Orada Saat Kaç? 16. Yüzyılda Dünyayı Bilme Arzusu
- 200,00 TL
-
140,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan biri Amerika'nın keşfi konusunda ne düşünüyordu? Peki Yeni Dünya'da yaşayan biri Osmanlı hakkında ne düşünüyordu?
Orada Saat Kaç?, 16. yüzyılda uzak coğrafyalarda, farklı tarihsel ve toplumsal yapılar içerisinde yaşayan fakat aynı dünyayı paylaştıklarının farkında olan iki insanın, Meksikolu Heinrich Martin ve İstanbullu isimsiz bir yazarın birbirlerini anlamaya yönelik bir kitap. Serge Gruzinski, başka dünyalara ve başka insanlara karşı duyulan merak duygusundan hareketle, bu iki yazarın ötekiyi tanıma çabalarına odaklanıyor. Orada Saat Kaç? sorusu ötekiye yönelik bu arayışın en somut ifadesi olarak karşımıza çıkıyor. Gruzinski'nin çalışması, bu sorunun o dönemdeki insanlar için ne anlama geldiğini ve ne şekilde tezahür ettiğini anlamamıza yardımcı oluyor. Coğrafyadan tarih bilimine, astronomiden astrolojiye kadar geniş bir çerçevede sayısız kitabın ve elyazmalarının elden ele gezdiği, gezginlerin başka dünyalara dair maceralarını anlattığı bir ortamda dünyayı keşfetme duygusunun yarattığı heyecanı hayal etmek zor olmasa gerek.
Bu kitapta, birbirlerinin varlığından habersiz bir şekilde birbirlerinin yaşadığı dünyaları tanımak isteyen iki meraklı insanın kimi zaman bilimsel gerçeklere, kimi zaman söylencelere, astrolojik tahminlere ve kehânetlere dayanan bilgiler üzerinden, yaşadıkları dünyayı tanıma ve anlama yönündeki arayışlarına tanık olacaksınız. Ve 16. yüzyılda olduğu gibi, iletişim araçlarının böylesine geliştiği günümüzde de bilme arzusunun ne denli güçlü olduğunu göreceksiniz bir kez daha.
- Yazar: Serge Gruzinski
- Kitabın Başlığı: Orada Saat Kaç? 16. Yüzyılda Dünyayı Bilme Arzusu
- Orijinal Başlık: Quelle heure est-il là-bas?
- Çeviren: Özcan Doğan [Fransızca]
- Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 50; Tarih Dizisi - 09
- Basım Bilgileri: 2. Basım / Eylül 2019 [1. Basım / Şubat 2010]
- Sayfa Sayısı: 214
- ISBN: 978-975-8717-56-9
- Kapak Resmi: Frans Floris, Geometri, 1557.
