Doğu Batı Sayı 97: Akıl Tutulması Çağı - II
- 150,00 TL
-
112,50 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
- Genel Yayın Yönetmeni: Taşkın Takış
- Sayı Editörleri: İlker Özdemir - Onur Dursun
- Onursal Kurucuları: Halil İnalcık, Şerif Mardin
- Yayın Kurulu: Oğuz Adanır, Ali Akay, Simten Coşar, Özcan Doğan, Kurtuluş Kayalı, Armağan Öztürk, Özgür Taburoğlu, Ali Utku, Aytaç Yıldız
- Bu Sayının Bilim Kurulu: Oğuz Adanır, Selda İçin Akçalı, Sevda Alankuş, Korkmaz Alemdar, Ümit Atabek, Tayfun Atay, Suavi Aydın, Günseli Bayraktutan, Mutlu Binark, Aksu Bora, Kadir Cangızbay, Nilgün Tutal Cheviron, Mustafa Kemal Coşkun, Hatice Çubukçu, Erdal Dağtaş, Doğan Göçmen, Melek Göregenli, Yasemin İnceoğlu, Ahmet İnsel, Süleyman İrvan, Asker Kartarı, Raşit Kaya, Dilek Beybin Kejanlıoğlu, Halil Nalçaoğlu, Nezih Orhon, İbrahim Ortaş, Nadir Sugur, Ahmet Talimciler, Nilüfer Timisi, Nurçay Türkoğlu, Ruhdan Uzun
- Dergi Başlığı: Akıl Tutulması Çağı - II
- Dönem: Mayıs, Haziran, Temmuz 2021 [Yıl 24, Sayı: 97]
- Basım Bilgisi: 2000 Adet / 1. Basım Haziran 2021
- Sayfa Sayısı: 342
- ISSN: 1303-7242
- Barkod: 9771303724979
- Ön Kapak Resmi: László Moholy-Nagy, "İki Maskeli Kompozisyon", 1934.
- Arka Kapak Resmi: James Ensor, "Ölüm ve Maskeler", 1897.
- Boyutları: 16,5 x 24 cm
İlker
Özdemir – Onur Dursun
Doğa
ve Kültür Akla Yeniden Yenik Düşüyor
TOPLUM VE ÖTEKİ
İlker
Özdemir
Etik
Bir Sorun Olarak Düş(ünce) Yoksunluğu
Ersun
Çıplak
Akıldışının
Hedefi Olarak Psikoloji
Çiğdem
Yasemin Ünlü
Muğlâklık,
Kavrayışsızlık ve Bilgisizlik Arasında Sakat Ayırımcılığı Üzerine Düşünmek
Diren
Çakmak
Gerçek
Ötesi Çağda Öznefretçi Antisemitizm: Jessica Anne Krug Örneği
ÇARPITILAN BİLGİ VE YİTEN AKIL
Şükrü
Argın
Cehalet
Sarmalı: ‘Smart Toplum’ ve ‘İdiot Bireyler’ -II-
Tezcan
Durna
Yalan
Çağına Giden Yolların Taşları Nasıl Döşendi?
S. Yetkin
Işık & Sinan Acar
Sağlığın
Bilgisi ve Bilginin Sağlığı: Türkiye’de Toplumun Bilgi ile İlişkisi Sorunu -
Salgın Sürecine Dair Bir Değerlendirme
Mümine Alçiçek
Bir
Belleği Çarpıtma Dinamiği Olarak Post-Truth ve Yeni Medya
Müge Yılmaz
Post-Truth
Agnotolojisi: Doğruluk mu? Cehalet mi?
