İslâm Tarihyazımında Gerçeklik ve El-Mes’udi
- 200,00 TL
-
140,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
İbn Haldûn, kendisinden 450 yıl önce yaşayan el-Mes'ûdî'yi “tarihçilerin önderi” olarak takdim eder. Kimi batılı kaynaklarda ise bu isim “Arapların Heredotos”u olarak kayda geçmiştir. El-Mes'ûdî, zamanını aşan bir tarihçi, coğrafyacı ve seyyahtır. Geniş sahaya yayılan merak ve tutkusuyla kaleme aldığı tarihler, kendisinden sonra gelenler için özellikle tarih ve coğrafya yazıcılığı ile tarih felsefesi alanlarında birer başvuru kaynağı olmuştur.
Çünkü tüm diğer tarihçiler gibi, el-Mes'ûdî’nin eserlerinde de tarih ve gerçeklik konusunda bir takım eleştirel araçları nasıl kullandığı; hangi dinî ve aklî ölçütlerden faydalanmaya çalıştığı görülmektedir. Bu bağlamda el-Mes'ûdî'nin sadece “gece oduncusu” benzetmesi bile dikkate değer duruyor: O, yazdıklarında göz tanıklığına sahip olmayan tarih yazarını, geceleyin eline gelen her odun parçasını toplayan bir gece oduncusuna benzetir. Dolayısıyla el-Mes'ûdî'ye göre tarihsel bilgiye eleştirel bir zihinle yaklaşmak gerekmektedir.
Bu kitap, anılan bağlamda İslâm tarihyazımında eleştirel gerçeklik nasıl inşa edilmiştir sorusuna bir cevap bulma arayışıdır. Kitap aynı zamanda, İslâm kültüründeki birbirinden farklı geleneklerin gerçekliği nasıl yorumladığı ve algıladığına da yer vermektedir. İslâm öncesi toplumların geçmiş algısı, tarihe, dolayısıyla zamana bakışı ve bilgi (haber) ile kurdukları ilişki gözden geçirilmiştir.
Aynı çerçevede el-Mes'ûdî'nin tavrı, iki ayrı eseri: Murûcu'z-Zeheb ve Me'âdinu'l-Cevher ile et-Tenbîh ve'l-İşrâf ‘tan örnekler verilerek ele alınmıştır.
Bu çalışma belli bir terminoloji etrafında zengin bir kültürü inceliyor ve kayıp bir hafızayı bugün için yeniden canlandırıyor.
- Yazar: Emine Sonnur Özcan
- Kitabın Başlığı: İslâm Tarihyazımında Gerçeklik ve El-Mes’udi
- Yayına Hazırlayan: Ufuk Coşkun
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 111; Tarih Dizisi - 14
- Basım Bilgileri: 1. Basım: Eylül 2014
- Sayfa Sayısı: 287
- ISBN:978-605-5063-17-7
- Boyutları: 14 x 21
- Kapak Resmi: Bir 16. yüzyıl Pers minyatürü.
Kısaltmalar Dizini
Önsöz
Kaynaklar ve Araştırmalar
Giriş: İslâm Öncesi Arap Toplumunda Tarih Bilinci ya da Geçmişin Algısı
A. İslâm
Öncesi Arap Toplumunda Zaman ya da Dehr Anlayışı
B. Gerçeklik Algısı Bakımından İslâm Öncesi Arap
Toplumunda Rivâyet, Bilgi ve Şiir
B.1. Rivâyet
B.1.1. Eyyâmu’l-Arab
(Arap Günleri) Rivâyeti
B.2.2. Ensâb (Soy Zinciri) Rivâyeti
B.2.3. Şiir Rivâyeti
B.2.3.1. Şiir Rivâyetinin Gerçekliği
B.2.4. Ahbâr/Âsâr Rivâyeti
I. Bölüm: İslâmi Dönemde
Geçmiş Algısı Yahut el-Mesûdî’nin Geleneksel Tarih Yazıcılığının Arka Planı
A. İslâm
Toplumunda Tarih Yazıcılığının Doğuşu
A.1. Kur’an ve Geçmiş
A.2. Câhiliye Devrinden
Tevârüs Edilen Unsurlar
A.3. Hadis Yazımı ve
Tarihyazımı
II.
