Simülakrlar ve Simülasyon
- 180,00 TL
-
126,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
XX. yüzyılın önemli iddialı çıkışlarından biri kuşkusuz Jean Baudrillard’ın “Simülasyon” kuramıdır. Baudrillard, radikal ve ayrıksı düşünceleriyle Batı toplumundan yayılan krizi haber verir. Baudrillard’a göre bugünkü sistemi kavramak için dolaşıma sürülen tezler “hiçlik” duvarında birer birer erimeye mahkûmdurlar. İşlenen bu kusursuz cinayeti araştırmaya başladığımızda iletişim, sinema, reklam veya mimarlık alanlarında “gerçek” ve “hakikat” düzeneklerinin birbirleriyle nasıl yer değiştirdiğine göz atmamız yeterlidir. Bir resmin taklidi, bir eserin yorumu veya tarihî bir yapının kopyası tüm aurasını yitirerek aslının yerine geçebilmektedir. Artık her türden sanatsal kaygı, hakikat arayışı ve iletişim tarzı tüketilmek için vardır, iletişim araçları iletişimsizliğin mükemmel bir örneğini sergilerler. Söz gelimi, belgeseller anımsamaktan çok unutturmak için vardır, “için için kaynayan” her bir anlam parçacığı içeriğinden boşaltılıp medya adlı devasa boşlukta simüle edilir. Tüm olup bitenlerin yansıdığı ekranlarda herşey gizlenir, üzeri kapatılır. Ve kitleler, iletişim araçlarına sarılarak modern bir kurban töreninin ritüellerini söz birliği etmişçesine mükemmelen yerine getirirler.
Baudrillard bilinenin aksine, çözümlemelerinde postmodern bir söyleme başvurmaz. Adanır’ın tanımlamasıyla söylersek, o “postmodern bir düşünür değildir!” Çünkü bu kitapta da görüleceği üzere, simülasyon evreninin “dünya görüşü” tarihsel gelişimin bir halkasıdır fakat son halkasını oluşturmaz.
- Ne pahasına olursa olsun Batı’nın moralini bozmayı sürdürecek misiniz?
Baudrillard: “Batı tarihinin temel yapı taşı moral bozukluğudur.” Bunu ben uydurmadım. “Yeni duygusal düzen” yani kurbanlardan oluşan duyarsızlık, pişmanlık üzerine oturmuş olan toplum, sanayi devrimi ve kolonizasyon gibi sonuçlara yol açmış XIX. yüzyıla ait anlam bunalımının bir uzantısıdır ve bizim uzun XIX. yüzyılımız boyunca da sürüp gitmiştir.
- Yazar: Jean Baudrillard
- Kitabın Başlığı: Simülakrlar ve Simülasyon
- Orijinal Başlık: Simulacres et Simulation
- Çeviren: Oğuz Adanır [Fransızca]
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 3; Sosyoloji Dizisi - 2
- Basım Bilgileri: 17. Basım: Mayıs 2024 [1. Basım / Haziran 1998 Dokuz Eylül Yayınları; 2. Basım / Nisan 2003 Doğu Batı Yayınları]
- Sayfa Sayısı: 230
- ISBN: 978-975-8717-01-9
- Boyutları: 13,5 x 21
Önsöz
Gerçeğin Yerini Alan Simülakrlar
“Retro” Bir Senaryo Olarak Tarih
Holocauste
China Syndrom
Apocalypse Now (Kıyamet)
Beaubourg’un Bıraktığı İzlenim/Etki
Hipermarket ve Hipermal
İletişim Araçlarında İçin İçin
Kaynayan/Patlayan Anlam
En Önemli Şey Reklâmdır, Reklâmın
Hiçbir Önemi Yoktur
Clone Story
Hologramlar
Crash
Simülasyon ve Bilimkurgu
Hayvanlar. Territoire et
métamorphoses
Kalıntı
Sarmallaşan Ceset
“Değer”in Son Tangosu
Nihilizm Üzerine
Dizin
Önsöz
İnsan Bilimleri alanında 20. yüzyılda ortaya atılmış en önemli
kuramlardan biri kuşkusuz Jean Baudrillard’ın “Simülasyon Kuramı”dır. İlk
ortaya çıktığı andan bugüne yaklaşık yirmi-yirmi beş yıl (günümüzde kırk yıl)
gibi bir süre geçmesine karşın Türkiye’de bu kuram henüz yeterince
anlaşılmamıştır. Yapısalcılığın başına gelenlerin “Simülasyon Kuramı”nın başına
gelmemesini dilerim.
Bu kuramın bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde
ortaya koyduğu önemli gerçeklerden biri: Modern toplumlarla dünyanın geri kalan
ülkeleri (özellikle de Türkiye gibi ülkeler) arasındaki tarihsel süreç
farklılığıdır.