HALKIN DÜŞÜŞÜ
M. Emir İlhan
Folk
Asrından Folklorik Çağa Cahile Laf Deveye Hendek
Nurdoğan Rigel
Eco,
İletişimsel Chaosmos ve Ekolokasyon
Yavuz Çobanoğlu
Cehaletin
Diyalektiği Üzerine: Politik Söylemde “Cahil” Sembolizmi ve “Makbul Cehalet”in
İncelikleri
TEKNO-CEHALET VE KÜLTÜR
BOZUMU
Bilge Narin
Kalkınma
Teorisi Adlı Peri Masalından Dijital Eşitsizliklere:Erişimde, Becerilerde ve
Performansta Dijital Uçurum
Sedat Gündoğdu
Antroposen,
Kapitalosen, Plastosen: Cehaletin Evrimi
İsmail Lütfü Erol
‘Kiç’ (Kitsch) Olgusu Tarihsel Arka Plan ve Günümüz
Doğa ve Kültür Akla Yeniden Yenik Düşüyor
Kaldığımız yerden devam ediyoruz… Akıl Tutulması Çağı I’de
yazarlarımız aklın hangi noktalarda ve nasıl bunalıma sürüklendiğine ışık
tutmaya çalıştılar. “Hangi Çağda” yaşadığımızın sorgusuyla başlayan Akıl
Tutulması Çağı I, aklı “yeni cehalet çağı”, “mitik paradigma”, “akla veda:
hakikatsizlik çağı” ve “dijital akıl tutulması” temaları altında çok boyutlu
irdelemeye çalıştı. İrdelemeler sonucunda görünen mevcut somut dünya düzeni ile
onun temellendirdiği düşünme sistemi, hattâ pratiği arasında bir tutarlılığın
olduğu ama bu tutarlılığın insanı iyi bir noktaya taşımada giderek güç
kaybettiğini, yani aklın, kendi üzerine düşünmekten giderek uzaklaştığını açığa
vurdu. “Yeni”, “yenilik”, “inovasyon”, “yaratım”, “teknoloji”, “gelişim”,
“yapay zekâ”, “uzay araştırmaları” gibi genel olarak olumsal referansları
bulunan kavramlar çerçevesinde dönmeye başlayan söylemlerin, zaten kısmen
ilişkilendiği rasyonel düşünmeyle bağlarının iyiden iyiye koptuğu artık oldukça
açık.
Bundan yaklaşık çeyrek yüzyıl önce bugün kullandığımız dijital
iletişim teknolojileri bu denli gelişmiş olmasa da hem söyleyecek sözümüz vardı
hem de bu sözü söyleme cesaretimiz daha fazlaydı. İletişim teknolojileri uzun
bir süredir teknik anlamda iletişimimizi rahatlatıyor ama söyleme cesaretimizi
bir hayli kırmış durumda. İletişim teknolojileri ya da internet neden gelişti
ve hâlâ da gelişiyor? İletişimi geliştirmek/kolaylaştırmak içinse bu bir
amaçtır ve buna itiraz etmemiz irrasyonel bir tutumdur ama şayet bunun dışında
başka amaçlara, örneğin gözetim ve denetime, kapitalist pazarlama sistemlerine
vb. hizmet ediyorsa ya da başka amaçlar için işlevsel kılınıyorsa burada
araçsal bir durum var demektir. Evet, iletişim teknolojileri şu anda büyük
ölçüde amacından sapmış, araçsallaşmış bir görünüm sergiliyor. Hangi boyutu
daha ağır basıyor derseniz, ikincisinin daha etkin olduğunu söylememiz yerinde
olacak. Çünkü dünya genelinde tüm ülkelerin eşitlik, toplumsal katılım,
demokrasi gibi endeksleri giderek düşüyor. Söylemsel düzlemde insanı
dillendirmek amacıyla geliştirildiği iddia edilen iletişim teknolojileri,
ilginçtir ki insanı giderek dilsizleştiriyor ve bir korku kültürüne hapsediyor.
“Yeni”, ironik bir biçimde insanı “eskiye, modern öncesine” hapsediyor.
