• Doğu Batı Sayı 27: Aşk ve Batı

Doğu Batı Sayı 27: Aşk ve Batı

  • 150,00 TL
  • 112,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda
  • Genel Yayın Yönetmeni: Taşkın Takış
  • Onur Kurucuları: Halil İnalcık, Şerif Mardin
  • Yayın Kurulu: Oğuz Adanır, Ali Akay, Simten Coşar, Özcan Doğan, Kurtuluş Kayalı, Armağan Öztürk, Özgür Taburoğlu, Ali Utku, Aytaç Yıldız
  • Dergi Başlığı: Aşk ve Batı
  • Dönem: Mayıs, Haziran, Temmuz 2004 [Yıl 7, Sayı: 27] 
  • Basım Bilgisi: 1000 Adet / 3. Basım Nisan 2019
  • Sayfa Sayısı: 254
  • ISSN: 1303-7242
  • Barkod: 9771303724276
  • Ön Kapak Resmi: Büyük Saygı, Edmund Blair Leighton, 1901.
  • Kapak Tasarımı: Aziz Tuna
  • Boyutları: 16 x 24


BATI: MUTSUZ AŞKLAR ÜLKESİ

M. Mukadder Yakupoğlu

Batı Düşüncesinin Temel İkilemi Olarak Aşk ve Cinsellik

 

Hasan Ünal Nalbantoğlu

“Kant Burada da Hizmetinizdedir, Fräulein.” Maria von Herbert- Immanuel Kant Yazışması

 

Hannah Arendt & Martin Heidegger

 

Yusuf Eradam

Aşkın Sözü Kördür: Batı’nın Aşk Pazarı ve Paradigmaları Üzerine Bir Deneme

 

“AŞK” YOK, “AYARTMA” VAR

Jean Baudrillard

Tutkunun Kötülük Meleği

 

BATI’NIN AŞK SEMBOLLERİ:
DON JUAN VE CASANOVA

Robert Laffont

Don Juan Mitosu

 

Stefan Zweig

Casanova / Homo Eroticus

 

MÜZİK

Senail Özkan

Opus Metaphysicum: Tristan ve Isolde

 

EDEBİYAT

Gürsel Aytaç

Alman Edebiyatında Aşk

 

İhsan Yılmaz Bayraktarlı

Hölderlin ve Aşkın Mutlaklığı

 

Rümeysa Çavuş

Shakespeare’de Aşkın Farklı Kimlikleri

 

Zuhâl Yılmaz

XII.-XVIII. Yüzyıllar Arasında İtalyan Edebiyatında ve Leopardi’de Aşk

 

Charles Baudelaire

Balkon

 

Louis Aragon

Elsa’nın Gözleri

 

PSİKANALİZ

Nilgün Tutal Cheviron

Kristeva’da Aşk

 

Fermâ Lekesizalın

William Faulkner’da Aşk, Arzu ve Yitik Mutluluk: Lacan’cı Bir Analiz

 

TOPLUM

Belkıs Ayhan Tarhan & Funda Bekâr

Batı Dolayımıyla Aşk Temsilleri: Romantik ve Seyirlik Aşk Hikâyeleri

 

Oktay Taftalı

Kötümser Aşk ve Batı

 

AŞKIN ÖLÜMCÜL ÖPÜCÜĞÜ

 

     “Ruha varana dek tensel, ete varana kadar ruhsal...”

                                                                                                   Saint Augustinus

 

Bugün Batı’nın aşk anlayışını incelemek nostaljik bir bakışın ötesine geçemeyecektir. Böylesi bir fantezi, klâsik bir ‘duygusal eğitim’den geçmek ya da ölü bir dili diriltmeye çalışmaktan farksız gibidir. Petrus Abelardus ile Héloïse, Tristan ile Isolde gibi âşıklara, ya tozlanmış edebiyat kitaplarında rastlayabilir ya da bir konser ve piyeste sözü edilen isimlerin duygusal bir mizansene eşlik ettiğini görebiliriz. Geçmişin aynasından yansıyan aşka dair her sembol, kuşkusuz içinde bulunduğumuz âna büsbütün yabancı kalacaktır ve günümüz ilişkilerine bakarak eski bir aşk hikâyesinin kopyasını çıkarmak da neredeyse imkânsızdır.

