Ortaçağ Tüccarları ve Bankerleri
- 170,00 TL
-
119,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
XI. ve XIII. yüzyılları arasında, Avrupa Ortaçağı büyük öncüleri tüccar ve bankacılardan oluşan gerçek bir ticari devrime tanıklık eder. Bu dönem, uzak mesafelere yolculuk yapmayı mümkün kılan bir barış zamanıdır, fakat aynı zamanda önemli bir demografik büyümenin de zamanıdır. Her şeyden önce kentlerin yeniden doğuşu ve canlanışı söz konusudur. Floransa, Rouen, Brugge, Cenova veya Amiens’teki büyük Ortaçağ fuarlarında kentsel gelişimin ilk izleri, belirli bir serbestiyet, dinî vesayetten kurtuluş ve sanatsal faaliyetlerin desteklenişi görülür.
Le Goff, bu çalışmayı toplumsal tarihin akışını açıkça etkilemiş belli bir özneler grubu ve özneleşme sürecini ele alarak yapmıştır. Üstelik bu metinde toplumların geçirdiği zihinsel/kültürel dönüşüm sürecini ülke ülke ele alınan belli kişiler, aileler ve hanedanların özyaşam öyküleri üzerinden açıklamıştır. Le Goff bunu, özellikle erken kapitalizm konusunda çok yoğun ve ayrıntılı araştırmaların yapıldığı İtalya, Felemenk, Almanya gibi ülkelerde Ortaçağ tarih çalışmalarının artmasına bağlıyor. Kapitalizmin ve kapitalistlerin ya da başvurduğu bir başka ifadeyle, “kendilerini ticarete adamış” insanların hangi tarihten başlayarak sözcüğün gerçek anlamında klasik kapitalizm ve kapitalist kavramlarını içerecek kıvama geldiğinin belirlenmesinin öneminden söz ettikten sonra bu işin ancak özneler, yani kapitalistler tarihine başvurularak yapılabileceğini gösteriyor.
- Yazar: Jacques Le Goff
- Kitabın Başlığı: Ortaçağ Tüccarları ve Bankerleri
- Orijinal Başlık: Marchands et banquiers du Moyen Âge
- Çeviren: Oğuz Adanır [Fransızca]
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 216; Tarih Dizisi - 27
- Basım Bilgileri: 2. Basım / Ocak 2020 [1. Basım / Nisan 2018]
- Sayfa Sayısı: 152
- ISBN: 978-605-2133-24-8
- Kapak Resmi: 14. yüzyılda bir muhasebe ofisi, İtalyan bankacıları tasvir eden minyatür. 1340 yılları, Cocharelli, British Library.