Günümüz Türkiyesi’nde yerli yersiz bir şekilde
postmodern olarak nitelendirilen metinlerle, postmodern olmayan metinlerin
Türkçeye kazandırılma girişimleri giderek güçleşmektedir. Örneğin Mehmet Ali
Kılıçbay gibi aydınlar bunu Türkçenin gelişmemişliğine ya da toplumsal-kültürel
gerilik gibi nedenlere bağlamaktadırlar. Oysa bu düşüncenin gerçeği
yansıttığını söyleyebilmek pek kolay değildir. Çünkü Modern toplumlar günümüzde
ulaştıkları aşamada tıkanıp kalmış durumdadırlar. Bu aşamada üretilen
metinlerse bildik konuları giderek daha karmaşık (sofistike denilebilecek) bir
hale getirerek açıkla(yama)manın ötesine geçememektedirler. Bu durumda
gelişmesini (önemli yanlışlar yaparak geciktirse bile gene de) ‘göreceli’ bir
hızla sürdüren Türkiye gibi bir ülkenin artık tarihsel ve toplumsal açıdan
kesinlikle bir duraklama dönemine girmiş bulunan Modern toplumlara
yabancılaşması kendinden kaçılması olanaksız bir süreçtir.
Üçüncü, dördüncü vb. dünyalar için bu bir
tarihî fırsattır. İdeolojik ve kültürel açıdan Baudrillard’ın deyimiyle sonu
gelen her kültür ya da uygarlık gibi Modern uygarlık da evrenselleşerek ortadan
kaybolmak durumundadır. Dünya bu durumu iyi değerlendirirse, Modern toplumların
elinden dünyaya dünya konusunda söylev çekme ayrıcalığını alarak, durumu
tersine çevirebilir ve bu konuda en azından (şimdilik) bu birinciler kadar söz
söyleyebileceğini kanıtlayabilir (tabii Modern toplum kökenli düşüncenin
büyüleyiciliğinden kendini kurtarabilir daha doğrusu hazıra konma
alışkanlığından vazgeçebilirse!).
Kanımca Baudrillard içinde yaşadığı çağı ve ait
olduğu tarihsel, toplumsal, kültürel, politik ve ekonomik sürece özgü
yapılanmaları en doğru ve sağlıklı (en nesnel) şekilde algılayarak, en doğru
çözümlemeleri üretmiş düşünürlerden biridir. Ancak bu durum onun tüm insanlık
tarihiyle, tüm dünya toplumlarını aynı düzey ve yoğunlukta kavradığını ve
açıkladığını göstermez. Bu noktada biz ünlü düşünürün içinde bulunduğu durumla Lumière
kardeşlerin sinematografı icat ettikleri günler arasında bir benzerlik
bulunduğunu düşünüyoruz. Şöyle ki: Sinematografı icat eden mucit kardeşler bu
icadın ne işe yarayabileceği ya da aradan elli ya da yüz yıl kadar bir süre
geçtikten sonra bu aracın nasıl bir toplumsal, kültürel, ekonomik ve politik
anlam, içerik ve işleve sahip olabileceği konusunda en ufak bir fikre sahip
değillerdi. Hiç kuşkusuz o günlerde bu araç konusunda tahmin yürütenler olmuş
ancak hiç kimse günümüzde sinemanın dünya açısından sahip olduğu yer ve önemi
öngörememiştir. Bu doğaldır çünkü insanlığın günümüzde ulaşabileceği durumu
yetmiş seksen yıl öncesinin verileriyle tahmin edebilmek pek kolay bir iş
olmasa gerek. Ayrıca doğru tahmin yürütenler olduğunu varsaysak bile bu insanların
o gün için inanılması güç olan bu tahminleri, içinde yaşadıkları toplumlara
kabul ettirebileceklerine inanabilmek olanaksızdır.
Günümüzde Jean Baudrillard’ın içinde bulunduğu
durum, yüzyıl başındaki vatandaşlarının durumuna benzemektedir. Doğal olarak
yeni bir kuram üretmiş olduğunun bilincinde olan düşünür, başkalarının bu
kuramdan nasıl yararlanabileceği konusunda herhangi bir şey söylememektedir.
Böyle bir kuram üreten bir insandan daha fazlasını beklemek ona haksızlık
yapmak anlamına gelecektir. Bu kuramla ne yapacağına okuyucu karar verecektir.
İşin doğrusu da budur.
Peki, Baudrillard’ı günümüzde nereye oturtmak
gerekiyor? Bu sorunun yanıtını, Mike Gane ile Monique Arnaud’nun (Baudrillard
Live) kendisiyle yaptıkları söyleşide buluyoruz:
Soru: “Pek çok insan sizin postmodernizmin en büyük
rahiplerinden biri olduğunuzu düşünüyor. Siz ne diyorsunuz?”
Yanıt: “Bu rahiplik
referansının yersiz olduğunu düşünüyorum. Söylenebilecek ilk şey, bir insanın
büyük bir rahipten söz etmeden önce postmodernizmin ya da postmodern olarak
adlandırılan şeyin ne anlama geldiğini sorması gerektiğidir. Bu kavrama benim
kadar uzak biri olamaz. Postmodernizm bir deyimdir, insanların kullandığı
hiçbir şey ifade etmeyen bir deyim. Hattâ o bir kavram bile değildir, hiçbir şey
değildir.” (s. 21)
Yanıt bu kadar kesin ve açık olmasına karşın,
dünyanın birçok ülkesinde Baudrillard postmodern bir düşünür olarak
dayatılmaya çalışılmaktadır. Bunun nedenleri konusunda daha önce açıklama
yapmıştık.
