Kant ve Scheler'de İnsan Problemi: Felsefi Antropoloji için Kritik Bir Hazırlık
- 260,00 TL
-
182,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Her çağ kendine özgü felsefi bir kaderi paylaşır. Mengüşoğlu’na göre zamanımızın problemleri artık yeniden tanımlanmalıdır. Bugünkü felsefe birbiriyle ilgisi olmayan kadim bir tin (geist) felsefesiyle yola çıkamaz. İlk bakışta, özneye hiçbir “otonomi” (özerklik) tanımayan felsefeler sonunda insanı silikleştirmiştir. Akıl ve tabiat ikiliğinde hapsolmak yerine insan varoluşsal ve somut bir bütün olarak görülmelidir. O içinde bulunduğu “varlık şartları” altında değerlendirilmeli ve bu sayede özgürlüğün imkânları genişletilmelidir. Ancak felsefi antropoloji bu imkânı bize bahşedebilir. Bu noktadan hareketle Mengüşoğlu, yeni-ontoloji ve fenomenolojinin güzergâhında Kant ve Scheler'in düşüncelerini baştan sona tahlil eder.
Felsefi antropolojinin ilk esaslarını ortaya koyan Max Scheler’dir. Scheler, insanı kozmosta bağımsız bir problem alanı olarak ele alır. Scheler özgün düşünceleriyle yüzyılımızı derinden etkilemiştir. Kant ise ünlü çözümlemeleriyle bu sahaya dolaylı olarak çok önceden girecektir.
Mengüşoğlu’nun Türk düşüncesinde iz bırakan felsefi arayışı farklı bir kapı açar, Kant ve Scheler aracılığıyla insan kavramını derinleştirir.
- Yazar: Takiyettin Mengüşoğlu
- Kitabın Başlığı: Kant ve Scheler'de İnsan Problemi: Felsefi Antropoloji için Kritik Bir Hazırlık
- Yayına Hazırlayan: Uluğ Nutku
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Tasarım Uygulama: Aziz Tuna
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 114; Felsefe Dizisi - 74
- Basım Bilgileri: 4. Basım / Eylül 2020 (1. Basım / 1949 - İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları | 3. Basım / 2014 - Doğu Batı Yayınları)
- Sayfa Sayısı: 267
- ISBN: 978-605-5063-21-4
- Boyutları: 13,5 x 21
Sunuş
İkinci
Basıma Önsöz
Önsöz
Giriş
Kant’ta İnsan Problemi
I.
Kant’ın İnsan Görüşü
1. Kant’ın İnsan Görüşünün Genel Bir Tasviri
2. İnsanın Doğal Varlık Yanı
3. İnsanın Akıl Varlığı Yanı
4. Kişi Olarak İnsan
5. Özgür Bir Varlık Olarak İnsan
II.
Kant’ın İnsan Görüşü Hakkında Kritik Düşünceler
1. İnsan Kavramının Darlığı
2. Duygu Hayatının İhmali ve Sonuçları
3. Ontik Bir Bütün Olan İnsan Varlığının
Parçalanması
III.
Kant’ı Böyle Bir İnsan Görüşüne Götüren Nedenler
1. Bilgi Teorisi ve Metafiziğe Dayanan Nedenler;
Antinomilerin Çözülmesi
2. Etik ve Metafizik Düşünceler; İnsan Metafiziği
3. Özgürlük Probleminin Çözülmesi
4. İnsanın Otonomisi ve Etiğin Temellenmesi
5. Din Felsefesine Dayanan Düşünceler, Geleneğe
Dayanan İnsan Görüşü
Max Scheler’de İnsan Problemi
I.
İnsan Problemleri Hakkında İlk Genel Görüş: Felsefi Antropolojinin Özel Bir
Disiplin Olarak Tasarlanması
II.
Max Scheler’in İnsan Görüşü
1. İnsan Hakkındaki Teorilerin ve Scheler’in
Görüşünün Genel Bir Tasviri
a.
Felsefi ve Bilimsel Teoriler
b.
