• Kokunun Tarihi

Kokunun Tarihi

  • 230,00 TL
  • 161,00 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

Mikrotarih alanında çalışmalarıyla tanınan Alain Corbin, kültür tarihine önemli bir katkıda bulunmaktadır. Bu yapıtta, kokunun düşünce tarihinde yerleştiği konumla birlikte duyuların, özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda hem insanın özel mekânını hem de kentin kamusal mekânını nasıl biçimlendirdiği araştırılıyor. Corbin, kokunun tarihini incelerken esasen Paris’teki evlerin, mahallelerin aşama aşama kötü kokulardan nasıl arındığını, temizlik algısı içinde yeni oluşan şehircilik anlayışını göstermektedir. Kitapta tıp tarihine ve eczacılığa yapılan göndermeler bir kültürün ayrıntılarda kalmış yönünü açıklığa kavuşturuyor. İyi ve kötü koku ayırımları toplumsal düzenin işleyişini, sınıf farklarını, konfor arayışını, lüks ve zenginliği de göstermektedir. Kokular, dünyayı algılama ve bir tasavvur etme biçimidir. Mistikliğin, sefahatin veya cezbetmenin mutlak surette gizemli bir kokusu vardır. Tutkular vücut sıvılarını etkilerken son derece “kişisel bir koku”yu da ardından sürüklerler.

“Narin, duyarlı ve hassas bir kişinin, caddeden yükselen birçok kokuşmuş, bozulmuş, can sıkıcı karışımı, iğrenç ruhların esintisini; dumanların, kötü yayılımların ve karanlık şehirlerimizin üzerine süzülen kötü rüyaların karışımını algılayıp da etkilenmemesi mümkün değildir!”

Jules Michelet, La femme (Kadın), 1859


  • Yazar: Alain Corbin
  • Kitabın Başlığı: Kokunun Tarihi  - Miyasma ile Fulya: Koku ve Toplumsal İmgelem 18-19. Yüzyıllar
  • Fransızca Özgün Metin: Le Miasme et la Jonquille: L’odorat et l’imaginaire social XVIIIe-XIXe siècles
  • Çevirenler: Pınar Güzelyürek Çelik, Mehmet Emin Özcan, Lale Özcan [Fransızca]
  • Yayına Hazırlayanlar: Taşkın Takış - Ufuk Coşkun
  • Kapak Tasarımı: Harun Ak
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 373; Tarih Dizisi - 48
  • Basım Bilgileri: 2. Basım: Kasım 2022 (1. Basım: Dost Kitabevi Yayınları, Ekim 2007)
  • Sayfa Sayısı: 398
  • ISBN: 978-625-8123-28-9
  • Boyutları: 13,5 x 21
  • Kapak Resmi: Marie-François Firmin-Girard, "Charlieu’de Bir Pazar".

Önsöz

 

Birinci Kısım
Algı Devrimi ya da Şüpheli Koku

1. Hava ve Kokuşma Tehdidi

     Korkutucu Bir Hava Kabarcığı

     Çürüme Kokuları

2. Koku Alma Duyusunun Duyarlılık Kutupları

     Toprak ve Miyasmanın Arkeolojisi

     Zehirli Gaz Bataklığı

3. Toplumdaki Hava Yayılımları

     Vücut Kokusu

     Arzunun ve Tiksintinin Yönetilişi

     Sintine ve Hasta Şehrin Kokuları

4. Katlanılmaz Olanı Yeniden Tanımlamak

     Tahammül Sınırının Düşmesi

     Eskilerin Tedaviyle Buldukları Çareler

     Miskin Dışlanması

     Itırların Gözden Düşmesi

5. Koku Alma Zevkine İlişkin Yeni Hesaplar

     Zevkler ve Gülsuyu

     Narkissos’un Parfümü

 

