Genç Werther’in Acıları
- 70,00 TL
-
49,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
18. yüzyılın sonunda Almanya’da Aydınlanmanın kuru akılcılığa tepki olarak doğan, duygularının önemini, bireyin özgürlüğünü savunan Fırtına ve Coşku akımının (1760-1785) en güzel örneklerinden biri ve aynı zamanda Goethe’nin gençlik dönemine ait olan bu eser, evli bir kadına hissettiği duygularına karşılık bulamayan, düşünceleriyle, karakteriyle yaşadığı topluma zaten yabancı olan bir gencin umutsuzluk içinde intihar edişini konu almaktadır. Goethe eserin başında şöyle der:
“Zavallı Werther’in hikâyesi hakkında bulabildiğim her şeyi itinayla bir araya getirdim ve işte önünüze koyuyorum ve biliyorum bunun için bana teşekkür edeceksiniz.
Sizler onun yüreğine ve karakterine hayranlığınızı esirgemeyecek, yazgısı karşısında da gözyaşlarınızı tutamayacaksınız. Ve sen ey güzel gönül, onunla aynı tutkuları hisseden sen, teselli bul onun acılarında ve ister bahtsız olduğundan ister hatalı olduğundan kalmadıysa yanında hiç kimse, izin ver de dostun olsun bu kitapçık.”
Eserin en güzel yerlerinden biri de Ossian’dan parçaların olduğu bölüm:
Gecedir! -ben yalnızım ve fırtınalı tepede kayboldum. Rüzgâr dağlarda uğulduyor. Nehir kayalardan aşağıya çağlıyor. Hiçbir kulübe beni yağmurdan korumuyor, fırtınalı tepede terk edilmiş beni. Ortaya çık ey ay, bulutlarının arasından! Gösterin kendinizi ey gecenin yıldızları! Götürsün beni ışığınız, avdan dönen sevgilimin, yanında çözdüğü yayı, etrafı koklayan köpekleri ile uzandığı yere! Fakat burada, gittikçe büyüyen nehrin ortasındaki kayanın üzerinde tek başına oturmak zorundayım. Nehir ve rüzgâr uğulduyor, sevgilimin sesini duyamıyorum.
Napolyon’un tam yedi kez okuduğu eser 240 yıldır değişen dünyaya, değişen insana inat böylesi aşkların hayal olduğu günümüzde hâlâ okur bulmaktadır.
- Yazar: Johann Wolfgang von Goethe
- Kitabın Başlığı: Genç Werther'in Acıları
- Almanca Özgün Metin: Die Leiden des jungen Werther
- Çeviren: Gülperi Sert [Almanca]
- Yayına Hazırlayan: Ufuk Coşkun
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 99; Edebiyat Dizisi - 17
- Basım Bilgileri: 3. Basım: Ekim 2020 (1. Basım: Kasım 2013)
- Sayfa Sayısı: 149
- ISBN: 978-605-5063-05-4
- Boyutları: 13,5 x 21
- Kapak Resmi: “Werther ve Lotte”, Daniel Nikolaus Chodowiecki, 1787.
ÖNSÖZ
Bugüne kadar Goethe’nin birkaç eseri dışında tüm eserleri Türkçeye çevrildi. En çok çevirilen eserlerinden birisi de yazarını bir anda üne kavuşturan Genç Werther’in Acıları’dır. Almanya’da 1774’te basılan eser bütün dillere çevirilmiştir. Ülkemizde de tahminen otuza yakın çevirisi bulunan Werther’in ilk çevirisinin Ankara Milli Kütüphane kataloglarına göre 60’lı yılların başlarında olduğunu görüyoruz, Avrupa’dan çok sonra. Basıldığı günden bu yana hâlâ tüm ülkelerde okunuyor olması eserin sıradan bir aşk romanı olmadığını kanıtlıyor. Goethe’nin kendi yaşamından ve yakın çevresinde yaşanmış olaylardan kesitlere yer vermesi eseri yoğun duygusallığının yanısıra son derece gerçekçi kılmış. Werther’in Lotte’ye duyduğu doğal ve saf aşkı, kendisi de defalarca âşık olmuş, aşkla beslenmiş Goethe’nin zengin dili ve muhteşem üslubuyla birleşince ortaya öncüllerinden çok daha farklı, ölümsüz bir eser çıkmış.
