Doğu Batı Sayı 100: "Yakalanan Zaman" & Dizin (iki cilt birlikte)
- 180,00 TL
-
135,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
- Genel Yayın Yönetmeni: Taşkın Takış
- Onursal Kurucuları: Halil İnalcık, Şerif Mardin
- Yayın Kurulu: Oğuz Adanır, Ali Akay, Özcan Doğan, Kurtuluş Kayalı, Cansu Özge Özmen, Armağan Öztürk, Özgür Taburoğlu, Aytaç Yıldız
- Dergi Başlığı: 100. Sayı: "Yakalanan Zaman"
- Dönem: Şubat, Mart, Nisan 2022 [Yıl 25, Sayı: 100]
- Basım Bilgisi: 2000 Adet / 1. Basım Ekim 2022
- Sayfa Sayısı: 246
- ISSN: 1303-7242
- Barkod: 9771303721008
- Ön Kapak Resmi: Botticelli’den
Sonra Venüs (detay),
Yin Xin, 2008.
Venüs’ün Doğuşu (detay), Sandro Botticelli, 1482–1486. - Arka Kapak Resmi: Paris Tren Garı.
- Boyutları: 16,5 x 24 cm
“YAKALANAN ZAMAN”: 100. SAYI MEKTUBU
İlk okunan kitaplar zihnimizde kalıcı izler bırakır. Kimi zaman
bir tesadüf sonucu, bazen bir tavsiye ile ama daha çok benliğin kendine bir yer
ve yurt bulma umuduyla, bir kitabın sayfaları çevrildiğinde bu sıradan görünen
eylemin, esasen uzun bir yolculuğun ilk adımları olduğunu yıllar sonra
kavrarız. Bir kitap hayatımızı bütünüyle değiştirmeyebilir; gelgelelim belleğe
kazınan dildeki her türlü içerik ve biçim, farklı bir yöne doğru akmaya başlar.
İsmini henüz yeni duyduğumuz kişiler hayal dünyamıza konuk olmuş, sanki biz
birilerini değil de zamanın ötesinden kalkıp gelerek başkaları bizi bulmuştur.
İlk tanıştığımız yazarlara karşı ömür boyu bir minnet duyarız. Hassas, kırılgan
ve naif bir borçtur bu. Hayatın içinde başka bir hayat olduğunu ve bu gerçeği
kendilerine özgü zekâ, duyuş ve sezgileriyle ilk defa onlardan öğrenmişizdir.
Hiç bitmeyecek bir taklit süreci başlar, şimdiye kadar onca şeyi nasıl
kaçırdığımıza hayıflanırken aslında bir yazarın düşüncelerini belki de farkında
olmadan dile getiriyoruzdur. Taşın, bitkilerin, ağacın, gökyüzü ve canlıların
onlara her bakışımızda değişen anlamlarını konuşurken, sevdiğimiz yazarların
duyarlılıklarına ortak olmanın hüzünlü sevincini yaşıyoruzdur. Bir dostun
ağzından dökülen cümleler gibi sevdiğimiz yazarlar da ilk planda görülmeyen
şeyleri hiç yorulmaksızın betimleyerek hiçbir telaş ve korkuya yer bırakmadan
son âna dek birlikte yürüyebileceklerini teklif etmişlerdir bize. Bu cömertlik
karşısında şaşırıp kalırız. İster istemez kişiliğimiz başka bir boyutta
şekillenir. Bu farklılıklar küçük adımlarla deneyimlendiği andan itibaren aile
ve arkadaş gruplarının tanımladığı gerçeklik ve hayal dünyaları doğaları
gereği sınırlı ve yetersizdir. Her şeyden önemlisi çocukluk ve gençliğin
geniş zaman diliminde kitapların çağrısı bir anda derin can sıkıntısını giderir
ve varoluşun biricik hedefi haline gelmeye başlar. Böylelikle kimileri için
önlerinde okumaktan başka hiçbir yol kalmaz.
Bu noktadan biraz daha ileri gidildiğinde, şu soruyla karşılaşmak
pek muhtemeldir: Bu tür zengin oluşumlar nasıl bir geleceğe hazırlanır? İçsel
gelişimleri dışarıda, ne tür toplumsal dirençler beklemektedir? Saf hayal
dünyaları karşısında katı gerçekliğin tutumu nedir? Bencil, acımasız ve
kötülükten yana bir tavır mı takınır? Daha nesnel bir tutumla sormak gerekirse
bireylerin kendi halleri, uzun okuma saatleri ve övünebilecekleri o parlak
eğitim süreci içinde son derece anlamlı bir başlangıca tekabül eden geçmişteki
tüm deneyimler, toplumsal yaşama hangi koşullarda açılır, ne zorluklarla
karşılaşır hattâ bir ülkenin genel yazgısı ile değerlendirildiğinde öznel ve
kamusal dünyalar arasında ne tür düşünsel bağlar ortaya çıkar? Burada, bizi
ilgilendiren yönüyle bu soruya kısmi bir yanıt verebiliriz.