İkinci Kısım
Kamusal Alanı Temizlemek

1. Koku Giderme Stratejileri

     Kaldırım Döşenmesi. Akaçlama. Havalandırma

     Yığılmaları Önlemek, Mikroptan Arındırmak

     Yeni Stratejilerin Laboratuvarları

2. Kokular ve Toplumsal Düzenin Fizyolojisi

     Koku Bilimi Kısa Ömürlü Altın Çağı ve Lavoisier Devriminin Sonuçları

     Yararcılık ve Kamusal Alandaki Kokular

     Klorür Devrimi ve Akımların Denetimi

3. Siyaset ve Zararlı Etkileri

     Yasanın Oluşturulması ve Koku Almanın Önceliği

     Kirliliğe Karşı Duyarsızlığın Yerleşmesi

 

Üçüncü Kısım
Kokular, Semboller ve Toplumsal Temsilleri

     Cabanis ve İlişkilerin Anlamı

1. Yoksulun Kokusu

     Sefalet Salgıları

     Kafes ve İn

     Sefaleti Yola Getirmek

2. “Evin Kokusu”

     Havasız Kalma Fobisi ve Kalıtımsal Koku

     Sağlıkbilimcilerin Israrları ve Yeni Duyarlılık

     Alışkanlıklar ve Normlar

3. Mahremiyet Kokuları

      “Dayanıklı Temizlik”

     Kokular ve Zarafetin Yeni Tasavvurları

     Beden Dilini İnceleyen Bilim İnsanı

     Parfüm Tarihindeki Kısa Süreli Çalkantılar

4. Esriklik ve Parfüm Şişesi

     Zamanın Nefesi

     Yatak Odası Tütsüsü

     Arzuların Yeni İdaresi

5. “Terli Gülüşler”

     Dışkı Konusundaki Zorlu Mücadele

     İki Hava Kavrayışı

     Kirin Yararları

     Burnun Pervasızlığı

Çözüm: “Paris’in Kokuları”

     Pasteur Öncesi Mitolojilerin Çöküşü

     Kapalı Devre ya da Sel

     Durgunluk ya da Sulandırma

     Sondeyiş


Sonuç

Dizin

Önsöz

 

Kokuları Giderme ve Algı Tarihi

Koku alma duyusuyla ilgili bir kitap yazma fikrini geliştirmem, Eski Rejim’e ait Kraliyet Tıp Akademisi üyesi ve Paris’te 1794’te kurulan kamu sağlığı kürsüsünün de ilk başkanı olan Jean-Noël Hallé’nin Mémoires’ını (Anılar) okumamla başlamıştır.

İğrenç miyasmalara karşı yorulmaz bir savaşçı olan Jean-­Noël Hallé kokuları gidermek için bir mücadele yürütmüştür. 14 Şubat 1790’da meslektaşları tarafından görevlendirilerek, pis kokuları tespit etmek ve Seine nehrinin iki yakasını ne derece kapladığını ölçmek için nehir kıyısında incelemeler yapar; bir başka gün Fransa’nın o dönemdeki en büyük bilim adamlarıyla birlikte özellikle en zehirlisi olarak bilinen bir çukurun boşaltımını denetler ve koku oluşumunu alt edebilecek işlemleri test eder. Bunlar yalnızca onun günlük işleriydi. Profesör Hallé hastanede, bu hastalık yaratan türlerin her birinin kokusunu titizlikle inceleyerek tanımlar; erkeklerin, kadınların ya da çocukların doluştuğu salonların etrafa yaydıkları kendilerine özgü kokuları ayırt etmeyi bilmektedir. Bicêtre’de defterine “zavallı fakirlerin yavan kokusu” diye bir not eklemiştir.

Bu tutum Hallé’yle sınırlı değildir; görüleceği üzere bu döneme ait metinlerin dikkatle yorumlanması bu alanda aşırı bir ortak duyarlılık olduğunu gözlemlememizi sağlar. 18. yüzyılda İngiliz tarzı bahçelerin ya da ölçekli ideal şehir çizimlerinin oluşturduğu manzaraya bakınca büyük mutluluk duyulurken, şehrin miyasmalarını koklamak insanları dehşete düşürür. Bu bağlamda tarih karmaşası bir tehdit oluşturur. Jean-Noël Hallé’nin zorlu araştırmasından beri kokuları algılamada ve incelemede birtakım değişiklikler olmuştur; işte bu kitap bu konuyu ele almaktadır.

