• Stokta Yok
    Ortaçağ Seyyahları

Ortaçağ Seyyahları

  • 0,00 TL


  • Stok Durumu: Stokta Yok

Ortaçağ Avrupası için dünyanın büyüklüğünü keşfetmek gerçek bir kültürel devrimdi. İslâm hariç, kendi dışında hiçbir şeyin var olabileceğini düşünemiyordu. Ancak Cengiz Han ve haleflerinin Moğol İmparatorluğu, birdenbire Doğu Avrupa bozkırlarından Pasifik’e kadar Asya’yı birleştirmiş; Orta Asya, Hindistan ve Çin medeniyetleriyle doğrudan temas kurulmasını ve Müslüman topraklarının kalbine nüfuz edilmesini sağlamıştı.

Yüzlerce din adamı, elçi, tüccar ve maceraperest Asya’nın büyük kara ve deniz yollarına doğru sefere çıktı. İlki, 13. yüzyılın ortalarında Pian del Carpine, bilinmeyen, buzlu, vahşi Tataristan’a doğru yola koyuldu ve döndüğünde kalabalıklar tarafından sanki ölüp de dirilmiş gibi tezahüratlarla karşılandı. Kısa bir süre sonra Rubrucklu, modern bir etnologa yakışır bir anlatımla seyahatinden geri döndü. Ardından diğerleri geldi, en ünlüsü Marco Polo ve onun rakibi Faslı İbn Battuta... Aynı zamanda Asyalılar da Avrupa’ya geldiler. Artık yol açılmıştı ve eski dünya bir şekilde istikrarlı bir yapı oluşturma yolundaydı.

Bir asırdan fazla süren ve Moğol İmparatorluğu’nun çöküşüyle sona eren bu müthiş keşif hareketinden elimizde hâlâ birçok seyyahın anıları ve bunları yazanların cesaretine, saflığına, gururuna veya sadeliğine tanıklık eden birkaç kitap var. Bu kitaplar, katlanılan zorlukları ve yolun tehlikelerini anlatmakta ve Avrupalıların artık oraya seyahat edemediklerinde uzun süre hayalini kuracakları uzak diyarların resmini çizmektedir.


  • Yazar: Jean-Paul Roux
  • Kitabın Başlığı: Ortaçağ Seyyahları
  • Fransızca Metin: Les explorateurs au Moyen Age
  • Çeviren: Hakan Meral
  • Yayına Hazırlayanlar: Taşkın Takış, Ufuk Coşkun
  • Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 455; Tarih Dizisi - 67
  • Basım Bilgileri: Mayıs 2025
  • Sayfa Sayısı: 357
  • ISBN: 978-625-6194-25-0
  • Boyutları: 13,5 x 21
  • Kapak Resmi: Polo Kardeşler Buhara’da. 15. yüzyıla ait bir çizim.

Önsöz

Giriş


I. Miras

Merkezin Sembolizmi

Dünyanın Taksimi

Kapalı Turlar

Sızmalar

Evrensel Dinlerin Yayılması

Maniheizm ve Nesturilik

Buddhizm

Yahudi Diasporası

İslâm Evrenselciliği

Arapların Coğrafya Alanında Yaptığı Çalışmalar

Aktarımlar

Sahra Altı Afrikası


II. 13. Yüzyıl Dünyası

Yakın Doğu’daki Latin Kolonileri

Entelektüel Devrim

Dilenci Tarikatlar

İki Askerî Olay

Macar Gücü

Dünya’nın Hıristiyanlaştırılmasının Tamamlanması

Cengiz Han’ın Moğol İmparatorluğu

Moğol Hoşgörüsü

Çıkmaz Yollar

Yeni Dünya’ya Dair İlk Söylentiler

Rahip John


III. Orta Asya’nın Keşfi

Kıpçak Bozkırlarında ve Volga’da Macarlar

Batı’nın Büyük Korkusu

IV. Innocentius

İlk Papalık Misyonları

Giovanni da Pian del Carpine

Asya’nın Cevabı

Aziz Louis’nin (IX. Louis) Müdahalesi

Rubrucklu William

Her Irktan Adamlar


IV.
Hindistan ve Uzak Doğu

Moğol İmparatorluğu’nun Hırsları ve Dönüşümleri

İran-Çin İlişkileri

Görüşmelerin Yeniden Başlaması

Moğol Elçileri

Batı’da Çin’den Gelen Bir Türk

Batı Çin’i Keşfediyor

Marco Polo ya da Dünyanın Keşfi

Seyahatlerin Yükselişi

İran Misyonu

Orta Asya Misyonu

Hint Misyonu

Çin Misyonu

Tüccarlar ve Maceracılar

Marco Polo’nun Rakibi: İbn Battuta

Büyük Bir Dönemin Sonu


V. Yollar ve Tehlikeler

Istırap ve Ölüm

Moğol İmparatorluğu’nda Tehlikeler ve Güvenlik

Fanatikler ve Yağmacılar

Kötü Hava Koşulları ve Mahrumiyet

Yabani Bir Doğa

İstilaya Giden Yol

İpek Yolu

Deniz Yolu

Yolculuk Süresi

Yakın Doğu Güzergâhları

Uzak Doğu Güzergâhları

Yükler ve Taşıma Araçları

Denizci Ruhlar


VI. Maceracı Ruh

Gitmek!

Ayrılık, Uygunluk ve Nostalji

Geri Dönme Arzusu

Tercümanlar

Kendinden Olanları Arayış

Tanrının Emri Altında

Saflık, Kibir ve Sadelik

Hırs


VII. Bilanço

Yazmayı Bildiğimizden Dolayı

Sör John Mandeville

Eserler

Araştırmanın Kısalığı

Sorgulama

Bir Kahraman Yaratmak

İnancın Sınanması

İslâm’ın Durumu

Dünyanın Bütün Dinleri

Edinilen Bilgiler

Rivayetler

Mitologlar ve Etnograflar


VIII. Dünyanın Harikaları

Yeni Bir Dünya

Canavarlar

Tufan Öncesi Flora (Bitki Örtüsü) ve Faunası (Hayvanlar Âlemi)

Hayvan-İnsan ve İnsani-Hayvan

Pigmeler

Yamyamlık

Diğer İnsanların Keşfedilişi

Kıyafet

Yemekler

İş Hayatı

Ahlâk

Fahişelik

Hadımlık

Toplumsal Yaşam

Savaş ve Avcılık

Şehirler

Lüks ve Zevkler

Uzak Doğu’nun Zenginliği


Kapanan Kapı, Açılan Kapı


Ekler

Kronoloji

Papalar

Hükümdarlar

Moğollar

Kaynakça

Dizin

Önsöz

 

Yirmi beş yıl önce, Seuil Yayınları tarafından yayımlanan “Le temps qui court” koleksiyonunda aynı başlık altında küçük bir kitap yayımladım. Boyutu koleksiyon gereği küçüktü. Amacı, tarihsel rolleri hem büyüleyici hem de önemli olan ve yeterince bilinmeyen şahsiyetlerin özet bir şekilde de olsa görüşlerini yansıtmaktı: Unutulmamalıdır ki en önemli eserlerden biri olan Rubrucklu William’ın eserinin henüz ciddi bir Fransızca çevirisi bulunmamaktaydı; eser, ben bu sayfaları yazarken basıma alındı R. ve C. Kappler’in dostluğu sayesinde ilk okuyan bendim ve bu gerçekten de benim için büyük bir ayrıcalık oldu.

Bu kitabı ve o zamandan beri yazdığım neredeyse tüm eserleri, aslında dinler tarihi araştırmam için gerekli olan Ortaçağ seyyah edebiyatı üzerine çalışırken, bu konudaki fikirlerimi netleştirme ve genel bir bakış açısı edinme ihtiyacı hissettiğim için yazmıştım. Gösterdiğim bütün itinaya rağmen, ona sadece sınırlı bir kapsam verdiğimi söylemeliyim. Bununla birlikte basın çevreleri ve oldukça geniş bir okuyucu kitlesi onu sıcak bir şekilde karşıladı. Birkaç yıldır basımı tükenmiş olmasına rağmen hâlâ hakkında mektuplar aldığımı; yazılı ve sözlü basının ona yeniden ilgi göstermeye başladığını gözlemlemek beni ziyadesiyle memnun etti. Kitapçılarda bulunamamasının okurlarda yarattığı hayal kırıklığı beni ikinci basımını çıkarmayı düşünmeye sevk etti.

