Zweig yazdığı bu veda yapıtıyla bizi “kralların oyunu” satranca davet eder. Hikâye, bir yolcu gemisinde dünya satranç şampiyonu ile bu oyunu öğrenmek zorunda kalmış iki kişinin soluksuz izlenen karşılaşmasına yer verir. Köyde geçen çocukluğu, etrafını algılama biçimi sıradışı ve takıntılarla dolu olan şampiyon Mirko Czentovic mesleğinde kendisine son derece güvenen usta ve mağrur bir adamdır, ancak satrançtaki hünerinin aksine yaşamın tüm diğer alanlarında “sınırları” olan biridir. Diğer kahraman, satrançta pek bir iddiası olmayan entelektüel yahudi Dr. B.'dir. Yazgısı ona umulmadık bir sürpriz hazırlar. Genç avukat bir anda Czentovic'in karşısında bulur kendini. Bir zamanlar Gestaponun etrafına ördüğü hiçlik duvarı nedeniyle ve tamamen yalıtılmış bir ortamda öğrendiği bu hamleler sanatı, bir dünya şampiyonunun kendini beğenmişliğini yıkmaya yetecektir.
Zweig'ın çizdiği karakterler tutku doludur. Rastlantılara gebe, yüzeyde akıp giden olayların derinliğinde sıradışı bir irade ve psikoloji yatmaktadır. Akıl ile delilik, özgürlük ile baskı arasındaki gerilimin son noktaya ulaştığı bu novellada yaşamın her adımda kendini onaylayarak ilerlediğini görüyoruz. Nefes alınamayacak bir ortamda, fanusun içinde bile KİTAP'lar sayesinde hâlâ kurtuluş ümidi her zaman vardır.
“Satranç aynı zamanda bir bilim, bir sanat değil mi, Muhammed'in yeryüzü ile gökyüzü arasındaki tabutu gibi bu kategorilerde gidip gelmiyor mu, zıtlıklardan oluşan tüm çiftlerin bir defalık birleşimi değil mi; satranç çok eski, ama aynı zamanda sonsuzca yenidir, kuruluşu mekanik ancak sadece hayal gücü ile etkilidir; geometrik açıdan sabit bir alanla sınırlı olmakla birlikte kombinasyonlarında sınırsızdır, sürekli kendini geliştiren ancak yine de verimsiz, hiçbir yere götürmeyen bir düşüncedir, hiçbir şey hesaplamayan bir matematik, eseri olmayan bir sanat, temeli olmayan bir mimaridir ancak yine de oluşuyla, varlığıyla tüm kitaplardan ve eserlerden daha kalıcı olduğu kanıtlanmıştır; tüm halklara ve tüm zamanlara ait ve can sıkıntısını öldürmek, duyuları bileylemek, ruhu rahatlatmak için hangi Tanrının yeryüzüne getirdiğini kimsenin bilmediği yegâne oyundur.”
- Yazar: Stefan Zweig
- Kitabın Başlığı: Satranç
- Almanca Özgün Metin: Schachnovelle
- Çeviren: Gülperi Sert [Almanca]
- Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 80; Edebiyat Dizisi - 14
- Basım Bilgileri: 3. Basım: Eylül 2017 (1. Basım: Eylül 2012)
- Sayfa Sayısı: 84
- ISBN: 978-975-8717-87-3
- Boyutları: 14 x 21
- Kapak Resmi: “Bavyera Dükü V. Albert ile eşi Anna’nın satranç partisi” Hans Mielich, 1552. Bavyera Devlet Kütüphanesi Arşivi/Münih.
ÖNSÖZ
Satranç Zweig’ın ölümünden kısa
bir süre önce tamamlayabildiği (1942) ve ölümünden sonra yayımlanan, onun en
çok tanınan, en çok okunan eserlerinden biridir. Eser ilk kez Buenos Aires’te
300 adet basılmıştır. Aynı yıl Brezilya‘da bir yayınevi Apartida de xadres başlığıyla
Portekizce çevirisini yayınlar. Almanca ilk
basımı ise 1943’te Stockholm’de Berman-Fischer Yayınevinde çıkar. Eserin
ilk İngilizce çevirisi 1944’te New York’ta Viking Press’te yayınlanır. 2002
yılında yapılan bibliyografyada 1942-1999 yılları arasında eserin toplam 41
dile, 1949 yılında Esperanto diline çevrildiği belirtilmiştir. Eser en çok 1976’da Mao Zedong’un
ölümünden sonra Çin’de yankı bulur.
Kitabın Almanya’da basılması ise 1974 yılını bulur. Şimdiye kadar Almanya’da 1.2 milyon adet basılmış olan eser kısa sürede
tüm dünyada sürekli basılan en çok satan eserler arasına girer.
Özgün başlığı Schachnovelle olan Satranç bir
novelladır. Latince “yeni” anlamına gelen “novus” sözcüğünden türetilmiş olan
novella İtalyancada “yenilik” anlamına gelir ve Giovanni Boccaccio’nun Decameron
adlı öyküsü novella türünün öncüsü sayılır.
