Doğu Batı Sayı 22: Edebiyat Üstüne
- 180,00 TL
-
135,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Zeynep Sayın
Fragmanlar I
Ahmet İnam
Ebediyâtını Yitirmiş Edebiyat
Mehmet Kalpaklı
Osmanlı Şiirine Genel Bir Bakış Denemesi
M. Orhan Okay
Modernleşme ve Türk Modernleşmesinin İlk Dönemlerinde İnanç Krizlerinin Edebiyata Yansıması
Orhan Tekelioğlu
Edebiyatta Tekil Bir Ulusal Kanonun Oluşmasının İmkânsızlığı Üzerine Notlar
Kurtuluş Kayalı
Siyaset Kıskacından Biçimcilik Kıskacına Tarihsel ve Sosyolojik Damarını Kaybetme Tehlikesi Sınırlarında Gezinen Türk Edebiyatı
Kürşad Ertuğrul
Türkiye Modernleşmesinde Toplumsal ve Bireysel Özerklik Sorunu: Oğuz Atay ve Orhan Pamuk’la Birlikte Düşünmek
M. Asım Karaömerlioğlu
Erken Dönem Türk Edebiyatında Köylüler
Aslı Yazıcı Yakın
Otobiyografi
Mukadder Yakupoğlu
Entelektüel Edebiyatın İflası: Enis Batur ve Acı Bilgi
Zeliha Etöz & Nuran Erol Işık
Doğu ve Batı’nın Dayanılmaz Hafifliği
Paul Ricoeur
Edebî Eleştiri ve Felsefî Hermeneutiğin Bir Problemi Olarak ‘Yazmak’
Ertuğrul R. Turan
Kolektif Şizofreni: Zamanın İki Yüzü
Özgür Taburoğlu
Baştan Çıkaran Nakış Cinleri
Metin Yeğeneoğlu & Simten Coşar
Gerçek/Tahayyül- Siyaset/ Edebiyat: Tuhaf Olmayan İkilinin Yazınsal Örnekleri”
Yücel Dursun
Bir S. Beckett Okuması
Ferma Lekesizalın
Sınır Durumlar, Yaşamlar ve Kimlikler: Doğunun Limanları
EDEBİYATLA KISA BİR YOLCULUK
Edebiyat, sakladıkları ve
gösterdikleriyle farklı zihniyetlerin ve bilgi yapılarının açığa çıkarılması
noktasında muazzam görevler üstlenen güçlü bir sanat ve iletişim aracı. Edebiyatseverler
ve edebiyat okurları yakından bilirler ki, sanatçının kuyumcu ustalığıyla
duyularında billurlaştırdığı her olgu, kristalize ettiği her varlık; benzersiz
söyleyiş yeteneğinin ve üstün poem kültürünün doğasını yansıtır.
Canlılık, sonsuzluk, mizah, saçmalık ve derin iştiha sanatçının deha kültürünü
filizlendirir. Kırılganlıklarını besler, büyütür, olgunlaştırır, koparır,
hattâ yabancılaştırır. Klasik eserleri ya da yeni Açık Yapıt’ları elimize
aldığımızda kaskatı örülen bir duvarla karşılaşmayız, zırhlara bürünmüş bir
egoyu, benliği okumayız. Önümüzde, yaşamın tüm güzelliklerini görülmemiş
duyarlılıklarla sergileyen bir usta vardır, bir iktidar ve güç gösterisi
değildir bu, yeri geldiğinde suçlarını itiraf eden, zaaflarını söyleyen, akla
hayale sığmayacak muzırlıkları dile getiren bir cesaret... Ve okurla yazar
arasında edebiyatın açtığı bu özerk alandan dünyayı, insanları ve çevreyi
seyretme denemesinin birçok ilginç oyunu sergilenir.
