Sanatın, güzel-çirkin karşıtlığını aşıp, dünyaya ve insana yöneldiği, bir değerler çokluğunu gerçekleştiren bir eylem olarak görüldüğü çağda, özne merkezli psikolojik yaklaşımın estetik bilimi için yetersiz kalacağı açıktır. Etik alandaki fenomenolojik çalışmalar, iyi- kötü değer yargıları karşıtlığını aşarak değerler çokluğuna dayanan, içerikli değer etiğinin kurulmasını sağlamıştı. Bunun gibi estetik alandaki fenomenolojik araştırmalarla da değerlere dayanan bir estetik kurulmalıydı. Estetik, temelini sanat yapıtının kendisinde, sanat nesnesinde bulan değerlerin bir bilimi olacaktır.
İşte bu kitap, estetik bilimin ayrı bir bilim dalı olarak kurulma çabalarının başladığı 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, estetiğe ve sanat görüşlerine yerleşmiş olan türlü sanat dışı tutumları göstermek ve sanat nesnesine yönelik bir değerler estetiğine giden yolları açmak istiyor.
Ayrıca kitapta, sanat yapıtı karşısındaki yanlış tutumları, yanlış estetik görüşleri çözümleyerek, kişiyi sanat yapıtının kendisine götürecek yollar gösteriliyor. Sanat yaşamında insanın, kendi ruhsal çıkmazı ve kısır-döngüden kurtularak varoluşuna dokunan, onu sarsan ve mutlu kılan sanat değerlerine açılması araştırılıyor. Sanat değerlerini sanat yapıtında gören, sanat yapıtındaki değerleri fenomenolojik yöntemle çözümleyen ontolojik bir estetiğin temelleri anlatılıyor.
- Yazar: Moritz Geiger
- Kitabın Başlığı: Estetik Anlayış
- Almanca Özgün Metin: Zugänge zur Ästhetik
- Çeviren: Tomris Mengüşoğlu [Almanca]
- Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 129; Felsefe Dizisi - 38
- Basım Bilgileri: 2. Basım: Mart 2019 (1. Basım: Eylül 2015)
- Sayfa Sayısı: 134
- ISBN: 978-605-5063-43-6
- Boyutları: 13,5 x 21
- Kapak Resmi: Eleştiriden Kaçış, Pere Borrell Del Caso, 1874.
Önsöz
Sanat Yaşamında Amatörlük
Sanatta Yüzeysel ve Derin Etki
Sanatın Ruhsal Anlamı
Fenomenolojik Estetik
Dizin
Önsöz
Estetiğe giriş yolu, temelde, bizim kendi
estetik yaşamımızdan geçer. Ne kadar derin olursa olsun hiçbir metafizik, ne kadar derin düşünceler taşırsa taşısın hiçbir
düşünce sistemi, kendi yaşamımızın yerine geçemez. Eğer estetik yaşam yoksulsa,
sahteyse, estetik dışı ilgilerle besleniyorsa o zaman ne olacak? O zaman
yolumuz, kendi yaşamımız yüzünden çıkmazlara girecek, bilim olarak estetiğe
giden yol kapanacak, estetik yaşamdaki başıboşluk, estetik biliminin de
felaketi olacak.
Bu durumda bilimin yolunu açmak için, önce yaşamda
bir temizlik yapılmalıdır. Estetik bilime el atmadan önce, estetik yaşamın temizliğini
tehlikeye sokan şeylerin neler olduğu açıkça görülmelidir. Bugün bizi yanlış
yollara sürükleyen iki tür estetik yaşam çok yaygınlaşmıştır: Romantik düşünce
biçiminin artığı olan duygusallık ile çağın ruhsuzlaşması sonucu sanatın
yüzeysel olanla derin olan etkilerinin karıştırılması. Bu kitapta, bu tür
yoldan çıkmalarla savaşan yazılarımız bir araya getirildi. Duygusallık
üzerindeki yazımız, Sanat Yaşamında Amatörlük –önceki bir çalışmamıza, Estetik Zevkin Fenomenolojisi (Niemeyer 1913) adlı yazımıza
bazı katkılarla– ve yüzeysel etkilerin tehlikeleri de Sanatta Yüzeysel ve
Derin Etki başlıklı bölümde ele alındı.
