Doğu Batı Sayı 96: Akıl Tutulması Çağı - I
- 150,00 TL
-
112,50 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
- Genel Yayın Yönetmeni: Taşkın Takış
- Sayı Editörleri: İlker Özdemir - Onur Dursun
- Onursal Kurucuları: Halil İnalcık, Şerif Mardin
- Yayın Kurulu: Oğuz Adanır, Ali Akay, Simten Coşar, Özcan Doğan, Kurtuluş Kayalı, Armağan Öztürk, Özgür Taburoğlu, Ali Utku, Aytaç Yıldız
- Bu Sayının Bilim Kurulu: Oğuz Adanır, Selda İçin Akçalı, Sevda Alankuş, Korkmaz Alemdar, Ümit Atabek, Tayfun Atay, Suavi Aydın, Günseli Bayraktutan, Mutlu Binark, Aksu Bora, Kadir Cangızbay, Nilgün Tutal Cheviron, Mustafa Kemal Coşkun, Hatice Çubukçu, Erdal Dağtaş, Doğan Göçmen, Melek Göregenli, Nazife Güngör, Yasemin İnceoğlu, Ahmet İnsel, Süleyman İrvan, Asker Kartarı, Raşit Kaya, Dilek Beybin Kejanlıoğlu, Halil Nalçaoğlu, Nezih Orhon, İbrahim Ortaş, Nurdoğan Rigel, Nadir Sugur, Ahmet Talimciler, Nilüfer Timisi, Gülgün Erdoğan Tosun, Nurçay Türkoğlu, Ruhdan Uzun
- Dergi Başlığı: Akıl Tutulması Çağı - I
- Dönem: Şubat, Mart, Nisan 2021 [Yıl 24, Sayı: 96]
- Basım Bilgisi: 2000 Adet / 1. Basım Şubat 2021
- Sayfa Sayısı: 308
- ISSN: 1303-7242
- Barkod: 9771303724962
- Ön Kapak Resmi: Theodor W. Adorno
- Arka Kapak Resmi: Eyes Wide Shut filminden bir sahne.
- Boyutları: 16,5 x 24 cm
İlker Özdemir - Onur Dursun
Hangi Çağda Yaşıyoruz?
YENİ CEHALET ÇAĞI
Şükrü Argın
Cehalet Sarmalı: ‘Smart Toplum’ ve ‘İdiot Bireyler’ -I-
Çiler Dursun
Gözleri Sımsıkı Açık: Güncel Cehalete Dair Dramatik Bir Derkenar
Ömer Faik Anlı
Meta-Paradoks: Post-Hakikat Çağında “Bilim”in Post-Normal Halleri
Adnan Gümüş
Etkileşimsel Bilgi, Gelenek ve Safsata
Kemal İnal
Okuryazarlığın Değişen Anlamı
MİTİK PARADİGMA
Onur Dursun
Akıldışı Uslanma Kehanetin Bilimselliğinden Bilimin Kehanetine
Gökçe Baydar Çavdar
Kitaptan Tılsıma: Türkiye’de New Age’den Sözde-Bilim ve Post-Truth İlişkisine Doğru
Anıl Aba
Kişisel Gelişim Endüstrisinin Ekonomi Politiği
Oğuzhan Taş
Neden Komplo Teorilerine İnanıyoruz?
“AKLA VEDA”: HAKİKATSİZLİK ÇAĞI
M. Asım Karaömerlioğlu
“Zamanın Ruhu” Olarak Küresel Akıl Tutulması
Özgür Taburoğlu
Beyaz Gürültü: Radyoaktif İletişim ve Felaketler
Gül Esra Atalay
Ağlarız Gülünecek Halimize: Neoliberal Sağ Popülist Politikalar ve Mizah-Sonrası Dönem
DİJİTAL AKIL TUTULMASI
Emre Canpolat
“Dijital Çağ”da Politika ve Birey: Sosyal Medyada Toplumun Yitimi
Burak Sayın
Hiperbağlantı Çağında Bilgelik Yoksunluğu ve Hipercehalet
Şafak Etike
Hakikatsizlik Çağında Yeni Medyanın Hakikatini Aramak
Hangi Çağda Yaşıyoruz?
