Doğu Batı Sayı 57: Türk Liberalizminin Eleştirisi
- 180,00 TL
-
135,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Taşkın Takış
Yerlilikten Yurtsuzluğa: Zürcher, Bizim Kitap Kurdunu Okudu mu? –Kurtuluş Kayalı Üzerine Bir Portre Denemesi–
Özgür Taburoğlu
Türkiye’de Toplumsal ve Siyasal Boşlukların Kurucu İşlevleri: Tanpınar, Küçükömer ve Mardin’in Düşünceleri
Uğur Kömeçoğlu
Kürt Sorunu ve Çatışma Sonrası Toplum: Ulusal Güçlerle Yerel Güçler Arasındaki Gerilim, Diyalogcu Kamusal Alan ve Demokratikleşme
Simten Coşar
Kamusuzluğu Tahayyül Edebilmek: Türkiye’de Liberal Düşünce
Hilmi Ozan Özavcı
Düşünce Tarihi Merceğinden: Türkiye’de Liberalizm
Özlem Denli
Liberal Düşünce Topluluğu veya Bir Paradoks Olarak Siyaset Arayışı
Boğaç Erozan
Ahmet Ağaoğlu ve “Nizamlı Hürriyet”: Bir Cumhuriyetçi Yorum Denemesi
Ahmet Ağaoğlu
Nizamlı Hürriyet
Cemil Oktay
Liberal Siyasî Düzenler Hakkında Notlar
Oğuz Adanır
Zihniyet, Ulusal Burjuvazi, Aydınlanma
YENİ ÜÇ
TARZ-I SİYASET
Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır, ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür: Mantıktan sara hastalığına geçiş tamamlanmış olur… İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar.
E. M. Cioran, Çürümenin Kitabı
Türkiye’de farklı
siyasî akımlar üzerinde fikir yürütmek bir bakıma uzun modernleşme serüveninin
derin zıtlıklar içeren yapısını başka formüllerle yeniden ifade etmeye
benzemektedir. Siyasal düşüncelerimizin kökenlerine inildiğinde daha çok
Batılılaşma ve modernleşme sorunu karşısında üretilmiş bir dizi tepkiyle
karşılaşıyoruz. Kimi tepkiler dünyaya açık ve pragmatik, kimi geleneksel ve
korunmacı, kimi ise daha seçkin veya paylaşımcı… Ancak, birbirinden ayrı
dünyalara seslenen liberal, muhafazakâr ve sosyalist ideolojiler ne tür bir tahayyüle sahip olurlarsa olsunlar
Türk modernleşmesinin gözden kaçırılamayacak ikilemlerini taşımaktadırlar. Her
üç siyaset tarzını mutlak ve bağımsız yapılar olarak kurgulamak yerine her
birinin toplumsal süreç içindeki gelişimi bütünlüklü olarak incelenmelidir. Ve belirli
bir “tutarlılık” ve “özgün”lük arayışından çok, dikkatimiz geleneksel siyaset
dilinin hâkim ve otoriter kodları üzerine toplanmalıdır.
İlk
eleştirimiz Türkiye’deki liberal tezler üzerine… Türk usulü laissez faire temalı proje, hem
entelektüel birikim anlamında hem de kitlelere ulaşma bakımından tahmin edileceği
üzere yumuşak bir karna sahiptir. Eklemeden geçmeyelim, bilinçaltında
‘liberal’ sözcüğü sıradan bir konformizmi çağrıştırmaktadır. Elbette böyle
olumsuz bir imajın ortaya çıkışında pür liberallerimizin payı var. Her şeyden
önce bir zihniyet olarak liberal düşüncenin bu topraklarda yer ediniş şekli
birbirinden kopuk halkalara sahiptir. Siyasal ve ekonomik anlamıyla liberalizm
bağımsız ve özgür bir projeyi canlandırmaktan ziyade devletin ve bürokratik
yapıların gölgesi altında bir rol biçmiştir kendisine. Her konuda uyumlu
davranan, birey olmaya dair basit algılar sunan ve özgürlük tariflerini tarihsel
ve toplumsal gerçekliklerden ayrıştıran bir düşünce sistemi tam da ideolojilerin
kendini gizlemeye yatkın, yanlış bilinç üreten
doğasına uygun düşmektedir. Liberalizmin bizdeki iyimserliği, manifestolarla
yola çıkan siyasî bir hareketin daha baştan kendini ölü doğmaya mahkûm eden yazgısını
andırıyor. Oysa, Batı’daki burjuva düşüncesinin bıraktığı evrensel miras, –sosyalist
manifestoları da buna dâhil etmeliyiz– uzun bir toplumsal mücadele ve çatışmanın
ardından ortaya çıkmıştı. Batı liberalizmi, gelin, önce hukukun üstünlüğü,
özgürlük, demokrasi, birey ve yüce idealler hakkında insanlığa bir manifesto
vazedelim, sonra da hareketimize bir yön çizelim tarzındaki iyimserliğe hiç
düşmemişti. Sınıflar arasındaki kaba güç ve sömürü sistemi, hukuk ve özgürlük
ilkeleriyle daima karşılıklı bir mücadeleyi gerektirecekti. Türkiye’de
liberalizm söylemi ise biraz da manifestolar üzerinden varlığını ispatlamaya
çalışan bir teşebbüsü andırmaktadır. Uçları her yöne açık bu teşebbüs kesintiye
uğradığı dönemlerde muhafazakâr ve devletçi söylemlerin kusursuz bir parçası olabilecek
kıvamdadır.
Bu sayımızda
yer verilen makaleler liberalizmin eklemlenme sürecine dair somut örnekler
sunmaktadır. Simten Coşar’ın
yazısında açıkça görüleceği üzere liberal söylemler, hem geçmişte hem de
günümüzde geleneksel-otoriter siyaset dilinden hiç de ayrıksı bir yere
düşmemiştir. Hilmi Ozan Özavcı,
Batı’daki liberal düşünce ile liberallerimiz arasındaki temel ayrımlara işaret
etmektedir. Batı’da liberalizmin tarihi, köhne yapılarla toplumu dönüştüren
ilerici sınıfların savaşına sahne olurken, Cemil
Oktay’ın da altını çizdiği üzere, Türk Liberalizmi geleneksel otoriter değerlerle
mücadeleye girmeyi çoğu zaman göze alamamıştır. Özlem Denli’nin LDT ile ilgili kayda değer çalışması son dönem
liberal düşüncenin tıkanıklıkları hakkında önemli fikirler vermektedir. Boğaç Erozan, Ahmet Ağaoğlu portresini
Cumhuriyetçi proje üzerinden okuyarak ve Ağaoğlu’ na dair tezleri gözden
geçirerek yeni bir perspektif sunuyor. Son
olarak, Uğur Kömeçoğlu’nun Kürt sorunu ile ilgili kaleme aldığı yazıya değinmeliyiz.
Yazının ilk bölümünde sosyolojik-siyasal bir yaklaşımla bu derin yarayı her
yönüyle teşhis eden, ikinci bölümünde de tarafsız bir gözle ve içtenlikli bir
aydın sorumluluğunu paylaşarak meseleyi irdeleyen makaleyi yayınladığımız için
kendimizi şanslı hissetmeliyiz. Ortak bir duyarlılık geliştirmek adına
Kömeçoğlu’nun sesine de kulak vermeliyiz: Söyledikleri her iki taraf için de
geçerli bir mesaj içeriyor:
“Sîwar hatin peya çûn, êdî bes e!
Artık yeter!..”
Taşkın Takış