Öyküden daha kısa nesir türü olarak bilinen ve okuru kısa bir
giriş ile olayın içine çeken novellanın kısaöyküden (short story) farkı,
merkezdeki çatışmayı tutarlı bir şekilde işlemesidir.
Genelde tek bir olayın anlatıldığı novellada laytmotif ve nesne-sembolü
(Ding-Symbol) gibi gelecekte anlatılacaklara işaret eden edebî teknikler
kullanılır. Bu eserdeki sembol de laytmotif de satranç oyunudur.
Rastlantı novellada çok önemli bir yere sahiptir. Örneğin Satranç’ta
birbirinden çok farklı karakterler tesadüfen bir araya gelirler. Bir
entelektüel olan Yahudi kökenli Avusturyalı Dr. B., yetim kaldığı için bir köy
papazının evlat edindiği ve düşünceleriyle köyünün sınırlarını aşamayan dünya
satranç şampiyonu Czentovic, kafasına koyduğu her şeyi yapan ve petrol kuyuları
sayesinde hatırı sayılır bir servetin sahibi olan jeoloji mühendisi McConnor ve
yine Avusturyalı bir aydın olan Ben-Anlatıcı. Bu dördünü tesadüfen biraya
getiren şey “Kralların Oyunu” satrançtır.
Genel olarak novellada Çerçeve-Anlatım tercih edilir ve ana olay
Çerçeve-Anlatıma dahil edilir. Bu eserde de iç içe girmiş iki öykünün yer
aldığı Çerçeve-Anlatım görmekteyiz. Eserin dış çerçevesini oluşturan birinci
öykü New York’tan Buenos Aires’e gitmekte olan büyük bir gemideki yolculuktur.
Burada muhtemel yazarın kendisi olan Ben-Anlatıcı, gemide bulunan ve hakkında
çok farklı şeyler duyduğu dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic’i yakından
tanımak için bir satranç partisi düzenler ve bu sırada öykünün asıl kahramanı
Dr. B. adında biri ile tanışır. Dünya satranç şampiyonu Czentovic ile
beraberliği yakalayan bu gizemli yabancı, Ben-Anlatıcı’ya şampiyondan daha
ilginç gelir; Geriye dönüş tekniğiyle anlatılan Çerçeve-Anlatımın ikinci öyküsü
ya da iç öyküsü diyebileceğimiz öykü, Satranç’ın da ana temasını oluşturan
öyküdür ve II. Dünya Savaşı öncesinde, 1938’de Hitler Avusturya’ya girdikten
sonra tutuklanan Dr. B.’nin başından geçenlerin anlatıldığı öyküdür. Psikolojik
yanı ağır basan öykü aynı zamanda dönemin önemli siyasi olaylarına da ayna
tutar.
Kahramanları çoğu kez tecrit edilmiş, dışlanmış ve iletişimsizlik
nedeniyle acı çeken insanlar olan novellanın bir diğer özelliği gerilim
içermesi, bu gerilimin tıpkı dramdaki gibi tırmanması, bir dönüm noktasının
olmasıdır. Bu nedenle Theodor Storm yapısı ve kompozisyonu açısından novellayı
“Dramın kız kardeşi” olarak nitelendirmiştir.
Alman edebiyatının bir başka büyük ustası Goethe 1827’de Johann
Peter Eckermann ile yaptığı bir görüşmede novellada “daha önce hiç duyulmamış,
ender rastlanan, ender yaşanan bir olayın” anlatıldığını söyler. Çerçeve
anlatımın “iç öyküsü” olan Dr. B.’nin öyküsünde tam da böyle bir olay
anlatılır. Eserin en can alıcı bölümünü teşkil eden bu öyküde Gestapo tarafından
tutuklanan Dr. B., Gestaponun ana karargahı sayılan Metropole Otelinin bir
odasında on dört gün tecrit yaşadıktan sonra toplam dört ay sorgulanır. Bu süre
zarfında gördüğü tek insan kapıda bekleyen nöbetçi ve sorgu hâkimidir. Öte yandan
satranç oyununu kitaptan kendi kendine öğrenen ve hiçbir zaman bunu “etten
kemikten” bir insanla oynamayan ve hatta yirmi yıldır tek bir satranç figürünü
eline almamış birinin dünya satranç şampiyonunu yenmesi bir başka alışılmadık
olaydır.
Öyküye adını veren satranç bir yandan bu oyunu tek başına, satranç
tahtası ve taşları olmaksızın beyninde oynayan Dr. B.’nin, Gestapo’nun etrafına
ördüğü hiçlik duvarının içinde nefes almasını sağlar; öte yandan satranç
oyununda birbirini yenmeye çalışan Siyah ve Beyaz Ben’i oynayan ve bu ikisinin
rekabeti arasında sıkışıp kalan Dr. B.’nin kendi deyimiyle “satranç
zehirlenmesi” geçirmesine neden olur ve bu yaşadıkları onda hayatı boyunca
unutamayacağı derin izler bırakır.