Agnes Fontaine ve Fayard Yayınevi’nin kitaba gösterdikleri ilgi ve kızım Sylvie-Anne’ın yeniden okumasını yapıp tüm yazarları listeleyerek bu kitap üzerindeki çalışmaya yardım etme sözü ikna olmama vesile oldu: Zira bu benim yapmaya vakit bulamayacağım bir işti.

Bugün, kızımla birlikte kamuoyuna sunduğumuz kitap, 1961 yılında yayımlanan kitabın gözden geçirilmiş ve düzeltilmiş bir versiyonu değildir. Bu yepyeni bir kitaptır, başka bir ifadeyle, her ne kadar bazı sayfaları neredeyse hiç değişmemiş olsa bile tamamen yenilenmiş bir kitaptır. Enginliğini, içeriğinin daha zengin olmasını, çok sayıda eserin katkı sağladığı unsurlar içermesini ve bu bağlamda özellikle Jean Richard’ın bilimsel titizliği ve daha edebî diliyle ustaca meydana getirdiği çalışmasını anabilirim. Ayrıca bu kitap, duyarlılığı benimkinden açık ara farklı olan genç bir kadının katkısıyla zenginleşerek yenilenmiştir ve bununla birlikte hem nostaljiyle hem de biraz haz veren bir ifadeyle söylemek gerekirse, geçen yıllar insanı yaşlandırırken, tarihçiyi de zenginleştirir.

Konusu itibarıyla da öyledir. Daha önce, sadece bir taslak oluşturmayı amaçlarken, bugün tamamen farklı bir hedefimiz var. Kısa ama fantastik bir destanı ve onu gerçekleştiren insanları olabildiğince canlı bir şekilde yansıtmak istiyoruz. Aynı zamanda, kendi dışında hiçbir düşünsel değerin var olamayacağı fikrine kapılmış Hıristiyan âlemi için (sapkın ve yanlış olarak gördüğü İslâm’ı saymazsak) dünyanın büyüklüğü ve çeşitliliğinin ani keşfinin geçmişte yarattığı büyük entelektüel devrim hakkında farkındalık yaratmak istiyoruz. Bilinmeyen karşısında ürperenlerle birlikte ürperilsin, hayran kalanlarla birlikte hayran kalınsın istedik. Orta Asya’nın buz gibi çöllerinde, Hindistan’ın kavurucu ovalarında ve bilinmeyen denizlere açılan narin gemilerde onlarla birlikte soğuktan, sıcaktan, yorgunluktan, açlıktan ve hastalıklardan muzdarip olunsun istedik –evet, neden olmasın? Hepsinden önemlisi, 14. ve 15. yüzyıllarda yaşamış nesillerin ve kuşakların seyyahların eserlerini okuduklarında yaptıkları gibi, sahip olduklarını düşündükleri ama gerçekte sadece göz ucuyla baktıkları bir evrenin, kısa bir süre için de olsa, hayali kurulsun istedik.

Çok şey vaat ediyordu. Tanrı adına fethedilecek ruhlarla dolu tükenmez bir hazineydi. Orada bulunanların hepsi mükemmeldi. En olağanüstü şeyleri içeriyordu. İpek ve brokar kumaşlarla kaplı gibi görünüyordu. Altın ve değerli taşlarla parıldıyordu. Elbette çok uzaktaydı ve ulaşılması zordu. Oraya ulaşmak için birçok zorluğun üstesinden gelmek, çok acı çekmeyi göze almak ve hattâ belki de hayatın feda edilmesi gerekiyordu.

Zaten insana layık her fethin karşılığında bedelinin tam olarak ödenmesi gerekmez mi?

Kuşkusuz bu tamamlanmamış ve gelecek yüzyıllarda yeniden ele alınması gereken bir çalışmadır, ancak gene de bir nehrin kaynağı gibi vazgeçilmez bir kitaptır. Ortaçağ seyyahları, tamamen farklı yönlere gitseler de Kolomb ve Macellan’ın yolunu açtılar. Bu bilinçli olarak yapılmış değildir. Onlar sadece işlerini yapıyorlardı. Destansı bir gelecek hayali kurmamışlardı. Onlar sadece genel faaliyeti bir adım öteye taşıyan kişilerdi: Pasifik Okyanusu kıyılarında sona eren Kutsal Topraklara bir yolculuk! Gene de bazıları isim yaptı. Uçağı Hindistan üzerinde uçan modern insan, yolculuğunu mümkün kılan bu uzak atalarını hatırlayabilir. Az miktardaki bilgileriyle mütevazı bir katkı sağlayan önemsiz gözlemcilerden söz edecek kadar ileri gitmeyecektir. Çalkantılı 13. ve 14. yüzyıllarda sayıları oldukça fazlaydı. Bir ön ad, bir cümle ya da bir tarihle tanınan ya da çoğu zaman tamamen göz ardı edilen bu kişiler, gezginlerin geniş manevi ailesinden dışlanamazlar. Onların varlığı destanın vücut bulmasına yardımcı olmuştur.

