• Stokta Yok
    Doğu Batı Sayı 35: Entellektüeller - I

Doğu Batı Sayı 35: Entellektüeller - I

  • 150,00 TL
  • 112,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta Yok


Etiketler: dergiler

Etyen Mahçupyan
Hangi Entelektüel?

Metin Gönen
Felsefe, Politika ve Aydın İkilemi

Berrak Burçak
19. Yüzyıl Osmanlı Entelektüeli ve Bilimcilik

Kemal H. Karpat
Aydınlar ve Kimlik: Tarihsel Bir Bakış

Zeynep Uysal
Bir Toplum Projesinin Peşinde Halide Edip Adıvar

Ahmet Oktay
Attilâ İlhan: İmkânsızı Zorlamak

Zeynep Direk
Bir Entelektüel Olarak Jean Paul Sartre

Emre Zeybekoğlu
Distinguo Ergo Sum – Carl Schmitt

Oktay Taftalı
Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel

Hilal Onur İnce
Batılı Muhafazakâr Düşüncede Entelektüellerin Yeri ve İşlevleri

Derya Gürses Tarbuck
On Sekizinci Yüzyıl Britanyası Entelektüelleri: Tanımlar, Platformlar

Nazım İrem
Radikalleştirilmiş Aydınlanma Projesi Kıyısında Entelektüeller ve Jürgen Habermas

Ali Esgin
Batı Sosyolojisinin Gündemindeki Entelektüel İlgiler ve Anthony Giddens

TANIDIK YABANCILAR: ENTELEKTÜELLER

 

Bir  hayat tarzı ve üslup oluşturma, ayrıksı durabilme ve konformizmin iktidara göz kırptığı çoğu yerde muhalif kalabilme, entelektüellerin zihin dünyamıza tat kattığı kimi özelliklerindendir. Entelektüellerin muhtelif tanımları verilmiştir. En başta onun bilgisi salt bilgi birikiminin kıyısında kümelenmemiştir. Konunun uzmanı olmak ya da kamuoyu önünde nice­liğe ilişkin bir performans sergilemek ‘münevver’ bir aklın ölçüsü sayıl­ma­mıştır. O başka kaygıları gündeme taşımak için vardı ve bilginin öte­sinde bir ‘vicdan’ meselesi devreye giriyordu. 19. yüzyıl Rusya’sında “Halka Doğru” yürüyen inteligentsia tabaka, sefalet içerisinde yüzen milyonların kalbi olmuştu. Entelektüel kimi kaygılarla kamuoyu önünde nev-zuhur ederken toplumla kendi arasında kaçınılmaz bir ‘kopuş’ süre­cini de başlatıyordu. Statüko ile marjinaliteyi iki ayrı uca yerleştiren bir gerilimdi bu... Bu süreç, ister tek başına bilinçli ve iradî bir hâl alsın, isterse koşulların ve statükonun dışlaması sonucu halkın ve cemaatlerin önünde ‘yabancı’ ve ‘kışkırtıcı’ aydın karakterleri yaratsın, bütün mesele bu ‘kopuş’u hangi zihniyet düzeyinde yorumlamamız gerektiğidir? Eğer ente­lektüellerde basit anlamıyla bir tutarlılık, bağlılık aramak gere­ke­cek­se böyle bir çaba boşunadır. Geçmişteki hatırı sayılır entelektüellerin biyografileri, onların başlangıç yerleri ile geldikleri son nokta arasında büyük farklılıklar olduğuna işaret ediyor. Ve en ilginç sorular da, bir ce­ma­atin üyeleri tarafından değil etraflarından yalıtılmış, bir topluluğun ref­lek­sine göre davranmayan bu kişiler tarafınca ortaya atılmıştır. Gramsci’nin, Sartre’ın, Said’in, Ülgener veya Mardin’in yaşamlarından hareketle onların bir entelektüel olarak hafızalarda yer edinmiş olması, geniş birikimlerinin yanında kitleleri uyandıracak özgün, panzehir fikirler üret­me­lerindendir.  

        Doğu Batı’nın üç ciltlik Entelektüeller sayısını yayına hazırlarken, Türkiye’de ideal anlamıyla entelektüel bir kaygının varlığından söz edilemeyeceğini gördük. Neredeyse tüm tartışmalar belirli bir kurgunun içerisinde yer alma mücadelesine dönüşmüştür. Türkiye’de entelektüeller giderek birbirine benzeyen, aynı dili kullanan, aynı gündemle meşgul olan karakterler hâline gelmiştir. Artık kamuoyunu bağımsız entelek­tü­el­ler değil, cemaatler belirlemektedir. Homojenliğe doğru giden bir yolda, entelektüel bireyin en büyük harcı, yani sorgulama kabiliyeti, tepkisi ve heyecanı elinden alınmıştır. Prestijli mevkilerden ortalama bir bakış açısı, ortalama bir sistem eleştirisi getirmek yeterli görünmektedir. Ne muhalif ve müdahil tepkileri dile getirecek güçlü bir ses yükselmekte, ne de bu sesin alt perdesini oluşturacak belirli bir akla ve sistematiğe hizmet eden yapıtlar üretilmektedir.

        Bu durum bizlere, Tanzimat’tan beri süregelen tanıdık bir sendromu çağ­rıştırmaktadır. Klasik Türk romanlarında müzminleşmiş aydın profil­lerine sıklıkla rastlamak mümkündür. Recaizade Mahmud veya Hüseyin Rahmi’nin romanlarında, aydınımızın içinde bulunduğu kriz genellikle ‘yabancılaşma’ sorunu başlığı altında ele alınmıştır. Esasen bir kavram olarak ‘yabancılaşma’, bütünsel bir tavır alıştır. Her türlü bilgi ile kurulan sorunlu bir ilişkidir. Bizim örneğimizde, yüceltilen ile küçümsenen, kabul edilen ile reddedilen, bütünsel bir bilginin, bütünsel bir yabancılaşmanın çerçevesine sığmamakta, farklı yönlere bakan bir güç ve otorite ilişkisi  kurulmaktadır. Bu durum bazen Batılı bir düşünürün, hiç bilmeyenler için takdim ediliş şeklinde de tezahür edebilir. Böylelikle, Türk aydını, bir yandan küçümseyici bir bakışla toplumla kendi arasındaki elitist mesa­fe­si­ni korurken, diğer yandan bilinçaltında kendinden üstün olarak kod­la­dığı Batılı bilgi formları karşısında aynı tavrı gösterememektedir. Bu eşitsiz durum da, bütünsel bir fotoğraf yakalamamızı engellemekte, aydı­nı­mızı farkında olmadan içinde yer aldığı tehlikeli bir iktidar avcısı masalına sürüklemektedir. 

                                                                   

Taşkın Takış