We ain’t
what we want to be, and we ain’t what we’re going to be, but we ain’t what we
wuz
(Ne olmak
istiyorsak henüz o değiliz ve ne olacak isek şu anda o değiliz ama bir zamanlar
ne idi isek artık o da değiliz).
Güney Carolina dağlılarının
bir atasözü
İçinde yaşadığımız çağı tanımlayan birçok farklı
kavramsallaştırma bulunmaktadır. Milenyum Çağı, Bilgi Çağı, İletişim Çağı,
Dijital Toplum, Enformasyon Toplumu ya da Postmodern Toplum; belki de artık
Post-Truth Toplum. Yaşadığımız çağın ne olduğunu tanımlamak belki de hiç bu
kadar zor olmamıştı. Her şey o kadar göreceli hale geldi ki içinde bulunduğumuz
çağı adlandırmaz hale geldik. Biz de birçok seçenek arasında dolaştıktan sonra
bu sayının başlığına “Akıl Tutulması Çağı” koyduk. Ancak, “Yeni Cehalet Çağı”
adıyla yola çıktığımızdan ve yazarlarımıza ve bilim kurulu üyelerimize çağrı
metnini bu başlık altında gönderdiğimizden, yazılarımız, “cehalet”i farklı
türden konumlandıran içeriklerle elimize ulaştı. Şimdi dergi ellerine ulaştığında,
kendilerinde bir boşluk hissi oluşabilir![1]
Yeni türden ve üstelik organize bir cehalet türü ile de karşı karşıya
olduğumuzu, “Yeni Cehalet Çağı” adlandırmasının da gerekli ama yeterli
olmadığını düşünerek yeni cehaleti de içeren bir biçimde bu sayının ismini
“Akıl Tutulması Çağı” olarak değiştirdik. Leonard Cohen’in Everybody Knows
şarkısında da işaret ettiği gibi, herkes bilmektedir zarların hileli olduğunu,
herkes bilmektedir iyi adamların kaybettiğini, herkes bilmektedir dövüşün
hileli olduğunu; geminin su aldığını da, kaptanın yalan söylediğini de herkes
bilmektedir aslında. Ve herkes bilmektedir salgının yaklaştığını da. Herkes
bunları bilmekte, lakin ya umursamamakta ya da bunları değiştirmeye gücünün
olmadığını düşünmektedir. Adorno’nun Minima Moralia’da işaret ettiği
gibi, sorun sadece bilgisizlik değildir ve birçok insan olan bitene bile bile
evet demektedir. Horkheimer, Nazilerin kendi faşist/otoriter gündemlerini nasıl
rasyonelleştirdiklerini ortaya koyabilmek ve böylece de modern dönemin “akıl”ına
ışık tutabilmek için 1947 yılında kaleme almıştı Akıl Tutulması’nı.
Otoriter eğilimlerin yeniden güçlendiği, içinde yaşadığımız bu çağın da yeni
türden bir akıl tutulmasına yol açtığını da söyleyebiliriz. Aklın
araçsallaşması ve kendi üzerine düşünmekten vazgeçmesi, bilinçli olduğu
şeklinde bir yanılsamayla sisteme hizmet etmesi, aklın doğa üzerindeki
tahakkümünün kendi tahakkümüyle sonuçlanması, amaç araç ilişkisini sorunlu
temellendirişi, bireyselliklerin, yani egonun yükselişi, otoriter sistemlerin meşrulaştırılması,
irrasyonelin rasyonelleştirilmesi gibi.
Akıl Tutulması’nın işaret ettiği dönemin üzerinden 75
yıldan fazla bir zaman geçti. Kuşkusuz, o tarihten bu yana birçok şey değişti.