Ancak estetik dışı etkilerden korunduktan
sonradır ki, sanatın ruhsal anlamını araştırmanın yolları açılabilir. Sanatın
Ruhsal Anlamı başlıklı bölümde, bu anlam sistematik olarak araştırılırken,
belki başlıktan da anlaşılacağı gibi, bir yandan dar, öte yandan geniş bir amaç
göz önünde tutuldu. Geniş anlamda, sanatın insan ruhuna etkileri –ruhsal
boşalma etkisi, dünya görüşünü etkileme gibi– aslında estetik dışı etkilerdir.
Bunlar ancak dolaylı olarak söz konusu olmalıdırlar. Ön planda salt sanat
etkisi yer almalıdır. Sanatın kendisi, nesnel biçimleri ile gözler önüne
konmazsa, sanatın özel etkisi anlaşılamaz. Sanatın ruhsal anlamı hakkındaki
teori, kendisinden önce bir sanat teorisinin yapılmasını gerektirir. Bu
bakımdan bu bölümde, sanat teorilerinin en genel sonuçları, dogmatik ve
kısaltılmış olarak öne alınacaktır. Bunun doğruluğu, (çok uzak olmayan bir
zamanda yayımlanacak olan) Sanatın Anlamı adlı kitapta gösterilecektir. Yazıdaki
bu önceden ele alınma, kullanılan psikolojik kavramların (ben cevheri, ben
gerçekliğinin yükseltilmesi gibi), teorik bakımdan tam olarak açıklanamamasına
neden olmaktadır. Bu yazıda, estetik teori, bütünü değil, ancak ipuçları
verilmiş olan, bilimsel bir psikoloji ortaya koyuyor. Beklenen açıklığı,
gelecekteki yazılarımız getirecektir.
Bugün çok tartışılan psikolojik estetik ile nesnelerden
hareket eden estetik arasındaki çatışma, 4. bölümde “Fenomenolojik Estetik” başlığı altında ele alınıyor. Estetiğin kendi başına
bir bilim olması problemi –bu bölümde gösterileceği gibi– ancak nesnelere
yönelik bir estetik ile çözümlenebilir. Fakat konumuz sadece estetik biliminin
kendi başına bir bilim olması değildir. Estetikle ilgili başlıca problemlerin
ele alınmasında psikolojik yöntemin önemli yeri vardır. Bu bakımdan, baştaki üç
bölümde psikolojik yöntemin ön plana çıkması, nesneye yönelik bir estetik
yanlısı olmaya ters bir tutum değildir. Burada ruhsal alandaki sorular söz
konusu olduğundan, ruhsal alanın problemlerinin psikolojik araçlarla ele
alınması gerekti. Estetik, nesnelere yönelik bir bilim olmakla birlikte,
estetiğe ulaşan yollar, psikoloji üzerinden geçer.
Göttingen,
Mart 1927
Moritz GEIGER
Moritz Geiger (1880-1937)
Alman düşünür. Frankfurt’ta doğdu. Edmund Husserl’in öğrencisi olan Geiger, fenomenolojinin yanısıra psikoloji, epistemoloji ve estetik alanlarında çalıştı. Münih’teki fenomenologlar grubu üyeliğinin yanında Amerikalı bir fenomenolog olarak da ün kazandı. 1923-1933 yıllarında Göttingen Üniversitesi’nde felsefe profesörlüğü yaptı. Nazizmin ortaya çıkışıyla Almanya’yı terk edip hayatının son yıllarını Birleşmiş Devletler’de geçirdi ve bu ülkede yaşamını yitirdi. Çağın ruhsuzlaşmasıyla sanat anlayışının bozulduğunu dile getiren Geiger, estetik konusuna yeni kavramlar kazandıran en önemli yazarlardan biridir. Erken ölümüyle Die Bedeutung der Kunst (Sanatın Önemi) gibi önemli çalışmaları yarım kalmıştır. Fenomenoloji alanında Beiträge zur Phänomenologie des ästhetischen Genusses (1913), “Alexander Pfänders methodische Stellung,” Neue Münchener Philosophische Abhandlungen (1930) gibi önemli çalışmaları.