Yunan mitolojisine, İncil’e, Homeros’un Odysseus’una, Alman edebiyatından Klopstock’un Bahar Bayramı şiirine, Lessing’in Emilia Galotti adlı burjuva trajedisine göndermeler, Ossian’dan parçalar, La Fontaine’den fabllar, Binbir Gece Masalları’ndan örnekler gibi çeşitli metinlerin aynı eserde buluşması dönemin edebiyat anlayışını ve Goethe’nin duygu ve düşün dünyasının zenginliğini ortaya koymaktadır. O döneme göre çok modern olan bu metinlerarasılık, eseri son derece ilginç kılmaktadır.
Yazıldığı dönem açısından çok önemli, birçok tabuyu yıkan, toplumun büyük bir kesimini karşısına alan Goethe, basımından hemen sonra gelen yoğun eleştirilere karşı eseri tekrar ele almış, birtakım değişiklikler, eklemeler yapmıştır. Bugüne kadar birçok yazara ilham olmuş Werther, yayımlandığı yıllarda da aradan geçen iki buçuk asır boyunca her yerde her zaman okur bulmuş bir eserdir.
Tüm çevirilerimde olduğu gibi yazarın söylemini aynen aktarmaya gayret ederken metnin anlaşılırlığına ve kültürel aktarıma özen gösterdiğim bu çeviride de her çeviride olduğu gibi zaman zaman anlamı vermek için serbest çevirmek zorunda kaldığım yerler oldu.
Bilindiği gibi çeviri bir anlama, yorumlama ve yöntem becerisidir. Her çeviri ayrı bir tat, ayrı bir lezzettir. Bu nedenle günümüze kadar farklı çevirmenlerce dilimize kazandırılan Werther’i, bundan sonra da birçok çevirmen çevirmek isteyecektir kuşkusuz.
Gülperi Sert
GENÇ WERTHER’İN ACILARI ÜZERİNE
Werther, edebiyat tarihinin en önemli
romanlarından biridir. İlk kez 1774’te Leipzig güz fuarında satışa çıkar ve
yazarını bir gecede üne kavuşturur. Aradan geçen 246 yıl boyunca en çok okunan
klasikler arasında yerini alır.
Werther gibi beğenildiği
ölçüde tepki alan bir başka eser hemen hiç yoktur. Yayımlandığı yıllarda
“Werther rüzgârı”, “Werther ateşi” ya da “Werther salgını” gibi kavramlarla da
ifade edilen esere ilgi o kadar büyüktür ki, eser herkesi o kadar etkiler ki,
gençler onun gibi giyinirler; mavi ceket, içinde sarı yelek, sarı pantolon ve
kahverengi çizmeler. Kendilerini Werther ile fazlasıyla özdeşleştiren bazı
okurlar ise eseri okuduktan sonra aynı onun gibi intihar ederler.
Werther’in intiharı ve
onun gerçek hayattaki etkisi eleştirmenleri harekete geçirir. “Şeytanın tuzağı”
olarak nitelendirilen eser 1775’te Leipzig’te yasaklanır. Sonrasında Kopenhag,
Milano gibi kentlerde de yasaklanır. Romanın başarısı, aşkına karşılık
bulamayan Werther’in intiharının yanısıra, genç burjuva entelektüeli Werther’in
topluma başkaldırışı ve mevcut devlet hiyerarşisinden nefret etmesidir.
Eser bir
mektup-romandır. Adından da anlaşıldığı üzere bir dizi mektuptan oluşur;
kahramanın kendini anlattığı, yüreğindeki en içten duyguları paylaştığı
mektuplar bir itiraf niteliğindedir. Werther ile Almanya’da mektup-roman türü
çok önem kazanır. Goethe bu eseri yazarken Samuel Richardson’ın (1689-1761) Pamela
ve Clarissa adlı romanlarından, Jean-Jacques Rousseau’nun (1772-1778) Julie
ya da Yeni Héloise adlı romanından esinlenmiştir. Christian Fürchtegott
Gellert’in (1715 -1769) İsveçli Kontes von G’nin Hayatı adlı eseri
Werther’den önce Almanya’da yayımlanmış en başarılı mektup-romandır, ayrıca
Sophie von La Roches’un (1731-1807) Bekâr Bayan von Sternheim’in Hikâyesi
Goethe’nin eserinden üç yıl önce basılmış, çok sevilerek okunan bir eser olup
Werther için gerekli zemini adeta önceden hazırlamıştır.