Simülakrlar ve Simülasyon’da düşünür, 1972 yılından
itibaren üstünde çalışmaya başladığı ve 1976 yılında Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm’le birlikte artık somut
bir açıklamaya sahip olan simülasyon kuramını derinleştirerek simülakrların
tarihsel gelişiminden söz etmekte ve daha sonra güncel simülasyon ve simülakr
örnekleri sunmaktadır.
Okuyucuya bir kez daha, klasik terminolojilerin
çok dışında yer alan ve şahsen büyük bir keyif alarak okuduğum bu metinleri
ancak sabırlı bir okuma süreciyle özümseyebileceğini anımsatmak istiyorum.
Oğuz Adanır
İzmir, Mayıs 2005-Aralık 2012
Jean Baudrillard (1929-2007)
Fransız düşünür ve sosyolog. Reims’ta doğdu. Bir memur ailesinin
ilk çocuğuydu. Sorbonne Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı bölümünü
okudu. Meslek yaşamına bir lisede Almanca öğretmenliği ile adım attı. 1966’da
Nanterre Üniversitesi’nde Henri Lefebvre ile çalışmaya başladı ve doktorasını
onun danışmanlığında tamamladı. Bu üniversitede uzun yıllar sosyoloji dersleri
verdi, çeşitli sebeplerden dolayı profesörlük unvanını çok geç bir tarihte,
1990 yılında elde edebildi. Le Monde ve Libération gazetelerinde
yazdığı güncel yazılarla geniş bir tartışma alanı açtı. Baudrillard,
eserlerinde gelişmiş kapitalist ülkelerdeki tüketim olgusunu, kitle iletişiminin
ve teknolojik ilerlemenin yol açtığı toplumsal değişimleri çözümledi. Çağımızda
teknolojinin yarattığı anlam ve gösterge fazlalığının, kopyalardan ibaret bir
“simülasyon” evrenine, gerçekliğin yok olduğu bir “hipergerçeklik” dünyasına
tekabül ettiğini sanattan mimariye, sinemadan reklâmcılığa ilişkin verdiği
sayısız örnekle gösterdi. Baudrillard özellikle medya üzerine yaptığı
çalışmalarla bütün dünyada ün kazandı. Simülasyon kuramıyla günümüz toplumuna
ve “postmodern” dünyaya radikal eleştiriler yöneltti. Ona göre, gerçek dünya
ile imgeleri arasında herhangi bir ayırım yapabilme kabiliyetine sahip
değiliz. Bugün reklâmlar ‘şey’lerden çok imgeleri pazarlamaktadır. “Chanel”,
“Calvin Klein” veya “GAP” gibi markaların temsil ettiği nitelik veya değerden
çok etiketleri veya göstergeleri satın alınmaktadır. Baudrillard’ın ünlü
tespitlerinden biri de, Körfez Savaşı’nın “gerçekten yaşanmadığı” ile
ilgiliydi. CNN izleyicileri savaşı bir “medya olayı” olarak rahat ve geniş
koltuklarında cips yiyerek izledi. Baudrillard, füze bombardımanı ile imge
bombardımanı arasında bir ayırımın yapılamadığı dünyada, artık eleştiri gücünü
tamamen yitirdiğimizi öne sürdü.
Jean
Baudrillard’ın Doğu Batı Yayınları’ndan çıkan diğer eserleri: Simülakrlar ve
Simülasyon (2003); Sessiz Yığınların Gölgesinde (2003); Foucault’yu
Unutmak (2013); Can Çekişen Küresel Güç (2017); Neden Her Şey
Hâlâ Yok Olup Gitmedi? (2019); Karnaval ve Yamyam (2019);
Nesneler Sistemi (2020); Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm (2021); Gösterge
Ekonomi Politiği Hakkında Bir Eleştiri (2021); Çaresiz Stratejiler
(2021).
Oğuz Adanır
1951. İzmir. İlk, Orta ve Lise öğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra Paris I Panthéon/Sorbonne Üniversitesinde Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora öğrenimi görmüştür. 1979 yılında Ege Üniversitesinde; 1985 yılından sonraysa Dokuz Eylül Üniversitesi GSF “Sinema-TV Bölümünde” çalışmaya başlamıştır. Halen aynı üniversitede öğretim üyesidir. Özgün çalışmaları arasında: Kültür, Politika ve Sinema, İşitsel ve Görsel Anlam Üretimi, Anlamsız Düşünceler, Simülasyon Kuramı Üzerine Notlar vs başlıklı metinler vardır. Çok sayıda Jean Baudrillard metni yanısıra Lucien Lévy-Bruhl, Emile Durkheim, Werner Sombart, Christian Metz, Jean Mitry gibi yazar ve kuramcıların kitaplarını çevirmiştir. Sinema, televizyon, kültür konusunda çok sayıda makale, inceleme yazısı yazmış ve belgesel filmler çekmiştir.