Dezavantajlı gruplar sesini duyurabiliyor ama bu gruplara hakkını
teslim etmeye çalışan metinler yürürlükten kaldırılıyor. Kadınlar sesini
yükseltiyor ama kadın cinayetleri mütemadiyen artıyor. Bir taraftan eğitim
seferberliği, diğer taraftan eğitimli cahiller. Hoyrat davranışlar, küçümseme,
dışlama, şiddet, öznefretçilik, bilim ve entelektüel düşmanlığı/karşıtlığı,
emeğin değersizleştirilmesi, olumsuz birey vurgusu, dezavantajlı gruplara
yönelik politikalar, mikro milliyetçilikler, irrasyonel kültürler, doğanın
yıkımı, bilgi yanılsaması/manipülasyon, postmodernizmin yıkımları, teknolojik
eşitsizlikler vb. birçok gayriinsani durum dünyada kol geziyor. Aklın yolları
giderek çetrefilli hale geliyor; akıl her ne kadar doğrusunu kestirse de böyle
davranmak istemiyor ya da buna mecbur bırakılıyor. Ve aklın bazen bile isteye
bazen de zorunluluktan dolayı lades olduğu daha birçok şey…
Bu sayı “Akıl Tutulması Çağı” temasının II. sayısı ve I. sayıda
yazarların başlattığı tartışmaları, bazen benzeri bazen de farklı noktalarda
yeni yazarlar devam ettirmiştir. Toplum ve Öteki başlıklı birinci
bölümde İlker Özdemir, filistinizm kavramından hareketle toplumun açmazlarını,
hem elitlerin düşmanlığını hem de elitlere yönelik düşmanlığı, modern
muhafazakârlığı ve yarattığı sonuçları, oluşan ya da oluşturulmaya çalışılan
korku kültürünü, küçümsenen ve görmezden gelinen işçi emeğini ve daha birçok
şeyi irdeliyor. Ersun Çıplak, kültür endüstrisi kavramından hareketle mevcut
insan davranışlarının altında yatan psikolojik süreçleri anlamlandırmaya
çalışırken, kültür endüstrisinin bu bağlamda kötü ve yanlış bir yol gösterici
olduğunu, bireyi aşırı bireyselleştirerek iyisiyle kötüsüyle tüm sorumluluğu
bireye yüklediğini vurgulamakta ve yeni hareketlerin insanı giderek
yüzeyselleştirdiğine dikkat çekmektedir. Çiğdem Yasemin Ünlü ise günümüzdeki
sakat hareketlerinin vardığı noktayı irdelerken hem sakatlara yönelik mevcut
söylemlerin irrasyonel ama uyumlaştırıcı retoriği üzerinde durmakta hem de
sakatlara yönelik politikaların makro siyasi-iktisadi amaçlarına göz
atmaktadır. Diren Çakmak da nefret, öznefret kavramlarını antisemitizm
üzerinden irdelerken antisemitizmin tarihsel izlerini sürmekte ve Jessica Anne
Krug örneği üzerinden Yahudi antisemitizmini, yani öznefretçiliği
anlamlandırmaya çalışmaktadır.
Çarpıtılan Bilgi ve Yiten Akıl başlığını taşıyan
ikinci bölümde Akıl Tutulması Çağı I’de “Bilginin bilgeliği, enformasyonun
bilgiyi boğduğu çifte cehalet sarmalını çözümlemeye; kurumsal düzeyde gözlenen
“akıllanma” süreci ile bireysel düzeyde yaşanan “akıl tutulması” hali
arasındaki ilişki üzerinde duran Şükrü Argın, bu yazısında kaldığı yerden devam
etmektedir. Tezcan Durna, içinde bulunduğumuz toplumda yalanların ve
yanlışların ne şekilde ve hangi amaçlar doğrultusunda yayıldığına ışık
tutarken, bu bağlamda özellikle medyanın/haber medyasının/yeni medyanın
üstlendiği rolü eleştirmektedir. Sefer Yetkin Işık ve Sinan Acar ise Türkiye
toplumunun bilgi ile ilişkisini tarihsel bir perspektiften ve içinde
bulunduğumuz Pandemi sürecindeki tutumlarla ilişkilendirerek tartışmakta ve
medya yoluyla bilginin, özellikle sağlığın bilgisinin nasıl sağlıksız biçimde
yayıldığına ve kamunun bu bilgilere inandırıldığına dikkat çekmektedirler.