Ancak Goethe’nin romanı
tüm bunlardan farklıdır. Zengin duygusal sahneleriyle okuru gözyaşlarına boğan
eserde Werther’in toplumun kurallarına karşı gelmesi gibi bir başkaldırı
diğerlerinde yoktur. Örneğin Richardson’ın Clarissa’sında Clarissa
varlıklı bir burjuva ailesinden gelir. Aristokrat Robert Lovelace ona âşıktır.
Ancak Clarissa erdemini korur ve kendini isteyerek ona teslim etmez. Burjuva
sınıfının çok beğendiği bu romanda burjuva erdeminin ahlaken çökmüş aristokrasi
karşısında ne kadar güçlü olduğunun altı çizilir. Goethe’nin romanında ise
Werther’in davranışlarını yargılayan bir ahlâk mercii yoktur. Okur kendi
yargısını oluşturur. Bu da eserin her okur tarafından farklı değerlendirilmesi
demektir.
Eser iki kitaptan
oluşur. Birinci kitapta duygulu bir genç olan Werther sevmediği kent yaşamından
özgürlüğe, yalnızlığa, doğaya kaçar ve bir köye yerleşir. Babasının ölümünden
sonra kentte yaşayan Werther için doğa; çocukluğu, yuvası, kendini ait
hissettiği yerdir. Bir baloda tanıştığı nişanlı kız Lotte’ye âşık olur.
İkinci kitapta Werther
soylu bir sefirin yanında çalışır, ancak kıskançlık ve entrikalarla dolu
soylular dünyasında kendini iyi hissetmez. Bir yemekte soylular tarafından
istenmez ve kovulduktan sonra bir prensin av köşkünde birkaç ay misafir kalır.
Ancak tam bir akıl insanı olan prens, tamamen duygularıyla hareket eden
Werther’e sıkıcı gelir. Ve Werther artık Albert’le evlenmiş olan Lotte’nin
yaşadığı yere geri döner.
Lotte’nin evlenmesini
kabullenemeyen, aşkından vazgeçemeyen ancak karşılık da bulamayan Werther için
intihar kaçınılmazdır. Albert’ten tabancalarını isteyen Werther aynı gece
intihar eder. Werther Lotte’ye olan aşkı nedeniyle, içinde yaşadığı toplum
nedeniyle ve melankolik yaradılışı nedeniyle çok acı çeker. Ölüm tüm bu
acılarının sonudur.
Werther ismi “Nehir
Adası” anlamına gelen “Wert” sözcüğünden türetilmiştir; izole, ada gibi tek
başına yaşayan bir varlığı simgeler. Kendi dünyası çok öznel ve bir o kadar da
içe dönük olan ve hep kendisiyle meşgul biri olan Werther çevresiyle ve
yakınındaki insanlarla mantıklı ve düzgün bir ilişki kuramaz. Öznelliğini,
bireyciliğini hep ön plana koyduğundan ister istemez kuralları olan toplumdan
uzaklaşır ve bu da onun deneyim yaşamasını engeller. Eserin bir yerinde şunları
söyler Werther: “Kendimizi kaybettiğimizde her şeyimizi kaybetmiş sayılırız.”
Goethe Avrupa’daki
mektup-roman geleneğinden yola çıktıysa da, bu gelenekte farklı insanlar
birbirleriyle yazışır, oysa Goethe’nin eserinde Werther ön plandadır. İkisi
hariç tüm mektuplarını arkadaşı Wilhelm’e yazar. Ancak Wilhelm’den hiç cevap
gelmez. Bu nedenle Wilhelm’in sadece iyi ve güvenilir bir dinleyici olduğunu
söylemek yanlış olmaz. Goethe’nin eseri monolog tarzında yazılmış bir
mektup-romandır. Her şey Werther’in bakış açısından anlatılır. Tüm duyguları
mektuplara yansır. Daha Lotte’yi tanımadan intihar düşüncesi kafasını meşgul
eder. Dolayısıyla intiharını sadece Lotte’ye olan ve karşılık görmediği aşkıyla
ilişkilendirmek yanlış olur. Werther hem aristokrat hem de burjuva sınıfına
yabancıdır, bu nedenle her iki toplum içinde mutsuzdur, aşkta olduğu gibi
hayatta da mutsuzdur. Goethe Şiir ve Hakikat adlı eserinde Werther’in
“ölümcül bir kurt tarafından ısırıldığını” söyler. Sonu aslında romanın başında
bellidir. Mektupları, bahtsızlığının gerçek bir protokolüdür.