- Boyutları: 13,5 x 21
Çevirenin Önsözü
Teşekkür
Giriş
I. İstanbul / Meksiko: Bilgelerin Gözüyle
İstanbul’dan Meksiko’ya
Meksiko’dan İstanbul’a
Ayna Etkisi
Kaynaklar Meselesi
II. “Peki, Orada Saat Kaç?”
“İnsan Dolu” Bir Dünya
Dünya’ya Duyulan Merak
Dünyayı Yükümlülük Altına Almak
Çok Yönlü Bir Bakış
Kayıtsızlık Günahı
Modernite ve Moderniteler
Monopol Bir Bakış
Dünyayı Düşünmek
III. Kozmografların Enternasyonali
Kralın Kozmografı ile Sultanın Astronomu
Paylaşılan Bir Kozmografya
“Taze Haberler”
Dünyanın Yedi İklimi
Dünyanın Dört Bucağı
IV. Anvers, İskenderiye’nin Kızı
“Coğrafyacıların Prensi”
Arap Batlamyus ile Avrupalı Batlamyus
Flandralıların Batlamyusu
Meksiko’dan Dünyaya
Bakış Açısını Değiştirmek
Farklı Bakış Açıları
İstanbul’a Dönüş
V. Dünya Tarihi ve Yeni Dünya’nın Tarihi
Türklerin Amerika Tarihi
Keşifler ve Fetihler
Meksikalıların Osmanlı Tarihine Bakışı
Meksika’dan Dünyaya Bakış
Amerika ve Meksika Tarihi
İstanbul’dan Dünya Tarihine Bakış
Meksika’da Meksiko, İstanbul’da İberya
VI. Dünya Tarihi Göklerde Yazılıdır
Kâfirlere Karşı Savaş
Astronomiden Astrolojiye
Kaçınılmaz Bir Yazgı
Astrolojik ve Astronomik Bir Dünya Görüşü
Aztekler Haklıydı
Global Tarih ve Dünyanın Sonu
VII. Monarşinin Kalbindeki İslâm
Al-Andalus’un Hatırası
Conquista ve Reconquista (Fetih ve Yeniden Fetih)
Batman, İslâm’a Karşı
Yıkım ve Yeniden İnşa
Meksiko’ya Dönüş
VIII. Yeni Dünya’da İslâmiyet
Peyzajdaki Mağripliler
Sierra’da Haçlı Savaşı
Amerika’nın İmdadına Yetişen Türkler
Rönesans Üçgeni
IX. Dünyayı Düşünmek
Yeni Bir Dünya İmgesi
Gerçek mi Yoksa Gizil mi?
Geleceğin Barındırdığı Gizemler
Dünyaya Bakış
Sonuç: Orada Saat Kaç?
Kaynakça
Çevirenin Önsözü
Osmanlı İmparatorluğu’nda
yaşayan biri Amerika’nın keşfi konusunda ne düşünüyordu? Peki, Yeni Dünya’da
yaşayan biri Osmanlı hakkında ne düşünüyordu? Orada Saat Kaç? uzak
coğrafyalarda, farklı tarihsel ve toplumsal yapılar içerisinde yaşayan fakat
aynı dünyayı paylaştıklarının farkında olan iki insanın, Meksikolu Heinrich
Martin ve İstanbullu isimsiz bir yazarın birbirlerini anlama çabalarını
anlamaya çalışan bir kitap. Serge Gruzinski, başka dünyalara ve başka
insanlara karşı duyulan merak duygusundan hareketle, bu iki yazarın ötekiyi
tanıma çabalarına odaklanıyor.
Amerika kıtasının keşfinin ardından bu Yeni Dünya’nın siyasal,
ekonomik ve askerî açıdan kazandığı önem İstanbul’da yaşayan yazarın merak
duygusunun merkezinde yer alır. Yeni Dünya’nın başkenti Meksiko’ya yerleşen
Alman kökenli yazar ise Eski Dünya’nın hâkim gücü olan Osmanlı
İmparatorluğu’nun ve onunla özdeşleşen İslâmiyet’in geleceğine, daha doğrusu ne
zaman yıkılacağı meselesine ve dolayısıyla Hıristiyanlığın gelecekteki dünya
hâkimiyetine odaklanır. Ancak Gruzinski’nin de belirttiği gibi, bu iki yazarın
merak duygusunu uyandıran tek şey, ilgi duydukları uzak dünyaların siyasal veya
dinsel açıdan oynadıkları rol veya sahip oldukları avantajlar değildir. Bunlar
her şeyden önce, bilgiye ulaşmanın en temel koşulu olan bilme arzusunu
derinden hisseden insanlardır. Eğitimli ve bilgili bir çevreye dâhildirler ve
yaptıkları işin her şeyden önce entelektüel bir yükümlülük içerdiğinin farkındadırlar.
Dönemin koşulları düşünüldüğünde, bu durum gayet anlaşılır hale gelir. Zira
Rönesans’ı, Reform’u ve büyük keşifler dönemini yaşamış ve yaşamakta olan yani
siyasal, dinsel ve bilimsel açıdan büyük değişim ve dönüşümlerin gerçekleştiği
bir dünya söz konusudur. Böyle bir dönemde, başka dünyaların ve oralarda
yaşayan başka insanların nasıl olduğunu, nasıl yaşadıklarını ve neler
yaptıklarını bilme isteği entelektüelleri, kâşifleri, gezginleri ve
maceracıları harekete geçirir kaçınılmaz olarak. Heinrich Martin ve İstanbullu
anonim yazar ise bilginler, kâşifler ve gezginler tarafından başka dünyalar
üzerine yazılıp anlatılanlardan hareketle, bilimsel bir kaygıyla birlikte
yürüyen bilme arzusunu tatmin etmeye çalışırlar. İşte Orada Saat Kaç?
sorusu bu doyumsuz arzunun en somut ifadesi olarak karşımıza çıkıyor.