Eserde otobiyografik unsurlar da mevcuttur. Stefan Zweig da tıpkı
Dr. B. gibi sadece Yahudi olduğu için çok sevdiği ülkesinden ayrılmak zorunda
kalmış, Hitler’in Avusturya’ya girmesinden sonra da vatanını tamamen
kaybetmiştir.
Çeviri yöntemime gelince: Zweig’dan çevirdiğim diğer eserlerde ve
çeviride uyguladığım yöntem: Bir yandan yazarın özgünlüğünü ve kültürünün
yabancılığını korumak öte yandan bunu Almanca bilmeyen Türk okuru için
anlaşılır ve zevkle okunur hale getirmek. Zweig’ın uzun cümlelerini üslubunun
bir parçası olduğu için bölmeden Türkçede de özgün metindeki gibi uzun cümleler
olarak vermeye çalıştım. Zweig okurlarının bildiği üzere, döneminin birçok
aydını ve yazarı gibi Zweig da eserlerinde farklı dillerden kelimeler kullanır,
cümleler kurar. Diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserde çok sayıda Latince,
Fransızca ve Yunanca ve İngilizce kelimeler var, ancak bunların birçoğu
Almancalaştırıldığı için sadece özgün dildeki biçimi koruyan kelimeleri metin
içinde aynen bırakıp dipnotta açıklamasını yaptım.
Eserin arka planında II. Dünya Savaşı ve öncesinin olduğunu
görüyoruz. Dr. B.’nin yaşadıkları 12 Mart 1938’de Hitler’in Avusturya’yı ilhak
ettiği tarihte başlıyor, bu tarih ve dönemin Avusturya Şansölyesi Kurt
Schuschnigg’in istifası gibi Türk okurunun pek de aşina olmadığı noktaları
geçtiği yerlerde dipnotta açıkladım.
Eserde isimleri geçen ünlü satranç oyuncuları ile ilgili kısa
bilgiler vermem de satranç konusuna yabancı okurların bilgilenmesini sağlamanın
ötesinde Zweig’ın anlatımındaki gerçekçiliği yansıtma isteğidir. Bu kısacık
öyküde İncil’de (Çölde Sayım 22-24) Balam’ın hikâyesine uzanan “Balam’ın Eşeği”
(Bileams Ezel) sözü bugünün Alman okurunun bile anlamayacağı bir benzetme
olduğu için açıklama ihtiyacı hissettim.
İki yıl aradan sonra yeniden Zweig’dan bir
eser çevirmek güzeldi. Türk okurunun yakından tanıdığı Zweig’ın bu eseri başka
çevirmenler tarafından da çevrildi. Benden sonra da çevrilecektir kuşkusuz.
Gülperi Sert
2012
Stefan Zweig
1881 yılında Viyana’da doğdu.
Babası varlıklı bir sanayiciydi. Avusturya, Fransa ve Almanya’da
öğrenim gördü. Savaş
karşıtı kişiliğiyle
dikkat çekti. 1919-1934 yılları arasında
Salzburg’da yaşadı, Nazilerin baskısı yüzünden Salzburg’u terk etmek zorunda kaldı. 1938’de İngiltere’ye,
1939’da New York’a gitti, birkaç ay sonra da Brezilya’ya yerleşti. Önceleri Verlaine, Baudelaire ve Verhaeren çevirileriyle
tanındı, ilk şiirlerini ise 1901 yılında yayımladı. Çok
sayıda deneme, öykü, uzun öykünün yanısıra büyük bir ustalıkla kaleme aldığı yaşamöyküleriyle de ünlüdür.
Psikolojiye ve Freud’un öğretisine duyduğu yoğun
ilgi, Zweig’ın derin karakter incelemelerinde
kendisini gösterir. Özellikle tarihsel karakterler üzerine yazdığı yorumlar ve yaşamöyküleri,
psikolojik çözümlemeler bakımından son derece zengindir. Zweig, Avrupa’nın içine düştüğü siyasi durum yüzünden insanlığın geleceği
konusunda umutsuzluğa düşerek 1942 yılında karısıyla birlikte intihar etti.
Gülperi Sert
1959’da İskenderun’da doğdu. 1982’de Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih Coğrafya Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nı bitirdi.
Yurtiçi ve yurtdışında çeşitli üniversitelerde görev yaptıktan sonra, 1998’de
Dokuz Eylül Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Mütercim-Tercümanlık
Bölümü’nü kurdu. Halen aynı fakültede Mütercim-Tercümanlık Bölüm
Başkanlığı’nı ve Almanca Mütercim-Tercümanlık Anabilim Dalı Başkanlığı’nı
eşzamanlı olarak yürütmektedir. Friedrich Nietzsche, Franz Kafka, Stefan
Zweig gibi yazarların yapıtlarını dilimize kazandırmıştır.