Werther kentten nefret
eder, çünkü kent nefret ettiği toplumun simgesidir; toplumdan nefret eder,
çünkü yasalar, kurallar, gelenekler yönetir toplumu. Oysa doğa tam aksine
kural, yasa dikte etmez, bu nedenle doğa yaşamı boyun eğmez karakterine daha
uygundur. Onun için doğa kendini bulmada mükemmel bir araçtır. Ancak doğanın
kurallarının olmaması tahmin edebilecek şeyleri içinde barındırır. Yasaların,
kuralların olmadığı yerde keyfiyet vardır. Doğa Werther’in değişen ruh
dünyasının bir aynasıdır. Werther doğada bizi kendisinin bir yansıması olarak
yaratan Her şeye Muktedir Olan’ın varlığını hisseder.
Ancak bu çok uzun
sürmez, sadece birkaç ay sonra Werther doğayı bir tehlike olarak algılar.
Doğanın yanısıra edebiyat Werther için hep bir çıkış yolu, bir kurtuluştur.
Homeros’un dünyasını burjuva toplumunun karşıtı olarak algılar. Örneğin Kontun
soylularla birlikte olduğu toplumdan kovulan Werther yakındaki bir dağa çıkar
ve Homeros’tan bir şarkı okur. Odysseus yıllar süren yolculuğundan sonra
ülkesine dönüp başa geçtiğinde domuz çobanı Eumaios tarafından misafir edilir.
Burada sınıf farklılıkları önem taşımaz. Bu düşünce Werther’i teselli eder.
Lotte’ye asla sahip
olamayacağını anlayan Werther, Homeros’tan vazgeçer, Ossian’ı okumaya başlar.
Ancak buradaki dünya yok edici bir dünyadır, çünkü Ossian’ın şarkılarında
Werther’in ölüme olan özlemi ve melankolisi açığa çıkar. Lotte ile son
görüşmesinde de Werther, Ossian’dan parçalar okur.
Son edebî eser
Lessing’in Emilia Galotti’sidir. Werther öldüğünde masasının üzerinde
sayfaları açık olan bu eser, sonu trajik biten bir tiyatro eseridir. Namusunu
kurtarmak için ölümü seçen Emilia babasından kendisini öldürmesini ister.
Babası da onun bu arzusunu yerine getirir. Emilia’nın sonu Werther’e ilham
olur.
Werther sanatçı
romanıdır; çünkü amatör de olsa Werther bir ressamdır. Üç kez Lotte’nin
portresini yapmak ister ancak başaramaz, sonunda sadece hatlarını çizebildiği
bir resim çıkar ortaya ve resim yapmayı bırakır. Ancak mektup yazma,
duygularını ifade etme konusunda ustadır. Okur Werther’in her şeyi paylaştığı
bir sırdaştır adeta. Burada her şeyi değerlendiren, ölçen, biçen bir tanrısal
anlatıcı yoktur, o nedenle her okur mektupları kendi değerlendirir.
Goethe ve Yaşadığı Dönem
28 Ağustos 1749’da Franfurt/Main’da doğan
Goethe zengin bir burjuva ailesinin çocuğudur. Çok iyi bir eğitim alan yazar
eve gelen öğretmenden Latince, doğa bilimleri, Yunanca, Fransızca, resim,
İngilizce, İbranice ve spor dersleri alır. İyi yetişen Goethe 1759’da daha on
yaşındayken ilk şiirlerini yazar.
Leipzig’te pek başarılı
geçmeyen hukuk eğitimi sırasında Anna Katherina Schönkopf’a (1746-1810) âşık
olur. Ancak kendisinin aşırı kıskançlığı nedeniyle biten bu aşkın acısını
Goethe yaşlılık yıllarına kadar içinden atamaz. Bu durumdan kurtulmak için
kendini edebiyata verir.