- Boyutları: 13,5 x 21
Çevirmenin
Önsözü
Giriş
I. Bölüm:
Meslekî Yaşam
I. Ticari Devrim
II. Gezgin Tüccar
1. Yollar
2. Nehir ve Kanallar
3. Deniz Yolları
4. Fuarlar
III. Yerleşik Tüccar
1. Sözleşmeler ve Ortaklıklar
2. Tüccarlar ve Siyasi İktidar
IV. 14. ve 15. Yüzyıllarda Geliştirilen Yöntemler
1. Sigorta
2. Senet
3. Muhasebe
4. Tüccar Kategorileri
5. Ortaçağ Tüccarı Bir Kapitalist midir?
İkinci
Bölüm: Toplumsal ve Politik İşlev
Tüccarlar ve Kentler
I. Büyük Tüccarların Toplumsal İşlevi
1. Tüccarlar ve Soylular
2. Tüccarlar ve Kentlerde Yaşayan Halk Sınıfları
3. Tüccarlar ve Köylüler
II. Ticaret Burjuvazisinin Politik
Egemenliğine Dair Çeşitli Örnekler
1.“Demokrat” Tüccarlar
2. Tüccarlar ve Prensler
3. Büyük Burjuva Aileler
Üçüncü Bölüm:
Dinî ve Ahlâki Tavır
I. Kuramsal Anlamda Tüccarlara Karşı Olan Kilise
1. Tüccarların mahkûm edilmesi
2. Nedenler
3. Tefecilik
4. Hıristiyan Olan ve Olmayan Tüccarlar
II. Uygulamada Tüccarlar ve Kilise
1. Tüccarların Korunması
2. Tüccarlara Karşı Direnemeyen Kilise
3. Tüccar Kendisini Nasıl Savundu?
III. Tüccar Zihniyeti
1. Para
2. Toplumsal Etki
3. Saygınlık
4. Ticari Etik
IV. Tüccarın Dini
1. Din ve İş Dünyası
2. Yardımseverlik
3. Nihai Ceza
4. Dinî Nedenler
5. Tüccarlar ve Sapkın İnançlar
V. Kilisenin Tüccarlara Karşı Olan Tavrında
Görülen Gelişmeler
1. Feodal Dönem
2. Kilise ve Ticari Devrim
3. Kilise ve Kapitalizmin Başlangıç Yılları
4. Kiliseye En Uygun Kesim: Orta Sınıflar
5. Tüccarlar ve Rönesans
Dördüncü
Bölüm: Tüccarın Oynadığı Kültürel Rol
I. Tüccarlar ve Laikleşen Kültür
1. Laik Okullar
2. Yazma
3. Hesaplama
4. Coğrafya
5. Gündelik Yaşama Ait Diller
6. Tarih
7. Ticaretle İlgili El Kitapları
8. Akılcılaştırma
9. Sınıf Kültürü
II. Ticari Mesenlik
III. Burjuva Kültürü
1. Mimari
2. Resim
3. Dekoratif Sanatlar. Lüks Eğilimi
4. Tüccar ve Sanat Sosyolojisi
5. Edebiyat
6. Hümanizma
IV. Tüccarlar ve Kent Uygarlığı
Kaynakça
Dizin
Çevirmenin Önsözü
Avrupa Ortaçağ araştırmalarının en saygın isimlerinden biri hiç
kuşkusuz Jacques Le Goff’tur. Yaşamı boyunca kolektif tarih araştırmalarına
ağırlık veren bu ünlü araştırmacı neden özneler tarihiyle ilgili böyle bir
çalışma üretmiştir?
Nedenlerini ayrıntılı bir şekilde kendisi
açıklıyor. Bu çalışmanın zayıf noktalarından söz ettikten sonra yapılan seçimin
Ortaçağ ile ilgili belli türden araştırmaların sunduğu imkânları değerlendirmek
olduğunu görüyoruz.
Marksist tarih anlayışından her zaman
esinlenmiş bir yazar olan Le Goff Ortaçağ Tüccarları ve Bankerleri
başlıklı bu çalışmayı gene toplumsal tarihin akışını açıkça etkilemiş belli bir
özneler grubu ve özneleşme sürecini ele alarak yapmıştır. Üstelik bu metinde
toplumların geçirdiği zihinsel/kültürel dönüşüm sürecini ülke ülke ele alınan
belli kişiler, aileler ve hanedanların özyaşam öyküleri üzerinden açıklamıştır.
Yazarımız bunu, özellikle erken kapitalizm konusunda çok yoğun ve ayrıntılı araştırmaların
yapıldığı İtalya, Felemenk, Almanya gibi ülkelerde Ortaçağ tarih çalışmalarının artmasına
bağlıyor. Kapitalizmin ve kapitalistlerin ya da başvurduğu bir başka ifadeyle,
“kendilerini ticarete adamış” insanların hangi tarihten başlayarak sözcüğün
gerçek anlamında klasik kapitalizm ve kapitalist kavramlarını içerecek kıvama geldiğinin
belirlenmesinin öneminden söz ettikten sonra bu işin ancak özneler, yani
kapitalistler tarihine başvurularak yapılabileceğini gösteriyor.
