• Halil İnalcık Armağanı-III

Halil İnalcık Armağanı-III

  • 280,00 TL
  • 196,00 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

Köprülü ve Barkan zamanın büyük âlimiydiler, Halil İnalcık tüm zamanların büyük âlimi…

        Bernard Lewis

İnsan olarak…Çok cömert, bilge ve çok içten bir insandır. Zamanının çoğunu hiç sakınmadan başkalarına verir, gençlere yardım etmek için her türlü fedakârlığı yapar.

        Elizabeth Zachariadou

Onu izlemek çok hoştur; ermiş gibidir, bütün bilginliğine rağmen öğrencileriyledir, muazzam bir hafızası ve bilgisi vardır. Öyle bir entelektüel yaklaşımı vardır ki, etrafında olan biten her şeyi dikkate alır; Akdeniz üzerinde çalışanların, ekonomi tarihçilerinin vb. çalışmalarını kıyaslar; değişimleri öğrenmek onun için adeta elzemdir, ideolojik birisi değildir ve entelektüelliği hepimizden farklıdır.

        Madeleine Zilfi

Halil İnalcık, bu sahanın en seçkin uygulayıcılarından biri…Dünya bilimine katkıları su götürmez. Çabalarının hedefi haline gelmiş konu üzerinde bize sadece teşekkür etmek düşer.

        Immanuel Wallerstein

İnalcık bizim alanda çok merkezî bir konumdadır. Bir yanda bilgisinin zaman içindeki genişliğine, öte yandan tarihin çeşitli alt dallarındaki bilgisine hayranım; onun sahip olduğu konuma benim anladığım kadarıyla bizim alanda başka kimse sahip olmamıştır.  

        Suraiya Faroqhi

Balkanlar’daki hocalar gerçekten onun yazdıklarına çok saygı gösteriyor…Çok iyi bir hocadır, öğrencilere rehberlik eder…Osmanlı tarihini çalışanlara kendini adar adeta, onlara çok değer verir, çok umut besler. Halil İnalcık’ı tarihçi kimliği ve insani kimliği diye ayırmazsınız, bence onun yaşamı Osmanlı tarihi.

        Mariya Kiprosvska

Harvard’da onuruna düzenlenen sempozyumda söylenen şu söz bence de çok doğrudur: “Onun çalışmalarını çıkarır ve bir kenara koyarsanız Osmanlı tarihinde hiçbir şey kalmaz.” Osmanlı tarihine katkısı yerine konamaz bence. Osmanlıları zannediyorum ki daha geniş bir yere yerleştirmeyi, dünya tarihi içinde çok önemli bir yere konumlandırmayı başardı.

        Mark L. Stein

O bize talebesi olarak bakıyor, biz de ona hoca olarak bakmaktan başka şey düşünemeyiz. Bilgisi açısından zaten bizim aramızda hocanın lakabı; Şeyh-ül müverrihin…

        İlber Ortaylı


  • Editör: Ahmet Özcan
  • Kitabın Başlığı: Halil İnalcık Armağanı - III
  • Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
  • Kapak Tasarımı: Harun Ak
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 166; Tarih Dizisi - 20
  • Basım Bilgileri: 1. Basım: Ocak 2017
  • Sayfa Sayısı: 427
  • ISBN: 978-605-9328-66-1
  • Boyutları: 15,5 x 23,5
  • Kapak Resmi: "Kanuni Sultan Süleyman", British Museum, 1526.

 

 

Giriş
Ahmet Özcan

Paradigmalar ve Şahitlikler: Getica’da ‘Rex/Kral’ ve ‘Regnum/Krallık’ Kavramları Üzerine
Abdullah Üstün

Tsargrad’ın Düşüşü, Moskova’nın Yükselişi: Çarlık Dönemi Rus Tarihyazımında 1453 Üzerine Apokaliptik Anlatılar, Mesiyanik Söylemler ve Oryantalistik Betimlemeler
Özhan Kapıcı

XV. Yüzyılda Balkanlarda Osmanlı Kaleleri ve Geçirdikleri Yapısal Değişimler
Uğur Altuğ

Osmanlı-Venedik Sınırında Son Savaş ve Pasarofça Antlaşması Müzakereleri (1701-1718)
Güner Doğan