İnsan Hakkındaki Teorilerin Yetersizliği ve Scheler’in Görüşünün Genel Bir
Tasviri
2. İnsanın Biyopsişik Varlığı
3. İnsanın ‘Geist’ (Tin) Varlığı
4. Kişi ve Edim Kavramı
a)
Genel Bir Tasvir
b)
Kişi Olmanın Şartları
c)
Kişi ve Dünya
d)
Kişinin Otonomisi
5. İnsanın Nelik Kavramı ve Kozmostaki Yeri
a)
İnsanın Metafizik Varlığı
b)
İnsanla Hayvanın Nelik Bakımından Ayrılığı
III.
Scheler’i İnsan Varlığını Parçalamaya Götüren Nedenler
1. Bilgi Teorisine ve Ontolojiye Dayanan Düşünceler
2. Metafizik Düşünceler
3. Din Felsefesine Dayanan Düşünceler
4. İnsanla Hayvan Arasındaki Nelik Ayrılığının Temellendirilmesi;
Geist ve Kişinin Otonomisi
IV.
Kant ve Scheler’i Birleştiren ve Ayıran Noktalar
1. İnsan Görüşü, Akıl ve Geist
2. Kişi, Özgürlük ve Etik Alanı
3. Felsefe Görüşü
4. Bilgi Teorisi Ontoloji ve Metafizik Hakkındaki
Görüşleri
Sistematik Bölüm
I.
Bağımsız Bir Disiplin Olarak Ortaya Çıkmak İsteyen Felsefi Antropolojinin
Dayanacağı Temel Şartlar
1. Böyle Bir Disiplin İnsanı Somut, Bağımsız Bir
Alan Olarak Göstermeli ve İnsan Fenomenlerine Dayanmalıdır
2. Böyle Bir Disiplin İnsanı Ontik Birlik Olarak
Görmelidir
3. Böyle Bir Disiplin Ontolojik ve Biyolojik Olarak
Temellenmelidir
Kant ve Scheler’in Gözönünde Bulundurulan Eserleri
I.
Kant’ın Eserleri
II.
Max Scheler’in Eserleri
Dizin
Sunuş
Mengüşoğlu Külliyatı’nın ikinci cildi olarak hazırladığımız bu
kitap yazarın ilk kitabıdır, 1949’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Felsefe Bölümü yayını olarak basılmıştır. 20 yıl sonra ikinci basımı aynı yerde
yapıldı. İkinci basımdan sonra 45 yıl, konunun öğretimden çok araştırmaya açık
olmasından ötürü, yeniden basılmadı. Kitabın incelediği iki filozofa ilgi son
yıllarda yoğunlaşınca, yıllar önce söylenmiş ama belki de unutulmuş olanı
hatırlatmak bir basım daha gerektirdi. Bunun Külliyat içinde yer alması,
girişimimizi daha anlamlı kıldı.
İlk basımının kapladığı 20 yılı Türkçe felsefi
terimbilgisinin yeniden oluşumu için zorunlu bir süre olarak alırsak,
bocalamaları da göz ardı etmeden diyebiliriz ki, şimdi kullanılan terim ve
deyimlerin büyük çoğunluğu yerleşmiştir. Bu durum sorunları Türkçe düşünme
sayesinde olmuştur ve başka türlü olamazdı.
Dillerin birbirini anlamalarında aşılamaz
engeller yoktur, yeter ki başka dildeki yazıyı kendine aktaracak olan dil belli
bir anlatım olgunluğu düzeyine ulaşmış olsun. Ve bir dil, onu taşıyan her
bireyin ağzından varolana yayıldıkça, yankısını başka dillerde bulur, onunla
beraber evine döner. İkinci ve üçüncü basımlarda böyle oldu sanırım.
Değişiklikler ‘zamanın diline’ yaraştı mı, gelişen Türkçe Felsefe ile yarıştı
mı, bunu elbette okuyucular söyler.