Her şey teknolojikleşti, hattâ bir dönemlerin televizyon haberlerinin en ilgi
çekici içeriğiydi Japonların yaptığı Robot İnsanlar. Giderek kaybolan, kendi
eliyle kendini yok eden, değersizleştiren bir insan anlayışının hâkim olduğu
bir çağda yaşıyoruz. Buna aklın yeniden tutulması diyebileceğimiz gibi, aklın
tutulumun giderek pekişmesi de diyebiliriz. Belirttiğimiz gibi çok şey değişti,
bilgi arttı, deneyim arttı, demokrasiler şiddetli biçimde sorgulanır oldu, hak,
eşitlik, adalet, özgürlük, katılım gibi kavramlara yapılan vurgular yükseldi,
toplumsal cinsiyet tartışmaları temel konular arasına girdi: Ama 2021 yılında
Amerikan Halkı’nın tercihi Başkan Donald Trump’a ikna edici gelmemiş olacak ki
kendi seçmenini kışkırtarak ve 200 yıllık süreçte ABD tarihinde yaşanmamış bir
olayın cereyan etmesine neden oldu. Koltuğu bırakmak istemeyen Trump, Amerikan
Kongre Binasının basılmasına ve olaylarda 4 kişinin yaşamını kaybetmesine sebep
oldu. Dünyaya demokrasi dağıtmak için her yerde (y)etkin olan demokrasi
öğretmeni ABD, kendini bu kutsal mesleğinden bir anda azletti.[2]
Pandemi, siyasal iktidarların başarısızlığını ortaya koymaya
başladığı anda, farklı arayışlar da kendisini göstermeye başladı. Siyasal
meşruiyeti zaten sorunlu olan iktidarlar, çareyi denetim ve gözetim
mekanizmalarını iyice kuvvetlendirmekte buldular. Giderek otoriterleşen siyasal
iktidarlar, pandemiyi meşru bir gerekçe olarak kullanarak, insanlar üzerindeki
tahakkümlerini iyiden iyiye arttırdılar. Üstelik bunu da hakikat ötesi
niteliğindeki söylemlerle ve “rıza alarak” yaptılar. Bugün dünya genelinde
diktatör kategorisine girebilecek liderlerin, seçimlerde aldığı oylara
bakıldığında bir rızanın, hattâ önemli bir desteğin olduğu açıktır. Çünkü
postmodernizm, demokrasinin çoğulculuk ilkesini, çokluk ve çoğunlukçuluk olarak
yeniden kurdu. Akıldan ve sorgulamadan bağımsız “ben düşünüyorum”, “bana göre”
“ben…” ifadeleri piyasada çok tutuldu. Tartışma zeminleri kaydı, herkes kendi
doğrusunu ilân etti. Tercihlerin üzerine tartışmak, “gericiliğin” göstergesine
dönüştü. Sözün özü, artan bilgi ve görgü, çelişmezlik/tutarlılık ilkesine
başkaldırırcasına kendinden çelişkili, yani bilgili cahillerin hüküm sürdüğü
yeni bir düzen inşa etti/etmektedir. Bu bilgili cahil olma tutumu ve davranışı
yaşamın her alanında hissedilir oldu ve bu sayı “bilgili cahil olma durumunu ve
tutumunu” çeşitli boyutlarıyla irdeleyebilmek için yola koyuldu.