Bölüm: Erken Dönem İslâm Tarihçiliğinin Güçlü Siması: Ebu’l-Hasan Ali el-Huseyn
Bin Ali el-Mesûdî (Ö.346/957)
A. el-Mesûdî’nin
Hayatı
B. Seyahatleri
C. İlişkileri
ve Temasta Bulunduğu Kişiler
D. Kişiliği
III. Bölüm: el-Mesûdî’nin Eserleri
A. el-Mes’ûdî’nin
İlgi Alanları ve Tarihçiliği
B. Eserleri
B.1. Murûcu’z-Zeheb ve
Me’âdinu’l-Cevher
B.2. et-Tenbîh ve’l-İşrâf
C. el-Mesûdî’den
Etkilenen Tarihçiler
C.1. el-Mesûdî
ve İbn Haldun
D. el-Mesûdî, el-Yakûbî ve et-Taberî
IV. Bölüm: el-Mesûdî’de Tarihsel Gerçeklik
A. İslâmi Epistemoloji ve Gerçeklik Ölçütleri
A.1. Müslüman Tarihçiliğe Özgü
Gerçeklik Anlayışı
B. el-Mesûdî’nin Tarihçiliğinde Gerçeklik Kriterlerinin Genel Çerçevesi
C. Tarihsel
Gerçeklik Kriterlerini Kullanış Tarzı
C.1. Tarihsel Gerçeklik
Anlayışında Kur’an Âyetleri ve Hadisler
C.2. Tarihsel Gerçeklik Anlayışında Başkalarının Görüşlerini
Kullanımı
C.3. Kendi Deneyim, Gözlem,
Araştırma ve Görüşleri
C.3.1.
Gözlemleri ve Maddî Bulguları
C.3.2. Tarihsel, Sosyolojik,
Antropolojik Tespitler ve Spekülasyonlar
C.3.3.
Mülâkat ve Münâzaraları
C.3.4.
Hurâfe ve Uydurma Bilgiler Karşısındaki Tutumu
C.3.5.
Tarihsel Gerçeği Tespitte Yazarlara Eleştirel Yaklaşımı
D.
Tarihsel Gerçeği Tespitte İlklerin Tarihini Ortaya Koyma Kaygısı
Sonuç
Kaynakça
Dizin
ÖNSÖZ
İnsanoğlunun
zihniyetini, geçmişi belirliyor. Geçmişinden taşıdığı akılla o, bugüne ve
yarına ilişkin reflekslerini ortaya koyuyor. Toplumların gerçeklik algıları da
bu reflekslerden biri.
Geçmiş, gerçeklik ve bugün arasında olmazsa olmaz
türden ilişkiler söz konusu. Oswald Spengler’in ifadesiyle gerçek, “insanın içerisine
doğduğu dünyanın tasvirinden ibarettir.” Tasvir etmede kullanılan kavram ve
sıfatlar, insanın geçmişinin biçimlendirdiği hafızanın ürünleri. Dolayısıyla,
toplumların gerçeklik algıları, dün ve bugün içinde bulundukları fiziksel ve ruhsal koşulların ürünü olup görecelidir. Fiziksel
koşulları coğrafya, iklim vb. maddî unsurlar oluştururken, ruhsal koşullar
üzerinde büyük ölçüde dinî ve moral sistemler etkilidir. Bu anlamda gerçeklik
algısı, zaman içinde bireysel ve toplumsal değerleri; iyi-kötü, doğru-yanlış
gibi normları da oluşturuyor.
Toplumların tarihsel gerçeklik algılarında dinlerin
belirleyiciliği tartışılmaz. Bireyin ve dolayısıyla kitlelerin ruhsal dünyalarını
biçimlendiren din, ahlâk ve ideoloji, bir tür zihniyet turnusolu olarak da
değerlendirilebilecek özellikler taşır ve neredeyse tüm sosyo-kültürel ve
sosyo-psikolojik dışavurumlarda belirleyicidir. Örneğin, Ortaçağ Batı kültürünün
tarihsel gerçeklik anlayışı, iki büyük din –Yahudilik ve Hıristiyanlık–
tarafından biçimlendirilmiş olup, kutsalın tarih aracılığıyla tezahürü ilkesine
dayanmaktadır. Söz konusu ilkenin itkisiyle tarihte neler olduğuna
yönelen Batılı zihniyetin, tarihsel gerçeklikle ilişkisi, asırlar içinde ortaya
çıkan teolojik ayrışmalar ve seküler yaklaşımlarla evrilmiş ve dönüşmüşse de
anılan ilke etkisini hiçbir zaman kaybetmemiştir.