Ancak özne ağırlıklı bu çalışma kapitalistleşme
sürecine katılan herkesi içermiyor. Üstünde durduğu kesim küçük esnaf, sanatkâr vb. kişilerden değil, ulusal hattâ uluslararası
toplumsal, iktisadi, politik, kültürel/zihinsel tarihe damgasını vurmuş
isimlerden oluşuyor. Başka bir deyişle toplumsal değişime yol açabilecek güç ve
yeteneğe sahip olmuş insanların öyküsünü anlatıyor.
Hacim
olarak küçük ancak işlediği konu açısından son derece önemli ve ilginç bu
çalışmanın son sayfalarından birinde Le Goff bu büyük tüccarlar ve bankerlerle
ilgili olarak şunları söylüyor:
“Bu insanlar çoğunlukla kendi kentlerine
öncelik tanır. Onları en çok tasalandıran ve en çok sevdikleri şey yaşadıkları
kenttir. Tüccarların bu kentlerine aşırı düşkünlüğünün bir nedeni de hiç
kuşkusuz çıkarlarıdır. Yaşadıkları kent onların kurdukları işin ve sahip
oldukları gücün merkezidir. Kentler onlara ne kadar borçluysa, onlar da
kentlerine o kadar borçludurlar.”
Oğuz ADANIR
İzmir Ocak 2018
Giriş
Burada sunulan taslağın haddini aşmak gibi bir niyeti yok. Bu metinde
çok az belge ve çalışmaya dayanan; geçici bir süreliğine bile olsa, bilimsel
bir zafer niteliğine sahip olmasa da aydınlar ve tarihçiler arasında halen
tartışılan; yalnızca bir, iki öncü tarih araştırmacısının ilgi alanına ait
sınırlar içinde kalan emin olmakta zorlandığımız bilgilere yer vermedik. Hiç
istemesek de sorunları incelemek yerine elde edilmiş son bilgileri sunmayı
yeğledik.
Bununla birlikte girişle ilgili bu satırlarda
şu sınırların neden çizildiğini açıklamak, sorunları ortaya koymak ve
araştırmacıların en çok ilgilendiği alanlardan söz etmek gerekiyor.
Önce Hıristiyan Avrupa’dan oluşan coğrafi bir
alan belirledik. Böylelikle uyumlu bir metin oluşturma konusunda kazançlı
çıkmayı umarken konuya geniş bir pencereden bakamayacağımız için kayba
uğrayacağımız kesin. Bizanslı ya da Müslüman tüccardan bilerek söz etmiyorsak,
bunun nedeni, onların haklarında çok fazla şey bilinmeyen farklı hattâ hasım
kültürlere ait insanlar olmalarıdır. Oysa tartışmalara yol açan ticaretin coğrafi
alanlar, uygarlıklar, halklar arasında kurulan hayati bir bağ olduğu
söylenebilir. Haçlı Seferleri sırasında bile Batılı Hıristiyanlar ve Müslüman
dünyası arasında –başka türlü bağlantılar kurulmasına hizmet eden– ticari değiş
tokuşlar kesintisiz sürdürülmüştür. Daha güzeli, İslâmiyet’in ortaya çıkışı
Doğu ve Batı arasındaki ilişkileri kopartmak bir yana bu iki dünyayı birbirine
daha sıkı bir şekilde bağlamış ve Doğu’da büyük tüketim merkezleri haline gelen
ve mal talep eden kentler barbar Batı’da ticaretin yeniden doğmasına yol
açmıştır. Sonuç olarak Venedikli tüccar, edindiği serveti Bizans’la kurduğu ilişkiye borçludur. İtalya’nın büyük liman kentleri servetlerinin büyük bölümünü Ceuta’dan Trabzon’a, Bizans’tan İskenderiye’ye kurdukları ilişkilerle elde etmişlerdir. Tarih
sahnesine Bizanslı ya da Arap tüccardan sonra çıkan Hıristiyan tüccarın onların
yöntemleri, zihniyetleri ve tavırlarından etkilenmediği söylenebilir mi?