Gruzinski’nin çalışması, bu sorunun o dönemdeki insanlar için ne anlama
geldiğini ve ne şekilde tezahür ettiğini anlamamıza yardımcı oluyor.
Coğrafyadan tarih bilimine, astronomiden astrolojiye kadar geniş bir çerçevede
sayısız kitabın ve elyazmalarının elden ele gezdiği, gezginlerin başka
dünyalara dair maceralarını anlattığı bir ortamda dünyayı keşfetme duygusunun
yarattığı heyecanı hayal etmek zor olmasa gerek.
Bu kitapta, birbirlerinin varlığından habersiz bir şekilde
birbirlerinin yaşadığı dünyaları tanımak isteyen iki meraklı insanın
kimi zaman bilimsel gerçeklere, kimi zaman söylencelere, astrolojik tahminlere
ve kehânetlere dayanan bilgiler üzerinden, yaşadıkları dünyayı tanıma ve anlama
yönündeki arayışlarına tanık olacaksınız. Ve 16. yüzyılda olduğu gibi, iletişim
araçlarının böylesine geliştiği günümüzde de bilme arzusunun ne denli güçlü
olduğunu göreceksiniz bir kez daha.
Özcan Doğan, İstanbul, 2010
Giriş
Bazı bölgelerde gündüzken,
diğer bölgelerde gece olur; bir bölgede güneş doğarken, başka bir bölgede gece
başlar; öyle ki, Meksiko’da öğle vakti yaşanırken, bizimkine zıt yerlerde,
ayaklarımızın tam dibine yaşayanlar için gece yarısıdır; burada güneş doğarken,
orada batar.
Heinrich Martin,
Repertorio de Los Tiempos, s. 103.
Peki,Orada
Saat Kaç? Birbirlerini hiç görmeden
birbiriyle eşleşen farklı dünyaların hikâyesidir. 2001 yılında sinemalarda
oynayan bir Tsai Ming-liang filmi bu adı taşır. Geride bıraktığımız yüzyılın
sonlarından bu yana, Asya kökenli sinemacılar bıkıp usanmadan dünyada ve
insanların imgeleminde yaşanan dönüşümleri keşfetmeye çalışırlar. Koreli,
Tayvanlı, Çinli, Japon, Hint ya da Taylandlı sinemacıların yaptığı filmler
dünyanın büyük bir bölümünü oluşturan bu bölgede yaşanan küreselleşmenin
etkilerini izler ya da bu etkilere dair öngörülerde bulunurlar. Peki, orada
saat kaç?, yayımlandıktan sonra izleyicilerin zihnini kurcalayan
eserlerden biridir. Bu eserler oldukça basit ve neredeyse sıradan
diyebileceğimiz bir içeriğe sahiptir. Taipei’de genç bir kız saat satan bir
satıcıya ait standın önünde durur ve satıcıyı kolundaki saati kendisine vermesi
için ikna etmeye çalışır. Çinli kız Paris saatiyle Taipei saatini aynı anda
gösteren bir saat almak ister. Satıcı genç kızın ertesi gün Fransa’ya
gideceğini öğrenir. Müşterisinden etkilenen genç adam bir şekilde kızla
yakınlaşmaya ve Taipei ile Paris arasındaki mesafe ve zamanı ortadan kaldırmaya
çalışır. Taipei’deki yerel saati Fransa saatine göre ayarlar ve ardından bu
Işıklar Şehriyle ilgili imgeler bulmaya girişir. İzlediği Dört Yüz Darbe
(1959) adlı film genç adamı başka bir dünyaya taşır. Taipei’deki küçük saat
satıcısı “orada” olmayı hayal ederken, Çinli kız ise kafeler, metrolar ve
mezarlıklar şehri Paris’te dolaşıp durur ve bir tesadüf sonucu, Truffaut’nun
filminin unutulmaz kahramanı olan Jean-Pierre Léaud ile karşılaşır.