“Akıl tutulması”, gündelik yaşamda izlerini yoğun bir biçimde
hissettirmektedir. Post-hakikat çağının insanları anlamsızlığa sürüklediğine
değinen yazılar, politik kültürün yozlaştığına ve kimlik siyasetinin yarattığı
güvensiz ortama dikkat çekmektedir. Yeni Cehalet Çağı başlıklı ilk
bölümde Şükrü Argın, bilginin bilgeliği, enformasyonun bilgiyi boğduğu çifte
cehalet sarmalını çözümlemeye; kurumsal düzeyde gözlenen “akıllanma” süreci ile
bireysel düzeyde yaşanan “akıl tutulması” hali arasındaki ilişkiye işaret
etmeye çalışmaktadır. Çiler Dursun ise güncel cehalet temelinde yaşanan
krizlerin, yeni medya ve dijitalleşme bağlamından yola çıkarak değil, burjuva
temsil siyaseti ve onun geliştiği eşitsizlik dinamikleriyle ilgisi
çerçevesinde değerlendirmiştir. Ömer Faik Anlı, post-hakikat döneminde oluşmaya
başlayan bilimsel iklime ve bu iklimin yaratmaya başladığı bütünlükten
yoksunlaşmış bilimsel soruşturmalara vurgu yapmakta; çözümü ise mevcut bilimsel
paradigmanın gözden geçirilmesinde görmektedir. Adnan Gümüş de post-hakikatin
dilsel düzlemdeki hareketini incelerken, söylenenin, imanın ötesine geçerek,
söylenmesi gerekeni söylemesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Başka bir
deyişle, cümlenin yüklemi, yargıyı berrak biçimde ortaya koyacak nitelikte
olmalıdır. Yani ancak anlaşılmazlığa neden olan muğlâklıklardan kaçınmak,
başarılı bir iletişimi-etkileşimi sağlayabileceği gibi; bilginin de hayata
dâhil/etkileşime açık olduğu oranda doğruyu anlamayı sağlayabileceğini işaret
etmektedir. Kemal İnal ise okuryazarlık kavramına bir başka açıdan bakarak
olumsuz yanını göstermeye çalışmakta ve özellikle dijital okuryazarlık
kavramıyla bireylerin teknolojiye ve böylece de kapitalist sisteme
uyumlandırıldığına işaret etmektedir.
Genişleyen bilginin/bilimin aksine efsaneler geri dönmüş ve
insanlar tekrardan büyüye, tılsıma, medyuma, astroloğa yönelmeye ve komplo
kurbanı olmaya başlamıştır. Başka bir deyişle, “modernlik ötesi” bu çağ,
rasyonelliği irrasyonellikle takas etmeye girişmiştir. Mitik Paradigma
başlığını taşıyan ikinci bölümde, Onur Dursun, postmodern aklın, akıldışı olana
yöneliminin yarattığı görüngülere değinmekte ve özellikle bilimsel topluluğun,
kâhin/astrologvari davranışlarının nedenlerini sorgulamaktadır. Gökçe Baydar
ise kişisel gelişimcilerin yeni kutsal kitaplar yazarak müritler
oluşturduklarına dikkat çekerken, bu eğilimin bilinçaltına ışık tutmaya
çalışmakta ve özellikle bu tür hareketlerin siyasal-toplumsal-kültürel
boyutlarını irdelemektedir. Anıl Aba, kişisel gelişimcilerin piyasadaki
başarısını gözler önüne sererek, bu umut taciri şarlatanların zihniyetine ve
amaçlarına işaret etmektedir. Oğuzhan Taş ise kitlelerin komplo teorilerine
neden inandıklarını sorgularken, komplocuların, politik hedeflerine de ışık
tutarak, komplo teorileri ve popülist siyaset arasındaki bağlantıları görünür
kılmaya çalışmaktadır.
Akla veda edilen bu hakikatsizlik çağında, yeni iletişim
süreçlerinin kapitalizmle kurduğu bağlantılara değinen yazılar, öncelikle
iletişim teknolojilerinin adeta insanın uzvuna dönüştürüldüğüne dikkat çekerek,
bireyin teknolojiyle uyumlanma sürecinin aynı zamanda sistemle/kapitalizmle
uyumlanmak anlamına geldiğini tartışmaktadır. “Akla Veda”: Hakikatsizlik
Çağı başlıklı üçüncü bölümde, Asım Karaömerlioğlu, günümüzde insanların
bildikleri hakikati bile yadsımayı yeğlediklerini işaret ederek ve bilim
düşmanlığının tarihsel kökenlerine dikkat çekerek, bu sürecin politikadan
bağımsız ele alınamayacağını belirtmekte ve özgürlük vaat eden yeni iletişim teknolojilerinin
ticari boyutuna dikkat çekmektedir. Özgür Taburoğlu, insanların, sayesinde
iletişim kurduğu, bilgilendiği kitle iletişim araçlarının, bir noktadan sonra
bağımsızlıklarını ilân ederek insandan azade konuşmaya başladıklarına vurgu
yapmış ve böylece oluşan kakofoniye dikkat çekmiştir. Gül Esra Atalay ise mizah
için öncelikle hakikatin ölçüt olması ve ardından hakikatten sapmaların mizahi
bir dille anlatılması gerektiğini belirttiği yazısında, post-hakikatin bizzat
mizahın kendisi olduğuna ve bu nedenle de artık mizah yapmanın
anlamsızlaştığına, yani mizah ötesi yeni bir döneme geçildiğine işaret
etmektedir.