Ortaçağ ticaretine yönelik bir çalışmada
Doğu’nun ihmal edilmesi bağışlanmayacak bir yanlış olurdu, ancak biz tüccardan
söz edeceğimiz için bunun sonuçlarına katlanabileceğimizi düşündük. Bu küçük
çalışmadaki ikinci sınırlamaya gelince doğrudan pazarlar, ticaret yolları,
ticari araçlar, ürünler, ticaretin gelişmesiyle ilgili bir çalışma yapmadık. Bu
çalışmanın konusu kendilerini ticarete adayan insanlardır. Bu açıdan Hıristiyan
tüccarın meslekî yaşantısı zorunlu olarak Doğulu meslektaşlarınınkine benzese
de, bambaşka bir politik, dinî, kültürel bağlamın ürünü olduğu kesin. Biz onu
yaşadığı kent, bağlı olduğu yönetim, toplum, uygarlık çerçevesi içine
yerleştirerek inceledik. Ekonomik alanın dışına çıkarak özellikle servetini nasıl
değerlendirdiğini, sahip olduğu gücü nasıl kullandığını anlamaya çalıştık.
Bu insanlar arasında bir seçim yapmak durumunda
kaldık ve perakende mal satan tüccar, bir haftalığına tefeciliğe soyunanlar ve
seyyar satıcılarla ilgilenmedik. Bu insanlar hakkındaki belge yetersizliği,
tarihçinin bu insanlar arasında kayda değer kişiler bulma güçlüğü bizi böyle
bir seçim yapmaya itti. Belirleyici olan bir başka noktaysa, özellikle sahip
oldukları ekonomik güce dayanarak pazarlar kadar politika ya da sanat alanında
da önemli bir rol oynayanlardan söz etmek istememizdir. Bu çalışmanın konusu
bankerler (negociatores) ve tüccarlardır (mercatores). İş adamı
teriminin bu insanlara çok yakıştığını düşündük zira ticaret, mali işlemler, spekülasyon,
gayrimenkul ve arazi yatırımları gibi terimler çıkarlarının boyutları ve
karmaşıklığını yeterince ifade edebiliyor. Meslekî açıdan onları ticaret ve
banka gibi iki kutba böldük. Ortaçağ insanları bunların en güçlü, en tipik
olanlarına zaten “tüccar-banker” dememiş miydi? Bu tip 11. yüzyılda Hıristiyan
Avrupa’da başlayan ekonomik atılım evresinde ortaya çıkmıştır. Bu yüzden biz de
geç Ortaçağ tüccarlarından söz etmek durumunda kaldık. Kolay yolu seçtiğimiz
söylenebilir. Ancak bu seçim sayesinde onlar hakkında ileri sürülen çok sayıda
savı göz ardı edebildik. Böylelikle Ortaçağ tüccarlarının –kimileri için bir
şey ifade etmeyen, kimilerinin ısrarla üstünde durduğu– sayı ve öneminden, ne
tür tüccar olduklarından –uzman tüccarlar mı yoksa gelip geçici bir heves mi,
bağımsız tüccarlar mı ya da prensler, dinî oluşumlar için çalışan tüccarlar mı,
seyyar satıcı mı ya da daha o tarihte geniş ufuklara sahip kapitalist tüccarlar
mı– milliyetlerinden –Yahudi ya da yerli– ya da hayati bir öneme sahip görünen belirsiz
ve kuramlar tarafından belirsizleştirilen köken sorunundan –geçmişi, Greko-Roma dünyasını yaşatma arzusu, gezgin maceraperestler, ticarete para yatırmaya başlayan toprak
sahiplerinden– söz etmemize gerek kalmadı.