Doktora ile tamamladığı
hukuk tahsilinden sonra yirmi sekiz davaya bakar. Ancak edebî çalışmaları hep
ön plandadır, bu dönemde çeviriye de hız verir, İskoç şair Macpherson’dan
melankolik Selma şarkılarını çevirir ve bunlardan bir kısmını da Werther’de
kullanır. 1772’de mesleki gelişimi için Wetzlar’a gelen Goethe burada bir
baloda Charlotte Buff (1753-1822) ile tanışır. Bu tanışma Werther’de 16 Haziran
1771 tarihli mektupta edebî yansımasını bulur. Şiir ve Hakikat adlı
eserinin 13. kitabında Goethe hakikatin edebiyata dönüştüğünü anlatır. Kısa
bir süre sonra Goethe Charlotte’ye âşık olur. Ancak Bayan Buff elçilik
sekreteri Johann Christian Kestner ile (1741-1800) nişanlıdır. Bir süre bu üçlü
çok iyi anlaşır ve beraber vakit geçirir ancak aşkına mağlup olan Goethe bir
gün Charlotte’yi öpünce, bu arkadaşlık biter ve Goethe 11 Eylül 1772’de
Charlotte ve nişanlısına veda etmeden Wetzlar’dan ayrılır.
Yolculuğu onu
Ehrenbreitstein’a sürükler, oradan da şair Sophie von La Roche’u (1731-1807)
ziyaret eder. Şairin kızı Maximiliane’ye (1756-1793) ilgi duyan Goethe onunla
yapamayacağını anlayınca Frankfurt’a döner.
1772 yılının güzünde
gerçekleşen bir olay Wetzlar’da yaşadıklarını anımsamasına neden olur. 30
Ekim’de elçilik sekreteri Carl Wilhelm Jerusalem (1747-1772) kendisini
tabancayla öldürür, tabancayı da Kestner’den ödünç almıştır. Bu olay çok büyük
sansasyon yaratır, çünkü Jerusalem evli olan Elisabeth Held’e umutsuz bir
şekilde âşık olmuştur. Bu olayı duyan Goethe, Werther’i için gerekli
malzemelere birini daha ekler. Son olay ise Maximiliane von La Roche’un Peter
Anton Brentano (1735-1797) ile evliliği ve Goethe ile Brentano arasında çıkan
çatışmadır. Çatışmanın nedeni Goethe’nin sıklıkla Maximiliane’yi ziyaret
etmesidir. Son olaydan sonra Goethe 1774 yılının şubat ve mart ayında Werther’i
yazar.
Eser Türkçede “Fırtına
ve Coşku” olarak bilinen (Sturm und Drang) döneminde yazılır. Yazar ve
şairlerin, Aydınlanmanın kuru akılcılığına karşı duyguları, öznelliği koyduğu,
her alanda kural ve normlara karşı geldiği, edebiyatın normlara, kurallara göre
yazılamayacağının savunulduğu, şairin özgün, öznel olanı ortaya çıkaran bir
“deha” olduğunun altının çizildiği bir dönemdir bu. “Deha”da doğa önemlidir,
çünkü yaratıcı doğa, onda ortaya çıkar. Doğanın böyle üstün görülmesi William
Shakespeare (1564-1616) ve Johann Gottfried Herder (1744-1803) ve daha da
önemlisi Jean Jacques Rousseau’nun etkisidir. Bu düşünceye göre doğa insanı her
şeydir, bölünmez bir bütündür, sadece kendisi ve kendisi gibi olanla
anlaşabilir. Doğa insanının karşıtı “homme civil” toplum insanıdır,
parçalanmış Ben’dir. Bir doğa insanı olan Werther bu nedenle sürekli yüreğin
bilgi gücünün eşsizliğini vurgular; aynı zamanda Albert gibi akıl insanını da
küçümser.
Goethe’nin bu dönem tüm
eserlerinde yaratıcı doğa, dâhi öznenin özerkliği, özgün olma bilinci ve
bireysel duyguların büyük önem taşıması karşımıza çıkar.
Ancak aklını
kullanmayan, kendini tümüyle duygularına teslim eden birey, bu Werther’de de
görülmektedir, intihar eder. Sınırsız bireycilik insanın toplum içinde
yaşamasında engel teşkil eder, sonuçta bu denli özgür deha tek başına, toplum
dışında kalmaya mahkûm olur. Bunu gören genç Goethe Werther’de bunu eleştirir.
