Doğu Batı Sayı 71: Mit ve Masallar
- 150,00 TL
-
112,50 TL
- Stok Durumu: Stokta Yok
- Genel Yayın Yönetmeni: Taşkın Takış
- Onur Kurucuları: Halil İnalcık, Şerif Mardin
- Yayın Kurulu: Oğuz Adanır, Ali Akay, Simten Coşar, Özcan Doğan, Kurtuluş Kayalı, Armağan Öztürk, Özgür Taburoğlu, Ali Utku, Aytaç Yıldız
- Dergi Başlığı: Mit ve Masallar
- Dönem: Kasım, Aralık, Ocak 2014-2015 [Yıl 18, Sayı: 71]
- Basım Bilgisi: 1000 Adet / 2. Basım Nisan 2019
- Sayfa Sayısı: 275
- ISSN: 1303-7242
- Barkod: 9771303724719
- Ön Kapak Resmi: “On üç başlı yılan ‘Hydra’ ile savaşan Herkül”, John Singer Sargent, 1921.
- Arka Kapak Resmi: “Yarısı aslan yarısı kartal olan ejderha ‘Griffin’ avda”, 1285 tarihli bir çizim.
- Kapak Tasarımı: Mr. Z&Z
- Tasarım Uygulama: Aziz Tuna
- Boyutları: 16,5 x 24
GİRİŞ
Oğuz Adanır
Meydan Okuma Konuk
Edilme ve Yabancı
MİTLER
M. Bilgin Saydam
Psikomitoloji:
‘Ara-da-lığın’ Bir Karmaşa Olarak İnşası
Cemal Bâli Akal
Mitos ya da Yasa
Hakikat Yaratır
Armağan Öztürk
Aydınlanmanın Mite
Gerileyişi Tezi Üzerine Düşünceler
Fatih Mehmet Berk
Batı’nın Ruhu: Mitler
Birgül Koçak Oksev
Yunan Mitinden
Yansıyan Türk İmgesi: 19. Yüzyıl Avrupasında Oryantalizm ve Helenseverliğin
İttifakı
Sema Önal
Eskilerin Hikmeti Mitolojide
Saklı
Özgür Taburoğlu
Masal ve Dram:
Mustafa Kemal’e Yakın Çekim
Zeynep Işıl Işık Dursun
Masallar, Mitler ve
İdeolojinin Yeniden Üretimi: “Bu Tarz Benim” Yarışma Programının Yapısal
Analizi
Kadir Pektezel
Ontolojik
Spekülasyondan Varoluşun İmgesine
“BÜYÜKLER” İÇİN
MASALLAR
Metin Bal
Heidegger’in
“Düşünmek Ne Demektir?” Sorusuyla Henüz Düşünmeyen Tavşan’dan Yeni Bir
Düşünmeye Başlangıç Yapan Kirpi’ye
Buket Korkut Raptıs
Masal Gerçekliği
Gül Tanesen Büyü
Masalların Katartik
Etkisi: Kötülükten Arınma
KENZ
Nazile Kalaycı
Klasik Tragedyalarda Koronun
Sesi: Adalet
Mehmet Şiray
Özne Denen Bilmece: Kimsin
Sen Oedipus?
VENÜS’ÜN DOĞUŞU
Rainer Maria Rilke
O sabah, bağırmalar,
tedirginlikler ve kargaşayla
geçen korkulu bir
gecenin ardından, –
bir kez daha köpürdü
deniz ve haykırdı.
Çığlık, ağır ağır yeniden
kapandığında
ve gökyüzünden yeni bir
günün
ilk
soluğu
döküldüğünde dilsiz
balıkların uçurumuna– :
deniz doğurdu.
Güneşin ilk ışıklarıyla
parladı, geniş dalganın
rahminin köpükten
tüyleri. Kız, bembeyaz, şaşkın
ve ıslak, hemen
kenarında ayağa kalkmıştı.
Gencecik bir yeşil
yaprağın kıpırdanışı,
gerinmesi ve sardığını
yavaşça açması gibi,
kızın bedeni de açıldı
sabahın serinliğine,
kaydı el değmemiş erken
rüzgârın içine.
Ayların parlaklığıyla
yükseldi dizler,
ve daldı kalçaların
bulutlu semalarına;
geri çekildi butların
dar gölgeleri,
ayaklar gerilip ışığa
boğuldu
ve oynak yerleri
canlandı su içenlerin
gırtlakları gibi.
Kalçanın havuzu
içerisinde beden,
bir çocuğun avucundaki
taze yemiş gibi yatmaktaydı.
Göbeğinin daracık
kabında, bu ışıklı yaşamın
bütün koyu yanları
vardı.
Onun altında kabarmıştı
küçük, ışıklı dalga,
kesintisiz, hep
kasıklara doğru akmaktaydı,
arada sırada sessiz bir sızma
misali.
Mahrem yeri ise saydam
ve gölgesizdi
henüz Nisan ayındaki
kayınlar gibi
sıcak, boş ve çıplak
uzanmıştı.
Şimdi
omuzların hareketli terazisi
kurmuştu dengesini dik
duran bedeninde;
beden, bir fıskiye gibi
yükselmişti
kalçalardan, sonra
uzunluğuyla kolların ve
daha hızla, saçların çağlayanıyla dökülmüştü
yine.
Ardından yüzü geçti, çok
ağır bir kaymayla,
eğikliğinden yansıyan
kısa bir gölgeyi
aydınlık ve yatay bir
doğrulmaya dönüştürerek.
Ve onun ardında çene,
kapandı dik bir yamaç gibi.
Şimdi
uzayınca boyun, bir ışık
demeti
ve içinden özsuyun
aktığı bir çiçeğin sapı
gibi, kollar da
uzandılar yukarıya; kıyıya
varma peşindeki
kuğuların boyunlarındaydılar.
Ardından bir sabah
rüzgârı geldi ilk nefes,
bu bedenin gündoğumuna.
Damar ağaçlarının
incecik dal dokusunda
bir fısıldaşmadır duyuldu ve kan başladı
yaprak sesleriyle ağacın
derinliklerinde atmaya.
Gittikçe yükseldi bu
rüzgâr, bu kez var gücüyle
atıldı yeni göğüslere,
onları doldurup zorla
içlerine yerleşti; öyle
ki, uzak rüzgârlarla şişen
yelkenler gibi taşıdılar
gölge kızı kıyıya.
Tanrıça, böyle çıktı karaya.
Onun arkasından,
o hızla yürüyüp
geçerken
genç
kıyıdan,
bütün bir öğlenden
öncesi boyunca
ayaklandı çiçekler ve
başaklar, sıcak, şaşkın,
uyanırcasına bir
sarılıştan. Ve tanrıça yürüdü, koştu.
Ama öğlen vaktinde, en
ağırlaştığında zaman,
bir kez daha yükseldi
deniz ve fırlattı
bir yunus, daha önceki
aynı yere.
Ölüydü yunus,
kırmızıydı, yarılmıştı bedeni.
(Çeviren: Ahmet Cemal)