Böylelikle son seçenek, yani kronolojik bir
plan mı yoksa mantıksal bir plan mı yapılacağı konusunda karar vermek de
kolaylaştı. Ortaçağ’ın başlangıcından yola çıkıldığında, gerçekleştirilmesi
olanaksız bir çalışma zamansal sınırlar belirlenince, yani “ticari devrim” dönemi
seçilince kabul edilebilir bir hale geldi. Çünkü bu dönemde büyük Hıristiyan
tüccarın sürdürdüğü yaşamın temel koşulları görece yerleşik bir görünüme sahip
oldu. Dolayısıyla –aynı adamın sergilediği farklı tavırlar arasındaki
ilişkileri araştırmakla birlikte– sistematik bir çalışma yapmayı seçtik. İş
yerinde ya da pazarda çalışan tüccar-bankerden, yani bu insanın meslekî
yaşantısından söz ettik. Sonra soylular, işçiler, kent halkı ve devletle olan
ilişkilerini betimledik, yani oynadığı toplumsal ve politik rolden söz ettik.
Ardından Kilise ve kendi vicdanıyla kurduğu ilişkileri, yani dinî ve ahlâki
tavrını çözümledik. Son olarak da eğitim, sanat ve uygarlık konuları, yani
oynadığı kültürel rolle ilgilendik.
Bu seçimlerden dolayı yalnızca üzülmekle kalmadık.
Görüleceği üzere ileride bunlara eşlik eden makul ama pişmanlığımızı açığa
vuran yerler de oldu.
Yalnızca
Hıristiyan tüccara bağlı kalmakla birlikte yaptığı işin coğrafi boyutlarını ya
da dini kendince yorumlaması, sapkın veya putperest dünyayla kurduğu
bağlantıların yol açtığı meslekî ya da ahlâki sorunları göz ardı etmedik.
Ortaçağ’da yaşayan Hıristiyan tüccarın onlar hakkında araştırma yapan modern
aydınlardan daha geniş bir ufka sahip olduklarını unutmadık. Marco Polo istisnai daha doğrusu uç bir örneğe benzese de, onun gidip
geldiği yolları zihinlerinde canlandıran meslektaşlarının sayısı oldukça
fazladır.
Meslekî yaşantısını açıklamadan tüccar ya da
bankerden söz etmeyi doğru bulmadık. Dolayısıyla ticari yöntemler, örgütlenme
biçimi, tüccarın kendini geliştirmesini sağlayan ortamı açıklamaya çalıştık.
İlgilendiğimiz güçlü kişiliklerin gölgesinde
kalan mütevazı insanlar, küçük insanların o birleştirici, dünyayı birarada tutan
dokuyu oluşturduklarını da unutmadık. Okuyucu bu hepsi birbirlerine benzeyen
insanlarla ilgili dolaylı bir şekilde sunulan bilgilere ulaşmadan o dünyanın
anlaşılamayacağını, ortaya konulamayacağını görmüştür. Zaten tanınmış
tarihçilerin peşi sıra biz de kendi kendimize Ortaçağ’da büyük ve küçük tüccar
arasında nasıl bir fark bulunduğunu, bu farkın toptan ve perakende ticaret
arasındaki karşıtlığa indirgenip indirgenemeyeceğini sorduk.
Gene Geç Ortaçağ’da yaşayan Hıristiyan tüccarın
köken sorunuyla tarihsel anlamda pek fazla ilgilenmediğimiz gibi bununla
bağlantılı tüccar kuşakları –yeni zenginler ya da zengin çocukları– sorununa da
el atmadık. Ortaçağ iş adamlarının toprak sahipliğiyle ilgili sorunlarını da
incelemedik.