Geçmişin ve hâlin (bugünün) ürünü olan gerçeklik, toplumsal
ve moral anlamda meşrûlaşan ölçütleriyle tarihsel gerçekliği, dolayısıyla
geçmişin kayıt altına alınması anlamına gelen tarih yazıcılığını da inşâ ediyor.
Bu bağlamda kitapta “tarihsel gerçeklik”le kastettiğimiz, ortak geçmişe sahip bir toplumun, geçmişten
hâle taşıyıp yeniden ürettikleri gerçeklik anlayışının, eski zamanlarda
yaşanılanların ifadesinde tezahür etme biçimidir.
Toplumların tarih yazma
biçimleri bir yandan ait oldukları dönemin
zihniyetini okumaya yardımcı olurken, diğer yandan o toplumda zaman içinde
evrilen tarihsel gerçeklik ve gerçeklik algısına ilişkin kanaatler ortaya
koymayı mümkün kılar. Dolayısıyla tarihsel gerçeklik açısından tarih
yazıcılığı, aynı zamanda bir milletin sahip olduğu zihniyetin âdeta bir genetik
haritası gibidir.
Böyle bir görme biçimi, erken dönem İslâm tarihyazımına uygulandığında, nasıl bir
sonuçla karşılacağımızın cevabı bizi, erken dönem İslâm tarihyazımının en dikkat
çeken yazarlarından biri olduğu halde üzerinde fazla çalışılmamış Ebu’l Hasan
Ali el-Mes’ûdî üzerinde yoğunlaşmaya
sevk etti. Ebu’l-Hasan’a tarihsel gerçeklik anlayışı açısından
bakıldığında neler söylenebilir? Onun, ataları vasıtasıyla kendisine ulaşan
Câhilî geçmişi ile yeni din
İslâm’ın ortaya koyduğu akletme biçimi nasıl harmanlanmış ve bunun sonucunda
“geçmişte neler olduğu”na ilişkin nasıl bir tarihsel gerçeklik inşa edilmiştir?
Bu bağlamda yapılmış incelemeler sorgulandığında, İslâm tarihçiliğinin doğuşu ve yükselişi üzerine çoğu
Batılı ve Arap bilim adamlarının yaptığı az sayıdaki çalışmayla karşılaşılır.
Ancak bu eserlerde tarihsel gerçeklik ve onun tarih yazıcılığında
ortaya koyulma biçimiyle hemen hiç ilgilenilmediği görülmekte. Yukarıdaki sorular
bu kitapta, el-Mes’ûdî’nin günümüze ulaşan Murûcu’z-Zeheb ve Me’âdinu’l-Cevher ile et-Tenbîh
ve’l-İşrâf isimli eserleri temel
alınarak değerlendirilmeye çalışılacak.
el-Mes’ûdî, günümüzden yaklaşık bin sene öncesinde kaleme
aldığı eserler üzerinde inşâ ettiği tarihsel gerçeklik ölçütleri ve dolayısıyla
eleştiri mekanizmalarını bugünden bakarak anlamaya çalışmak, muhakkak ki son
derece güç bir iş. Bu noktada karşılaşılan ilk engel, kültürel göreliliktir.