Bununla da yetinmez eser hakkındaki sert eleştiriler karşısında 1787’de
Werther’i tekrar ele alır ve bazı üslup değişikliklerine gider.
Goethe Sturm und
Drang döneminin en önemli eseri Werther ile aslında bu dönemi kapatır.
Bunda 1775’te yerleştiği Weimar’da tanıştığı soylu Charlotte von Stein
(1742-1827)’ın etkisi büyüktür. On yıl boyunca bu soylu bayandan çok etkilenen
Goethe ona âşık da olur, ancak Charlotte evli olduğundan bu ilişki yakın
dostluktan öteye gitmez. Ve Goethe böylesine soylu bir bayandan sonra, yaşadığı
toplumun tamamen dışında biriyle, bir fabrika işçisi olan Christiane Vulpius
(1765-1816) ile evlenir.
Werther’in Başarısı ve Yankısı
1790 yılına gelindiğinde Almanya’da otuz
çeşit basımı olan Werther Goethe’nin en çok satan eseridir. Eserin en önemli
hayranı Napolyon bizzat kendisi Goethe’ye tam yedi kez okuduğunu itiraf
etmiştir. Dönemin birçok çağdaşına göre bir skandal olan eser okurları üç gruba
bölmüştür.
1- Karl Philipp Moritz
(1756-1793), Jacob Michael Reinhold Lenz (1751-1792), Gottfried August Bürger
(1747-1794) ve daha birçok Fırtına ve Coşku akımı temsilcisi Werther’i büyük
bir coşkuyla değerlendirmiştir. Gene bu akımın tüm hayranları kendilerini
Werther ile özdeşleştirmişlerdir.
2- Aklı her şeyin
üzerinde tutan Aydınlanmacılardan Gotthold Eprahim Lessing (1729-1794), Moses
Mendelssohn (1729-1799) eserin kalitesini övmekle birlikte aklın kontrol
edemediği duyguların aşırı olduğu konusunda eleştiri getirmişlerdir. Onlara
göre Werther, irrasyonel duygu dünyasını aklını kullanarak kontrol edebilseydi
karşılıksız aşkı nedeniyle hayatına son vermezdi.
3- Ortodoks Johann
Melchior Goeze (1717-1786) Werther’in gönüllü ölümü savunmasını en büyük günah
olarak niteler. Fakat daha da kötüsünün Werther’in başka birinin eşine âşık
olmasını gösterir ve İncil’deki şu yere işaret eder: “Ama ben size diyorum
ki, bir kadına şehvetle bakan adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur.”
Yeni Ahit, Matta 5(28). Goeze’ye göre eserin başlığı da İsa’nın ıstırap dolu
öyküsünü çağrıştırmaktadır.
Tüm bu eleştirilere
rağmen Werther bugün de en çok okunan Alman klasikleri arasındaki yerini
koruduğu gibi bir külte dönüşmüştür. Werther parfümü, Werther hediyelik
eşyaları, yağlı boya tabloları ya da bakıra işlenmiş Werther gravürleri. Bugüne
değin operada, operette, tiyatroda, şiirlerde, parodilerde, balede çok defa
Werther işlenmiştir.1909 yılına gelindiğinde Almanya’da 140 Werther başlıklı
eser olduğu görülür. Goethe’nin eserinden kısa bir süre sonra Werther
parodileri ortaya çıkar. Hemen hepsinde duygulu, içli kahraman evli bir kadına
âşıktır. Bunlardan en önemlisi Werther’in intiharını alaya alan Christoph
Friedrich Nicolai’ın (1733-1811) Genç Werther’in Sevinçleri (Freuden des
jungen Werthers) (1775) başlıklı eseridir. Jules Massonet, 1892’de Viyana Saray
Tiyatrosunda sahneye koyulan Werther konulu bir opera yazmıştır.