Türkiye-Macaristan Dostluk  Antlaşması (18 Aralık 1923)
Emre Saral

15.-18. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Bağcılık, Üzüm Üretimi, Üzümden Yapılan Ürünler ve Vergilendirilmesi
Sadık Müfit Bilge

II. Abdülhamid Döneminde Diplomaside Sembolik Dil İnşasında Nişanın Yeri: Toplumsal Anlamda Ötekini Taltif Etmek “Şefkat Nişanı
Namık Sinan Turan

Suriye Protestan Koleji ve Osmanlı Devleti: Osmanlı Belgelerinde Beyrut’taki Spc Tıp Fakültesi’nin Diploma Denkliği ve Prestij Mücadelesi
Adil Baktıaya

Osmanlı Hastahanelerinin Teknik ve İktisadi Etkinliği ve Hüdavendigar (Bursa) Vilayeti Hastahanelerinin Önemi
Emre Güneşer Bozdağ - Ahmet Deniz Bozkurt

Osmanlı Taşrasında Maarifin Modernleşme Serüveni: Sandıklı Kazası Rüştiye Mektepleri (1886-1908)
Biray Çakmak - Başak Kul

Şair’in Kaleminden Ud’un Mızrabına; Şark’ın Hazin Sesleri
Bilen Işıktaş

Rus-Japon Savaşı’nın Türk Halklarına Etkisi: Türkü, Ağıt ve Şiirlerde Japonya ve Japonlar
A.  Merthan Dündar

Cemil Meriç’in Tarih Anlayışı
İbrahim Şirin

 

GİRİŞ

 

Halil İnalcık yüz yaşında vefat etti. (25 Temmuz 2016). Onun yüz yaşına kadar yaşamış olması özellikle Osmanlı tarihçiliğinin gelişimi açısından büyük kazanç oldu. Son yılları da dâhil olmak üzere ömrü, arşivde belge, defter ve kütüphanelerde matbu metinler ile el yazmaları arasında geçen İnalcık bir asırlık ömrünün her safhasında velud bir yazar olarak kendini gösterdi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin ilk mezunlarından olan İnalcık’ın doktora çalışması “Tanzimat ve Bulgar Meselesi” idi. Onun Osmanlı tarihinde Yakınçağ’dan Ortaçağ sonunu içeren erken devirleri tercihi ve ömrünün son zamanlarında Cumhuriyet dönemini içeren makaleleri, alabildiğine geniş bir kronolojik zaman dilimindeki zihinsel yolculuğuna işaret etmektedir. Bu zaman diliminde ele aldığı konular da birbirinden farklıdır; şairlerin patronaj ilişkisini anlattığı Şair ve Patron adlı eseri ile birlikte anılması gereken Has-bağçe’de ayş u tarab adlı çalışmasıyla Osmanlı kültür hayatının az bilinen yönlerine açıklık getirmiştir. Türkiye Tekstil Tarihi Üzerine Araştırmalar adlı kitabı ve son yıllarında “İslamiyet ve Osmanlı” konusu onun araştırma alanlarını iyice genişletmiştir. Hepsinden daha dikkat çekici olan son eserlerinden birisinin gençlik yıllarında yaptığı tahrir çalışmalarını andırırcasına yine bir tahrir defteri olmasıdır. O eserlerinden anlaşılacağı üzere uzun zamanı bir bütün olarak görebildiği Osmanlı tarihinin sınırlarında gezerken tarihçiliğin bir yüzüyle sevimliliğini gösteren “popülerlikten” çıkıp “popülizme” kaydığı bir zamanda bu popülizmin sunduğu imkânlardan uzak kalarak akademik dilin soğukluğundan çıkardığı bazı eserleri ve ekrana yansıyan sohbetleriyle tarihi sevdirme konusunda önemli rol oynadı. Umarız İnalcık, önde gelen tarihçilerimiz için yapılan sadece belirli zamanlarda veya yeri geldiğinde “laf ü güzaf” mesabesindeki anmalardan uzak kalır. Umarız böylece henüz haklarında eserleri üzerinden doğru dürüst çalışmaların yapılmadığı tarihçilerimizin birçoğuyla benzer kaderi paylaşmaz. Hakkında yapılacak konuşma ve yazılar törensel zaafiyetlerin dışında olur. Burada onun hakkında ayrı bir yazı ele almayı düşünmedik, çünkü armağan kitabının bir ve ikinci ciltlerinde İnalcık hakkında bazı değerlendirmeler yapılmıştır, bu ciltte yapılanlar da bunlara eklemlenebilir.

