaştırılmış son derece temiz bir
Sanskrittir. Çevirmesi, okuması, anlaması rahat ve kolaydır. Bugün, okumuş ve
eğitimli Hinduların hepsi de bu kitaba büyük bir saygı ve sevgi ile bağlıdırlar.
Bunun yanı sıra dünya entelektüel hayatı da bu esere büyük ilgi göstermektedir.
Hinduların pek çok kutsal kitabı vardır. En
başta Rigveda ve sonra Sāma, Yacur ve Atharva Vedalar
gelir. Sonra Brāhmanalar, Āranyakalar ve Upanishadlar sayılabilir.
Destanlar (Mahābhārata, Rāmāyana ve Harivamşa) ve on sekiz
büyük Purāna (Mahāpurāna) da Hindular için kutsaldır. Bunlarla
hacim yönünden kıyaslanamasa da bütün bu kitaplar içinde Bhagavadgītā’nın
ayrı bir yeri vardır.
Bu kitap kısa ve özlüdür. Efsanelerden ve
birtakım mitolojik öykülerden söz etmez. Eski düşüncelere sahip çıkıyor gibi
görünerek onları nazikçe eleştirir; tanrı, ruh ve yeniden doğuşlardan söz eden
felsefesini akıcı bir dille anlatır. Bu felsefe konuşması, bir savaşın
başlangıcında, kutsal Kurukshetra savaş alanında yapılır. Bhagavadgītā, Mahābhārata
Destanı’nın bir bölümünün alt bölümüdür. On sekiz bölümden oluşan destanın
altıncı bölümünde, Bhīshma Parvan 25-42. beyitler arasında yer alır. Bu eserin
neden buraya yerleştirildiği tam olarak bilinmemekle birlikte, olasılıkla
“ölümü” ve “yaşamı” sorgulatan bir savaşın buna neden olduğu söylenilebilir.
Daha doğrusu insanları savaşmaktan caydıran dinsel düşüncelerle savaşın gerekli
olduğuna ikna etmek zorunda kalan düşüncelerin bir tür uzlaştırılmasıdır.
Savaşan taraflar iki akraba ailedir: Kauravalar ve Pāndavalar.
Bhagavadgītā 18 bölümdür, büyük “Bhārata” savaşı da 18 gün
sürer. İktidar için çekişen taraflar, tarih boyunca büyük savaşlara sahne
olmuş, Kuzey Hindistan’daki kutsal Kuru alanında karşılaşırlar. Eskiden
Brāhmanlar bu alanda büyük kurban törenleri düzenledikleri için, Kurukshetra’ya
“kutsal” deniliyor (dharmakshetra kurukshetra). Kurular ve Pāndavalar,
akrabalık bağlarını unutmuş, savaşmaya hazırdırlar. Bu öylesine korkunç bir savaştır
ki ne baba oğlunu ne kardeş kardeşini ne amca yeğenini ne de arkadaş arkadaşını
tanımaktadır. Böylesine korkunç bir ortamda Arcuna, arabacısı Krishna’dan,
arabasını, savaşanları daha iyi görebilmek için, iki ordunun ortasında
durdurmasını ister. O âna kadar korkunç gerçeği kafasında pek tartmamış olacak
ki, karşı taraftaki akrabaları ve dostları görüp sarsılır, müthiş bir kedere
kapılır, yayını yere düşürür ve arabasının içindeki koltuğa çöker kalır. İşte
tam bu anda Krishna söz alır ve ona savaşma cesareti vermek için konuşmaya
başlar. Ona söylediği en etkili ilk söz “aslında benim, senin ve bu kralların
olmadığı bir zaman hiç olmadı; bundan sonra da hepimiz bütün zamanlarda
olacağız” (II, 12) olur. Bedenimizin ölümlü ama ruhumuzun ölümsüz olduğunu,
ruhun bedenden bedene dolaştığını anlatır. Madem beden geçici ruh kalıcıdır, o
halde üzülmeye ne gerek vardır? Çünkü beden ölse bile ölüm gerçekleşmez, bunun
için ruhun ölmesi gerekir, ruh da ölümsüz olduğuna göre, o halde üzülmeye gerek
yoktur. Kimse kimseyi öldürmüş olamayacağına göre, Arcuna rahatça
savaşabilecektir.
