• Satranç

Satranç

  • 65,00 TL
  • 45,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

Zweig yazdığı bu veda yapıtıyla bizi “kralların oyunu” satranca davet eder. Hikâye, bir yolcu gemisinde dünya satranç şampiyonu ile bu oyunu öğrenmek zorunda kalmış iki kişinin soluksuz izlenen karşılaşmasına yer verir. Köyde geçen çocukluğu, etrafını algılama biçimi sıradışı ve takıntılarla dolu olan şampiyon Mirko Czentovic mesleğinde kendisine son derece güvenen usta ve mağrur bir adamdır, ancak satrançtaki hünerinin aksine yaşamın tüm diğer alanlarında “sınırları” olan biridir. Diğer kahraman, satrançta pek bir iddiası olmayan entelektüel yahudi Dr. B.'dir. Yazgısı ona umulmadık bir sürpriz hazırlar. Genç avukat bir anda Czentovic'in karşısında bulur kendini. Bir zamanlar Gestaponun etrafına ördüğü hiçlik duvarı nedeniyle ve tamamen yalıtılmış bir ortamda öğrendiği bu hamleler sanatı, bir dünya şampiyonunun kendini beğenmişliğini yıkmaya yetecektir.

Zweig'ın çizdiği karakterler tutku doludur. Rastlantılara gebe, yüzeyde akıp giden olayların derinliğinde sıradışı bir irade ve psikoloji yatmaktadır. Akıl ile delilik, özgürlük ile baskı arasındaki gerilimin son noktaya ulaştığı bu novellada yaşamın her adımda kendini onaylayarak ilerlediğini görüyoruz. Nefes alınamayacak bir ortamda, fanusun içinde bile KİTAP'lar sayesinde hâlâ kurtuluş ümidi her zaman vardır.

“Satranç aynı zamanda bir bilim, bir sanat değil mi, Muhammed'in yeryüzü ile gökyüzü arasındaki tabutu gibi bu kategorilerde gidip gelmiyor mu, zıtlıklardan oluşan tüm çiftlerin bir defalık birleşimi değil mi; satranç çok eski, ama aynı zamanda sonsuzca yenidir, kuruluşu mekanik ancak sadece hayal gücü ile etkilidir; geometrik açıdan sabit bir alanla sınırlı olmakla birlikte kombinasyonlarında sınırsızdır, sürekli kendini geliştiren ancak yine de verimsiz, hiçbir yere götürmeyen bir düşüncedir, hiçbir şey hesaplamayan bir matematik, eseri olmayan bir sanat, temeli olmayan bir mimaridir ancak yine de oluşuyla, varlığıyla tüm kitaplardan ve eserlerden daha kalıcı olduğu kanıtlanmıştır; tüm halklara ve tüm zamanlara ait ve can sıkıntısını öldürmek, duyuları bileylemek, ruhu rahatlatmak için hangi Tanrının yeryüzüne getirdiğini kimsenin bilmediği yegâne oyundur.”  


  • Yazar: Stefan Zweig
  • Kitabın Başlığı: Satranç
  • Almanca Özgün Metin: Schachnovelle
  • Çeviren: Gülperi Sert [Almanca]
  • Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
  • Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 80; Edebiyat Dizisi - 14
  • Basım Bilgileri: 3. Basım: Eylül 2017 (1. Basım: Eylül 2012)
  • Sayfa Sayısı: 84
  • ISBN: 978-975-8717-87-3
  • Boyutları: 14 x 21
  • Kapak Resmi: “Bavyera Dükü V. Albert ile eşi Anna’nın satranç partisi” Hans Mielich, 1552.  Bavyera Devlet Kütüphanesi Arşivi/Münih.

ÖNSÖZ

 

Satranç Zweig’ın ölümünden kısa bir süre önce tamamlayabildiği (1942) ve ölümünden sonra yayımlanan, onun en çok tanınan, en çok okunan eserlerinden biridir. Eser ilk kez Buenos Aires’te 300 adet basılmıştır. Aynı yıl Brezilya‘da bir yayınevi Apartida de xadres başlığıyla Portekizce çevirisini yayınlar. Almanca ilk basımı ise 1943’te Stockholm’de Berman-Fischer Yayınevinde çıkar. Eserin ilk İngilizce çevirisi 1944’te New York’ta Viking Press’te yayınlanır. 2002 yılında yapılan bibliyografyada 1942-1999 yılları arasında eserin toplam 41 dile, 1949 yılında Esperanto diline çevrildiği belirtilmiştir. Eser en çok 1976’da Mao Zedong’un ölümünden sonra Çin’de yankı bulur.

Kitabın Almanya’da basılması ise 1974 yılını bulur. Şimdiye kadar Almanya’da 1.2 milyon adet basılmış olan eser kısa sürede tüm dünyada sürekli basılan en çok satan eserler arasına girer.

Özgün başlığı Schachnovelle olan Satranç bir novelladır. Latince “yeni” anlamına gelen “novus” sözcüğünden türetilmiş olan novella İtalyancada “yenilik” anlamına gelir ve Giovanni Boccaccio’nun Decameron adlı öyküsü novella türünün öncüsü sayılır.

Öyküden daha kısa nesir türü olarak bilinen ve okuru kısa bir giriş ile olayın içine çeken novellanın kısaöyküden (short story) farkı, merkezdeki çatışmayı tutarlı bir şekilde işlemesidir.

Genelde tek bir olayın anlatıldığı novellada laytmotif ve nesne-sembolü (Ding-Symbol) gibi gelecekte anlatılacaklara işaret eden edebî teknikler kullanılır. Bu eserdeki sembol de laytmotif de satranç oyunudur.

Rastlantı novellada çok önemli bir yere sahiptir. Örneğin Satranç’ta birbirinden çok farklı karakterler tesadüfen bir araya gelirler. Bir entelektüel olan Yahudi kökenli Avusturyalı Dr. B., yetim kaldığı için bir köy papazının evlat edindiği ve düşünceleriyle köyünün sınırlarını aşamayan dünya satranç şampiyonu Czentovic, kafasına koyduğu her şeyi yapan ve petrol kuyuları sayesinde hatırı sayılır bir servetin sahibi olan jeoloji mühendisi McConnor ve yine Avusturyalı bir aydın olan Ben-Anlatıcı. Bu dördünü tesadüfen biraya getiren şey “Kralların Oyunu” satrançtır.

Genel olarak novellada Çerçeve-Anlatım tercih edilir ve ana olay Çerçeve-Anlatıma dahil edilir. Bu eserde de iç içe girmiş iki öykünün yer aldığı Çerçeve-Anlatım görmekteyiz. Eserin dış çerçevesini oluşturan birinci öykü New York’tan Buenos Aires’e gitmekte olan büyük bir gemideki yolculuktur. Burada muhtemel yazarın kendisi olan Ben-Anlatıcı, gemide bulunan ve hakkında çok farklı şeyler duyduğu dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic’i yakından tanımak için bir satranç partisi düzenler ve bu sırada öykünün asıl kahramanı Dr. B. adında biri ile tanışır. Dünya satranç şampiyonu Czentovic ile beraberliği yakalayan bu gizemli yabancı, Ben-Anlatıcı’ya şampiyondan daha ilginç gelir; Geriye dönüş tekniğiyle anlatılan Çerçeve-Anlatımın ikinci öyküsü ya da iç öyküsü diyebileceğimiz öykü, Satranç’ın da ana temasını oluşturan öyküdür ve II. Dünya Savaşı öncesinde, 1938’de Hitler Avusturya’ya girdikten sonra tutuklanan Dr. B.’nin başından geçenlerin anlatıldığı öyküdür. Psikolojik yanı ağır basan öykü aynı zamanda dönemin önemli siyasi olaylarına da ayna tutar.

Kahramanları çoğu kez tecrit edilmiş, dışlanmış ve iletişimsizlik nedeniyle acı çeken insanlar olan novellanın bir diğer özelliği gerilim içermesi, bu gerilimin tıpkı dramdaki gibi tırmanması, bir dönüm noktasının olmasıdır. Bu nedenle Theodor Storm yapısı ve kompozisyonu açısından novellayı “Dramın kız kardeşi” olarak nitelendirmiştir.

Alman edebiyatının bir başka büyük ustası Goethe 1827’de Johann Peter Eckermann ile yaptığı bir görüşmede novellada “daha önce hiç duyulmamış, ender rastlanan, ender yaşanan bir olayın” anlatıldığını söyler. Çerçeve anlatımın “iç öyküsü” olan Dr. B.’nin öyküsünde tam da böyle bir olay anlatılır. Eserin en can alıcı bölümünü teşkil eden bu öyküde Gestapo tarafından tutuklanan Dr. B., Gestaponun ana karargahı sayılan Metropole Otelinin bir odasında on dört gün tecrit yaşadıktan sonra toplam dört ay sorgulanır. Bu süre zarfında gördüğü tek insan kapıda bekleyen nöbetçi ve sorgu hâkimidir. Öte yandan satranç oyununu kitaptan kendi kendine öğrenen ve hiçbir zaman bunu “etten kemikten” bir insanla oynamayan ve hatta yirmi yıldır tek bir satranç figürünü eline almamış birinin dünya satranç şampiyonunu yenmesi bir başka alışılmadık olaydır. 

Öyküye adını veren satranç bir yandan bu oyunu tek başına, satranç tahtası ve taşları olmaksızın beyninde oynayan Dr. B.’nin, Gestapo’nun etrafına ördüğü hiçlik duvarının içinde nefes almasını sağlar; öte yandan satranç oyununda birbirini yenmeye çalışan Siyah ve Beyaz Ben’i oynayan ve bu ikisinin rekabeti arasında sıkışıp kalan Dr. B.’nin kendi deyimiyle “satranç zehirlenmesi” geçirmesine neden olur ve bu yaşadıkları onda hayatı boyunca unutamayacağı derin izler bırakır.

