Doğu Batı Sayı 39: Milliyetçilik - II
- 150,00 TL
-
112,50 TL
- Stok Durumu: Stokta Yok
Hüseyin Kalaycı
Batılı Demokrasilerde Ayrılıkçı Milliyetçilik: Quebec Milliyetçiliği
Liah Greenfeld
Alman Milliyetçiliğinin Doğuşu
Recep Boztemur
Irak Milliyetçiliği: Toplumsal Bütünleşmede Ordunun Rolü ve Devletin Meşruluk Temelleri
Selim Aslantaş
Sırp İsyanları (1804-1815): Milli Bağımsızlık Hareketi mi Burjuva Devrimi mi Köylü Ayaklanması mı?
Faruk Bozgöz
Arap Milliyetçiliği
Sema Önal Akkaş
Vico ve Milliyetçilik
Güçlü Ateşoğlu
Fichte ve Alman Milliyetçiliği
Nazım İrem
Aydınlanma ve Sınırlılık Siyaseti Olarak Ulus Devlet Modernliği
Max Weber
Millet
Lerna K. Yanık
Millet, Milliyet ve Milliyetçilik: Soğuk Savaş’ın Sonunda Türk Dış Politikasından Bir Kesit
Atilla Güney
Resmî Milliyetçilikten Popüler Milliyetçiliğe Geçiş: 1960 Sonrası Türk Sineması Üzerine Siyasal Bir Deneme
Hasan Bülent Kahraman
Demokrasiyi Demokrasiyle Aşmak ya da İktidarsız Bir Demokrasinin Olasılıkları: Tocquevilleci Demokrasi, Toplumsal İktidar ve Sivil Toplum Kaygıları
Ali Utku
Ziya Gökalp’in Felsefe Dersleri: “Kayıp Eser”in 85 Yıl Sonra Yayımlanışı Vesilesiyle
Taşkın Takış
Sosyal Bilimlerin “Öteki” Kutbu: Şerif Mardin ve Entelektüel Bir Harita
HANGİ MİLLİYETÇİLİK?
Son yıllarda büyük bir ilgiyle tartışılan konuların başında
milliyetçilik geliyor. Siyasi içeriği derin ve hassasiyet derecesi de bir o
kadar yüksek olan bu kavramı tam anlamıyla açıklığa kavuşturmak zor görünüyor.
En azından ideal tarifler için modern ulus-devletlerin kendileriyle doğrudan
hesaplaşması gerekecektir ki, bu da her milletin aynaya baktığında kendi
silüetini evrenin merkezinde görmesi kadar öznel bir bakışı yansıtacaktır.
Milliyetçilik, millet kavramından aşkın bir güç, tinsel bir ilke
çıkarma formülüne dayanır. Yeni bir toplum oluşturma misyonunun ileri
halkasında tanımlanmış, güdümlenmiş ve belli bir yaşam alanı dairesinde
üst-benliklerini kurmuş “millet” olgusu vardır. Modern çağda milletler,
sınırlandırılmış kimi değerler etrafında, devletin ve kurumların belirlediği
“kimlik”lere göre yaşarlar. İnşa edilmiş milli kimlikler ise salt bir duyuş ve
davranış kalıbına bürünmüşlerdir. Et de, tırnak da bu kimliğe içkindir.
Milliyetçilikten söz ederken sınırları belli bir coğrafyadan söz
ediyoruz demektir. Tarih bir inşa süreci olarak bu coğrafyanın üzerine
kuruludur. Tarihle birlikte ezeli ve ebedi hâkimiyet ülküsü gerçekleştirilmiş
olur. Nasıl ki felsefî ekollerde anlam düzeyi yüksek kompleks yapılar için
mutlaka bir “arkhe”, bir temel ilke aranıyorsa, toplum bilimlerinde de
milletlerin geçmişi için bir başlangıç noktası varsayılır. Her başlangıç
noktasında olduğu gibi, toplumlar saf, temiz ve bağımsız temellere
dayandırılır. Sosyal ilişkiler ve kültür hayatı olağanüstü koşulların meydana
getirdiği bir hayat tarzı olarak tasavvur edilir. Bu hayatın dışında kalanlar
“biz”e yabancıdır. “Öteki” ile ayrışılırken “biz” duygusu içinde giderek
bütünleşilir. “Biz”e ait olan sıradan gerçeklikler, cansıkıcı gözüken bir günün
ortasında bile sayısız kahramanı ve efsaneyi muhayyilemizde canlandırabilir.
Genel tanımlamalara göre dil olgusu, milli kültürün merkezinde yer
alan en önemli unsurdur. Milli kültürü içselleştiren de, bireylerin terbiyesi,
seciyyesi ve mefkûresidir. Kullanılan ortak semboller bir arada bulunmanın
doğal, içgüdüsel reflekslerini çoğaltır. Ortak bir yazgının paylaşıldığına dair
duyulan kuvvetli hissiyat, bir milleti birbirine kenetleyen çimento vazifesi
görür. Zaten milletlerin doğal harcı kendiliğinden bir kaynaşma hali sunar,
kendine özgü sentez imkânları yaratır.
Milliyetçilikler, son iki yüzyılda birçok aşamadan geçerek modern
tâbiyet kültürünün en etkili silahı olmuştur. Kırılma noktası sayılabilecek
uyanış ve canlanış dönemlerinde imparatorluklar son pençelerini bir kez daha
göstermişlerdir. Milliyetçilik, ulus-devletlerin elinde bürokratik bir aygıt
olarak kullanılmıştır. Bu sayede siyasal kadrolar oluşturulmuş, yönetimin her
kademesinde aktif propaganda faaliyetleri yürütülmüştür. Millileşen dinî cemaatlerle
seküler bir vatandaş kimliği yaratma hayali, devletle millet arasındaki kutsal
ittifakı perçinlemiştir. Fransız, Alman ve Rus Milliyetçiliği, Balkan ve Arap
Milliyetçilikleri ve diğer milliyetçilik türleri kendine özgü şartlar içinde
doğmuştur. Bu konuda kültürel milliyetçilikten yayılmacı ve saldırgan
milliyetçiliklere kadar çeşitli örnekleri sıralamak mümkün...
* * *
Türkiye’de milliyetçilik tartışmaları bir paranoyanın içine gömülü
vaziyettedir. Her geçen gün düşünme eylemi, yerini bir nevi enerji patlamasına
bırakıyor. Henüz sağduyusunu ispat edememiş bir kamuoyu önünde sağlıklı
düşünsel yapılar giderek azalıyor. Milliyetçilik hakkındaki tezlere
bakıldığında mütemadiyen ya bir yüceltme ya da mahkûm etme kaygısı
güdülmektedir. Bu konuya ilgi duyanların ilk birkaç cümlesini okuduğunuzda
meselenin nasıl sonuçlanacağı hakkında bir fikir edinebiliyorsunuz. Korkunç bir
ezber! Rahat bir hayat! Halbuki bu alanda son derece geniş bir literatür
incelenmeyi beklemektedir. Doğu Batı’nın iki ciltlik sayısı da, bu geniş
alandan kimi sunumlar yapmayı hedefliyor.
Taşkın Takış