Şrī Bhagavān duyuların zararından, her türlü
bağın atılmasından ve kurtuluşa erişmekten söz eder. Arcuna onun sözlerini
çelişkili bulur, kafası karışır ve daha fazla bilgi ister. Krishna ona Cnāna
Yoga ve Karma Yoga’yı anlatır. Doğanın (Prakriti) gücünü över ve eylemlerin
ondan güç aldığını söyler. Birbirinden güzel sözler sarf eder. Nefret ve
şehvetin, yol üzerindeki iki düşman olduğunu hatırlatır. Tutku (racas) her şeyi
kaplamıştır. Tutkuyu öldürmek gerekir. Arcuna gene bilgi ister, Tanrı anlatmayı
sürdürür. X. bölümde, Hint mitolojisi içinde kısa bir gezinti yapılır. Burada
Krishna, tüm mitoloji evrenindeki karakterlerin aslında kendisi olduğunu
söyler. XI. bölümde de Arcuna’nın ısrarı üzerine Krishna, tanrılığını ona
gösterir. Bu, hiçbir canlının görmediği ve göremeyeceği bir görüntüdür.
Korkutucu, ihtişamlı ve olağanüstü renk ve çeşitlilikte bir tanrı görüntüsüdür
bu. XIII. bölümde Purusha ve Prakriti’nin birbirine göre durumları (19-23),
XIV. bölümden itibaren de Sattva, Racas ve Tamas durumları açıklanır.
En sonunda (XVIII, 63) Bhagavan Arcuna’ya,
“İşte benim tarafımdan sana bildirilen gizlerin gizi bilgi böyle; bunu zihninde
iyice tart ve sonra da istediğini yap” diyerek onu karar vermeye sevk eder.
Ayrıca “aklını bana ver, bana inan, bana kurban sun, benim önümde eğil; bana
kavuşacaksın, sana içtenlikle söz veriyorum” diyerek ona en büyük güveni verir.
En son Sancaya’nın ağzından konuşma bitirilir ve bu muhteşem kutsal kitap,
şanına layık bir görkem içinde tamamlanmış olur.
Bu kitabın Türkçeye kazandırılmasının çok
yararlı bir iş olduğunu düşünmekteyim. Öncelikle Hinduların dinsel inançlarının
–bize ne kadar tuhaf gelen tapınma ve inanç biçimleri olursa olsun– ilkel
dinler arasına sokulmasının çok büyük bir hata olduğunu bu kitap sayesinde
anlıyoruz. İkincisi, bu çeviriler bize, diğer dinlerin kutsal kitaplarıyla
karşılaştırmalar yapma olanağını veriyor. Bu sayede teoloji bilimiyle
uğraşanlara yeni bir sayfa açılmış oluyor. Üçüncü aşamada, toplumun başka din
kitaplarını ve dinsel görüşlerini görmeleri ve bakış açılarını geniş tutmaları
amaçlanmış oluyor. Bu söylenenler, Buddhist Sūtraları ve Suttaları için de
geçerlidir. Elmas Sūtra, Lotus Sūtra, Suvarnabhāsa Sūtra, Dhammapada
veya Suttanipāta çevirilerini yaparken de Buddhistlerin bakış açılarını,
birinci dereceden kaynaklara dayanarak yansıtmaya çalışmıştım. Umarım bu
çalışmalar teoloji ve dinler tarihi çalışmalarının daha titizlikle yapılmasına
katkı sağlar. Dinlerin ve dinsel düşüncelerin oluşumunun ne denli karışık ve
karanlık süreçlerden geçtiğini ortaya çıkarmak o kadar zordur ki insan sonunda
basit açıklamalarla yetinmeye mecbur kalabilir. Oysaki kutsal bilgilerin
derinliğine incelenmesi ve dinler arasında ciddi karşılaştırmalar yapılması
toplumun aydınlanması açısından elzemdir.
Korhan Kaya
Korhan Kaya
1959 Ankara doğumlu olan Korhan Kaya, 1977
yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Hindoloji
bilimi ile tanıştı. 1985’te Hindoloji asistanı olan Korhan Kaya, 2003 yılında
aynı dalda profesör oldu. Görevi sırasında pek çok defa Hindistan’a giderek
oradaki JNU, BHU, Delhi, Allahabad, Kalküta, Utkal gibi belli başlı
üniversitelerde ve Asiatic Society’de incelemeler yapma fırsatı yakaladı. 2015
Kasım ayında Uluslararası Hindoloji Konferansı için gittiği başkent Yeni
Delhi’de, Hindistan Cumhurbaşkanlığı külliyesinde (Rashtrapati Bhavan’da)
Hindistan Cumhurbaşkanı ve ICCR (Indian Council for Cultural Relations) kurumu
tarafından “seçkin Hindolog” unvanı verildi ve bir şal ile ödüllendirildi. Aynı
tarihte Delhi Üniversitesi Sanskrit bölümü de bir şal taktı. Korhan Kaya’nın
Hindoloji ile ilgili otuzu aşkın makalesi, çeviri ve telif olmak üzere kırk
kitabı bulunmaktadır. Halen AÜ, DTCF’deki Hindoloji Anabilim Dalı’nda öğretim
üyesidir.