Edebiyat bir
taraftan “özne” sorununu çarpıcı ve dramatik biçimde ortaya koyarken,
yüzleştiği başka bir alan, toplumsal realitelerin kendisidir. Edebiyatın, toplumsal
izdüşümleri ayrıntılarıyla yansıtan dev bir ayna gibi işlev gördüğünü
söyleyebiliriz. Roman, öykü, şiir, anı, deneme, piyes gibi edebî türler
yalnızca metinle sınırlı tutulamaz; bunun da ötesinde, yazarın esinlendiği
kaynaklar, beslendiği kültür ve tarihsel arka plan etkisini güçlü bir biçimde
duyurur, hissettirir. Bu yönüyle edebiyat canlı ve dinamik yapısıyla sosyal
bir arkeolojiye benzetilebilir. Toplumsal sorunlar, çalkalanmalar, ideolojiler,
ütopyalar farklı anlatı ve söylem düzeylerinde bu metinlerde yeniden
kurgulanır, yorumlanır ve edebî izlerini kaybetmeden somut anlam kümelerine
kavuşur.
* * *
Bizdeki edebiyat ile ilgili
tartışmalara gelince, ana eksen daha çok batılılaşma, modernleşme, kültür,
kimlik, gelenek ve dil meselelerinde yoğunlaşmıştır. Bu tartışmalar verimli
olmakla birlikte çoğu zaman siyasal perspektifin (daha çok dört başı ma’mur
ideolojik bakışların) kıskacı altındadır. Siyasal bir projenin ürünü gibi
düşünüyoruz edebiyatı. Yazar ne ölçüde çağdaş ya da birtakım geleneklere sadık
kalabilmiş mi? Siyasetteki yönelimlere paralel biçimde bazı dönemlerde kimi
yazarlar ilgi görmüş, kimileri ise unutulmuştur. Bugün Tanpınar’ın değişik
çevreler tarafından (neredeyse kırk yıl sonra) keşfedilmesini nasıl
açıklayabiliriz? Yakup Kadri, Halide Edip’leri, lise müfredatlarında
öğretildiği gibi Kemalist tonlamaların süzgecinden geçerek mi okumalıyız?
Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet’in sosyalist kavrayışlarının ötesinde herkesin
kendisini bulabileceği başka gündemleri yok muydu?...
Ve ne zaman,
beylik takıntıları bir yana bırakıp dilin estetik ve kültürel formları üzerinde
konuşup, farklı dönemlerindeki edebî izleri tadabilme lüksünü yakalayacağız?
Bu soruları dile getirmek bile düşündürücü, bir anlamda edebiyatımızın geleceği
açısından umut kırıcıdır.
Umut kırıcı
başka bir öge, bugünkü edebiyatımızda da patronaj kültürünün devamıdır. Reklâm
kampanyaları, rekor satışlar, imza günleri, yağmur gibi ödüller, karşılıklı
iltifatlar, oligarşik çevre ve gruplar bizce edebiyat dünyasını diriltmekten
çok, bitkisel yaşama terk etmektedir. Övgüyle takdim edilen best-seller’lar
neredeyse on-on beş yıllık bir sözcük hafızasıyla kaleme alınmıştır. Mekânlar
bellidir. Karakterler sipariş edilmişçesine hazır, göreve çağrılmayı
beklemektedir. Kurgular, imgeler, ele alınan meseleler birbirinin tekrarı,
bıktırıcı bir biçimde uzayıp gitmektedir.
Artık herkes
kabul ediyor ki, ambalajlanmayan bir yapıtın değeri uzun süre anlaşılmayacak,
daha doğru ifade edilirse; güç ilişkilerinin verdiği avantajlar en iyi biçimde
semirilerek gelecekte unutulmaya mahkûm kitaplar şimdilerde vitrinleri
süslemeye devam edecek.
Gelecek
yıllarda edebiyat ile ilgili tartışmaları gündemimize getireceğiz,
getirmeliyiz. Ve “Neden bu kadar duyarsızız?” sorusunu ilk önce edebiyat için
sormalıyız.
Taşkın
Takış