Mümine Alçiçek, bellek kavramı üzerinde durduğu yazısında belleğin yeni medyada
hakikat ötesi söylemlerle çarpıtılarak ne türden siyasi ve iktisadi amaçlara
hizmet ettiğine vurgu yapmaktadır. Müge Yılmaz da agnotoloji kavramı
aracılığıyla günümüz aklını sorgulamakta; doğruluk, hakikat, cehalet
kavramlarını irdelerken haber medyasının bu kavramlarla olan sorunlu
bağlantısına dikkat çekmektedir.
Halkın Düşüşü başlığını taşıyan üçüncü bölümde M. Emir İlhan, halk kavramının
değişen anlamının tarihsel izlerini takip ettiği yazısında folk, edebiyat, mit,
söz, yazı kavramlarını incelemekte ve halkın küçümsenişini ve bu küçümsenişin
altında yatan nedenleri görünür kılmaya çalışmaktadır. Nurdoğan Rigel,
Ekolokasyon kavramını ortaya koyduğu yazısında Eco’nun alımlama estetiğini
irdelemekte; yazar, metin ve okur arasındaki diyalektik ve üretken ilişkiye
Eco’nun sanat/edebiyat düşüncesi bağlamında yaklaşmakta ama bu türden bir
düşünümün mevcut dünya düzeni, gündelik yaşam ve hakikat açısından
yaratabileceği olumsuz durumlara işaret etmektedir. Yavuz Çobanoğlu ise cahilin
nasıl sembolleştirilerek makbul hale getirildiği üzerinde durduğu yazısında
artan bilgiye rağmen cehaletin de paralel biçimde artmasına eleştiri
yöneltmektedir.
Tekno-Cehalet ve Kültür Bozumu başlıklı dördüncü
bölümde Bilge Narin, teknoloji edinimi ve kullanımı arasındaki eşitsizlikleri
irdelemekte ve teknoloji okuryazarlık düzeyleri arasındaki farklılığı ve bu
farklılıkların yarattığı sorunlara değinmektedir. Sedat Gündoğdu ise modern
aklın doğa üzerinde artan tahakkümüne odaklanırken doğanın kapitalizme ne
şekilde mahkûm edildiğini ve böylece bozulduğunu irdelemektedir. İsmail Lütfü
Erol, kiç (Kitsch) kültürünü ele aldığı makalesinde kültürel değişimi
irdelemekte ve sanayi devriminden günümüze, yani kapitalizmin başlangıcından
içinde bulunduğumuz vahşi kapitalizm dönemine yaşanan gelişmelerin kültür ve
sanat üzerinde yarattığı olumsuz görüngülere ışık tutmakta, kültürün özellikle
teknoloji dolayımıyla giderek değersizleştirildiğine değinmektedir.
Akıl Tutulması ifadesini Horkheimer’ın 1940’larda dile
getirdiğini, Akıl Tutulması Çağı I’de belirtmiştik. Bu sayıda da, tutulmaya maruz
kalmış bir aklın bu davranışından kurtulamadığı, hem doğayı hem de kültürü,
bilinçli olmasına rağmen bu bilinçli olma durumundan kaçarak bozmaya devam
ettiğidir. Naçizane önerimiz ise bu kötü gidişatta kendimizi tümüyle pasif
görerek olan bitene seyirci kalma alışkanlığımızdan vazgeçmek ve elimizden
geldiğince bu gidişata dur demektir. Bunu yapacak aklımız ve sınırlı da olsa
gücümüz bulunuyor. Bu nedenle bir yerden başlamak gerekiyor. Kant’ın,[1]
ahlâk yasasını bulabilmek için sarf ettiği “… dolayısıyla dürüst ve iyi, hattâ
bilge ve erdemli olmak için ne yapmak gerektiğini bilmek için hiçbir bilime ve
felsefeye gereksinim olmadığını burada göstermek kolay olur” sözünü anımsamamız
ve mevcut-sorunlu dünya düzeninde üzerimize düşen payı görmemiz gerekiyor.
İlker Özdemir - Onur Dursun
[1] İ. Kant, (2002). Ahlakın Metafiziğinin Temellendirilmesi. (İ. Kuçuradi, Ü. Gökberk, F. Akatlı, çev.). Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları.