• Stokta Yok
    Edebiyatta, Sinemada, Televizyonda Tür Kuramı: Temel Metinler

Edebiyatta, Sinemada, Televizyonda Tür Kuramı: Temel Metinler

  • 210,00 TL
  • 147,00 TL


  • Stok Durumu: Stokta Yok

Tür nedir? Tanımlanabilir mi, yoksa tarihsel süreçte tanımı sürekli değişen, dönüşen bir kavram mıdır? Toplumdan topluma değişiklik gösterir mi? Sayıca sonlu mu sonsuz mudur? Dahası, ne işe yarar bu tür denen şey? Kültür ürünlerini sınıflandırmak bize ne kazandırır, ne kaybettirir? Tek bir ürün farklı türlere ait olabilir mi? Peki türsüz metin var mıdır? Türsel uzlaşımlarla iyi geçinmek ya da çatışmak ne anlama gelir? İşte bu kitabın amacı, edebiyatta, sinemada ve televizyonda tam da bu sorular çevresinde yürütülen tür tartışmalarına odaklanmak, bu konuda en sık atıf yapılan önemli makaleleri bir araya getirmekti. Kuşkusuz pek çok makale arasından bir seçim yapmak gerekiyordu ve nihayetinde 12 makale Türkçeleştirildi.

Bu kitap, geniş bir bağlamda “tür kuramı” üzerinde duran ilk kitap olma özelliğini taşıyor. Edebiyatta, sinemada ve televizyonda tür meselesine yönelik farklı bakış açılarını, tartışma odaklarını ve geçişkenlikleri değerlendirebilmek için bir zemin sunuyor ayrıca.

Türleri tanımlama girişimini Daniel Chandler’ın ifadesiyle “kuramsal bir mayın tarlası”nda gezinmeye benzetirsek, bu kitaptaki yazıların her biri de kendi bakış açılarıyla bu tarlada konum ve yol almaya çalışıyor.


  • Editör: Jale Özata Dirlikyapan
  • Kitabın Başlığı: Edebiyatta, Sinemada, Televizyonda Tür Kuramı: Temel Metinler
  • Çeviren: Ebru Akçay, Fırat Berksun, Selver Dikkol, Canan Duran Tasouji, Onur Dursun, Ayşe İnal, Jale Özata Dirlikyapan, Bahar Şimşek, Oğuzhan Yeşiltuna, Cansu Yılmaz
  • Yayına Hazırlayan: Ufuk Coşkun
  • Kapak Tasarımı: Harun Ak
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 221; Sinema Dizisi - 1
  • Basım Bilgileri: 1. Basım / Kasım 2018
  • Sayfa Sayısı: 367
  • ISBN: 978-605-2133-49-1
  • Kapak Resmi: Buster Keaton
  • Boyutları: 14 x 21

Sunuş: Edebiyatta, Sinemada, Televizyonda Tür Kuramı Üzerine Yazılar
Jale Özata Dirlikyapan

Tür Kuramına Giriş
Daniel Chandler

“Yeniden Üretilebilenler, Yönergeler ve İhtiyacınız Olan Her Şey”: Tür Teorisinin Bugünü
John Frow

Normlar ve Yararlı Alışkanlıklar Olarak Edebî Türler
Thomas Pavel

Bilgi Alanları Olarak Türler
Wai Chee Dimock

Türe İlişkin Sorular
Steve Neale

Film Türüne Semantik/Sentaktik Bir Yaklaşım
Rick Altman

Film Bedenleri: Toplumsal Cinsiyet, Tür ve Aşırılık
Linda Williams

İdeoloji, Tür, Auteur
Robin Wood

Televizyonda Tür Kuramına Kültürel Yaklaşım
Jason Mittell

Tür Çalışması ve Televizyon
Jane Feuer

Anlatı Kuramı ve Televizyon
Sarah Kozlo

Tür, Temsil ve Pembe Dizi
Christine Gledhill

SUNUŞ: Edebiyatta, Sinemada, Televizyonda Tür Kuramı Üzerine Yazılar

Jale Özata Dirlikyapan

 