Giriş

 

Savaş insanları birbirlerine sürüklüyordu ve kıyımdan sonra bir araya gelmelerine imkân sağlıyordu. Elbette halkların bu muazzam istilalarının keşifle en ufak bir ilgisi yoktu. Farklı toplumların Avrasya’nın savaş meydanlarında bir araya gelişi çok uğursuz bir şekilde başladı: Binlerce yıllık şehirler yağmalandı, kutsal mekânlara saygısızlık edildi, ölüm kulelerine kafatası yığınları yerleştirildi, çocuklar köle olarak satıldı, erkekler sürgün edildi, bakireler fahişeliğe zorlandı –buydu seferdeki ordulara eşlik eden olağan kafile! Ve her şeyden önce, her iki tarafta da tek hakikate sahip olmanın, doğru amaç uğruna savaşmanın, düşmanı değil, kötü olanı yok etmeye çalışmanın mutlak inancı! Haçlılar ve cihada yani kutsal savaşa katılan Müslümanlar büyük ölçüde dinî bir tutkuyla hareket ediyorlardı. Bazıları için inançları onları uzaklarda ölmek ya da öldürmek için her şeyi terk etmeye itti. Daha önce saldıranlar şimdi meşruiyet aramayan bir saldırıya karşı savunmadaydı ama aynı duygularla motive olmuşlardı. Zeki ancak belli bir felsefeye sahip olmayan barbar Moğollar tarafından takip edilen Türklere gelince, onlar bilinçaltından gelen içsel bir dürtüye, karşı konulmaz imparatorluk vazifesine yanıt veriyorlardı; dünyayı birleştirmek, sert göçebe yasalarını orada egemen kılmak için sürekli yenilenen bir arzuydu bu. Ancak beylik savaşlarının kısırlığından sonra, en azından Avrupa’da, I. Dünya Savaşı, bireyleri her zamanki görüşlerinin çok üstüne çıkardı, onları doğdukları vilayetlerinin çok ötesine taşıdı: ve onlara tüm evreni verecekti.

İnsanları birbirleriyle savaşmaya iten nefret ya da hırs ne kadar büyük olursa olsun, cehaletten daha iyiydi. Sadece Araplar cehaletten kurtulmuştu. Çöllerinden çıkıp Yunan ve İran topraklarına yerleştiler ve orada büyüdüler. Daha sonra bu eski bereketli hilalin batısına ve doğusuna yayılarak hem doğunun hem de batının farkına vardılar. Eski Dünya’nın bu iki ucunda halklar kendi içlerine kapanmış, dışarıdan sadece belli belirsiz bir esinti algılayabiliyorlardı. Silahlı mücadele aniden büyük pencereler açacaktı.

Bu çatışma acımasız ama etkiliydi. İspanya ve Sicilya’da ve şüphesiz daha az ölçüde Kutsal Topraklarda Hıristiyanlık, tıpkı İslâm’ın bir zamanlar Yunan topraklarına girdiği gibi Müslüman topraklarına giriyor ve orada yeni bir hayat buluyordu. Teknoloji, düşünce, edebiyat, sanat, zenginlik –tüm bunların varlığını kabul etmek zorundaydı ve dört elle bunlardan yararlandı. Bu, 12. yüzyılın o şaşırtıcı entelektüel ‘Rönesans’ı idi, yanlış adlandırılmıştı zira bir hayatın yenilenmesinden çok başlangıcıydı.

Çok geçmeden Hıristiyanlık artık fethettiği topraklardakilerle yetinmeyecek, daha uzak, ulaşılması daha zor ama nihayet merak duygusu uyanan zihinlerin daha hararetle arzuladığı başka hazineler aramaya koyulacaktı. Keşişler, tüccarlar ve maceraperestler ıssız yollara ve bilinmeyen denizlere açılacaktı.