Üçüncü cilt olarak yayımlanacak bu kitap, İnalcık Armağanı olarak başlatılan çalışmaların tarih araştırmaları külliyatına dönüşme eğiliminin ürünüdür. Bu kitapta yer alan yazılar Halil İnalcık’ın uzun kronolojik zaman dilimi ve farklı konuları içeren çalışmalarıyla örtüşmektedir. “İnalcık’ın bütün çalışmalarının özünde Osmanlı tarihini Dünya tarihinin ayrılmaz ve ona önemli tesirlerde bulunmuş bir parçası olduğunu ortaya koyma çabası görünmektedir.” Makale yazarları dolayısıyla konular belirlenirken bu duruma dikkat edilmiştir. Tarih araştırmaları alt başlığımız olsa da yazıların ağırlıklı olarak Osmanlı tarihi üzerine olması kaçınılmazdır. Bu sadece İnalcık’ın Osmanlı tarihinin bütünü kapsayan çalışmalarıyla alaka kurma çabası onun hatırasını canlandırma faaliyeti değildir. Osmanlı tarihinin tabii bir araştırma alanı sunan yazılı belge ve kitap türünden kaynaklarının yanısıra yazılacak her Osmanlı tarihi yazısının dünya tarihine katkısıyla doğru orantılıdır. Akdeniz ve Akdeniz dünyasının içine o dünyanın hâkimlerinden Osmanlı devletinin hak ettiği şekliyle alınmamış olması veya dünya tarihini ilgilendiren herhangi bir olgunun –ki bunların içinde en dikkat çekici olanlarından biri de Birinci Dünya Savaşı’dır– yazılırken Osmanlı ve Türkiye’nin kenarda veya dışarıda tutulmasının muhakkak ki birtakım gerekçelerle açıklanabilme imkânı vardır; fakat bu açıklamalar Osmanlı tarihi ve onun dünya tarihiyle ilgisini kurabilme konusunda üretilen bilginin eksikliğini gizleyemez. Yazıları seçerken bu eksikliğe ne derece katkıda bulanabileceğimiz düşüncesi de öncelikli olmuştur. Nihayetinde sınırlarımızı belirleyen armağan kitaplarının oluşturacağı külliyatın ucunun açık olması ele avuca sığmaz bir cilt yerine musikiden üzüm ticaretine, Roma’daki kavram tartışmalarından Venedik sınırına ulaşan yelpazesi geniş, ama sınırları belirlenmiş bir kitabı ortaya çıkardı.

Kitabın hazırlanmasına başladığımızda yazma teklifinde bulunduğumuz yazarların büyük kısmı bu isteğimizi gerçekleştirdiler, fakat çeşitli gerekçelerle yazmayı kabul ettiği halde bitiremeyenlerle birlikte, yazdıkları, makale sınırlarını aşıp kitap derecesinde sayfa sayılarına ulaşanlar da oldu. Teknik nedenlerden dolayı bunları kitaba dâhil edemedik. Yine de kitabın hazırlanması hikâyesinde başlangıçta, ortasında, sonunda yani bir zamanında bizimle birlikte yer alsalar da farklı nedenlerden dolayı burada bulunmayanlara teşekkür ederiz. Aşağıda bu kitapta yer alan makaleleri kısaca tanıtmak umarım cezbediciliklerine zarar vermez.

Abdullah Üstün’ün Roma tarihyazımına ve oradan Hunlara ulaştığı dönemin kavramları üzerinden yaptığı analiz denemesi kanaatimizce İslâmiyet öncesi Türk tarihinin bütününe yansıtılması gereken bir tarihyazımı dilinin habercisi olmalı. Böylelikle Attila’nın Roma’da Papa’ ya diz çöktürmesi veya Tanrının kırbacı olarak sembolleştiği anlatıların dışına çıkma imkânı bulabiliriz.