Bu kitapta yazısı bulunan John Frow’un andığı Michel Beaujour şöyle çarpıcı ve düşündürücü bir saptamada bulunur: “Gelmekte olan bir kitabın parçalarıyla mevcut metinlerin toplamı arasında ölçülemez, ontolojik bir fark vardır; bu fark, Kutsal ile Kâfir arasındaki asırlık ayırımdan geriye kalanlardır”. Kutsallık atfedilen, sınırları çizilmiş ve yasayla koruma altına alınmaya çalışılan bir türe “ait” metinlerin arasına dalacak, düzeni bozacak, sınırları ihlâl edecek bir kâfir’den, bir “yeni metin”den söz eder burada. Kuşkusuz bu yorumu, sadece edebiyattaki türler için değil, genel olarak “tür fikri” bağlamında düşünebiliriz. Öte yandan, metinler arasında çeşitli karşılaştırmalar yaparak benzerlikler tespit etmeye yönelik öyle güçlü bir eğilim vardır ki, tür yasasına karşı gelen bu cüretkâr yeni metin(ler) de bir süre sonra kendilerini yeni bir alt kümenin elemanları olarak buluverirler.

Tür nedir? Tanımlanabilir mi, yoksa tarihsel süreçte tanımı sürekli değişen, dönüşen bir kavram mıdır? Toplumdan topluma değişiklik gösterir mi? Sayıca sonlu mu sonsuz mudurlar? Dahası, ne işe yarar bu tür denen şey? Kültür ürünlerini sınıflandırmak bize ne kazandırır, ne kaybettirir? Tek bir ürün farklı türlere ait olabilir mi? Peki türsüz metin var mıdır? İşte bu kitabın amacı, edebiyatta, sinemada ve televizyonda tam da bu sorular çevresinde yürütülen tür tartışmalarına odaklanmak, bu konuda en sık atıf yapılan önemli makaleleri bir araya getirmekti. Kuşkusuz pek çok makale arasından bir seçim yapmak gerekiyordu ve nihayetinde 12 makale Türkçeleştirildi.

Daniel Chandler’ın, tür kuramına ilişkin önemli yazılara atıf yaptığı ve bunları birbirleriyle bağlantılandırarak ele aldığı “Tür Kuramına Giriş” yazısı, tür tartışmalarına ilişkin derli toplu bir perspektif sunuyor. Türler üzerine çalışan pek çok kuramcı ve araştırmacının hemfikir olduğu şu tespitte bulunuyor Chandler: “Türleri tanımlamak başlangıçta sorunlu görünmeyebilir ama artık bunun bir kuramsal mayın tarlası olduğu anlaşılmalıdır”. Yazısında da bu mayın tarlasını tarif etmeye, kuramcıların bu tarlada mayınlara basmadan nasıl yürümeye çalıştıklarını göstermeye çalışıyor.

John Frow da “’Yeniden Üretilebilenler, Yönergeler ve İhtiyacımız Olan Her Şey’: Tür Teorisinin Bugünü” başlıklı yazısında, Todorov, Derrida, Beaujour, Blanchot gibi yazarların tür üzerine düşüncelerinden hareketle edebiyat ve tür meselesi üzerine derinlemesine düşünüyor. Türlerin tanımlanamazlığı ve tarihselliğine atıfla, süreç içinde idrak edilmeleri gerektiğini belirtiyor ve metinlerin bir türün “içinde” olmadığının, onun dönüştürücü örneklemeleri olduğunun altını çiziyor. Frow gibi yazısını edebiyat türleri bağlamında yapılandıran Thomas Pavel de, “Normlar ve Yararlı Alışkanlıklar Olarak Edebî Türler” yazısında türün belirli sanatsal amaçlara ulaşmaya yönelik kılavuzlar veya zanaatın iyi alışkanlıkları olarak görülmesinin, ortak kategorilerin değişkenliğini daha az karmaşık ve daha az korkutucu yapacağını öne sürüyor. O da çoğu kuramcı gibi türlerin esnekliğini ve değişkenliğini kabul ederek, bunu “yazarların peşinde koştukları amaçlar ve bu amaçlara ulaşmanın yolları”nın çeşitliliğine bağlıyor. Önemli bir saptaması var: “Tür, edebî çalışmanın doğasını çözebilmemiz için bize yardımcı olur, çünkü onu yazan kişi ve o kişinin emek harcadığı kültürün kendisi, türü edebî yaratım için bir kılavuz olarak kullanmıştır. Tür hakkındaki değerlendirmeler bu açıdan kaçınılmazdır ve onlardan vazgeçenler risk almış olurlar”.