Son olarak, belli coğrafi ve kronolojik
sınırların bile derinlemesine bir değişime uğramadığı bir evrende hem mekânsal
çeşitliliği, yani İtalyan tüccarın Hansa birliğine mensup tüccara benzemediğini; hem de zaman
içindeki gelişmeyi, yani 12. yüzyıldaki öncü tüccarın 13. yüzyıldaki sonradan
görmeye benzemediğini göz önünde bulundurduk. Bunun yanısıra 14. yüzyılda
yaşanan bunalımların 13. yüzyılda görülen refah çocuklarından farklı iş adamı
tipleri doğurduğunu, prenslerin politika anlayışları ya da ulusal monarşinin
önceki yüzyıllardaki cemaat anlayışının oluşturduğundan başka bir tüccar
kişiliği oluşturduğunu da unutmadık. İtalyan tüccara daha çok yer verilmesinin
nedeninin onunla ilgili belgelerin istisnai bolluğundan, onun hakkında
yayımlanan kitap sayısı ve niteliğinden, İtalyan tüccarı örnek bir kişiliğe
dönüştüren yararlandığı öncü “yöntemlerin” özelliğinden, bakış açılarının
genişliğinden kaynaklandığı da umarız unutulmaz. Doğal olarak anımsanması
gereken diğer bir nokta, başka coğrafyalarda onun kadar gelişmiş tüccarlar
bulabilmenin genellikle çok zor olmasıdır.
Anlayışlı okuyucunun, Ortaçağ Hıristiyanlık
dünyasını anlamaya yarayan önemli kişilikler, sona ermekte olan Ortaçağ
karamsarlığının yol açtığı “dünyanın içinde bulunduğu şu haller”, Ölüm
(Macabre) dansı, şövalye, rahip, üniversite öğrencisi, köylüler arasında
tüccarlara öncelik tanıyacağını, zira bunların da tarihe katkıda bulunduklarını
ve aynı tarihe kendileriyle birlikte katkıda bulunan başka insanların Lucien Febvre’in o güzel deyişiyle günün birinde “tarihte yer alma
hakkına” sahip olacaklarını umuyoruz.
Jacques Le Goff (1924-2014)
1924’te Toulon’da doğdu. Sorbonne, Prag, Oxford, Roma Üniversitelerinde eğitim gördü. Hocaları arasında Charles-Edmond Perrin, George Duby, Maurice Lombard ve Henri Pirenne gibi ünlü isimler yer alır. Le Goff, zihniyetler tarihi, tarihsel antropoloji, maddi uygarlık ve halk kültürü alanında Ortaçağ dönemine ilişkin yaptığı muazzam çalışmalarıyla Annales Okulu’nun dünya çapındaki sınırlarını genişletmiştir. 1972 yılında Fernand Braudel’in ardından, École des hautes études en sciences sociales’in başına geçti. Jacques le Goff “Ortaçağ”da gerçekleştirilen başarılara ve değişime dikkatleri çekerek “Ortaçağ” ismine ve kronolojisine karşı haklı itirazlarda bulundu. Bunu yaparken özellikle 12. yüzyıl Rönesans hareketini örnek gösterir. Le Goff, Ortaçağ konusunda oluşan kamplaşmada bu dönemin önemini küçümseyen veya abartan taraflara karşı eşit mesafede durdu. Ortaçağ’ın kendine özgü bir medeniyet olduğunu ve onun Greko-Roman antikitesi ile modern dünyadan ayrı değerlendirilmesi gerektiğini savundu. Eserleri arasında, Les Intellectuels au Moyen Âge (1957), Pour un autre Moyen Âge (1979), l’Apogée de la chrétienté (1982), l’Usurier et le Purgatoire (1986) Saint Louis (1996), Saint François d’Assise (1999) ve L’Europe est-elle née au Moyen Âge? (2003) sayılabilir.