Doğu ve Batı meselesi edebiyat dünyamızın en ilgi çekici konuları
arasında yer almıştır. Özellikle romanlarda kolaylıkla teşhis edileceği üzere
bireyin dünyasından yola çıkıp topluma doğru uzanan geniş sahada zıtlıklardan
yararlanılarak renkli ve zengin bir üslup yaratılmıştır. Doğu ve Batı ikilemini
gündeminden düşürmeyen yazarların ortak özellikleri nelerdir? Bununla ilgili
birçok yazar ve kitap ismi elbette zikredilebilir fakat bu ikilem üzerinde kafa
yoranları edebiyattan sinemaya, sanattan tüm düşünce faaliyetlerine kadar daha
da genişletebiliriz. Öncelikle bu çatışmayı hissedenlerin dünyaya bakışlarında
tek boyutlu olamadıklarını söyleyelim. Kendilerini dar bir çerçeveye
sıkıştırmadıkları gibi genelgeçer ortama uymak için özel bir çaba sarf
etmemişlerdir. Etraflarıyla aralarında ciddi bir mesafe bulunmaktadır. Güncel
olayların belirlediği sıcak tartışmalara uzaktırlar. Bu durum temelde bir
kayıtsızlık değil aksine toplumu daha derin yönelimlerle anlama isteğidir.
İlgilendikleri tek bir konu vardır: Türkiye’de büyük bir kesimin, özellikle ilerleyen
yaşlarda kabullenmekte zorlandığı ve büyük bir çaresizliğe dönüşen sayısız
hikâye. Belki de onlar için anlatılmaya değer tek konu budur. Bu ülkede Doğu ve
Batı arasında kalmak, alışılmış terimlerle söylersek makus talihin bir parçası
olmaktır. Yalnızlığa ve küskünlüğe itilmektir. Var olan durumu tanımlamak
zordur aslında. Sık sık gösterişli araçlarla ve moda haline gelen kavramlarla
bu ağır hastalık çoğu zaman gizlenmektedir. Doğu Batı ikilemini
edebiyatlarında, sanatlarında ve düşünce metinlerinde yansıtan isimler topyekûn
bir tercihte bulunmak yerine yani kendilerine Doğulu veya Batılı yapay bir tip
yaratmak yerine –ironik ve olumsuz anlamda– Doğulu tiplerin içindeki Batılı
kimlikleri, Batılı tiplerin içinde de Doğulu kimlikleri ortaya çıkarmak onlar
için daha gerçekçi olmuştur. Onlara göre saf ve kusursuz kavramlara âşık olmak
değil, evimizdeki basit çelişkileri görmek daha önemlidir. Başkasından güç
devşirmek değil, mesela kendi güçsüzlüğümüzü itiraf etmek daha büyük bir
erdemdir. Türkiye’de bir ideoloji neyi işaret ediyorsa aslında tam da zıt
istikamete bakmayı denemek gerekir. Zaman ve mekândan kendini arındırmış, yani
Türkiye’nin tarihsel ve toplumsal gerçekliğini değerlendirme noktasında eksik
kalan eğilimlerin somut iki yansıması vardır. Aşırı Batılılaşmacı tutum ve buna
tepki olarak doğan geleneksel/muhafazakâr yaklaşım. Her iki eğilim de bir
tepkinin sonucudur. Doğal bir gelişim sergilemezler. Abartılı, çelişkili,
mutsuz, bir yönüyle karanlık ve kendilik bilincinden uzak bir söylemin içinde
yer alırlar. Bu durumu özetlemek gerekirse bir taraf sözde seçkinliği ve
aydınlanmayı şiar edinmişken diğer taraf ise geleneğin kötü taklitlerine
saplanıp kalmıştır. Uzun yıllar birbirinden farklı yerlere gitmeyen Türk
siyasal yaşamının büyük bir kısırdöngüye hapsedilmesinde bu iki yaklaşım
belirleyici olmuştur. Türkiye’de aydın ve halk tabakası arasında bir nitelik
farkı değil sadece bir nicelik farkı bulunmaktadır. Aslında birbiriyle kavga
edermiş gibi görünen Batıcı ve Doğucu kalıplar bir miras kavgasının
içindedirler ve karşılıklı aynı tepkileri vermektedirler: Öfkelenmek ve
bağırmak. Dolayısıyla otoriter ve baskıcı bir bakış açısından hiçbir zaman
kurtulamamak. Duygu cemaatleri arasında sıkışıp kalmak. Herhangi bir hakikat
arayışının içine girmeden kendini hakikat yerine koymak. Kendisiyle
hesaplaşamamak. Toplumu küçümsemek ya da yüceltmek. Yalınkat bir çerçevede
Batılı bir yaşam tarzına öykünmek ya da zaman ötesi bir algıyla tarihi ve
geçmişi kutsallaştıran bir tavır içinde olmak.