İstanbul’un fethinin anlamını ulusal bilinci saran popüler tarih arzusuyla örtüşen şekliyle açıklamanın ötesinde fethin dış dünyadaki etkilerinin ne olduğu konusunun pek de bilindiği söylenemez. Özhan Kapıcı, Rus tarihyazımında “İstanbul’un Fethi” olgusunun yerini ve fethin Ruslar arasındaki algılanışını ele aldığı makalesiyle, uzun süre Rus kaynaklarına müracaat edilmeden yapılmış Osmanlı tarihi araştırmalarına tarihyazımı üzerinden bir katkı sunmaktadır.

Yazarlarımızdan Uğur Altuğ’un doktora tez danışmanı Halil İnalcık’tı. Altuğ, İnalcık hocayla son günlerine kadar yakından görüşüyor ve yapacakları-yaptıkları çalışmaları kontrol ediyor, planlıyorlardı. Nitekim İnalcık’ın yayımladığı son kitaplardan biri daha önce belirtildiği gibi sanki hocanın gençlik yıllarına dönme arzusunu yansıtırcasına tahrir defteriydi. 1445 Tarihli Paşa Livası İcmâl Defteri’ni hazırlayan üç isimden biri de Uğur Altuğ’dur. Uğur Altuğ, Osmanlı tarihi açısından erken sayılabilecek bir yüzyılı ve Balkanlar gibi önemli bölge kalelerini ele aldığı makalesinde sadece isim kaydı ve defter çevirisi değil, kale tipleri, kale görevlileri ve bunların teçhizatları, Osmanlı fetih ve merkeziyetçi politikalarının buralara yansıyan görüntüsünü ele aldı.

Güner Doğan, bir anlaşma olarak çok bilinen ama sınırlara yansıyan şekliyle arka planındaki hikâyesi az bilinen Pasarofça Anlaşması müzakarelerini özellikle Venedik arşiv ve kütüphanelerindeki kaynakları kullanarak yazdı. Osmanlı tarihçilerinin oldukça az kullandığı bu arşive müracaat edilmesi makaleye başlangıçta ayrı bir değer katıyor. Tabii Güner Doğan’ın Venedik ve Osmanlı kaynakları arasında harcadığı enerjinin sadece üretken bir araştırmacıyı değil aynı zamanda sınırların muğlâklığında gösterdiği çabayla aranılan tarihçi portrelerinden birini müjdelediğini belirtmemiz gerekmektedir.

Macaristan-Osmanlı ilişkileri nispeten ama çağdaş Macaristan-Türkiye ilişkileri yakın bir zamanı kapsamasına rağmen daha az biliniyor. Bu durum ilişkilerin azlığının göstergesi olarak açıklanamayacak kadar Türkiye’deki tarihçiliğin problemleriyle iç içe geçmiştir. Emre Saral’ın Türkiye-Macaristan Dostluk Anlaşması ise az bilinen ortak hikâyeyi açıklamaya dönük bir çabadır.

Sadık Müfit Bilge literatürde tabiri caizse basılı kaynakların neredeyse hepsini kullanarak yazdığı Osmanlı dönemi Kafkasya’sı ve Macaristan kitaplarıyla tanınmaktadır. Onun bibliyografya zenginliğiyle büyüyen metinleri kendisini tanıyanların da rahatlıkla ifade edebileceği şekliyle kitapkurdu olmasıyla doğrudan alakalıdır. Bilge, armağan kitabı için yazdığı makalesinde de bu özelliğini göstermiştir. Osmanlı tarım ve mali tarihine katkıda bulunacak makalesi 15-18. yüzyıllarda bağcılık, üzüm üretimi ve bunlarla ilgili vergilendirmeyi içermektedir.

Biray Çakmak-Başak Kul, 19. yüzyılın Sandıklı kazasındaki eğitim kurumları üzerinden taşradaki maarifin modernleşmesini ele aldıkları makaleleriyle adeta eğitim tarihçiliğinin sınırlı çalışmaya rağmen genellemelerle dolu, merkez ve kurum odaklı metinlerine meydan okumaktadırlar. Bu metin de kurum odaklı olmasına rağmen tarih araştırmalarında ihmal edilmiş bir kurumun taşra görünümünü ele alarak 19. yüzyılda bir taşra kazasındaki eğitim öğretimin modernizasyonu sırasında karşılaşılan problemlerin ülkenin genelinde karşılaşılan manzarayla genel olarak benzer olduğunu göstermektedir.