Uluğ Nutku
İkinci Basıma Önsöz
Çoktan beri tükenmiş olan bu kitap, yirmi sene önce yayımlandı. Bu
arada, geçen zaman içinde, Kant’ın insan görüşü hakkındaki araştırmalarım, bu kitaptakinin sınırını
aştı; böylece Kant’ın insan görüşü hakkındaki düşüncelerim oldukça değişti. Bu
değişiklik, özellikle 1953 yılında Brüksel’de toplanan Uluslararası Felsefe Kongresi’nde sunduğum “Der Begriff des Menschen bei Kant und Scheler” (Kant ve Scheler’de İnsan Kavramı) başlıklı tebliğ ile 1966
yılında Prof. Heinz Heimsoeth’ün sekseninci doğum yılı dolayısıyla çıkarılan armağanda yayımlanan
“Der Begriff des Menschen bei Kant” (Kant’ta İnsan Kavramı) başlıklı yazımda ve
yakında çıkacak olan Kant’la ilgili bölümünde görülebilir. Fakat kitabın bu
ikinci basımında, bu bakımdan herhangi bir değişiklik yapılmadı; eski görüş
olduğu gibi bırakıldı.
Aradan geçen zaman içinde birinci basımın önsöz
ve girişinde verilen söz de gerçekleştirildi. Felsefi Antropoloji hazırlandı; yakında yayımlanacaktır. Fakat bu
kitap yine de önemini kaybetmedi; okuyucular bütün yazılarımın çekirdeğini
burada görebileceklerdir. Bu kitap yalnız yeni bir araştırma alanı açmak
istemekle kalmamıştır; aynı zamanda filozofların düşünce sistemleri ile onların
insan görüşü arasındaki bağı da göstermiştir. Ne yazık ki, bu görüş gerektiği
kadar akis uyandırmadı; sadece bazı öğrenci çalışmaları ile doktora tezlerine
konu oldu ve çok dar bir çerçeve içinde kaldı.
İkinci basımın önemli yanı, dilinin bugünkü
dile, özellikle son çıkan yazılarımın diline uyarlanmış olmasıdır. Bu güç işi,
kitabın üslûbunu değiştirmeden gerçekleştirenler, eski bir öğrencimle Asistan
Uluğ Nutku oldu. Her ikisi, kitabın eski metni üzerinde aylarca çalıştılar;
yeni bir metin meydana getirdiler. Sonunda bu yeni metni eskisi ile
karşılaştırdım. Bu karşılaştırmada yeni metnin eskisinden daha iyi
anlaşıldığını gördüm. Yardımlarından ve başarılarından dolayı her ikisine de
teşekkür ederim. Eğer onlar bu işi üzerlerine almasalardı, bu kitap şimdiki
şekliyle ve bu sene çıkamazdı.
Kitabın ikinci defa basılmasını sağlayan
Edebiyat Fakültesi’ne ve basımını üstlenen İstanbul Matbaası’na da ayrıca
teşekkür ederim.
Takiyettin Mengüşoğlu,
İstanbul, 29 Mayıs 1969
Önsöz
İnsan kendisinin bir problem olduğunu ancak yüzyılımızda görmeye
başlamış ve bu problem, felsefi antropoloji adı altında zamanımız felsefesinin
üzerinde çok durduğu bir problem alanı olmuştur. Her varlık alanında olduğu
gibi, insan varlığı alanına girmek için de çeşitli imkânlar vardır. İnsan
hakkında ortaya atılan teoriler, bu imkânları denemiş ve böylece çeşitli insan
görüşleri ortaya çıkmıştır. İnsan hakkındaki teorilerin en önemlileri, insanı
dual bir varlık olarak gören Kant ve Scheler’in teorileridir.
Felsefi antropolojimiz için kritik bir hazırlık
olan bu yazımız, dual bir görüşten hareket eden Kant ve Scheler’in insan görüşlerinin bize insanı fenomenlerine uygun olarak
tanımlamadıklarını, bazı dış motifler yüzünden sunî kurgular yapmak zorunda
kaldıklarını göstermeye çalışıyor ve aynı zamanda insanı fenomenlerine uygun
olarak tanıtmak isteyen bir görüşün nasıl hareket etmesi gerektiğine işaret
ediyor.
Felsefi antropolojimizin dayanacağı bu görüşün
üzerinde en çok durduğu nokta, insanın parçalanmadan, somut bir “bütün” olarak
ele alınması gerektiğidir. Fakat bu bütünlük ne Gestalt’çıların ruh ve madde
dünyasında, özellikle idrak sahasında gördükleri bir bütünlüktür, ne de H.