Edebî türlere ilişkin dikkat çekici diğer bir yazı da Wai Chee Dimock’un “Bilgi Alanları Olarak Türler” yazısı. Şu sorularla başlıyor yazısına Dimock: “Türlerle birlikte hangi arşivler ortaya çıkar, hangi eleştirel sözlükleri sunarlar ve hangi haritaları sağlarlar? Dijitalleşmenin yükselişi bu arşivleri, sözlükleri ve haritaları nasıl değiştirir?” Yazar, bir türe dâhil olmayı belirleyen şeyin ne olduğunu soruyor ve birincil metni dizinsel olarak gösterenin metinsel yüklem biçimi değil, sıra dışı, dengesiz ve dışsal, denetimsiz, üretken bir süreç olduğunu vurguluyor.

Film çalışmalarında tür meselesinin nasıl ele alındığına dair dört önemli makale okunabilir bu kitapta. İlki, film türleri üzerine yazılmış makalelerde sıkça atıf yapılan “Türe İlişkin Sorular” yazısı. Steve Neale, yazısının girişinde özellikle türsel külliyatın oluşumu üzerinde duracağını, bu külliyatın filmler aracılığıyla olduğu kadar kamusal beklentilerle ortaya çıkma süreçlerine odaklanacağını belirtiyor. “Gerçekmişgibilik (verisimilitude)” kavramının, türlerin yerine getirdiği toplumsal ve kültürel işlevlere ilişkin bir mesele oluşu nedeniyle, türe dair bir kavrayış için merkezî önemde olduğunu belirten Neale, sadece tekil türlerin değil, aynı zamanda türsel rejimlerin değişen, dolayısıyla tarihsel doğasını vurgulayacağını söylüyor. “Gerçekmişgibilik” kavramını, seyircinin beklentilerinden ve türsel gerekliliklerden yola çıkarak irdeliyor. Tür tarihinin geleneksel söylemler bağlamında nasıl inşa edildiğini tartışıyor.

Film türlerine ilişkin ikinci yazı Rick Altman’ın “Film Türüne Semantik/Sentaktik Bir Yaklaşım” yazısı. Altman, tür terminolojisindeki belirsizlikleri ve çelişkileri vurguluyor. Semantik ve sentaktik yaklaşımla bağlantılı farklı niteliklere dikkat çekiyor: “Semantik yaklaşım az bir açıklayıcı güce sahip olmasına rağmen, çok sayıda filme uygulanabilir bir özellik taşıyor. Sentaktik yaklaşım ise aksine, bir türün özel anlamlarını taşıyan yapılarını yalıtma yeteneği karşılığında, yaygın bir uygulanabilirliğe teslim oluyor”. Yazı boyunca yanıtını aradığı sorular, semantik ile sentaktik arasındaki kesin çizgiyi nerede konumlandıracağımız ve her iki kategorinin birbiriyle nasıl ilişki içinde olduğudur.