Peki orada Saat Kaç?, saat farklarını ortadan
kaldırarak ve olmak istenilen mekânın yerine geçen çeşitli araçlar yaratarak
zaman ve mekân engelini aşma yönündeki engellenemez arzuyu ortaya koyar.
Filmdeki plan sekanslar birbirine bağlanmaksızın art arda gelir ve Taipei ile
Paris arasında ikiye bölünen bir evrendeki kırılmaya işaret eder. Sonuçsuz
kalan karşılaşmalar, yarını olmayan rastlantılar, acı ve tatlı duygular
arasında geçen bölümler, iki genci birbirine bağlayabilecek imgesel bir
coğrafya yaratarak ikisinin yaşadığı yalnızlığa bir son vermeye çalışır sürekli
olarak.
Neden böyle bir filmle başlama gereği duyduk? Herhangi bir arşivde
yer almak için gereğinden fazla kişisel veya fazla bayağı bir hikâye etrafında
dönen, az sözle çok şey anlatma sanatında mükemmelliği hedefleyen bir film… Peki
orada saat kaç? bu çalışmamızda ortaya koyduğumuz sorgulamalar için bir
çıkış noktası olmuştur. Bu filmde âniden ortaya çıkan başka evrenleri, başka
dünyalara duyulan merakı, mesafelerin bir anda kısalmasını, farklı dünyalar
arasındaki karşılaşmaları ve aynı zamanda zamansallık olgusundaki
indirgenemezliği, geçmiş yaşantıların ve anıların kalıcılığını keşfederiz.
Sanıldığından çok daha uzun bir süreden beridir, Peki, orada saat
kaç? şeklindeki soru, yeni şeyler öğrenmeye ve kendini zenginleştirmeye
dair benzersiz perspektifler sunmuş ve ayrıca sayısız insan ve uygarlık
eskitmiştir. Tsai Ming-liang’ın filmlerinde, farklı dünyaların birbirine
eklemlenmesi ve üst üste binmesiyle yalnızlık durumlarındaki bocalamaların ve
şiddetlenmelerin birbirleriyle aynı düzlemde yer alması tesadüf değildir. Fakat
iletişimsizlik yalnızca kişisel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal bir
sorundur.
Küreselleşme paradoksal bir deneyimdir. Bizleri içinden çıkılmaz
bir biçimde birbirimize bağlayan tüketim alışkanlıklarına, eğlence biçimlerine
ve imgelemlere sürükler. Sinema, radyo, televizyon, cep telefonları ve
internet bizleri dünyanın dört bir yanına yayılan kesintisiz bir bilgi ağına
dâhil eder. Öyle ki, dünyada olup bitenlerle ilgili haberlerden kendi payımıza
düşeni almadığımızda hemen bir eksiklik hissine kapılırız; sanki başka
diyarlarda yaşanan ve başka insanların yaşadığı şeyleri bilmezlik edemezmişiz
gibi bir izlenim ediniriz. Bununla birlikte, her an her şeyi bilme ve her yerde
bulunma biçimindeki bu kesintisiz duygu çoğu zaman bir yanılsamadan başka bir
şey değildir.
Dünyayla olan ilişkilerimizin giderek arttığı bu süreç, sürekli
olarak eski duyumsama ve algılama biçimleriyle karşı karşıyadır. Küresel
ölçekte, günden güne yeni tartışma alanları ortaya çıkmakta ve bunlar sayısız
kurmaca ve imgelemi sürekli yeniden gündeme getirerek “dünya bilincinin”
ilerleyişine gem vurmaktadır. Terörizmin gölgesi, İslâm’a karşı duyulan
temelsiz korkular, Amerika imparatorluğunun hayaleti, her türden köktenci
saplantılar, ekolojik sorunlar, bulaşıcı hastalıklar ve kıyamet için çalan
alarmlar; bütün bunlar dünyaya dair yaklaşımlarımızı zehirleyen ve tıkayan
önemli birer faktördür. Ve bu konuda oldukça başarılı olduklarını söylemeliyiz;
zira başka dünyalara ait imgelerin durmaksızın medyatize edilmesi onları
insanların gözünde daha bilindik ve daha yakın kılmaktan uzaktır. Haftadan
haftaya sinemalara gelen yeni filmler bizlere bunu hatırlatır. Babil
filmine karşılık (González Iñárritu, 2006), Apokalipto (Mel Gibson,
2007) ya da 300 Spartalı (Frank Miller, 2006) gibi birçok film,
bizleri Öteki’ye ve öteki dünyalara dair korkunç imgelere boğar.