Aşktan söz ederken bir kültür ve dünya görüşünden söz ediyoruz demektir. Antik dönemin dostluk ve sevgi (philia) anlayışı; Ortaçağ’daki tinsel yolculuk; modern zamanlara gelindiğinde ise, daha çarpıcı ve dramatik dönüşümler, aşk kavramına yepyeni boyutlar kazandırmıştır.

 

*

 

Hölderlin ve Diotima... Onların arasında düşsel bir ilişki yaşansa da biz bu çiftin büyük sevgilerinin kaynağı hakkında ne söyleyebiliriz? Yalnızca birbirlerini sevmeleri mi? Bu bir sonuç olabilir; birbirini sevmek aşkın doğası hakkında bizleri yeterince aydınlatmayabilir. Hölderlin, Diotima’yı seviyordu ve “bu sevgi ölüm gibi kuvvetli”ydi, etkileyiciydi. Biz bu sevgide sonsuza doğru derinleşmiş saf ve temiz bir varlığı buluyoruz. Yaşamın en uç noktalarında, soruların hudutsuzca sorulduğu bir ortak mesai sayesinde Hölderlin ve Diotiması’nın aşkını anlamlı ve evrensel kılabiliyoruz.   

Hölderlin ve benzeri kahramanların kurduğu dünya artık unutulmuştur. Aşkın kanatları, sonsuz dönüşünü “iki üstderinin alışverişi”nde tamamlamıştır. Émile Durkheim “aşk bizde zihinsel bir olgudur” derken –esasen Platon’dan beri aşkla kurulan bu garip diyalog–, aklın darbe yediği her yerde aşkın duyusal tabakasını da zedelemiştir.

Batı’nın içinde patlayan bu derin yaranın kökenlerini aşkla kurulan çocuksu ilişkide görebiliriz. Modern edebiyatın tutku ve şiddet kavramlarını kazıdıkça bu çocuksuluğun hangi çılgın ve bilinçsiz ortamlara sürüklendiğine tanıklık ediyoruz. Örneğin, elinde kırbacıyla tasvir edilen Marquis de Sade portresi, aşka dair oyunları tanımamış bir çocuğun öfkesini yansıtır.

Batı’nın aşkla kurduğu ilişki esasen hiyerarşik bir ilişkiydi. Aristoteles’in evrene ilişkin ünlü sınıflandırmasına, hiçbir zaman eşit olmamış âşıkları da dâhil edebiliriz. Cennetin en yüksek noktasına kurulmuş Beatrice’ten, Racine’in birbirine tutkuyla bağlı ama güç dengesine göre karşılıklı eziyeti de hiç ihmal etmeyen sevgili karakterlerine dek herkes bu sıralamadan payını almıştır. 

 

*

 

Aşk ile ilgili birçok tanımı sıralamak mümkün. Ama bütün yorumları bir tarafa bırakırsak, bu karmaşık oyunun denklemi basittir: Sevgiliye yaklaştıkça acı hafifler, ondan uzaklaştıkça acı çoğalır. Bu yükselti ve alçaltılar, aşkın değil arzunun denklemidir ve arzu aşındırıcıdır. Varolanın ötesini elde etme isteğiyle arzunun attığı her adım yıkıcı kuvvet olarak sahibine geri dönmüştür [Oysa mitolojide aşk tanrısı Eros’un en yakın dostları, Pothos (özlem) ve Himeros (arzu) olarak bilinirdi].

 

*

 

Michelangelo “Bir ruhun güzel bir yüz tarafından uzun süreli ve derin yıkıma uğratılması”ndan söz ediyor. Sanatın tepesindeki kusursuzluk için, kökenindeki tahribatı işaret ediyoruz. Aşk da benzeri bir eksiklikten doğmuştur. Nasıl ki mucizevî başlangıç hikâyeleri hayal edilemeyecek felaket zincirleriyle sonlanmışsa; her gürültülü yıkım, ardında mucizevî bir sessizlik bırakmıştır. Aşkın bu diriltici gücü aynı zamanda onun ölümcül öpücüğüdür.

 

Taşkın Takış