Yukarıda da değinildiği gibi, Ebu’l-Hasan ve döneminin tarihsel gerçeklik
ölçütleri, Arap Yarımadası’nda yüzyıllardır hüküm sürmüş olan fiziksel ve ruhsal
koşullarla İslâm’ın buluşmasından ortaya
çıkan kültürel sentezde biçimlenmiş olmalı. Arap tarihçi Abdülaziz ed-Dûrî’ye
göre, İslâm tarihyazımı hadis, kahramanlık hikâyeleri, soy zincirleri, İslâmî
ilkeler, kabilevî eğilim, dil bilim, Arap imparatorluğu ve coğrafya
asabiyetinden etkilenmiştir. Esasen, tüm bu belirleyici unsurlar aynı zamanda
kültürel göreliliğin tezahürleridir. Durulan noktadan, yani insanların kendi
gerçekliklerini inşâ ettikleri kültür coğrafyalarından imkân ölçüsünde sıyrılmaya
çalışıp, farklı bir kültürün tarihsel gerçeklik algılamasına yaklaşabilmelerinde
dinî iklimin ortaklığı belli bir kolaylık sağlayabilir. Ancak çok fazla
belirleyici olabileceği düşünülemez; çünkü bilindiği üzere dinler, temel
kurallar dışında pratik yaşamın pek çok alanına ilişkin tâli uygulamalarda,
tarihsel ve dolayısıyla özgün kültürel arketiplerle biçimlenir.
Karşılaşılan ikinci büyük engel, el-Mes’ûdî’yi
diğer âlimlerden ayıran özellikleridir. Kuşkusuz her insan içinde bulunduğu
toplumdan ayrı olarak, kendine mahsus ikinci bir evreni de temsil eder. Onun
biricikliğinde, örneğin biyo-genetik ve fiziksel koşullar etkili olduğu gibi,
biyografik arka planı da belirleyicidir. Bireysel farklılıklar, farkındalığı
yüksek, zeki, meraklı insanların kimliklerinde sıradan insanlara göre çok
daha fazla belirleyici olabilmektedir. Dolayısıyla onların ürettiklerini de
bu yaklaşım dahilinde değerlendirmek gerekebilir. Ancak el-Mes’ûdî’nin
karakteristik özelliklerine ilişkin olarak ne şahsı ne de başkaları söz
söylemiştir. Hakkındaki çok sınırlı biyografik bilgilerde bile yanlışlıklar
söz konusudur. O halde nasıl olacak da onun özgün yaklaşımlarından biri olan
tarihsel gerçeklik algısı ortaya koyulabilecek?
Muhakkak ki tarih, doğası gereği, geçmişe dair mutlak bilgiler
veren değil, ancak geçmişi anlamaya çalışan bir bilim dalıdır. Dolayısıyla,
yaşamış olduğu döneme ve el-Mes’ûdî’ye
has tarihsel gerçekliği anlamaya çalışmanın da imkân dâhilinde olduğunu düşünüyoruz.
Elinizdeki bu kitabın bir başka özelliği de erken dönem İslâm tarihçiliği vasıtasıyla Selçuklu ve Osmanlı dönemi tarih yazıcılığının yapısökümü
ve analizine ışık tutma ihtimalidir. Bilindiği üzere dünya, Batı’nın iktisaden
ve siyaseten güçlenmesine paralel olarak, Batılı zihniyet kalıplarının etkisi
altına girmiş; bu rüzgâr, Osmanlı Devleti’ni
de etkilemişti. 17. yüzyıldan itibaren tedricî olarak ilerleyen ve kökleşen yenileşmeci
tavırlar, Cumhuriyet devrimleriyle birlikte, bütünüyle bir paradigma
değişikliği, bir zihniyet devrimine dönüştü. O kadar ki beraberinde ciddi bir geçmişin
yeniden inşâsı faaliyeti de yürütüldü. Bilindiği gibi o dönemin tarih yazıcılığıyla,
Türklerin yakın geçmişi büyük ölçüde göz ardı edilerek, uzak geçmişi üzerinden
yeni bir Türk kimliği yaratılmaya çalışıldı.