Bir diğer dikkat çekici yazı, Linda Williams’ın “Film Bedenleri: Toplumsal Cinsiyet, Tür ve Aşırılık” yazısı. Bu yazıyı diğerlerinden farklı kılan nokta, şüphesiz film türlerinin bedenler üzerindeki etkisine odaklanmak ve bunu yaparken toplumsal cinsiyete dayanan feminist bir duyarlılık göstermek.  Sebepsiz bir cinselliğin, şiddetin ve duygulanımın, pornografide, korku filminde ve melodramda “duygusallık” olgusu üzerine kullanılan yaygın ifadeler olduğunu belirten Williams, bu çalışmasında söz konusu üç türdeki sözde sebepsiz aşırılıkların formu, işlevi ve sistemi üzerine düşünmeyi öneriyor. Film izlemekten alınan “sapkın” zevkler çevresinde ortaya attığı sorular, feminist eleştirinin epeydir sorduğu sorular: “Büyük olasılıkla sadistik bir ‘erkek bakışa’ kitlenmiş bu zevk içinde kadının konumu nedir? Ne ölçüde kadın onun kurbanıdır? Pornografinin orgazmik kadını ile korku filminin işkence edilmiş kadını, salt olarak sadistik bir erkek bakışın hizmetinde midir? Ayrıca, melodramın ağlayan kadını, kadın seyircilerdeki mazoşizmin anormal sapkınlıklarına mı hitap etmektedir?” Tüm bu soruların film seyretmenin normal zevklerini tanımlamak için kullanılan “sapkınlık” terimlerinin muğlaklığını işaret ettiğini söylüyor ve yazısında bu muğlaklığı odağına alıyor. Film türlerinde cinsel ya da duygusal “aşırılık” mevzusuna bakış açısı da ufuk açıcı: “Cinselliğe, şiddete veya duygusallığa kötü birer aşırılık olarak, mazoşizme veya sadizme kötü birer sapkınlık olarak bakmak, onların kültürel [bağlamda] sorun-çözücü fonksiyonlarına değinmemek olur. Neticede türler, işaret ettikleri sorunlar üzerindeki ısrarlarıyla başarılı olurlar ve gene türler, bu sorunların doğasını değiştirme kabiliyetleriyle de zenginleşirler”.

Film çalışmalarına ilişkin son yazı, Robin Wood’un “İdeoloji, Tür, Auteur” başlıklı yazısı. Wood, yazısının hemen başında, yalnızca tek bir kurama kendini adamadan, her kuramın ya da konumun keşiflerinden ve kendine özgü sezgilerinden yararlanabilmenin eleştirmenler için cazibesinden bahsettiği bir yazısını anar. Bu ideal konumu edinmek ne kadar zor olsa da, amaç yapıtı bütün yönleriyle, olduğu gibi görebilmekse, zorlukların üstesinden gelmeyi denemek gerekir yazara göre. Bu yazıda da Wood’un amacı, “Hollywood filmlerine yönelik farklı yaklaşımların, önerdiğim türde bir sentetik eleştiri üretmek için nasıl iç içe geçebileceğini deneyerek araştırmak”, böylece bu yaklaşımı kullanışlı hale getirebilmektir. Ayrıca yazarın yapmak istediklerinden biri de, Amerikan kapitalist ideoloji derken neyi kastettiğimizi tanımlamaktır, yani daha kesin bir ifadeyle, “klasik Hollywood sineması tarafından ısrarla cisimleştirilen ve pekiştirilen değerleri ve kabulleri”.

Televizyonda tür kuramını tartışan, türler arasındaki geçişkenlikleri, türlerin televizyon tarihi içindeki dönüşümlerini ve toplumsal cinsiyet bağlamında konumlanışlarını ele alan yazılardan ilki, Jason Mittell’in “Televizyonda Tür Kuramına Kültürel Yaklaşım” yazısı. Mittell amacını gayet net bir biçimde, yazının başında özetlemiş: “Bu yazı, türlerin medya metinlerinin sınırlarını aşan ve endüstri, izleyici ve kültürel pratikler içerisinde de işleyen kültürel kategoriler olduğunu ileri sürüyor. Televizyonla ilgili özel bir yaklaşım ileri süren bu makale, çağdaş kültürel kuramı kapsamına alarak ve özet bir örnek olayla bu kuramın söylemsel yaklaşımını örneklendirerek medya türlerini inceliyor.” Mittell, türleri “kültürel kategoriler” olarak ele aldığı yazısında, gündelik medya deneyimlerimizde bu kategorileri kuran tanımlama, yorumlama ve değerleme süreçlerini açığa çıkarmayı deniyor. Böylelikle çifte bir uğraşa girişmiş oluyor: Bir yandan türlerin medya deneyimlerimizi, diğer yandan medyanın toplumsal gerçekliklerimizi şekillendirmek için nasıl işlediğini araştırıyor.