Elimizdeki bu kitap, burada değindiğimiz başka dünyalara dair
sorgulamaların temeline inmeyi ve bu sorgulamaların yalnızca yakın dönemdeki
iletişim teknolojilerinin yarattığı etkilerle sınırlı olmadığını göstermeyi
amaçlıyor. Zira tarihsel analizlerin ortaya koyduğu bilgiler, uzak geçmişte de
benzer durumların yaşandığını göstermiştir. Ötekiye ve öteki dünyalara dair
sorgulamalar, uzun bir dönem boyunca ülke, millet, din, ırk ve aile gibi
alanlarda kök salan, somut veya soyut nitelikte birbirinden kopuk evrenlerin
giderek dışarıya açılmalarının bir ürünüdür. Sınırları yıkmaya yönelik bu
girişimler modern zamanların başlangıcında büyük bir atılım yaratmıştır. Burada
uzun uzadıya ele alacağımız iki ayrı tanıklık bunu göstermektedir. Bu
tanıklıklar bizleri, 11 Eylül 2001’de yaşananlara dair imgelerin zihinlerimizi
işgal etmesinden çok uzun bir süre önce geçen bir zaman diliminde Amerika ile İslâm
dünyası arasında yolculuğa davet ediyor.
Belém de Pará, Ağustos
2005 – Paris, Ağustos 2007
Serge Gruzinski
5 Kasım 1949 doğumlu. Fransız tarihçi ve antropolog. École des Hautes en Science Sociales’de (EHESS) araştırmacı. Gruzinski özellikle Latin Amerika ve Asya’nın sömürge tarihi üzerine yayımladığı eserlerle tanınmaktadır. 1976 yılından 1984 yılına kadar Meksika’da yaptığı çalışmalarda Kızılderililerin İspanyol fethine nasıl tepki verdiğini kaynaklarıyla incelemiştir. Gruzinski on dokuz kitabın yazarıdır. Bunlardan bazıları Mexico Tarihi; Kartal ve Ejderha: 16. Yüzyılda Aşırılık ve Küreselleşme; Aztek İmparatorluğu’nun Yorgun Yazgısı’dır. Ayrıca Howard F. Cline Memorial ödülü, Silver Medal CNRS ödülü, Knight of the Legion of Honor ödülü, Aztec Eagle ödülüne layık görülmüştür. Orada Saat Kaç? (What Time is it there?, Polity Press, 2011) kitabının yanısıra Mestizo Mind: The Intellectual Dynamics of Colonization and Globalization (Routledge, 2002), The Eagle and the Dragon: Globalization and European Dreams of Conquest in China and America in the Sixteenth Century (Polity Press, 2014) kitapları İngilizceye çevrilmiştir.
Özcan Doğan
Çevirmen, redaktör, yazar. 1981 yılında doğdu. Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Notos, Birikim, Birgün Pazar, Özgür Edebiyat, Öykü Gazetesi ve başka platformlarda öykü, eleştiri ve yazıları yayımlandı. Çevirdiği kitaplardan bazıları şunlardır: Alexis de Tocqueville, Amerika’da Demokrasi I-II; Marcel Mauss, Sosyoloji ve Antropoloji; Jacqueline Russ, Avrupa Düşüncesinin Serüveni; France Farago, Sanat; Serge Gruzinski, Orada Saat Kaç?; Pierre Hadot, Plotinos ya da Bakışın Saflığı (Doğu Batı Yayınları). Özcan Doğan’ın Bay How Ne Yapmalı?; Bunun Konumuzla Bir İlgisi Yok ve Kendime İyi Geceler adlı üç öykü kitabı, Yeryüzünden Sesler ve Ayakları Pürdikkat Refakatçi Haydutlar adlı iki romanı var.