Yazı dili ve tarihsel âidiyet anlamında yaşanan bu kopuş, neredeyse
içinde bulunulan 21. yüzyılın ilk çeyreğine değin bütünsel bir tarih ve kimlik
algısının oluşmasını engelleyegelmiştir. Böylesine temel problemlerin
aydınlatılmasında erken dönem İslâm tarih yazıcılığı, dolayısıyla da Osmanlı-Türk
tarih yazıcılığının esasındaki geleneksel unsurları farketmek, görece daha doğru
bir tarih algısının yaratılmasını mümkün hâle getirebilir. Anılan ve benzeri
puslu noktalarla ilişkili olarak bu çalışmanın taşıdığı amaç, bütünsel bir
tarih algısı yaratmaya mütevazi bir katkıda bulunabilmektir. Takdir edilir ki bir
geleneği anlamaya, o geleneğin mümkün olduğunca en temelinden başlamak, en
sağlıklısı olacaktır. Karşıdaki resmin devâsâ ve çok uzakta olması muhakkak ki görme
kabiliyetimizi baltalamaktadır. Ancak, resmin kendini açan karelerini tetkik ve
tasvirle bütünü hakkında spekülasyonlarda bulunulabileceğimizi düşünüyoruz. Diğer
taraftan, el-Mes’ûdî’nin (ö.346/956) tarihyazımındaki gerçeklik anlayışını
irdeleyen bu kitabın, yeni araştırmalara ilham vermesi umulmaktadır.
Vurgulandığı üzere, tüm yaşayan kültürler gibi geçmişin ele
alınma kültürü de süreklilik taşıyor. Her ne kadar bu süreklilik, kimi
topluluklarda siyasî baskıların ürettiği geçici bariyerlerle engellenmiş ya da
çarpıtılmış olsa da yaşayan dolayısıyla düşünen bir toplulukta gerçeği arama
dürtüsü canlılığını devam ettirecek ve birileri tarihe “neden?” ve “nasıl?”
sorularını yöneltmede ısrarlı davranacaktır.
Gene de zamanı ve aynı coğrafyayı paylaştığımız herhangi bir
topluluğa ilişkin fikir beyan etmenin zorlukları karşısında, günümüzden yaklaşık
bin yıl evvelinde çok farklı bir coğrafyada yaşamış bir bilgenin tarihsel
gerçeklik algısını çalışma konusu olarak belirlemek, üstesinden
gelinmesi zor bir görevdir. Bununla beraber, Stephen Humpreys’in de işaret ettiği üzere, hicrî 2. yüzyıl
sonlarından itibaren çeşitli konularda kaleme alınan sayısız Arapça eser, o
dönem insanlarının kendi toplumlarını algılama biçimlerine ciddi ölçüde ışık tutmaktadır.
Dolayısıyla bu görev aynı zamanda merak ve heyecan uyandıran bir alanın
kapılarını ardına kadar açmaktadır.
Erken dönem İslâm tarihyazımına ilişkin olarak el-Mes’ûdî’ nin tarihçiliğine tarihsel gerçeklik açısından yöneltilen
soruların, kısmî ancak etki alanı geniş ve mühim sorular olduğu ileri sürülebilir.
Yukarıda da değinildiği üzere, bir toplumda zaman içinde oluşan gerçeklik ve
eleştiri anlayışının tarihçiliğe yansıma biçimlerine dair fikir sahibi olmak geçmişi
ve dolayısıyla hâli anlamlandırmamızı kolaylaştırabilecek bulmaca parçaları gibidir.
Dolayısıyla bu çalışmanın amacına biraz olsun ulaşmasının, tarih
araştırmalarına omuz verenlerin kitaplarda karşılaştıkları bağlamların alt
okumalarını belli oranda algılamalarına yardım edebileceği umulmaktadır.
Emine Sonnur Özcan
1967 Rize doğumlu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Gazi Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi’nde aldı. Doktora çalışmasını ise Hacettepe
Üniversitesi Tarih Bölümü’nde tamamladı. Tarih üzerine yayımladığı çeşitli
kitap, makale ve çevirileri bulunmaktadır. Eserleri:
Bilginler Bilgini İbn-i Sîna, Ötüken, 2005),Doğunun Öğretmeni Fârâbî,
(Ötüken, 2006) Bilgi Büyücüsü Bîrûnî, (Ötüken, 2007), 2011. Çevirileri: Suraiya Faroqhi,
Osmanlı Şehirleri ve Kırsal Hayatı, Doğu Batı, 2006), Mark T. Gilderhus, Tarih ve Tarihçiler, Tarih Yazıcılığına
Giriş, (Birleşik, 2011).