“Akıl Tutulması”nın dijital bilgi teknolojilerindeki gelişmelerle
ilişkisine dikkat çeken yazılar, oluşan bu bilgi denizinde insanların bu defa
da fazla bilgiden dolayı rotalarını kaybettiklerine ve farklı türden bir
şiddete maruz kaldıklarına ya da bizzat şiddeti uyguladıklarına işaret
etmektedir. Dijital Akıl Tutulması başlığını taşıyan son bölümde, Emre
Canpolat, bireyin, sosyalleşmek ya da kendini gerçekleştirmek adı altında
sosyal ağlardaki hareketliliğinin fetişist boyutuna dikkat çekerek, bu
hareketin politik olan kamusal alana şiddet yoluyla zarar verdiğini irdelemiş
ve kamusal alanın, özel alan tarafından sömürgeleştirildiğini vurgulamaktadır.
Burak Sayın ise hipercehalet kavramı aracılığıyla aşırı ve kontrolsüz bilginin
bilgelik kavramının içini boşaltmasını irdelemektedir. Şafak Etike de yeni
medya araştırmalarının tarihsellikten ve toplumsallıktan kopuk bir metodolojiye
yöneldiğini, yani yeni medya araştırmalarında teori ve pratik ilişkisinin kopma
noktasına geldiğini irdelediği yazısında bunun yarattığı körlüğe dikkat
çekmektedir.
“Güneş tutulması”, Ay’ın, Dünya ile Güneş arasına girerek, Ay’ın
Güneş’i kısmen veya tümüyle örtmesi sonucunda gerçekleşen bir doğa olayıdır.
Dünya’nın uydusu olan Ay’ın, Güneş ile Dünya arasına girerek Dünya’yı
karanlıkta bırakmasına benzer bir biçimde, günümüzde güç ilişkilerinin
egemenliği de, aydınlatan AKIL ile İNSAN arasına girerek “Akıl Tutulması”na yol
açmakta ve insanlığı karanlıkta bırakmaktadır.
İlker Özdemir - Onur Dursun
[1]
“Yeni Cehalet Çağı” yazarlarımız ve bilim kurulu üyesi değerli hocalarımız
tarafından benimsenmesine karşın, cehaletin bilgisizlik başta olmak üzere
içerdiği farklı anlamlar nedeniyle isim konusunda değişik öneriler ile de
karşılaştık. Uzun süren değerlendirmeler sonucunda Asım Karaömerlioğlu’nun
önerisini benimsedik. Çok önemli ve zamanlaması çok doğru bir tema seçildiğini
belirten Karaömerlioğlu, cehaletin bilgisizlik; bilmezlik, habersizlik gibi
anlamlara sahip olduğunu, buna karşın içinde yaşadığımız çağda bilginin
doğrusuyla yanlışıyla ziyadesiyle ortada olduğunu, bu nedenle günümüzde esas
olanın akıl tutulması olduğunu belirterek “Yeni Cehalet Çağı” yerine “Akıl
Tutulması Çağı” başlığını önerdi. Akıl tutulmasının ikili anlamını da esas
olarak (eclipse of reason, eclipse of mind) ve kaybolanın muhakeme
edebilme ve doğru ve yanlışı ayırt etme, edebilme yeteneği, yükselenin ise bu
düşüşle paralel bir biçimde insanları manipüle edebilme gücü olduğunu
düşünerek, faili de işaret eden bir biçimde bu sayının başlığını “Akıl
Tutulması Çağı” olarak değiştirdik. Bu temaya isim vermesinden dolayı kendisine
teşekkür ediyoruz.
[2]
Bu derginin yazıları 5 Ocak 2021 tarihine kadar teslim edilmiştir. Bunu ifade
etme nedenimiz, yazıların tümü elimize ulaştığında ABD’deki Kongre baskını
olayının henüz gerçekleşmediğini belirtmektir.