* * *
Yirmi beş yıl önce yola çıktığımızda Doğu Batı ismini
kendimize seçmekten başka bir şansımız yoktu. Yolun başlangıcında, bu ülkeyi
tanımak için herhangi bir öğrencinin okuyacağı kitaplar, izleyeceği filmler ve
toplumdaki sayısız çelişki silsilesi hep bu ismi karşımıza çıkarıyordu. Doğu
Batı dergisi yirmi beş yıldır yayın heyecanını sürdürmeye devam ediyor ve
100. sayıya ulaşmanın kıvancını taşıyor. Kuşkusuz bir dergi için hatırı sayılır
bir süre bu. Bundan da önemlisi Doğu Batı tıpkı sevdiğimiz yazarlar gibi
bir çevre ve grubun içinde yer almadı. Türkiye’de konjonktüre göre değişen
“dost” ve “düşman” ayırımlarına itibar etmedi. Maddi ve manevi bağımsızlığı
korumak düşünsel ve duygusal özgürlüğü de gerektiriyordu. İşte en çok
başlangıçtaki ilkeleri anımsadığımıza seviniyoruz.
* * *
Bu sebeple, hazırladığımız bu özel sayı, bir ilki
gerçekleştiriyor. İlk 99 sayıdaki metinlerden ana temalara uygun olarak bazı
seçimler yaptık. Bu sayıyı bir derginin tüm sayılarını okurken alınan notlar
olarak da düşünebiliriz. Elbette bu sayıda yer verdiğimiz metinler kadar sayfa
sınırından ötürü yer veremediğimiz metinler de önemli. Bu sayıda iki amaç söz
konusu: Bugüne kadar yayımlanan makalelerden yaptığımız alıntılar yukarıda
özetlemeye çalıştığımız durum daha iyi anlaşılacaktır. Ve ideal, bağımsız bir
okurun eleştirel bir tutumla geniş bir çerçeveden kendine ve bu ülkeye
bakabilmesine katkıda bulunacaktır.
Taşkın Takış
İlber Ortaylı, Kadir
Cangızbay, Baykan Sezer, Nilüfer Göle, Nuray Mert, Ömer Laçiner, Mehmet S.
Aydın, Harun Tepe, Mümtaz’er Türköne, Ömer Çaha, Doğan Özlem, Ömer Naci Soykan,
Rainer Maria Rilke, Nur Vergin, Hüsamettin Arslan, Etyen Mahçupyan, Cem Deveci,
Halil İnalcık, Efkan Bahri Eskin, Aylin Özman, Kurtuluş Kayalı, Mithat Sancar,
Aslı Çırakman, Gülriz Büken, Dursun Ayan, Erinç Yeldan, Uğur Kömeçoğlu, Zygmunt
Bauman, Şerif Mardin, Seyla Benhabib, Cemal Bali Akal, Zeynep Sayın, Arus
Yumul, Nur Bilge Criss, Ali Utku, Ali Duymaz, Martin Heidegger, Ayhan Kaya,
Oğuz Adanır, Kemal Karpat, Gökhan Karsan, Meldan Tanrısal, Burçin Erol, Emel
Altan Ege, Merve İrem Yapıcı, Zeynep Direk, Necdet Subaşı, Berrin Koyuncu
Lorasdağı, Hilal Onur İnce, G. Gürkan Öztan, Sema Önal, Ertuğrul R. Turan, Otto
Pöggeler, Ayşe Lahur Kırtunç, Pınar Uyaroğlu Yıldız, Erol Kurubaş, H. Aliyar
Demirci, Odile Moreau, Adem Kara, Toktamış Ateş, Ahmet İnam, Tolga İnsel, Nadi
Günal, Bülent İplikçioğlu, Sencer Divitçioğlu, Nuran Tezcan, Benjamin C.
Fortna, Lale Uluç, Yıldız Silier, Hakan Kızıltan, Bella Habip, Uğur Kömeçoğlu, Süleyman
Seyfi Öğün, Oya Baydar, Daisetsu Teitarō Suzuki, Ekrem Demirli, Mesut Kınacı,
Metin Demir, Özgür Taburoğlu, Süreyya Su, Emre Şan, İlhan Tekeli, Suna Güven, Veli
Urhan, Berrak Coşkun, Özlem Oğuzhan, Yasin Sofuoğlu, Orhun Yakın, Aslı Yazıcı
Yakın, Burak Sayın, Daniel Bensaïd, Onurcan Ülker, Aslı Favaro, Hamit
Bozarslan, Cansu Özge Özmen, Burak Özgüner, Fatma Aykanat, Fatmagül Berktay,
Aytaç Yıldız, Seran Demiral, Abdullah Onur Aktaş, Arzu Özyön, Mehmet Hacısalihoğlu,
Özgür Yılmazkol, Szonja Emese Schmidt, Hasan Bülent Kahraman, Kemal Bakır,
Abdüllatif Tüzer, Ömer Madra, Onur Dursun, İlker Özdemir, María Jesús Horta,
Boğaç Berkmen