Oğuz Adanır
1951 İzmir Doğumlu. İlk ve Orta Öğrenimini İzmir’de tamamlamış; Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora Öğrenimini Paris I Panthéon/Sorbonne Üniversitesinde yapmıştır. Doktora tez çalışması; “Televizyonun Az Gelişmiş Bir Ülke Üzerindeki Etkileri” başlığını taşımaktadır. 1979 yılında Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümünde, 1985 yılından itibaren Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Sinema-TV Bölümünde öğretim elemanı olarak çalışmaya başlamış, 1988 yılında doçent, 1994 yılında profesör olarak atanmıştır. Halen Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölüm başkanlığı ve Güzel Sanatlar Enstitüsü müdürlüğü görevini sürdürmektedir. Özgün çalışmaları ve çeviri metinleri: Sinemada Anlam ve Anlatım, 4. Basım Say Yayınları, 2012; Kapitalizm Öncesi Evrensel Kültür/Zihniyetten Günümüze Osmanlı ve Ötekiler, Dokuz Eylül Yayınları 2004, gözden geçirilmiş 2. Basım Doğu Batı Yayınları, 2013; Baudrillard’ın Simülasyon Kuramı Üzerine Notlar ve Söyleşiler, 3. Basım Hayalet, 2008; Anlamsız Düşünceler, Aşina Kitaplar, 2006; (I. Cilt) Kültür, Politika ve Sinema, +1 Kitap, PMP, 2006; İşitsel ve Görsel Anlam Üretimi, +1 Kitap, PMP, 2007; Baudrillard, Say/Fikir Mimarları, 2010; İlkel Toplumdan Melodramlar Evrenine, Hayalperest Yayınevi, 2012; Sinema, Televizyon, Kültür, Hayalperest, 2012; Osmanlı ve Avrupalılar, Doğu Batı Yayınları, 2013; Foucault’yu Unutmak, Jean Baudrillard, 2. Basım Doğu Batı, 2013; Üretimin Aynası, Jean Baudrillard, 2. Basım Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2013; Simülakrlar ve Simülasyon, Jean Baudrillard, 10. Basım Doğu Batı, 2014; Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm, Jean Baudrillard, Boğaziçi Üniversitesi, 2002; Çaresiz Stratejiler, Jean Baudrillard, 2. Basım, Boğaziçi Üniversitesi, 2011; Sessiz Yığınların Gölgesinde Toplumsalın Sonu, Jean Baudrillard, 8. Basım, Doğu Batı, 2019; Ahlak Eğitimi, Emile Durkheim, 2. Basım, Say, 2010; Anahtar Sözcükler, Jean Baudrillard, (Leyla Yıldırım ile birlikte) Paragraf Yayınları, 2005; Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği, Jean Baudrillard, Doğu Batı, 2012; İlkel İnsanda Ruh Anlayışı, Lucien Lévy-Bruhl, Doğu Batı, 2006; İlkel Toplumlarda Mistik Deneyim ve Simgeler, Lucien Lévy-Bruhl, Doğu Batı, 2006; Burjuva, Werner Sombart, Doğu Batı Yay., 2. Basım 2013; Gösterge Ekonomi Politiği Hakkında Bir Eleştiri, Jean Baudrillard (+Ali Bilgin), Boğaziçi Üniversitesi, 2009; Nesneler Sistemi, Jean Baudrillard (+Aslı Karamollaoğlu), Boğaziçi Üniversitesi, 2014; Neden Her Şey Hâlâ Yok Olup Gitmedi?, Jean Baudrillard, 2. Basım Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul 2012; Karnaval ve Yamyam, Jean Baudrillard, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul 2012; Sinemada Anlam Üstüne Denemeler, Christian Metz, Hayalperest, 2012; İlahi Sol, Jean Baudrillard, Boğaziçi Üniversitesi, 2015; Çin Uygarlığı, Eugène Simon, Doğu Batı, 2015. Bu çalışmaları dışında belgesel filmleri, pek çok makale, bildiri, inceleme yazıları vardır.