Driesch’in kastettiği mantıki bütünlük mânâsında kullanılmıştır. Biz
bütünlük deyimine somut kavramını eklemekle, onu diğerlerinden ayırt ediyoruz;
çünkü somut bütünlük görüşü, insanın “varlık şartları”nı göz önünde bulunduran
ve insanı böylece inceleyen bir görüştür.
O halde insanı bütünlüğüyle inceleme objesi
yapmak isteyen felsefi bir antropolojinin, soyut bir insan kavramına dayanan,
bundan dolayı aykırılıklara sürüklenen, sunîliklere düşen ve geçmişten bize
kadar gelen hiçbir insan görüşüne dayanmaması gerekir. Bu nedenden dolayı
insanı bize fenomenlerine uygun olarak tanıtabilecek bir antropolojinin,
insanın somut bütünlüğü üzerinde durması ve bunu hareket noktası olarak alması
lâzımdır. Bu yazımız böyle bir inceleme tarzının ancak yönünü göstermektedir;
onun gerçekleştirilebilmesi geleceğe aittir.
Bu yazının tashihlerinde yardımcı olan talebeme
ve dostlarıma, yayımlanmasını sağlayan Edebiyat Fakültesi’ne teşekkür etmeyi
bir vazife bilirim. Yazımızın itinalı bir şekilde basılmasını sağlayan Pulhan
Matbaası’na da ayrıca teşekkür ederim.
Takiyettin
Mengüşoğlu
İstanbul, 17 Şubat 1949
Takiyettin Mengüşoğlu (1905-1984)
Türkiye’de felsefenin kurucu isimlerindendir. 1928’de Sivas Lisesi’ni bitirdi. Aynı yıl Avrupa’da eğitim göreceklerin katıldığı sınavda başarılı olarak Almanya’nın Thüringen şehrindeki Schulpforta’ya gitti. Bu okul Fichte, Ranke, Nietzsche gibi ünlülerin eğitim aldıkları bir gymnasium –üstlise– idi. Başarısı üzerine Göttingen Üniversitesi’nde doktora çalışması için Moritz Geiger’e başvurdu. Fakat Nazi tehlikesi yüzünden Almanya’da kaçmak zorunda kalan Yahudi kökenli Geiger’in tavsiye mektubuyla Berlin’e, Nicolai Hartmann’ın yanına gitti. Burada psikolog Prof. Köhler diğer bir mantıkçı olan Prof. Maier, kültür felsefecisi Prof. Sprangler’in derslerini takip etti. Yoğunluk olarak Hartmann’ın sahası olan, mantık, bilgi, teorisi, tarih felsefesi, etik ve doğa felsefesi için felsefe doktorasında gerekli görülen Latince ve Yunancayı öğrendi. Husserl ve Scheler’de Bilinebilirliğin Sınırları (Über die Grenzen der Erkennbarkeit bei Husserl und Scheler) başlıklı tezini 1937’de tamamladı. Aynı yıl Umumi Felsefe ve Mantık asistanı olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girdi. 1942’de “Nicolai Hartmann’ın 20. Asır Felsefesindeki Yeri” yazısı doçentlik tezi olarak kabul edildi. 1953’te profesör oldu ve Sistematik Felsefe Kürsüsü’nün başına geçti. 1961-62 yıllarında Almanya’nın Tübingen Üniversitesi’nde misafir profesör olarak çalıştı. 1968’de kürsüyü Sistematik Felsefe ve Mantık’a çevirdi ve kendine özgü bir insan felsefesi ve felsefi antropoloji bakış açısını Türkiye’ye kazandırdı.
Doğu Batı Yayınları’ndaki Eserleri:
- Felsefeye Giriş (2013)
- Kant ve Scheler’de İnsan Problemi (2014)
- İnsan Felsefesi (2015)
- Fenomenoloji ve Nicolai Hartmann (2020)
Çevirileri:
- Kant’ın Felsefesi, Heinz Heimsoeth (2007)
- Felsefenin Temel Disiplinleri, Heinz Heimsoeth (2007)