Jane Feuer ise “Tür Çalışması ve Televizyon” yazısına, önemli bir ikazla başlıyor. Tür analizini bir bütün olarak tartışmaktan ziyade, terimin edebiyat, film ve televizyon için kullanımları arasında ayırım yapmamız gerektiğini söylüyor. Geleneksel edebiyat kuramının tür görüşünün film ve televizyona ancak kısmen uygulanabileceğini, edebiyat kategorilerinin çok geniş kategoriler olduğunu belirtiyor. Zira dram ve lirik, trajedi ve komedi gibi edebî türler sayısız çeşitlilikte yapıtı, sayısız kültürü ve yüzyılları kapsarken, film ve televizyon ise kültürel olarak özgül, zamansal olarak kısıtlıdır. Feuer yazısında televizyondaki “sitcom” türünü tarihselliği içinde incelerken, “tür” kavramının televizyondaki özgül kullanımını da tartışıyor. 

Diğer bir televizyon yazısı, “Anlatı Kuramı ve Televizyon”. Sarah Kozloff yazısına televizyonun modern zamanların “hikâye anlatıcısı” olduğunu söyleyerek başlıyor ve ardından şunları soruyor: “Fakat bu ne türden bir hikâye anlatıcılığıdır? Televizyonda yayınlanan hikâyeler hangi yönleriyle diğer kitle iletişim araçlarından yayınlananlarla benzerlik göstermektedir? Televizyona anlatı sanatı olarak yaklaşmak, tekil program veya tümüyle yayın anlayışımızı nasıl derinleştirebilir? Televizyona bakmak bizzat anlatı konusundaki araştırmamızda bize nasıl yardımcı olur?” Kozloff’a göre her ne kadar anlatılar televizyondaki tek hâkim metin türü değilseler de, anlatı yapısı anlatısal olmayan televizyonun dahi geçeceği bir kapı niteliğindedir. Televizyonda izlediğimiz dünya, bu söylemin kuralları tarafından şekillenmektedir ve bize düşen de bu kuralları dikkatlice incelemektir. Kozloff yazısında bu alana önemli bir katkıda bulunuyor.

Kitabın son yazısı, pembe dizileri geniş bir perspektiften ele alan Christine Gledhill’in “Tür, “Temsil ve Pembe Dizi” yazısı. Yazar, pembe dizileri bir “anlamlandırma pratiği” olarak ele aldığı yazısında, “pembe diziler kendi anlamlarını nasıl oluştururlar?” sorusunu tartışacağını söylüyor. Yazının başlarında ortaya attığı şu sorulara yanıtlar arayarak, popüler kültürde etkisini hâlâ sürdüren pembe dizileri toplumsal dinamikleriyle etraflıca inceliyor: “Hangi kurumsal, söylemsel ve biçimsel mekanizmalar, pembe dizilerin ve popüler kurmacanın, kimliklerle anlamların müzakere ettiği, temsil üzerinden kültürel bir mücadele yürüttüğü, gerçekliğin kurulduğu ve popüler hazların üretildiği bir alan olarak işlemesini olanaklı hale getiriyor? Nihayet toplumsal cinsiyet bu metinsel sürece nasıl yakalanıyor?”

Umarım bu kitaptaki yazılar, edebiyatta, sinemada, televizyonda türler üzerine kafa yoran ya da genel olarak “tür” fikriyle ilgilenen araştırmacı, akademisyen ve yazarlara türsel kategoriler hakkında daha derin düşünme fırsatı ve ilhamı verir.

Yol gösterici ve teşvik edici sözleri için sevgili Ali Karadoğan, S. Ruken Öztürk ve Sevilay Çelenk’e; eski derslerinde kullanmış olduğu çeviriyi benimle paylaşan sevgili Ayşe İnal’a; sabırlı ve özverili çalışmaları için çevirmenlerimiz Ebru Akçay, Fırat Berksun, Selver Dikkol, Onur Dursun, Ayşe İnal, Bahar Şimşek, Canan Dural Tasouji, Oğuzhan Yeşiltuna ve Cansu Yılmaz’a çok teşekkür ederim. Ayrıca, desteğiyle ve güdüleyici sözleriyle sürecin başından itibaren yanımda hissettiğim sevgili Taşkın Takış’a minnettarım.

                                                                                                                   Ankara, Eylül 2018