Duyarlılığın bu kadar önemsenmesi ne anlama gelir? Çevremizin koku alma sessizliğini bozarak bizleri dayanılmaz insanlar haline getiren bu kokulardan arınmak için yürütülen gizemli ve kaygı dolu çalışma nasıl gerçekleşmiştir? Bu antropolojik yapının köklü değişiminin aşamaları nelerdir? Beğeni şemaları ve simgesel sistemlerdeki değişimin ardındaki toplumsal olgular nelerdir?

Bilindiği üzere, sorun Lucien Febvre’in gözünden kaçmamıştır: Koku alma duyusu tarihi, kendisinin açmış olduğu birçok alanda yer almaktadır. O zamandan bu yana görme ve tat alma duyuları oldukça ilgi çekmiştir; görme, büyük panoptik rüyanın keşfiyle canlanmış ve estetikle olan bağlantısı sayesinde büyük bir güç kazanmıştır; tat almaysa, günlük yaşamın toplumsallaştırılması ve kurallara bağlanışını inceleme isteğinin ardına sığınmıştır. Bu alanda da koku dışlanmanın cezasını çekmiştir, oysa kamu alanının koku yoğunluğuna karşı bir saldırı belirmekteydi.

Bir kez daha sessizlik olur. Duyuların kullanımının, yaşamdaki hiyerarşilerinin bir tarihi vardır; bu bağlamda her şey kendiliğinden olmaz; hiçbir şey uzmanların bilinçsiz küçümsemelerini haklı çıkarmaz. Kokuların reddi yalnızca tekniklerin gelişmesinin bir sonucu değildir; spreyler ve vücut deodorantlarıyla birlikte çıkmamıştır ortaya; bunlar yalnızca eski bir takıntının açıklanmasını ve gelecekteki bir hareketin şişirilmesini sağlayacaktır.

Algının bu tarihini/savaşını yeniden çizmenin ve çıkışına yön veren imge sistemlerinin uyumunu saptamanın vakti gelmiştir. Ancak aynı zamanda, toplumsal yapılarla algı tutumlarını karşılaştırma ilke olarak benimsenmelidir. Gerilim ve çatışmaları, tamamen bu zıtlılıkların bünyesinde var olan duyarlılık şekillerinin çeşitliliğini yadsıyarak ele almak boşunadır. İğrençlik güçlüdür; iç bulandırıcı atık toplumsal düzeni tehdit etmektedir; hijyenin ve hoşluğun güven dolu zaferi istikrarı belirtmektedir.

Koku alma duyusu üzerine bilimsel ve kuralcı söylem analizi, bilim adamları tarafından geliştirilen davranış sosyolojisi, buna getirdikleri öznel yorumlar, yaşanan hoşgörüsüzlük, zevk ya da hoşnutluk tarih sürecindeki toplumsal karmaşıklıklar içerisinde ortaya çıkış şekilleriyle davranışlar, otoriteler tarafından uygulamaya geçirilen stratejiler, bütün bunlar, içerisinde, her şeye rağmen ve her an paylaştırma isteminin kolaycılık olacak derecede gerçek ile düşün birbirine karıştığı bölümlenmiş bir çalışma alanı oluştururlar.

Böylesi bir enginlik karşısında, mantık sınırlı amaçlar gütmeyi zorunlu kılmaktadır; algı tarihi konusunda yapılan çalışmaların çokluğu tutumların bütüncül bir şekilde ele alınmasını zorunlu kılmadan önce, bütün araştırmacılara özenle etiketlenmiş, inceleme araçlarının gerçek bir psiko-tarihin gelecekte tasarlanmasını sağlayacak olan malzemeler sunmak istiyorum.