Eserde otobiyografik unsurlar da mevcuttur. Stefan Zweig da tıpkı Dr. B. gibi sadece Yahudi olduğu için çok sevdiği ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış, Hitler’in Avusturya’ya girmesinden sonra da vatanını tamamen kaybetmiştir. 

Çeviri yöntemime gelince: Zweig’dan çevirdiğim diğer eserlerde ve çeviride uyguladığım yöntem: Bir yandan yazarın özgünlüğünü ve kültürünün yabancılığını korumak öte yandan bunu Almanca bilmeyen Türk okuru için anlaşılır ve zevkle okunur hale getirmek. Zweig’ın uzun cümlelerini üslubunun bir parçası olduğu için bölmeden Türkçede de özgün metindeki gibi uzun cümleler olarak vermeye çalıştım. Zweig okurlarının bildiği üzere, döneminin birçok aydını ve yazarı gibi Zweig da eserlerinde farklı dillerden kelimeler kullanır, cümleler kurar. Diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserde çok sayıda Latince, Fransızca ve Yunanca ve İngilizce kelimeler var, ancak bunların birçoğu Almancalaştırıldığı için sadece özgün dildeki biçimi koruyan kelimeleri metin içinde aynen bırakıp dipnotta açıklamasını yaptım.

Eserin arka planında II. Dünya Savaşı ve öncesinin olduğunu görüyoruz. Dr. B.’nin yaşadıkları 12 Mart 1938’de Hitler’in Avusturya’yı ilhak ettiği tarihte başlıyor, bu tarih ve dönemin Avusturya Şansölyesi Kurt Schuschnigg’in istifası gibi Türk okurunun pek de aşina olmadığı noktaları geçtiği yerlerde dipnotta açıkladım.

Eserde isimleri geçen ünlü satranç oyuncuları ile ilgili kısa bilgiler vermem de satranç konusuna yabancı okurların bilgilenmesini sağlamanın ötesinde Zweig’ın anlatımındaki gerçekçiliği yansıtma isteğidir. Bu kısacık öyküde İncil’de (Çölde Sayım 22-24) Balam’ın hikâyesine uzanan “Balam’ın Eşeği” (Bileams Ezel) sözü bugünün Alman okurunun bile anlamayacağı bir benzetme olduğu için açıklama ihtiyacı hissettim.

İki yıl aradan sonra yeniden Zweig’dan bir eser çevirmek güzeldi. Türk okurunun yakından tanıdığı Zweig’ın bu eseri başka çevirmenler tarafından da çevrildi. Benden sonra da çevrilecektir kuşkusuz.

 

Gülperi Sert
2012

Stefan Zweig

1881 yılında Viyana’da doğdu. Babası varlıklı bir sanayiciydi. Avusturya, Fran­­sa ve Almanya’da öğrenim gördü. Savaş karşıtı kişiliğiyle dikkat çekti. 1919-1934 yılları arasında Salzburg’da yaşadı, Nazilerin baskısı yüzünden Salz­burg’u terk etmek zorunda kaldı. 1938’de İngiltere’ye, 1939’da New York’a gitti, birkaç ay sonra da Brezilya’ya yerleşti. Önceleri Verlaine, Baudelaire ve Verhaeren çevirileriyle tanındı, ilk şiirlerini ise 1901 yılında ya­yımladı. Çok sayıda deneme, öykü, uzun öykünün yanısıra büyük bir ustalık­la kaleme aldığı yaşamöyküleriyle de ünlüdür. Psikolojiye ve Freud’un öğretisine duyduğu yoğun ilgi, Zweig’ın derin karakter inceleme­lerinde ken­di­sini gösterir. Özellikle tarihsel karakterler üzerine yazdığı yorumlar ve ya­şamöyküleri, psikolojik çözümlemeler bakımından son derece zengindir. Zweig, Avrupa’nın içine düşğü siyasi durum yüzünden insanlığın geleceği ko­nusunda umutsuzluğa düşerek 1942 yılında karısıyla birlikte intihar etti. 

Gülperi Sert

1959’da İskenderun’da doğdu. 1982’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğ­­­rafya Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nı bitirdi. Yurti­çi ve yurtdışında çeşitli üniversitelerde görev yaptıktan sonra, 1998’de Dokuz Eylül Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Mütercim-Tercümanlık Bö­lümü’nü kurdu. Halen aynı fakültede Mütercim-Tercümanlık Bölüm Baş­kanlığı’nı ve Almanca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalı Başkanlı­ğı’nı eşzamanlı olarak yürütmektedir. Friedrich Nietzsche, Franz Kafka, Ste­­fan Zweig gibi yazarların yapıtlarını dilimize kazandırmıştır.