Bugün de etkileri süren Türkiye’deki sempatik bir o kadar da muhayyel olan Japonya algısının kökleri 19. asrın sonunda başlamak üzere daha çok 20. asrın başındaki Rus-Japon savaşının Türk dünyasındaki yankısıyla ilgilidir. Bu yankının en çok göründüğü yerlerden birinin edebiyat olduğu iddiasıyla yola çıkan A. Merthan Dündar’ın makalesi Japonya ve Japon algısının oluşmasında günümüzde Türk Dünyası olarak adlandırdığımız coğrafyadaki Karaçay-Malkar, Kırım Tatar, İdil-Ural Tatar ve Azerbaycanlıların edebî metinlerinin etkisini ele almaktadır.

Meslekî sıfatlar “tarihçi, edebiyatçı” vb. bir yazarın anlaşılmasını kolaylaştıracağı gibi yazarın bu sıfatların dışında görülmesini engelleyecek önyargıların da kaynağı olmaktadır. Bu açıdan baktığımızda özellikle bir dönem için oldukça kalabalık sayılabilecek okur kitlesi üzerinde etkili olmuş entelektüel olarak Cemil Meriç nasıl bir yerde durmaktadır? Bugünün meselelerine kafa yoran her aydın gibi o da meseleleri bugüne miras bırakan tarihin peşindedir. İbrahim Şirin, Cemil Meriç’in tarih karşısında durduğu yeri belirlemeye çalıştığı makalesinde sıfatı tarihçi olmayanların nüfuz alanındaki okur kitlesinin tarih algısının oluşumundaki etkisinin ne olabileceğine dair sorularımıza bir şekilde cevap vermektedir.

Şerif Muhiddin Targan ile Mehmet Âkif’in şarktan gelen hazin seslerini “kâinatın dili musiki”de buluşturan bir makale Bilen Işıktaş’ın yazısı. Şair, müzisyen, ses, şiir, kalem, mızrab ve hüznün oluşturduğu birlikteliğin atmosferinde tarihe yolculuk. Çok az yapılan yolculuk türlerinden birisi bu ve armağan kitabımızın ruhuna uygun bir fon oldu.

İmparatorluk kavramının göz önüne ilk getirdiği görüntüler nişanlar, madalyalar, somboller, ritüeller. Nişanlar Osmanlı son döneminde portreleri renklendiren görüntülerden ve Batılılaşmanın sembolle ifade edilebilecek örneklerinden. Sembolik dilin inşasının araçlarından ve diplomasiyi kolaylaştıranlardan. Namık Sinan Turan Osmanlı tarihinin en çok konuşulan yazılan dönemlerinin başında gelen II. Abdulhamit devrinin az bilinen ve işlenen konularından birini ele alıyor: “Şefkat Nişanı”

Eğitim tarihinin olduğu kadar tıp tarihini de ilgilendiren bir yazı Adil Baktıaya’nınki. Suriye Protestan Koleji Beyrut Amerikan Üniversitesi’ nin temelidir. Baktıaya kolejin Osmanlı Devleti nezdindeki diploma denkliği mücadelesini yazdı.

Emre Güneşer Bozdağ-Ahmet Deniz Bozkurt ikilisinin makalesi Osmanlı hastahanelerinin teknik ve iktisadi etkinliği hakkında fikir edinmeye amaçlayan bir iktisat çalışmasıdır. Yapılan analiz bir iktisadi analiz denemesidir. Osmanlı dönemi sağlık hizmetleri konusundaki çalışmaların çok gelişkin olmadığı uzun süre daha çok tıp tarihçilerinin araştırmalarıyla sınırlı kaldığı bilinmektedir. Son zamanlarda bu konudaki çalışmalar artsa da fakat hastahanelerin teknik ve iktisadi etkinliği gibi konular iktisadi açıdan pek incelenmemiştir.

Tarih araştırmalarına özgün katkısı olacağına inandığımız kitabımız umarız bu inancımızı boşa çıkarmayacaktır. Kitabın her ne kadar editörü ben olsam da yayıncımız Taşkın Takış’ın entelektüel sezgisinin sunduğu destekle bu iş benim için oldukça rahat bir halde yürütülmüştür.

                                                                                          

Ahmet Özcan