Bilimsel Söylemin Endişe Verici Belirsizliği

İlk bakışta, Jean-Noël Hallé’nin tavrıyla zamanının felsefi inançları arasında bir uyum olduğu gözlenmektedir. Duyusal verilere karşı aşırı dikkati, bilimsel yöntemde duyulara ­verdiği önemi yansıtmaktadır. Locke düşüncesinden miras kalan, 1709 yılında Maubec tarafından Principes physiques de la raison et des passions des hommes (İnsan Aklının ve Tutkularının Fiziksel İlkeleri) adlı yapıtında genel olarak ele aldığı, 1755’te Fransızcaya çevrilecek Hartley’in ayrıntılandırdığı bu kuram, Condillac iki temel kitabını (L’Essai sur l’origine des connaissances humaines, İnsan Bilgilerinin Kökenine Dair, 1746 ve Le Traité des sensations, Duyulara Dair, 1754) yayımladığında tutarlı bir sisteme sahip olmuştur. Locke’un hâlâ “özel bir etkinliğin özerk ve yetenekli” ilkesi olarak sunduğu anlama yetisi, Condillac’ta “ruhun eylemlerinin birikimi ya da biraraya gelmesi”ne indirgenmektedir. Karar, düşünme, arzular, tutkular, bütün bunlar farklı kılıklara giren duyulardan başka bir şey değildir; ayrıca hepimizin hafızasında gülü kokladığımızda can bulan ve bu kokuyla karışan bir bedenin hatırası vardır.

Duyular artık bütün bilim adamları ve felsefecilerin karşılarına çıkacaktır; ne kadar direnirlerse dirensinler sonunda onun etkisine maruz kalacaklardır. Ancak bunlar Aydınlanma Çağı felsefesinin tarihine ait bir iki kısa nottur ve bu tarihi irdelemenin yeri de burası değildir. Burada bizi ilgilendiren duyarlılığın vurgulanmasıdır. Duyular “giderek daha çok çözümleyici olmayı sağlamakta, fiziksel ortamın tadı ve sıkıcılığının derecelerini daha da özenle ele almaktadır.” Jean-Noël Hallé’nin sürekli tetikte olan koku alma duyusu ölümcül tehlikeyi beklemektedir; oysa iyimser rahip Pluche doğanın gösterisinin tadını çıkarmaya davet etmektedir.

Bununla birlikte, felsefeciler koku alma duyusuna fazla önem vermezler. Bilim dünyasının yadsıyıcı tutumu, Modern Zamanların doğmaya başlamasından itibaren bu duyunun öneminin sona erdiğini düşünen Lucien Febvre’in bakış açısını desteklemektedir. Bunun dışında, bilimsel söylemler, kendi çelişkileri içerisinde saplanıp kalmış olan bu konuyu ele aldıklarında belirsizleşmektedir. Koku alma duyusuyla ilgili verilere önem verilmesiyle dışlanması arasında yaşanan gelgitler bilim düşüncesinin endişe verici belirsizliğini ortaya koymaktadır. Dilin kafa karıştırıcı fakirliği, kokuların yapılarını anlamamak ve kimilerinin baskın esans kuramından vazgeçmemesi düşüncelerdeki tereddütü ve söylemin dolambaçlılığını açıklamaya yardımcı olmaktadır.

Oldukça basit kimi kalıpsözler koku alma paradoksunu çizer. Arzu, iştah, içgüdü duyusu hayvansallığın özellikleridir. Koklamak hayvana özgü bir davranıştır. Dilin kokusal duyumları ifade etmekteki yetersizliği, eğer bu algı baskın çıksaydı, insanı dış dünyaya sıkı sıkıya bağlı bir canlıya dönüştürürdü. Geçiciliğinin kurbanı olan koku alma duyusu varlığını hafızada uzun süre sağlayamaz. Koku almanın yoğunluğu zekâyla ters orantılı olarak gelişir.