Bu macerayı savaşa borçluydular. Kendileri barış yanlısıydılar ancak savaş sayesinde yaşıyorlardı. Bu savaş, dünyanın haritasını girişimleri için daha elverişli bir hale getirmişti; Batılıların Pax Mongolica olarak adlandırdığı, barışın hüküm sürdüğü muazzam bir imparatorluk yaratılmıştı. Tatar egemenliği kendini hissettirdiği sürece, Eski Kıta iletişim kurmak zorunda kalacak, fikirleri karşılaştıracak, insanları bir araya getirecek ve ortak miraslarının paylaşılmasını sağlayacaktır.

Jean-Paul Roux

Fransız tarihçi, şarkiyatçı, etnolog ve Türkolog. Özellikle Türkler, Moğollar ve Orta Asya halkları üzerine yaptığı çalışmalarıyla bilinir. 5 Ocak 1925’te Paris’te doğdu. Doğu Dilleri üzerine eğitim aldı. 27 yaşındayken Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’ne (CNRS) katıldı ve burada araştırma direktörü oldu. 1953 gibi erken bir tarihte, İstanbul’un fethinin 500. yıl kutlamaları vesilesiyle çıkan La Turquie (Payot) adlı kitabı bilim dünyasının dikkatlerini çekti. Bu tarihten itibaren olağanüstü bir verimlilikte yayınlar yaptı, görevler üstlendi, konferanslar verdi. 1965’te André Malraux’nun önerisiyle École du Louvre’a profesör olarak atandı ve burada yirmi altı yıl boyunca İslâm sanat tarihi dersleri verdi. 1971’de Paris’te Tuileries bahçesinde yer alan Orangerie Müzesi’nde ve 1977’de Grand Palais’de Doğu sanatı üzerine sergiler düzenledi. Geniş çaptaki bu etkinlikler 2003 yılında Louvre Müzesi’nde İslâm sanatları bölümünün kurulmasına öncülük etti. Jean-Paul Roux’nun İslâm sanatları, Türk medeniyeti, dinler, mitolojiler ve semboller, Hıristiyanlık ve İslâm arasındaki ilişkiler üzerine çok sayıda eseri bulunmaktadır. Bilginin herkes tarafından paylaşılabilir olması amacıyla yaptığı çalışmalar geniş bir kesim tarafından ilgi gördü ve okundu. Aldığı birçok ödülün yanısıra Jean-Paul Roux 1998 yılında Türkiye Cumhuriyeti Liyakat Nişanı’na lâyık görüldü. Prof. Roux, 29 Haziran 2014 yılında aramızdan ayrılmıştır. Eserlerinden bazıları: Mustafa Kemal et la Turquie nouvelle (1983, Mustafa Kemal ve Yeni Türkiye); La religion des Turcs et des Mongols (1984, Türklerin ve Moğolların Dini); Histoire des Turcs: deux mille ans du Pacifique à la Méditerranée (1984, Türklerin Tarihi Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl); Jésus (1989, İsa); Tamerlan (Timurlenk); Babur: histoire des Grands Moghols (1986, Babür: Büyük Moğolların Tarihi); L’Asie centrale: histoire et civilisation (Orta Asya: Tarih ve Uygarlık); Histoire de l’Empire mongol, (1993, Moğol İmparatorluğu Tarihi); Le roi: mythes et symboles (1995, Kral: Mitler ve Simgeler); Montagnes sacrées, montagnes mythiques (1999, Kutsal ve Mitik Dağlar); Histoire de l’Iran et des Iraniens, Des origines à nos jours (2006, İran ve İranlıların Tarihi, Başlangıcından Günümüze); Un choc de religions: la longue guerre de l’Islam et de la Chrétienté (2007, Dinlerin Çatışması: İslâm’ın Hıristiyanlık ile Uzun Savaşı, 622-2007).

Hakan Meral

Fransa’da doğdu, ilk ve ortaokulu Fransa’da okuduktan sonra eğitimine Galatasaray Lisesi’nde devam etti. İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilim ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. 1999 yılından bu yana Fransızca danışman, çevirmen ve tercüman olarak birçok alanda görev aldı.

Son Görüntülenenler

%30
Modern Kapitalizm: Kapitalizmin Doğuşu (ciltli)

 24 Saatte Kargoda