20. yüzyıla gelindiğinde
ise Werther konusunu ele alan başka yazarlar da karşımıza çıkar. Biri Thomas
Mann’dır (1875-1955) ve eseri Lotte Weimar’da (Lotte in Weimar) (1939)
adlı romanıdır. Eserde başkahraman Charlotte Buff çekingen Werther’i nişanlısı
ile olan mutluluğunda engel olarak görmüş ve Kestner ile evlenmiştir. Bir başka
eser eski Demokratik Alman yazar Ulrich Plenzdorf’un (1934-) yazdığı Genç
Werther’in Yeni Acıları (Die neuen Leiden des jungen Werthers) (1972)
başlıklı tiyatro oyunudur. Genç Werther’in Acıları 1976’da ve 2008’de
filme çekilmiştir. Bernd Kessens, Dans Edilen Aşk Flemenko (Getanzte
Liebe Flamenco) (1999) isimli romanı, Jürgen Eich ise Genç Werther’in En
Yeni Acıları (Die neuesten Leiden des jungen Werthers) (2007) başlıklı
tiyatro eserini yazmışlardır.
Gülperi Sert
Johann Wolfgang von Goethe
(Frankfurt, 1749 - Weimar, 1832) 28 Ağustos’ta Frankfurt’ta doğdu. Varlıklı bir aileden gelen babası tarafından
Aydınlanma düşüncesinin
ideallerine göre yetiştirildi. Küçük yaşta Fransızca,
Latince ve Eski Yunanca öğrendi, güzel sanatlar ve
tiyatroyu tanıdı. 1765’te hukuk eğitimine
başladı.
1774’te yazdığı ilk romanı Genç Werther’in Acıları (Die Leiden des jungen
Werther) gerek anlatımı gerek duygularının coşkunluğu ve çağdaş gençliğin
duygu ve düşüncelerini yansıtmaktaki başarısıyla evrensel bir üne kavuştu. Genç Werther’in Acıları, Avrupa’da elden ele dolaştı. Goethe, 1775’te Weimar Dükü
tarafından elçilik danışmanlığına atandı ve
Weimar’ı yıllar içinde bir kültür
kenti haline getirdi. 1782’de “von” unvanını aldı.
1786’daki İtalya’ya seyâhati Goethe’nin
‘yeniden doğuşu’ sayılır. Yaşamının son günlerinde bitirdiği Faust, dünya klasiklerinin en önemli yapıtıdır. Goethe, yalnızca
edebiyatla değil eğitim, doğa
bilimleri ve felsefe de içinde olmak üzere pek çok konuyla yakından ilgilendi ve sayısız düşünür, şair
ve yazara ilham kaynağı oldu. Friedrich Nietzsche
hayatı boyunca Goethe’ye hürmet etmiş ve halefi olarak onu selâmlamıştır. Hugo von Hoffmanstahl,
1922 yılında şunları
yazmıştır: “Goethe, eğitim temeli olarak bütün bir kültürü teşkil etmektedir” ve “Goethe’nin düzyazıdaki sözlerinden, bugün belki tüm Alman üniversitelerinden
olduğundan daha fazla okuma geleneği türeyecektir.” Thomas Mann ise Goethe’ye
karşı çok saygı ve
sempati duymuştur. Sadece yazar kimliğine değil,
aynı zamanda tüm alışkanlıkları ve
karakter özelliklerine hayran kalmıştır.
Gülperi Sert
1998’de Dokuz Eylül Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde
Mütercim Tercümanlık Bölümü’nü kurdu. Alman Dili ve Edebiyatı, Türk
Edebiyatı, karşılaştırmalı Edebiyat, Yazın Çevirisi ve Çeviri Eleştirisi
üzerine makaleleri olan Sert’in iki telif, birçok çeviri kitabı bulunmaktadır.
Almancadan ve İngilizceden hazırladığı üç öykü seçkisi dışında Kafka’dan Dönüşüm’ü
(2003) (İlya Yayınları); W. G. Sebald’den Göçmenler’i (2005) (Can
Yayınları) çeviren Sert daha çok Zweig çevirileriyle tanınmaktadır: Kendi
Hayatının Şiirini Yazanlar (2004) (İş Bankası Yayınları); Joseph
Fouché & Bir Politikacının Portresi (2006); Dünün Dünyası
Bir Avrupalının Anıları (2008); Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ve Bir
Yüreğin Ölümü (2009); Clarissa (2010) (Can Yayınları); Satranç
(2012); Böyle Buyurdu Zerdüşt (2012) (Doğu Batı Yayınları).