Gelişmesi sürekli olarak dile getirilen Platoncu bir önyargı temeline dayanan işitme ve görme duyusunun tersine, dışlanan bu duyunun toplumsal durumda fazla bir işlevi yoktur. “Koku onun (insan) için daha az gerekliydi; insan dik yürüyecek, yiyebileceği şeyleri uzaktan bulabilecek biçimde yaratılmıştı; toplumsal yaşam ve dil yemeye yeltendiği besinlerin niteliklerini öğretebilirdi ona” der baron Haller. Kanıtıysa vahşi olan, uygar insana göre çok daha yoğun kokusal niteliklere sahiptir. Rahip Tertre, Rahip Lafitau, Humbolt, Cook ve ilk antropologlar bu konuda hemfikirdirler. Ve aynı biçimde, bugüne kadar bu konuda aktarılan hikâyeler abartılı gelse de vahşilerin çocukları gözlemlendiğinde, toplumsal durumun dışında büyümüş bir kişinin koku alma konusundaki üstünlüğü görülür.

Bu bilimsel inanışlar, koku alma duyusunun kullanımları üzerine bir yasaklar örtüsü örter. Hayvanlar gibi koklamak, ko­ku almada şaşmazlık sergilemek, ağır hayvansal ­kokuları sevmek, cinsel kokuların erotik rolünü kabul etmek şüphe yaratmaktadır; vahşi varlığınkiyle benzerlik gösteren böylesi davranışlar hayvanlara olan yakınlığı, özen eksikliğini, kullanma kurallarının bilinmediğini ortaya koymaktadır; bunlar kısacası toplumsal durumu tanımlayan öğretilerin başarısızlığını ortaya koyar. Koku alma algılar sıralamasında, dokunmayla birlikte en altta yer almaktadır, ayrıca Kant da bu duyuyu estetikten çıkarmıştır.

Jean-Noël Hallé’nin algılar konusundaki tutumu iddialarının yanlış olduğunu ileri sürmektedir; burada koku almayla ilgili ilk çelişkiyle karşılaşılmaktadır. Hayvansallığın anlamı olan bu duyu aynı zamanda ve aynı nedenden ötürü muhafazakârlığın da duyusudur. Oysa nöbetteki koku alma duyusunun görevi yeni bir önem kazanır. Tadın öncüsü olan burun zehiri haber verir; ama işin özü bu değildir; koku alma duyusu atmosferdeki tehlikeleri saptar. Havanın niteliklerinin en iyi inceleyicisidir. Kimya ve enfeksiyonla ilgilenen tıp tarafından bu akışkana verilen fazla önem Lucien Febvre tarafından saptanan koku alma duyusunun inişini bir zaman durdurur. Koku alma duyusu tehlikeyi önceden sezer; zararlı çürümeleri ve miyasmanın varlığını uzaktan fark eder. Geçici olan her şeyden uzak durulmasını sağlar. Havaya verilen önem nedeniyle endişeli duyarlılığın bu ayrıcalıklı duyusuna da önem verilir. Bu duyu modern kimyanın ortaya çıkışıyla zorunlu hale gelen alan paylaşımını da elinde tutmuştur.

Birbiriyle çelişen ikinci bir çift veri bu karışıklığa dâhil olur. Kokusal izlenimlerin âni, hattâ kesik kesik oluşu, hafıza­da tutmayı ve duyuların karşılaştırılmasını zorlaştırır. Koku almayı terbiyeye kalkışmak hayal kırıklığından başka bir şey doğurmaz; ayrıca duyuların eğitilip keyfinin çıkarıldığı özel mekânlar olan İngiliz bahçeleri yapılırken bu duyuya pek ­aldırış ­edilmez.

Bununla birlikte, Antikçağ’dan bu yana doktorlar bütün duyu organları içerisinde burnun beyne, dolayısıyla da “duygunun kökenine,” en yakın olanı olduğunu, sürekli tekrarla­maktadırlar. Ayrıca bu duyu “esansla dolunca sinirlerinin, tepeciklerinin bütün telleri çözülür; bunun aksine bu kaynaktan uzaklaşanların sinirleri ortak yasa gereği daha sağlamdır.” Kokuya ilişkin duyumların son derece incelikli oluşu buradan ileri gelir; bu duyumlar kişinin sertliğinin aksine zekâsıyla birlikte artar. Güzel çiçek kokuları “sanki yalnızca insan için yaratılmış gibidir.”

Rousseau’nun imgelem ve arzunun duyusu dediği etkilerin ve bunların gizemlerinin duyuları olan koku alma duyusu, ruhsal yaşamı işitme ya da görmeden daha derin bir şekilde etkiler; sanki yaşamın köklerinde bu duyu vardır. Ardından, akla geliveren anılarla ilgili duyu, ben ile dünyanın birlikte var olduğunu bildiren haberci, iç dünyaya özgü duyu haline gelecektir. Narsisizmin, tıpkı hava saplantısı ve bulaşıcılarla mücadele takıntısı gibi yükselişi, bütün duyuların en önemsenmeyenin lehine çalışmaktadır.

Böylelikle koku almaya ait kuramsal söylem ilgi çekici yasakların ve gizemli çekiciliklerin ağını dokumaktadır, içgüdünün hayvansı şehvetlerinin reddedilişi kokuşmuş miyasma yüzünden oluşan zorunlu duyarlılıkla, çiçek kokularının mükemmel zevkiyle, Narkissos parfümleriyle dengelenmeye çalışılır sanki, işte bu yüzden kokuyu, görme ve işitme duyularına pek önem veren duyu tarihinin alanından dışlarsak aceleci davranmış oluruz.

Ben burada bu belirsiz kuramlar üzerinde yer etmiş tutumları saptamaya çalışacağım. Bunun için de Jean-Noël Hallé’nin açtığı yola geri gelelim.

Alain Corbin (1936)

Paris Üniversitesi’nde tarih profesörü. Mikrotarih alanında çok sayıda birbirinden ilginç çalışmalarıyla tanınır. Özellikle duyu ile tasavvurlar üzerine odaklanmıştır. Araştırma alanları koku, sessizlik, dinlenme, gökyüzü, deniz, rüzgâr, yağmur, hobiler, insan bedeni, fahişelik vb. gibi kültürel tarihin ilginç konularından oluşmaktadır. Çok sayıdaki kitapları arasında şunlar sayılabilir: L’archaïsme et modernité en Limousine au XIXe siècle (1845-1880) (19. yüzyılda Limousine’de Arkaizm ile Modernite), Presse Universitaire de Limoge, Limoge, 1999; Les Filles de noce. Misère sexuelle et prostitution (XIXe siècle) (Gerdek Kızları. Cinsel Sefalet ve Fahişelik) Flammarion, Paris, 1982; Le village des “Cannibales”, (“Yamyamlar” Köyü), Flammarion, Paris, 1990; Le Territoire du vide et le désir du rivage, 1750-1840 (Boşluğun Yurdu ve Kıyı Hasreti), Flammarion, Paris, 1998; Histoire du corps, (Bedenin Tarihi), Seuil, Paris, 2005; Histoire du christianisme, (Hıristiyanlığın Tarihi) der., Seuil, 2007.

Pınar Güzelyürek Çelik

İstanbul 1977 doğumlu. Lisans ve yüksek lisans öğrenimini Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Fransızca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalı’nda tamamladı. 1999’dan beri aynı bölümde araştırma görevilisi olarak çalışmaktadır. Doktorasını Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamlamıştır.

Mehmet Emin Özcan

Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Fransız Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim üyesi. Mircea Eliade, François Hartog, Marcel Gauchet, Victor Hugo, Philippe Borgeaud, Hugo Pratt, Marguerite Duras, Philippe Boulle, Jean-Marie Guéhen­no, Charles Baudelaire, ­Jean-Pierre Vernant, Pierre Nora, Jean Bottéro, Yves Bonnefoy, Jean-­Paul Sartre ve Jean Starobinski’den çevirileri bulunmaktadır.

Lale Özcan

Ankara 1973 doğumlu. Lisans ve yükseklisans öğrenimini Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Fransızca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalı’nda tamamladı. 1999’dan beri aynı bölümde çalışmalarını yürütmektedir. Roger Chartier, Eugéne Ionesco, Jean Paul Roux, Mircea Eliade’den çeviriler yapmıştır.